Bu yazının ilk bölümünü Öğütçü’nün Gözüyle – 1 başlığı altında okuyabilirsiniz.
Siz bakmayın İngiliz’lerin Fransız’lara ikide bir ‘kurbağa’ diye takılmalarına. Fransa’yi gerçekten sembolize eden hayvan aslında Coq Gaulois (Gaul Horozu)’dir. Hatta bir rivayete göre taa bizim Denizli’den zamanında Marsilya’ya getirilmiş horoz. Ortacağ başından bu yana da kilise çan kulelerinin tepelerine “uyanık” olun demek için yerleştirilirmiş. III. Napolyon döneminde bir ara ulusal sembol statüsünden çıkartılmış ancak 1899’dan sonra altın frank madeni paralarına motif olarak basılmak suretiyle yeniden eski konumunu kazanmış. Uluslararasi spor müsabakalarında hala Fransa’nin simgesi olarak horoz kullanılıyor.
Bazen şöyle geriye doğru yaslanıp çocuklarımıza yüzyıllarca ulusal hafızaya çakılı kalacak ama ilerleme ve çağdaşlaşmayı da teşvik edecek ne gibi sembol ve değerleri öğrettiğimizi hiç düşünüyor musunuz?
Küresel marka olabilmek için…
Taşeron olmaktan kurtulup dünya piyasalarında kendi marka ve tasarımlarımızla yer almamız gereği son zamanların en fazla kafa yorulan konuları arasında. Tanıtım, marka yaratma, tasarım ve stil geliştirmekte, pazarlamakta herhalde en fazla takip edeceğimiz, ders alacağımız, casusluk yapacağımız ülke Fransa olsa gerek. Sadece marka yaratma değil aynı zamanda onu ayakta tutmanın da iş dünyasinda ne denli önemli olduğunu giyim salonlarında, araba galerilerinde, yiyecek reyonlarında görüyoruz. Şayet marka olamamışsanız sunduğunuz ürün ya da hizmet ile, ağzınızla kuş bile tutsanız, sınırlı bir çevrenin dışına çıkamıyorsunuz.
Tasarım, bugün üretimden ve ticaretten daha karlı bir iş alanı. Tamamen bilgi, hayal gücü ve yaratıcılığa dayanıyor. İnşaattan giyime, mobilyadan arabaya kadar aklınıza gelebilecek her alanda iyi tasarımların iyi markalar ve yüksek gelir grubu pazarları yarattığını biliyoruz. Fransızlar, tasarım ve marka konusunda rakip tanımıyorlar. En çok da mimarlık, giyim, araba, şarap ve parfüm denilince. Christian Dior, Givenchy, Guerlain, Louis Vuitton, Moët et Chandon… Bunlar dünya çapında lüks, kalite ve zerafet ile eşanlamlı, prestijli isimler. Aynı zamanda prestij ürünleri sektöründeki en önemli grubu temsil eden LVMH’nin tacındaki mücevherler.
Bir dizi yeni otel, dükkan, restoran ve gösteri salonu, artı Fransız tasarımcıların yeteneğini öne çıkartan girişimler, son iki yıldır Paris’e hayat verdi. 1990’larda Londra ve New York’un hızına yetişemeyip geride kaldığı yönündeki inanç çoktan yıkıldı. Italya’nın en önemli tasarım firmalarından dördü – Cappellini, Maxalto, Kartell ve Artemide – Paris’te yeni gösteri salonları açtılar.
Fransızlar yapı ve endüstriyel tasarımda da öncüler. Fransiz hükümeti mimarların yurtdışı çabalarına aktif destek sağlıyor. Bu amaçla, Bakanlıklar arası bir “Fransız Mimarlığı Ihraç Komitesi” kuruldu. Bu arada, The French Association for Artistic Action Dışişleri Bakanlığının gözetimi altında Fransız mimarlarını yurtdışında tanıtmak için seyyar mimarlık sergileri açılıyor.
Bugün Fransız mimarları, yeteneklerini, devletin akıllı desteğiyle birleştirmek suretiyle, uluslararası piyasalarda önemli ölçüde güç kazandılar. Christian de Portzamparc’ın Manhattan’ın göbeğinde tasarladığı Louis-Vuitton-Moët-Hennessy kulesi, 1967’de Kevin Roche ve John Dinkeloo’nun Ford Vakfı binası tasarımı ya da 1954’de Frank Lloyd Wright’un Guggenheim Müzesi tasarımından bu yana New York’taki en önemli mimarlık anıtları. Jean Nouvel’in mimarlıkta yeni bir çığır açan Brooklyn köprüsü projesi 11 Eylül saldırısı sonrasında şimdilik askıya alındı, ancak Amerikalı mimarlar arasında canlı bir tartışmanın da tetiğini çekti. Madrid’deki Reina Sofia müzesinin genişleme projesi de ona verildi.
Yazının devamını Öğütçü’nün Gözüyle – 3 başlığı altında okuyabilirsiniz.