Microsoft Türkiye CTO’su Onur Koç yoğun gündeminin arasında herkesin anlayabileceği bir dille yapay zekâ üzerine etkileyici bir kitap kaleme almış. Bence bu kitabın diğer yapay zekâ kitaplarıyla kıyaslandığında en büyük farkı son derece olumlu, insanı yücelten, makinelere karşı bilinmeyene duyulan korku ve reddetme gibi olumsuz duyguları yumuşatan, dönüştüren bir motivasyonu olması. İnsanın yaratıcı, üretken ve olumlu yönlerini yücelten ve teşvik eden yaklaşımı ile teknolojiye olan güveni pekiştiriyor, kökten dönüşen insanlığın geleceğini sevgiyle kucaklıyor.
Melike Beykoz: Yapay zekâ son dönemde çokça konuşulmaya başlandı ve bu konu üzerine makaleler kitaplar yazılıyor. Sizin kitabınız çok daha samimi bir dille yazılmış ve hatta kitap oğlunuz Demir’in çeşitli yaratıcı proje örneklerinin fotoğraflarıyla zenginleştirilmiş. Bu kitabı yazarken hedef kitlesini nasıl öngördünüz, sizce kimler bu kitabı okumalı?
Onur Koç: Teknoloji ve yapay zekâ ile ilgili pek çok endişe dolu, kötümser kitap ve yazı var. Örneğin Harari’nin kitaplarını okuduysanız içinizi bir karamsarlık kaplamıştır. Ben de insanların okuduğunda geleceğe dair umut beslemesini, olumlu hayaller kurmalarını istediğim bir kitap yazmak istedim. İnsanlığın önündeki küresel ısınma, iklim değişikliği, enerji kaynaklarının tükenmesi gibi önemli sorunların teknoloji yardımıyla nasıl çözülebileceğine dair örnekler vermeye çalıştım. Bunlar esasen üzerinde çalıştığımız projeler. Teknolojinin güzel senaryolar için kullanılması için çalışmak ve kendi yarattığımız bir araçtan korkmaktansa sorumluluğu üstlenip doğru kullanımını sağlamak için gerekli şartları oluşturmak gerekiyor. Bu olumlu yaklaşımı insanlarla paylaşmak ve gelecekte insan yaşamının nasıl evirileceğine dair güzel senaryoları sunmak önemli. Geçmişte insanlar teknolojiyi hem iyi hem de kötü kullandıkları örnekler olmuş. Örneğin Nükleer enerjiyi elektrik üretiminde de bomba yapımında da kullanmışlar. Ama olumsuz örneklerden korkacak olursak olası kazaları düşünüp uçağa da binmememiz gerekir. Korkularımızın esiri olursak çok da fazla bir ilerleme kaydedemeyiz. Gerekli düzenlemeleri yaparak, yasalar koyarak olumsuzlukları engellemek ve daha iyi bir dünya için gelişmelerin önünü açmak en doğrusu.
Melike Beykoz: Uzun bir süredir teknoloji ile uğraşıyorsunuz. Yurt dışında ve ülkemizde birçok farklı pozisyonda görev almışsınız. Yolunuz yapay zekâ ile nasıl kesişti ve bu konu üzerinde çalışmaya başladınız?
Onur Koç: Benim yolculuğum İzmir’de başladı. Lisede yazılımla tanıştım. Benim için yazılım sihir gibi bir şey. İnsanların hayatına dokunuyor ve onların hayatını kolaylaştırıyor, problemlerini çözüyor. Bu yüzden yazılımı çok sevdim ve üniversitede de bu alanı seçtim ve sonrasında da çeşitli şirketlere yazılım çözümleri üreten işlerde çalıştım. Daha sonra Suudi Arabistan’da, Dubai’de projeler yaptım. Microsoft ile Suudi Arabistan’da çok güzel bir teknik ekip kurduk ve önemli projelerde değişik ülkelerden gelen teknik insanların katılımıyla yazılım projeleri gerçekleştirdik. Daha sonra Amerika’da Seattle’da bir projeye katıldım.2,5 sene orada kaldım. Oğlum Demir de orada doğdu ve onun hayatımıza girmesinden sonra ben bir insan olarak çok daha farklı gelişmeye başladım ve hayata bakışım çok değişti.
Melike Beykoz: Bu kitabı yazarken de oğlunuzun etkisi oldu mu? Kitabın kapağında ve içinde de onunla yaptığınız projelerden örnekler yer alıyor.
Onur Koç: Evet tabi, sosyal medyadan ve değişik ortamlardan da bununla ilgili olumlu geri bildirimler alıyorum. İlk defa içinde, kapağında robotların olmadığı bir yapay zekâ kitabıyla karşılaşıyoruz diye yorumlar geliyor. İnsanı programlardan ve makinelerden ayıran en önemli özelliği hayal gücü ve yaratıcılığı olduğuna inanıyorum. Son 5000 yıla baktığımızda insanoğlunun hayal gücü ve yaratıcılığıyla neler yapabildiğini görüyoruz. Önümüzde de bu özelliklerimizi kullanabileceğimiz inanılmaz fırsatlar var. Ben de bunu nasıl anlatırım diye düşünüyordum. Hemen yapay zekâ nedir, robotlar ne yapar diye başlamak yerine insanoğlunun çok özel bir yaratık olduğunu vurgulayan, hayal gücü ve yaratıcılığı ile neler yapabildiğini oğlumla yaptığımız yaratıcı projelerden örnekler vererek giriş yapmak istedim.
Melike Beykoz: Kitabın başlığında da vurguladığınız “Daha iyi bir dünya” olarak tarif ettiğiniz tam olarak neydi, nasıl bir dünya hayalini tarif ediyorsunuz?
Onur Koç: İnsanların geleceğe umutla baktığı ve yarattığımız teknolojilerle yaşadığımız gezegeni veya gezegenleri (çünkü ileride birden fazla gezegende yaşayacağız) iyi yönde değiştirdiğimiz, insanların karşılıklı iletişiminin çok daha sevgi dolu olduğu bir dünya hayal ediyorum aslında. Günümüze baktığımızda çevre kirliliği, canlı türlerinin azalması, sağlık problemler gibi birçok çözüm bekleyen problemle karşı karşıyayız. Yapay zekâ ve diğer yeni teknolojiler bu problemlerin aşılmasına önemli katkılar sunabilirler. Örneğin akıllı evler, evimizdeki sağlığımızı olumsuz etkileyen koşulları önceden tespit edip önlem almanızı sağlayabilir. Eğitim çok eskiden beri aynı yöntemle yapılıyor, oysa bugün bilgiye ulaşmak çok daha kolay. Önemli olan bu bilgi ile yaratıcılığınızı birleştirerek ne yaptığınız. Örneğin coğrafya eğitiminde karma gerçeklikten faydalanarak çocukların oralarda gezerek, ortamı deneyimleyerek daha kolay öğrenmesini sağlayabiliriz. Yapay organ üretimi sayesinde ileride engelli insanların sorunları büyük oranda çözülecek. Tarımda, eğitimde, sağlıkta, çevre kirliliğinde teknolojinin hâlihazırda sunduğu veya sunacağı pek çok çözüm var.
Melike Beykoz: Yapay zekâ, ilk 1950’lerde tanımlanmasına rağmen 2 kez bu konudaki çalışmalara sekte vuran “yapay zekâ kışı” denilen karamsar dönemler yaşanmış. Ama 2010 sonrasında çalışmalar ivme kazanmış. Siz bu ivmeyi 4 ana başlıkta topluyorsunuz. Bu başlıkları ve özellikle “bilişsel servisler” olarak adlandırdığınız alanı açabilir misiniz?
Onur Koç: Yapay zekânın önündeki engelleri kaldıran 4 önemli gelişmeyi verinin çoğalması, bulut teknolojilerinin hayatımıza girmesi, makine öğrenmesi yönteminin bulunması ve bilişsel (cognitive) servislerin gelişmesi olarak sayabiliriz. Bilişsel servisler olarak adlandırdığımız isemakinelerin insanlara özgü görme, konuşma, dinleme, anlama gibi işlevleri yerine getirebilmesi. Artık makinalar chatbot dediğimiz servislerle sizinle konuşabiliyorlar. Bu konuda Cortana, Siri , Alexa gibi örnekleri sayabiliriz. Bilişsel servisler insanların duyularını simüle edebiliyorlar.
Melike Beykoz: Kitabınızda makine öğrenmesine ile ilgili paylaştığınız bir limonata örneği var, Bu örnekte yine oğlunuzla bilgisayara en iyi limonata formülü öğretilmesi tarif ediliyor.
Onur Koç: Elinizde veri olduğu zaman bilgisayarları eğitebiliyorsunuz. Su, şeker ve limonun birer parametre olduğu bir deney ile en beğenilen limonatayı bulmaya çalıştık. Bu örnekte 3 katmanlı çok basit bir sinir ağını ele aldık. Ancak gerçek hayattaki problemleri çözmek için çok sayıda veri ve çok katmanlı problemler ile modeller kurmak gerekiyor.
Melike Beykoz: Yapay zekâ ile ilgili en büyük korkulardan biri de bazı mesleklerin yok olması ve bu işlerin robotlar tarafından yapılmaya başlanması. Esasen her endüstri devrimi sonrasında yaşanan bu dönüşümün Endüstri 4.0 ile tekrar yaşanacağı bekleniyor. Bugün belirsizliklerin yarattığı bu güvensizlik konusunda sizin görüşünüz nedir?
Onur Koç: Bu konuda ben ümitsiz değilim aksine yeni fırsatlar doğacağını düşünüyorum. Örneğin bugün oturup bundan sonra 3 farklı gezegende yaşayacağımızı düşünsek ve bu yeni yaşam tarzında ne gibi işler oluşacağını hayal etsek, birçok yeni meslekten de söz ediyor olabiliriz. Günümüzde birçok insan son derece rutin işlerde çalışıyor, yeni bir şey öğrenmiyor, hayal gücünü, yaratıcılığını kullanamıyor. İnsanların bu anlamdaki kapasitelerini önümüzdeki önemli problemleri çözmek adına kullanabilmeleri için de bir fırsat oluşuyor aslında. Teknoloji bize bu anlamda bir çıkış sunacak.
Melike Beykoz: Gelecekte artık açlık sorunun kalmayacağından, Evrensel Temel Gelir (Global Basic Income ) ile insanların güvenle standart bir yaşam sürdürmelerinin mümkün olacağından, hastalıkların çözümünün bulunacağından ve hatta insanların gezmek, seyahat etmek, sanatla uğraşmak gibi konulara daha fazla zaman ayırabileceklerinden söz ediyorlar. Sizce gelecekte yaşam teknoloji ile nasıl dönüşecek?
Onur Koç: İnsanı insan yapan özelliklerimizin daha çok ortaya çıkacağını düşünüyorum. Bizi hayal gücü ve yaratıcılığımızın dışında farklılaştıran özelliklerimiz olan aşk, sanat, müzik gibi günün hengâmesinden çıkamayarak yeterince zaman ayıramadığımız daha çok zaman ayırmamız gereken özelliklerimiz var. Bu yüzden çocuklarımızın bizi daha çok zenginleştirecek bu konulara eğilmelerini sağlamalıyız. Sevgiye, aşka, sanata daha çok zaman ayırmalılar, yaratıcılıklarını geliştirmeliler. Gelecekte çok iyi matematik hesabı yapıyor olmanın pek bir esprisi kalmayacak çünkü makineler bunu bizden çok daha hızlı ve doğru yapabilecekler. Ama Beethoven’in müziğini ya da Michelangelo’nun heykelini aynı yaratıcılıkla yapamayacaklar.
Melike Beykoz: Teknolojinin katkısıyla hastalıkların çözümlendiği, yapay organların kolaylıkla üretilip hastalıklı olanların yerini aldığı ve dolayısıyla insan ömrünün uzayacağı bir döneme giriyoruz. Ray Kurzweil tekillik (Singularity) için 2045 gibi oldukça yakın bir tarih vermişken yaklaştığımız bu zamanları siz nasıl yorumluyorsunuz?
Onur Koç: Kitabımda da Tekilliğe (Singularity ) bir bölüm ayırdım. Makinelerin insanları geçecek kadar akıllandığı bir dönemi hayal ederken, insanların yerinde duracağını da düşünmemek gerekir. Bizler de öğreniyor ve gelişiyoruz. Şu andaki kısıtlamalarımızın çoğu DNA’mızdan geliyor. İnsanlar da aslında daha hızlı koşabilir, daha uzun yaşayabilir, daha hızlı iletişim kurabilirler. Şu andaki biyolojik sınırlarımızın da kaldırılması mümkün olacaktır. DNA’yı artık okuyabiliyoruz, zamanla değiştirebileceğiz ve 30-40 yıl sonra insan da çok farklı olacak. Ben 100 yıl yaşayacağım ama oğlum belki 150 yıl yaşayacak. Dünya bize yeter mi sorusu ise diğer gezegenlerde başlayacak yaşamlarla birlikte aşılabilecek. Esasen şu anda bile üretilen yiyecekler dünya nüfusunun 8 katını besleyebilecek ölçüde olmasına rağmen, gereksiz israf ve doğru dağıtılamaması yüzünden hala açlık yaşayan insanlar var. Bunlar çözülebilecek problemler.
Melike Beykoz: Robotların insanı geçebileceği ve dünyayı ele geçirebileceklerini düşünüyor musunuz? Bu önlenebilir mi?
Onur Koç: Çocuklarımızı da eğitirken sürekli onlara kötü şeyler yapmayı öğretir, küfür eder, kötü örnek olursak büyüdüklerinde iyi birer birey olmalarını bekleyemeyiz. Robotların da veri ile eğitildikleri düşünülürse kötü senaryoların önüne geçilebilecek tedbirler alınabilir. Bu anlamda çeşitli regülasyonlar ve etik değerler üzerinde çalışan insanlar ve “AI for Earth” (Dünya için Yapay zekâ) gibi inisiyatifler de var.
Melike Beykoz: Kuantum bilgisayarların hayatımıza girmesi ile çok daha fazla verinin, büyük hızlarda işlenebileceği öngörülüyor.
Onur Koç: Şu andaki işlemcilerin mimari yapıları artık tıkandı ve mevcut yapıyla bugünkünden çok daha büyük hızlara çıkmak mümkün görünmüyor. Bu yüzden kuantum işlemcilerin gücüne ihtiyacımız var. Veri setlerinin de giderek arttığı düşünülürse yeni bir mimarinin gerekliliği daha net ortaya çıkıyor. Diğer gezegenlerde bir yaşamı da öngörüyorsak, buradan gelecek büyük miktarlardaki veriyi de hızla işleyecek kuantum bilgisayarlar gibi mimarilere gereksinim duyacağız.
Hoş bir sohbetin sonunda Onur Koç’tan kitabın geniş bir okuyucu kitlesi tarafından beğenilerek okunduğu bilgisini de aldık. Okullarda referans olarak önerildiği, bu kitabı okuduktan sonra annelerin çocuklarının dijital dünyayla olan bağlarını daha kolay anlayabildikleri gibi pek çok pozitif geri bildirimler de alınıyor. Hayal gücünün ve yaratıcılığın değer bulduğu daha iyi bir dünya için Onur Koç’un kitabını mutlaka okuyalım, okutalım.