Melbourne kentinde yaşayan 14 yaşındaki Türk kızı Şeniz Erkan’ın sanal zorbalık eylemleri neticesinde intihara sürüklenmesi, (1) bir kaç günden beri tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de haberlerin ilk sırasında yer ediniyor. Konunun sosyolojik boyutunu Galatasaray Üniversitesi Sosyoloji Bölümü ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi’nde görev yapan öğretim üyesi Prof.Dr. Ali Ergur’e soruyoruz. Prof.Dr.Ergur, turk-internet.com okurlarının yakından tanıdıkları bir isim. Kendisiyle 2008 yılında yine benzer bir konu ekseninde röportaj yapmış, gençlerin soğuk kanlılıkla işledikleri cinayetlerde internetten esinlenmeler olup olamayacağını sormuştuk. Prof.Dr.Ergur,
“Teknolojinin kendisini suçlamak ya da teknolojide suçu aramak gibi yanlış bir eğilim var. Teknoloji, tamamen nötr bir şey değil. Sonuçta teknoloji, onu nasıl kullandığınızla ilgili”
şeklinde bir değerlendirmede bulunmuştu. İngilizce “cyber bully” olarak geçen “siber zorbalık” kavramını değerlendirmesini rica ettiğimiz Prof.Dr.Ergur, bunun yeni bir gelişme olmadığını özellikle belirtiyor:
“Siber etkileşim olanakları ve dolayısıyla insanların birbirlerine olan duygusal mesafeleri arttıkça bu tür bir duygu yoğunlaşmasının normal olduğunu düşünüyorum. Bu durum, sadece nefret söylemi için değil, örneğin bir flört ya da iletişim için de geçerli. Daha önce hiyerarşik basamaklar içerisinde bir başkasıyla karşılaşmayacak insanlar bütün saygı kurallarını bir tarafa atarak rahatlıkla birbirleriyle iletişim kurabiliyorlar. Bunun, olumlu olduğu kadar olumsuz yanları da var. O nedenle nefretle ilgili bir değerlendirme yapılırken bunun dikkate alınması gerekiyor.
Sözün sorumluluğunu almadan iletişimde bulunduğunuz kişinin varlık sorumluluğuna değinmeden, bunun ahlaki bir varlık olduğunu düşünmeden sözünüzü söyleyebiliyorsunuz. Bu her tür söz olabilir. Dolayısıyla, sanal ortamda kavgayı da çok kolaylıkla yapabiliyoruz. Flört, dostluk, arkadaşlık için de bu böyle. İnsan duyguları sanal ortamda katlanarak, daha da yoğunlaşarak ortaya çıkabiliyor. Dolayısıyla siber saldırganlık, siber zorbalık siber aşk ya da siber flörtten de çok uzak kavramlar değil. Bunlar hep aynı yerden türüyor. Mecranın kolay erişilebilir olmasına ilaveten maskeler arkasında kahraman olmak bu tür söylemleri çok rahat ortaya çıkartabiliyor.”
Prof.Dr.Ergur’e “Siber zorbalığın çeşitli aşamaları var mı?” diye sorduk. Şöyle cevapladı :
“Etkileşim içerisine giren kişilerin kişilik özelliklerine, psişik durum ve sorunlarına göre sanal ortam, bu özellikleri büyüten bir ortam sağlıyor. Dolayısıyla patolojik bir kişilik varsa çok daha patolojik olabilir. Dolayısıyla sanal ortam mercek gibi büyüten bir ortamı ifade ediyor. Çok da kolay. Dolayısıyla herkesin kişisel, psikolojik durumuna göre değişen doz ve düzeyde bir söylem gelişebilir.
Diğer yandan içinde bulunulan sanal cemiyetin de teyit edici bir özelliği var. Örneğin, benzerleriyle buluştuğunuz bir ortam olduğu zaman söylem, ahlaki ve insani hiç bir kaygı gütmeden inanılmaz bir şekilde çoğalabiliyor. Bu, sadece nitel değil, nicel olarak da çoğalıyor. Böylelikle nefret nefretle daha büyük bir hacime ulaşabiliyor. Dolayısıyla dile getirilmesi düşünülemeyecek nefret söylemleri ortaya çıkabiliyor.
turk-internet.com’un “Bu gibi durumlar nasıl aşılabilir?” sorusuna ise Prof.Dr.Ergur şöyle cevap verdi :
“Her şeyden önce, düşünüldüğünün aksine bunun çözümü sanal ortamda değil. Çünkü, bunun nedeni sanal ortam değil. Sanal iletişim araçları kendileri münhasıran nefret üreten ve ya insanın yakınlığını ya da uzaklığını üreten mecralar değil. Bunu sadece mevcut toplumsal gerilimleri, doğaları gereği büyütüyorlar.
Dolayısıyla bunun çözümü fizik gerçeklikte, sanal gerçeklikte değil. Toplumsal ilişkilerde, eğitimde. Genel anlamda adaletsizlik üreten bir sistem söz konusuysa orada adaletsizlik üretimi devam eder.
Adaletsizliğin olduğu her yerde de şiddet vardır. Şiddeti eğitim ya da salt üst yapısal kurumlarla çözemezsiniz. Küresel ekonomiyi ele alacak olursak kaybedenler olduğu sürece, bu nefret söylemi şeklinde kendisini dışa vuracaktır. Evet, eğitimle insanları belli bir şekle sokabilirsiniz ama bunun da sınırları vardır. Çünkü temelde bölüşümle ilgili sorunlar vardır. Bu olmadığı müddetçe bir sistem sürekli adaletsizlik ve şiddet yaratır.