İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin 3 Ocak’ta bir ABD hava saldırısıyla öldürülmesinin ardından en çok sorulan soru “İran ve ABD sıcak savaşa girer mi?” oldu. İran’ın misilleme olarak gerçekleştirdiği füze saldırıları, Irak meclisinin Amerikan askerlerini ülkeyi terk etmeye çağıran kararı ve ABD’nin önceki gün Umman denizinde İran füzelerine el koymasına kadar uzanan süreç, bölgeyi bir anda beklenmeyen bir savaşa hiç olmadığı kadar yaklaştırdı.
Aradan geçen yaklaşık bir buçuk aylık sürede, bölgedeki gelişmeler ve olası bir ABD-İran çatışması çokça tartışıldı, analizler yapıldı, öngörüler sıralandı. Bu süreçte uluslararası kamuoyunda en az görünenler ise İranlı kamuoyu önderleri ve uzmanlar oldu. Tartışmanın İran tarafını da dinlemek amacıyla Tahran İmam Sadık Üniversitesi’den uluslararası ilişkiler profesörü Mohammad Hassan Khani ile konuştuk. ABD’nin er ya da geç Irak’ı terk etmekten başka çaresi olmadığını düşünen Profesör Khani, Iran – ABD gerilimini, bölgeye etkilerini ve Türkiye’nin bu çatışmadaki tavrını turk-internet.com‘a anlattı.
Kasım Süleymani’nin öldürülmesinden sonra, İranlı yetkililer ABD’ye misilleme sözü verdi, fakat verilen ilk tepki Irak’taki Amerikan üslerine yapılan ve ciddi herhangi bir kayba yol açmayan birkaç saldırı oldu. Sizce bundan sonra İran’dan ne gibi bir cevap gelebilir? İki ülke arasında arasındaki tırmanışın devam edeceğini düşünüyor musunuz?
Bu konuda söz edilmesi gereken iki önemli nokta var. Birincisi; İranlı yetkililere göre İran’ın misillemesi önceden hesaplanmış bir tepkiydi, Amerikalılar’ın İran’a karşı olan düşmanlık ve saldırganlıklarının bir bedeli olacağını göstermeyi amaçlıyordu. İkinci nokta ise; İran sofistike hassas güdümlü füzelerle Irak’taki Amerikan üslerini hedef alarak İran’ın yerli yapım balistik füze teknolojisinin mit değil gerçek olduğunu göstermiş oldu. Bir anlamda İranlılar bir taşta iki kuş vurmuş oldu: Hem ABD’nin General Süleymani suikastine kontrollü bir karşılık verdiler hem de Amerikalılara müthiş askeri güçlerinin ciddiye alınmasını gerektiğini göstererek gövde gösterisi yapmış oldular.
Irak’taki ABD askeri varlığı son günlerde dikkatle takip ediliyor. Irak meclisinin kararına rağmen, Amerikan yönetimi askerini Irak’tan çekmeyeceğini birçok defa belirtti. Fakat İran buna henüz bir cevap vermedi. Siz yakın dönemde buna bir tepki bekliyor musunuz?
Iraklılar, Amerikan askerinin Irak’ta istenmediğini, Irak halkının iradesine ve ülkenin egemenliğine saygı göstererek sınırlarını terk etmesi gerektiğini yeterince güçlü ve açık bir şekilde ifade etti. Hem meclisten geçen yasa hem de kitlesel sokak gösterileriyle. Bana sorarsanız, Amerikalıların er ya da geç bu gerçeği kabul etmekten başka seçeneği yok. Aksi takdirde ülkedeki varlıkları işgal fiili sayılır. Buna nasıl tepki vereceklerine de Iraklılar karar verecektir. Ne ilginçtir ki, ABD’nin Irak’tan ve Orta Doğu’dan çekilmesi, Irak ve İranlılar tarafından General Süleymani ve Ebu Mehdi El Mühendis’in öldürülmesinin bedeli olarak görülüyordu.
Bazı analistler Süleymani’nin öldürülmesini ABD’nin güç gösterisi olarak yorumluyor. Siz buna katılıyor musunuz?
Gerçekçi olmak gerekirse, kendisini süper güç, ordusu ve istihbarat servisini de dünyanın en güçlüsü olarak gören bir ülkenin bir kişiye suikast düzenlemesinin zafer olarak görülemeyeceğini düşünüyorum. Tam aksine, zayıflığın işareti olabilir. Bir düşmanın fiziksel olarak ortadan kaldırılması en rahat yöntem olabilir, ama her zaman etkili yöntem değildir.
Süleymani’nin öldürülmesinin Amerikan iç politikasıyla ilişkili olduğunu düşünüyor musunuz? Özellikle Başkan Trump’ın azil süreciyle. Yoksa bu daha çok bir dış politika hamlesi mi?
General Süleymani suikastinin zamanlaması Amerikan iç politikasıyla ilişkili gibi görünüyor. Trump bunu Kongre’deki muhaliflerine ve ABD kamuoyuna satabileceğini bir propaganda olarak kullandı. Amacı, dikkatleri azil sürecinden uzaklaştırmak ve bir sonraki başkanlık seçimine kadar görevde kalabilmekti.
Nükleer anlaşmasının geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce anlaşma kesin olarak çöktü mü yoksa Batı ve İran’ın bunu yeniden tesis etme ihtimali var mı?
Nükleer anlaşma ölüm döşeğinde değilse de ağır bir komada. Yeniden canlandırılmasına dair hala küçük bir umut olsa da, ki bu Avrupalıların, yükümlülüklerini yerine getirmeye yönelik irade ve niyetlerine bağlı, ABD’nin ekonomik tehditlerine boyun eğmeyip taleplerine nasıl direnebileceklerini öngörmek çok zor.
Süleymani’nin ölümü üzerine ortaya çıkan krizde Türkiye’nin tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu olayın İran – Türkiye ilişkilerine herhangi bir etkisi olur mu?
Genel olarak Türkiye’nin tavrı diplomatik ve önceden planlanmış bir tavır oldu. Birçok İranlı Türk yetkililerden açık ve kesin bir kınama bekliyordu. Mesele, böyle bir olay bir Türk üst düzey general başına gelseydi, Türk hükümeti İranlılar’dan ne beklerse biz de onu bekledik, bundan fazlasını değil.
İran ve Türkiye, sadece Orta Doğu’da değil, Kafkaslar, Orta Asya ve tüm Müslüman dünyası için iki kilit aktör. Tahran ve Ankara arasındaki bir işbirliği sadece iki ülkenin değil tüm bölgenin çıkarlarına hizmet eder. Bölgenin geleceği büyük oranda belirleyecekleri ortak çıkarlara ve Türkiye ile İran’ın kritik aktörler olarak yer alacağı bölgesel entegrasyon projesini oluşturabilmelerine bağlı.
Türkiye NATO üyesi bir ülke ve topraklarında NATO üsleri ile ABD askerlerini barındırıyor. NATO Anlaşması’nın 5. maddesi de bir üye ülkenin saldırıya uğraması halinde diğer üyelerin kollektif olarak bu ülkenin savunmasına yardımını öngörüyor. İran ve ABD arasında askeri bir çatışma çıkması halinde İran – Türkiye ilişkileri sizce bundan nasıl etkilenir?
Bu bir öncelik meselesi. Amerikan saldırganlığının hedefi olmuş komşu ve Müslüman bir ülke ile dayanışma ya da ABD ve Avrupalı müttefiklerinin yanında yer almak. Hangisi önce geliyor? Temel amacı ABD ve Avrupa çıkarlarını korumak olan bir organizasyon olan NATO’nun üyesi olmasından önce, Türkiye İran için coğrafi ve tarihsel olarak büyük bir Müslüman ve komşu ülke. Eminim, Amerikan tek yanlılığı ve müdahaleciliğinin doğurduğu tehlike hem İran hem de Türkiye tarafından uzun dönemli bir tehdit olarak algılanıyor. Bunun güzel bir örneği, farklı derecelerde olsa da her iki ülkenin de haksız Amerikan yaptırımlarının hedefi olması.
Bu gerginlik Suriye ve Yemen gibi çatışma bölgelerini etkiler mi?
İran ve ABD arasındaki gerginliğin tırmanışı tüm bölgeyi etkileme potansiyelini ve hatta ötesine de taşma potansiyelini taşıyor. İran başından beri herhangi bir ABD saldırısı halinde bunun karşılığının bölgedeki tüm Amerikan üsleri olacağını belirtiyor. Erbil ve Ayn el Esad’daki Amerikan üslerine yönelik İran füze saldırılarında yaşananlara bakılırsa, ABD’nin neden olacağı herhangi bir gerginliğe İran’ın kendi tercihi ve şartlarıyla karşılık verecek kararlılığa ve araçlara sahip olduğu açıkça görülüyor.
Lübnan geçtiğimiz Ekim ayından bu yana kitlesel gösterilerle sarsılmış durumda ve yeni kurulan hükümet de büyük oranda Hizbullah tarafından destekleniyor. Birçok kişi ülke siyasetinde İran nüfuzunun artacağını ve ABD – Lübnan ilişkilerinin kötüye gideceğini öngörüyor. Sizce Lübnan, ABD – İran siyasi rekabetinin yeni merkezi haline gelebilir mi?
Nefret ve bölünme üreten ABD ve Suudi Arabistan politikalarının aksine, İran hem Lübnan’da hem de Irak’ta siyasi istikrarı arzuluyor. Demokratik kurallara dayalı olarak geleceklerini şekillendirmek bu iki ülkenin halklarının kararı. Nihayetinde, iki ülkede de çoğunluğun iradesi ve tercihlerinin galip geleceğine inanıyorum. Asıl mesele, ABD ve müttefiklerinin bu tercihleri kabul ederek saygı gösterip göstermeyeceği.