Geçen gün gazetelerde yer alan bir haber hepimizin dikkatini çekti. Genç bir müteşebbis grubu, internet sitelerine yapılan saldırıları önlemeye yönelik olarak geliştirdikleri “Mindwall” isimli programlarına Türkiye’de yatırımcı ortak aramış, ancak bir sonuç elde edememişlerdi. Sonra hikaye malum; bir tanıdık vasıtası ile Amerika’daki yatırımcılara ulaşılarak oradan 100 milyon Usd. kaynak temin edilmiş. Kendileri de ABD’ye yerleşip üretkenliklerine devam ediyorlarmış.
Haberi okuyunca insan ister istemez bunda bir yanlışlık mı var acaba? diye düşünüyor. Türklerin 100 $ bile vermedikleri programa Amerikalılar neden o kadar yatırım yapıyor?
Neden sadece Mindwall gibi ortaya çıkmış, kullanılarak test edilmiş ve geliştirilmeyi bekleyen bir programa değil de, fikir aşamasındaki bir projeye dahi geniş kaynaklar ayırıyorlar?
Bunun cevabı, yeni fikirlerin “ticarileştirilmesinde” yatıyor. Başarılı ekonomilerde fikir önce alınıyor, işleniyor, geliştiriliyor ardından bir şirkete dönüştürülerek piyasalardaki karşılanmayan ihtiyaçların karşılanması sağlanıyor. Sonraki aşamada ise hedef, bu şirketlerin büyütülmesi ve (halka arz yada blok satış yöntemiyle) yeni ortaklar edinilmesi olarak belirleniyor.
Amerika’da girişimcilik diğer ülkelere kıyasla çok daha fazla desteklenmektedir. Girişimciliğin önemli ölçüde risk üstlenmeyi gerekli kılması nedeniyle, onların (girişimcilerin) bu macerada yalnız bırakılmamaları ve başarısızlıkla karşılaşmaları halinde tasfiye edilip sistem dışına çıkarılmamaları Amerikan girişimciliğinin sihirli formülüdür.
Başarısızlığın, girişimcinin tekrar denemesine ve yeni projelerine engel olmaması sağlanmıştır. Aksi takdirde yeni girişimcilerin, daha önce başarısız olmuş girişimcilerin akibetlerini gözönüne alarak yapılageleni tekrarlamaktan öteye geçmeyecekleri herkes tarafından kabul edilmektedir. Bu şekilde sağlanan dinamizm sayesinde, ABD ekonomisinin dünya rekabet sıralamasındaki yeri ve ataklığı ile yeni ve büyük şirket yaratma konusundaki başarısı ortadadır. Bu konuda bırakın Türkiye’yi, Avrupa bile ABD’nin çok arkasından gelmektedir.
1999 yılında ABD’de risk sermayesi yatırımları 20 Milyar $’dan 50 Milyar $’a çıkmış ve bu kaynağın 2/3’ü internet sektörüne yatırılmıştır. Avrupa’da ise bu rakam önceki yıla göre %2 artarak 20 Milyar $ seviyesinde kalmıştır.
Yeni girişimlerin başarı oranı hakkında ülke ekonomileri bazında yapılan değerlendirmeler, bu alanda yapılan yatırımların çok karlı olduğunu göstermektedir.
Türkiye için de, ekonominin dinamizmi ve rekabetçi gelişmenin sürdürülmesi açılarından risk sermayesinin önemi artık yavaş yavaş anlaşılmakta ve risk sermayesi ile hayata geçirilecek projelerden bahsedilmektedir. Türkiye için tahsis edilen Avrupa Yatırım Bankası kaynaklı fonların öncelikle, Teknoloji ve İnternet üzerine çalışan firmaların finansman ihtiyaçlarını çözmeleri, bu sayede bilgi teknolojisi kullanılarak yaratıcılık ve girişimciliğin teşvik edilmesi beklenmektedir.
Diğer taraftan, ülke içindeki sermaye birikimi ve yetişmiş eğitimli insan gücünün optimum şartlarda buluşacakları ortam olan Sermaye Piyasalarından, girişimcilerin kaynak sağlamalarına ilişkin alt yapı hazırlıkları, İMKB ve SPK nezdinde devam etmektedir.
Ancak, sosyal ve hukuki altyapının hazırlanması bir süre daha alacak gibi görünüyor.