Özel sektörün Ar-Ge ve inovasyon konusunda yaşadığı sorunların büyük bölümü finansal yetersizliklerden kaynaklanıyor. Aynı biçimde BİT sektörünün dinamizmi için hayati önem taşıyan girişimciliğin desteklenmesi de bu açıdan sorunlu bir yapı arz ediyor.
Gelişmiş ülkelerde bu sorunların çözümü için geliştirilen en önemli finansal araç “risk sermayesi” (venture capital) ve “girişim sermayesi” (private equity). Bu sektörün başlıca aktörleri yatırımcılar, risk sermayesi şirketleri, girişimci şirketler ve menkul kıymetler borsaları.
Türkiye’nin serbest piyasa ekonomisine geçtiği 80’li yıllarda tanıştığı bu yöntem günümüzde halen istenen düzeye ve yaygınlığa ulaşamadı. Bu sistemin verimli olarak işleyebilmesi için öncelikle siyasi ve ekonomik istikrarın kalıcı olması, risk sermayesine ilgi duyan uluslararası kuruluşların devreye girmesinin kolaylaştırılması, iş hayatıyla ilgili sivil toplum kuruluşlarının konuya ilgi göstermesi ve katkı sağlaması gerekiyor. Siyasi ve ekonomik istikrar bir tarafa, diğer koşulların sağlanması ise risk sermayesine uygun, özellikle de çıkış stratejilerini güvence altına alabilecek bir hukuksal ve kurumsal altyapının oluşturulmasından geçiyor.
Bu altyapı tamamen yok sayılmaz. 5 Ocak 1986 tarihinde, sermaye imkânları kısıtlı girişimcilere destek olmak amacıyla kurulan “İşsizlikle Mücadele ve İstihdamı Geliştirme Yüksek Koordinasyon Kurulu” var mesela. Ama siyasal dalgalanmaların ekonomik politikalardaki kararlılığı olumsuz etkilemesi bir yandan, bankacılık sektörünün olaya soğuk bakması öte yandan bu proje kadük kaldı. Risk sermayesi finansman yönteminin temel yasal çerçevesini çizen, Sermaye Piyasası Kurulu’nun 6 Temmuz 1993 tarih ve 21629 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “Risk Sermayesi Yatırım Ortaklıklarına ilişkin Esaslar Tebliği” ile risk sermayesi finansmanı Türkiye’de ilk defa yasal bir düzenlemeye kavuştu. Risk sermayesi yapılarının çalışma esaslarını belirleme ve denetleme yetkisi Sermaye Piyasası Kurulu’na verildi. Yeni bir düzenleme 06.11.1998 tarih, Seri: VI, No: 10 sayılı Tebliğ ile geldi. Böylece risk sermayesi yatırımlarına ilişkin düzenlemeler daha esnek bir çerçeveye oturtuldu ve yatırım konuları daha geniş bir yelpazede yorumlandı. Daha sonra bu konuda 20.03.2003 tarih ve 25054 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Seri: VI, No: 15 sayılı Tebliğ’le düzenlemelerde bazı değişiklikler yapılarak risk sermayesine giriş koşulları esnetildi.
Ama yasal altyapının oluşturulduğu 1992 yılından bu yana onca zaman geçmiş olmasına rağmen Türkiye’de risk sermayesi sektöründe yeterli bir gelişme sağlanamadı. Dünyanın birçok ülkesinde risk sermayesi sektörünün başarısı devlet desteğiyle doğrudan ilgilidir. Devletin risk sermayesi kuruluşlarına faizsiz araçlarla fon desteği, sektörün gelişmesi açısından çok önemli. Teknopark ve İnkübatör gibi yenilikçi projelerin geliştirilmesine uygun örgütlenmeler gecikmiş ve yetersiz. Böylece risk sermayesi sektörünün nitelikli talep cephesi de yeterince gelişemiyor. Öncelikle, bir yandan yasal altyapının uluslararası standartlara yükseltilerek başta çıkış stratejisi güvencesi olmak üzere risk sermayesi araçlarında esneklik sağlanması, diğer yandan da bu alanda güçlü ve güvenilir bir kurumsal yönetişim altyapısının kurulması gerekiyor. Bu yapılar sektörün oluşumu için yeterli ivmeyi sağlayacaktır.
Türkiye’de de hem yenilikçi hem hızlı ve sürekli büyüyen bir ekonomik ortama ulaşmamız açısından risk sermayesi finansmanının yeterli bir uygulama düzeyine ulaştırılmasının çok önemli olduğu açık. Bu bakımdan:
- Siyasi ve ekonomik istikrarın devamı
- Sektöre kaynak akışının hızlandırılması
- Devletin sektöre uygun yöntemlerle fon aktarımı
- Emeklilik kurumları ve sigorta şirketleri Fonlarının devreye sokulması
- Ticaret, kalkınma ve katılım bankalarının risk sermayesi hedefleri doğrultusunda geliştirilmesi
- Risk sermayesi sektörüne ilgi duyan uluslararası kuruluşların katkısının sağlanması
- Yenilikçi proje sayısının artırılması
- Yatırımdan çıkış imkânlarının arttırılması
- Kurumsal yönetişimin yerleşmesi
gerekiyor. (M. Kemalettin Çonkar, Risk Sermayesi Finansman Yöntemi, İTO yayınları:2007-61, 2007)
Türkiye’de yeterince inovatif ve girişimci enerji var, ama temel yatırım araçlarının da bu enerjiyi desteklemek için sürdürülebilir bir çerçevede oluşturulması gerek.