New York’un yılbaşında göreve başlayan yeni belediye başkanı Bill de Blasio, kişiliği ve hayatı ile farklı bir insan. Öncelikle “solcu” ama lafta değil. 1980’lerde Nikaragua’ya gidip kendi ülkesinin desteklediği rejime karşı, solcu Sandinista Gerillalarına yemek ve ilaç sağlamış, sonrasında da Nikaragua için devamlı çalışmış. Son dönemde onu, bugünlerde 2ci yılına giren Wall Street Direnişinde görüyoruz. Zaten ismi de bu direniş sırasındaki olaylarla öne çıktı. Hatta ağustos ayında yerel bir hastanenin kapatılmasını engelleme protestoları sırasında gözaltına da alındı.
de Blasio belediye başkanlığı için son anda başvurmuş ve sadece kendi partisi olan Demokrat’lardan bile 9 rakibi varmış.
Belediye Başkanlığı seçimi sırasındaki gelişmelere bakıldığında da, kendisi aleyhine pek çok gelişme görüyorsunuz. Örneğin seçim kampanyasını yürüten insan sayısı, diğerlerine nazaran son derece az. Aynı şekilde parası da az. Bu nedenle bütün seçim süreci boyunca değil, seçimin hemen öncesinde 3 reklam verebilmiş. Zaten Blasio rakiplerinin çoğunun ve eski varlıklı belediye başkanı Bloomberg’in aksine orta düzey bir aileden geliyor ve kendi ailesi de orta düzey gelire sahip.
Seçim sürecinde medya da Blasio’nun aleyhine çalışmış. Önceleri rakiplerinin her adımını haber yapıp, de Blasio’dan haber vermezken, sonraları tam tersine Blasio’nun negatif olan yönlerini ortaya çıkaran haberler yapmışlar. Ama belli ki yanlış yapmışlar. Çünkü günümüzde % 99’un, % 1’i eleştirdiği bir New York var. Obama’nın ifadesiyle “aç gözlü borsacıların” zarar ettirdikleri şirketlere rağmen milyonlarca dolar bonus almaları artık birilerinin gözüne batmaya başladı.
Bunun yanısıra dünya değişiyor. Gezi Parkı, Arap Baharı ya da Wall Street İşgali birbirinden farklı şeyler değil. Her ne kadar kendilerini demokrat olarak adlandıran ülkeler, bunları sadece demokrasisi az ülkelerde meydana gelir gibi gösteriyorlarsa da, Londra’daki isyan ya da Fransa’daki göçmen isyanı farklı şeyler değil. Bunu biz değil, Chomsky gibi fikir adamları ya da Zizek gibi filozoflar söylüyor. Burayı tıklayarak ulaşabileceğiniz 3 ay önceki bir yazımızda detaylıca anlatmıştık.
Şimdi başka bir yansımasını görüyoruz. Böyle bir protestonun içinden çıkan, parası olmayan, gazetelerin aleyhine haberler bastığı ve “solcu” başta olmak üzere bir sürü negatif kabul edilen tanımla anılan Bill de Blasio, % 73 oyla belediye başkanı seçilebiliyor[1]. Yani gazeteler düşerken, sosyal medya yükseliyor.
Ama bu başarıda sosyal medyanın payı büyük. Global + Hill Knowton firması bunu analiz etmiş. Digital Engagament Index yaratıcısı ve Hill+Knowton Strategies Teknoloji yöneticisi Joe Handler konu hakkında şöyle diyor. “de Blasio’nun oğlu Dante’nin çalışmaları viral halde yayıldı. Blasio bu emekler sayesinde digital bir şehri temsil edebilecek kişi olarak görüldü. “
Digital Engagement Index’e göre, Blasio, digital alanı en güçlü kullanan aday oldu. Öyle ki digital alanı kullanma yeteneğinde en yakın adaya 2 kat fark atmış. Baruch School of Public Affairs’den Profesör Doug Muzzio bu konuyu şöyle özetliyor : “Kişisel, sosyal ve politik iletişim açısından yeni bir çağda yaşıyoruz ama 2013 New York seçimlerinin, Bill de Blasio dışındaki demokrat ve cumhuriyetçi adayları, 1990’ların kampanyalarına benzer bir seçim kampanyası yürüttüler”
Peki sonuç ne oldu; diğer adaylardan demokrat Quinn en şanslı sayılan aday olarak veriliyordu ve o da sosyal medyada aktifti. Ancak verdiği mesajların yayılmadığı ve oy verenlere ulaşmadığı belirtiliyor. Catsimatidis ise daha çok Facebook ağırlıklı çalıştı. Thompson ve Lhota zayıf bir digital varlık gösterisi içindeydi. Sadece emailleri kullandılar. Seks skandalı ortaya çıkan Weiner güçlü tweetler attı ve tweetleri de yayıldı ama az sayıda ve arası açık tweetlerdi. Weiner zaten TV reklamlarına ağırlık vermişti.
Merak edenler için Aşağıda H + K Strategies’in Digital Engagement index’de her adayın aldığı puanı veriyoruz. Bu rakamlar 15 temmuz ve 10 ekim arasında analiz edilmişler. 100 üzerinden hesaplanmış ve basitçe adayların sosyal medya üzerinde mesajlarının yayılma oranına ya da favori seçilmelerine bakılıyor.
Aday | YouTube | Toplam | ||||
De Blasio | 5.0 | 25.0 | 25.0 | 22.0 | 15.0 | 92.0 |
Quinn | 1.7 | 13.0 | 11.0 | 20.2 | 1.5 | 47.4 |
Catsimatidis | 0.0 | 24.3 | 5.2 | 0.0 | 7.7 | 37.2 |
Thompson | 0.0 | 5.5 | 4.2 | 17.8 | 0.2 | 27.7 |
Lhota | 0.2 | 6.0 | 1.7 | 17.6 | 0.3 | 25.8 |
Weiner | 0.0 | 2.0 | 2.5 | 14.6 | 0.0 | 19.1 |
Liu | 0.0 | 2.6 | 2.5 | 9.9 | 0.8 | 15.8 |
de Blasio’nun sosyal medya çalışmalarının etkileri sadece internet üzerinden izlenmemiş, ayrıca Hill+Knowlton Strategies, Baruch College School of Public Affairs ile birlikte, 19-28 ağustos arasında rastgele seçilmiş 1.001 New York’lu ile sabit ve mobil telefon üzerinden görüşme yapmış ve şu sonuçları bulmuşlar;
- TV halen Önemli : Araştırmaya katılan New York’luların % 49’u politik haberleri TV’dan alıyorlarmış. % 72si TV seyretmeyi sürdürüyor.
- Sosyal medya kanalları arasında en önemlileri, YouTube ve Facebook. Araştırmaya katılanların % 40’ı YouTube ve % 38’i Facebook üzerinden politik haber içerikli bilgi alıyor.
- Haberleri okumak için tablet kullanımı yükseliyor. Politik haberleri online takip edenlerin % 45’i tablet ya da telefonunu kullanıyor.
Belediye seçimleri ile ilgili mesajlara “like” vermek oranı % 10’da kalmış ama seks skandalı yaşayan Weiner hakkındaki kötü mesajlara bakma oranı % 20 olmuş.
[2] Wall Street İşgalcileri, Arap Baharı, Gezipark Direnişi, Bir Bütünün Parçaları mıdır?