Bu yazının ilk 2 bölümünü
başlıkları altında okuyabilirsiniz.
Başka örnekler mi arıyorsunuz? Fransa’nın yeni ulusal müzesinin mimarı ve aynı zamanda Fransız Mimarlık Enstitüsü Başkanı olan Dominique Perrault, Pekin’deki büyük Ulusal Tiyatro binasının inşaatına başladı. Jean-Marie Charpentier, Şanghay operasının tasarımını gerçekleştirdi. Şimdi de beş kilometrelik özgürlük bulvarının tasarımı üzerinde çalışıyor. Şanghay-Pudong uluslararası havaalanının tasarımı da Paul Andreu’nun elinden çıktı. Bunlar, Fransız mimarlık sanatının öncü ve gurur kaynağı olan isimleri.
Londra’da birçok tasarımcıya danışmanlık yapan Umur Atar, dünyada tanınmış markaların, süratli bir büyüme dönemi yaşadıktan sonra, son yıllarda yoğun bakım odasına alındığını, en güçlü isimlerin bile soğuk mali rüzgarlardan hastalık kaptığı ortamda piyasada tutunmanın kolay olmadığını söylüyor telefon sohbetimizde. 1990’larda modayı tanımlamış olan Prada’da görülen sorunların, bu hastalığın ilk belirtisi sayılabileceği kanaatinde. Ona göre büyük isimler, kar rakamlarında düşme olmasına rağmen, büyük bir ihtimalle ayakta kalmayı becerecekler, mevcut belirsizlik ortamında. Insanlar artık lüks istemiyorlar diye bir şey yok. Umur Atar, lüks arayışının devam edeceğine, ancak herhangi bir şeyi herhangi bir fiyata her nedenle olursa olsun satın alma fikrinin sona erdiğine inanıyor.
Konsolidasyon ve rasyonalizasyon hemen her sektörde en çok konuşulan ve ayakta kalmak için de can simidi olarak görülen iki kavram. Daha önce büyük marka stratejisi, “yaratıcı bir tasarımcı seç, dikkat çekici moda gösterileri düzenle, geniş çaplı reklam kampanyaları yürüt, mağazalar açarak perakende işinin de denetimini ele al” politikası üzerine kuruluydu. Bu ezber şimdi bozuldu. Gerçi hala küresel marka, “kamunun hemen tamamı tarafından bilinen ve logosu tanınan” olarak tanımlanıyor, ama daha kücük ve ön plana çıkmayan lüks markalar da var. Bunlar, kendi çaplarında ayrı bir kategori oluşturuyorlar.
Giorgio Armani, Kasim 2001’de Paris’teki yeni “Armani Casa” dükkanını açarken markasının özünü “bütünlük” olarak tanımlıyordu. “ Kesin bir istikamet çizmeniz gerekiyor” diyordu. Tek bir ses olmalı ve tutarlı şekilde taviz vermeksizin o ses her vesileyle tekrarlanmalı. Tek başına yaratıcılık yeterli değildi. Gucci grubundan Domenico de Sole, bir mülakatında, günün sonunda iş hayatında başarı için gerekenleri şöyle sıralıyor: “büyük bir marka, büyük bir ürün ve de büyük bir yönetim”.
Marka ve modadan söz açınca Fransızların son yıllarda araba tasarımlarında da göz kamaştırıcı başarı elde ettiklerini kaydetmek gerekiyor. Paris’te Porte de Versailles’daki sergi salonlarında her yıl Eylül sonu-Ekim başında düzenlenen Dünya Otomobil Fuarı geleceğin araba modellerini şimdiden görmek ve göz zevkini okşamak için sabırsızlıkla beklenen bir olay. Sokakta son bir kaç yıldır boy gösteren Peugot, Renault, Citroen tasarımları adeta uzay çağına girdiğimizi düsündürüyor.
Kendi marka ve tasarımlarımızı yaratmaya çalışırken Fransızlardan (ve de Italyanlardan) öğrenilecek dersleri dikkatle not etmekte yarar var.
Yazının devaımını yarın okuyacaksınız