Türkiye, II. Dünya savaşından bu yana en büyük küçülmesine neden olan krizin yaralarını sarmaya çalışırken birçok konuyu sorgulamaya ve yeniden yapılanmayı tartışmaya başladı. Bu konulardan bir tanesi hiç kuşkusuz sağlıklı bir finansman piyasasının gerekliliği, bu piyasanın şirketlerin yaşamları ve verimlilikleri üzerindeki etkisi.
Bugünlerde küçük ve orta büyüklükteki işletmelere (KOBİ) aktarılan finansman kaynağının yetersizliği, yeni fikir ve şirketlere yapılmayan yatırımlar gibi kaygılarla sıkça “Venture Capital” ve “Private Equity” gibi terimleri duyar olduk. Bu yazının amacı ne Türk insanının girişimci ruhundan bahsedip bu yatırım şeklinin Türkiye’nin geleceğinde çok önemli yer tutacağını ileri sürmek. Ne de Türk iş hayatının muhafazakar (aile şirketi yapılanması) yönünün altını çizip bu yatırımları Türkiye açısından yok saymak. Bu yazının amacı “Private Equity” yatırımın ne olduğunu açıklamak, nasıl geliştiğini anlatmak ve bazı terimleri yerli yerine oturtmak.
“Venture Capital” / Risk Sermayesi (Girişim Sermayesi ismi işin özünü daha iyi ifade eden bir sözcüktür) ve “VC”ı kapsayan “Private Equity” piyasası gelişmiş ekonomilerde yeni kurulmuş şirketlere, orta-çaptaki gelişmekte olan şirketlere, finansal açıdan zora düşmüş şirketlere ve halka arz yapmak istemeyen halka açılmış şirketlere finansman olanağı sunan bir piyasadır. Bu piyasada yapılan yatırımları bono ihracı ve banka borcundan ayıran en önemli özelliği, yatırımların hisse senedi yada hisse senedine dönüştürülebilir borç karşılığında yapılmasıdır.
Bunun dışında ise “PE” ve “VC” fonları yatırım yaptıkları şirketlere yönetim aşamalarında, insan kaynakları ve yasal konularda yardımcı olurlar. Yatırımlarının olabildiğince iyi yönetilmesini sağlamak içinse gerekli gördüklerinde kontrol yetkilerini kullanırlar. “PE” piyasasında yatırımların büyük çoğunluğu profesyonel olarak yönetilen aracı kurumlar tarafından gerçekleştirilir. Bu kurumlarında yine büyük çoğunluğu limitli ortaklık (Limited Partnership) şeklinde yapılandırılmıştır. Daha sonra da göreceğimiz gibi bu yapılanma şekli 1980’lerden sonra görülen gerçekten hızlı büyümenin nedenlerinden biridir. “VC” ve “PE” hakkında daha çok ayrıntıya girmeden limitli ortaklığa değinmemiz şart. Aşağıdaki grafikte göreceğiniz gibi bu yapılanma şekillin asli fonksiyonu aracı görevi görmektir.
Limitli ortak denilmesinin başlıca nedeni yatırımcıların fona yatırdıkları paranın dışında herhangi bir yükümlülükleri bulunmamasındandır. Bir örnek vermek gerekirse eğer ‘Private Equity’ Yatırım ortaklığının portföy şirketlerinden birisi insanları iyileştirmektense zehirleyen bir ilaç üretiyorsa bu ortaklığın limitli ortakları sorumlu tutulup dava edilemez. Ancak aynı zamanda hem yatırımcı hem yönetici olan profesyonel “PE” yöneticileri (General Partners) sorumlu tutulabilirler.
Bu ortaklıklara limitli ortak olarak genellikle emeklilik fonları, sigorta fonları, varlıklı aileler, vakıflar, bankalar ve finans alanı dışından şirketler katılırlar. Fonun yaklaşık % 1’i asil ortak olan profesyonel yöneticiler tarafından sağlanır. Geri kalan meblağ ise yukarıda bahsettiğimiz yatırımcı grupları tarafından yatırılır. Bu fonlar genellikle 10 senelik bir yaşam süresi göz önünde bulundurularak kurulur. Fonun yatırımlarının likide edilmesiyle sona eren fonda karlar 20/80 kuralına göre dağıtılır. Asil ortak olan yöneticiler net karın sini alırken limitli ortaklar % 80 ini alırlar. Bunun dışında yöneticiler ise fondan fona değişiklik gösteren bir yüzde üzerinden de yönetim ücreti almaktadırlar. Bu yüzde genellikle % 1 ile % 3 arasındadır.
Limitli ortaklık aracı kurumları piyasanın tercihi olmadan önce yatırımcı olan zengin aileler, uluslararası şirketler ve finans kurumları kendileri doğrudan şirketlere yatırım yapmaktaydı. Örneğin Rockefeller ailesi Eastern Havayolları ile Douglas Aircraft’a erken aşamalarda yatırımlar yapmıştır. “PE” piyasasında yapılan yatırımlarının büyümesi asimetrik enformasyon (information asymmetry) sorununun geleneksel yatırım şekilleri ile üstesinden gelinememesi sonucunu doğurmuştur. Başka bir deyişle yatırım tutarları artıkça toplanıp incelenmesi gereken şirket ve piyasa bilgileri profesyonel yöneticileri zorunlu kılmıştır.
Bu nedenle yukarıda anlattığımız aracı kurumlar ortaya çıkmıştır. Ayrıca bu aracı kurumları olası çıkar çatışmalarını önleyerek piyasanın hızlı gelişmesinde önemli katkılarda bulunmuştur. Yöneticilerin hem yönetim ücreti adı altında belirli bir ücret almaları hem de elde edilen kar üzerinden kazanç sağlamaları fonun üstleneceği riski dengelemek bakımından faydalıdır. Bir fonun yaşam süresi 10 yıl ile sınırlı olduğu için fon yöneticileri ileride yeni bir fon için yatırımcıları çekebilmek için alınan risk ile elde edilen getiri arasında ince bir denge kurmak zorundadırlar.
Bu yazının devamını ‘Private Equity’ Piyasasının Gelişimi – Tarihi sayfasından okuyabilirsiniz.