Serdar Kuzuloğlu, Radikal Gazetesi‘nin İnternet Yayınları Yönetmeni. Kendi ifadesi ile 1995 yılında başlayan gazetecilikte önce sayfa sekreterliğinden editörlüğe kadar pek çok farklı görev yaptı. Daha sonra çeşitli gazetelerin web sitelerine katkıda bulundu. 1997 yılından beri Radikal gazetesinde çalışıyor. Sanal Alem’i hazırlıyor. M. Serdar Kuzuloğlu İnternet yayıncılığı, içerik yönetimi, internet kültürü ve elektronik yaşam/ticaret/iş konularında konferanslar gibi çok çeşitli işler yapmakta ve çeşitli şirket ve yayın kuruluşlarına internet konusunda danışmanlık hizmeti vermektedir.
Füsun Sarp Nebil : İnternet konusunda kaç yıldır yazıp çiziyorsunuz?
Serdar Kuzuloğlu : 1995 yılından bu yana internet ile ilgili yazılar yazıyorum. Ancak o dönemlerdeki internet yazılarım, genel bilgisayar konulu yazılarımın içinde ‘meraklısına’ gibisinden bir havaya sahipti. Dolayısıyla fazla ağırlıklı değildi. Bu yüzden kimi zaman gazeteden, ‘benden başka kimsenin ilgilenmediği konularda yazdığım için’ eleştiri alıyordum.
FSN : Peki bu kadar yıldır yazan bir kişi olarak sizce internet Turkiye’de
nasıl şekilleniyor? Yani bilişim devrimini-internet trenini kaçırmayalım diyoruz. Ne yaptık? İnternet tüm dünyada krizdeyken biz de nasıl krizler
yaşanıyor-yaşandı?
Kuzuloğlu : Bilişim trenini kaçırıp kaçırmadığımızı düşünmek için bu söz konusu treni incelemek gerekiyor. Bilişim, birçok zihinde canlandığı gibi tek rota ve tek alanda ilerleyen bir şey değil. Biz bir ucundan tuttuk ancak bu süreç hep bireysel ya da çok ufak çapta kurumsal girşimler olarak kaldı. Bilişimin bir devlet politikası olarak geliştiği zaman etkilerinin görülebileceğini düşünüyorum. Bunun için de yaşadığımız gezegende belirgin örnekler var. Yoksa bir avuç firmanın ya da kişinin münferit başarılarının ülkeler, toplumlar açısından bir değeri bulunduğunu düşünmüyorum.
‘Bilişim trenini kaçırmayalım’ diyen kişiler asla devlet mekanizmaları olmadı. Dolayısıyla kendi yağıyla kavrulan, büyük oranda seyretmek ve elindekiyle yetinip umud etmekle gün geçiren bir bilişim yolcusu olduk ne yazık ki. İstesek de istemesek de bu trenin içindeyiz ancak sınıflandırılmış bir yapıda biz en arka vagonların rahatsız ve keyifsiz koltuklarında ilerliyoruz. İstasyona varıncaya kadar diğer vagonlardan kopup ayrılma tehlikemiz de her zaman için olası görünüyor.
Gelişmiş bilişim ülkelerinde internet şirketleri krizdeyken bizimkiler de krizdeydi ancak bizim farkımız ortalama eğitim süremizin 3.7 yıl olması, kişibaşı gelirimizin açlık sınırının çok çok altında olması, nüfus, işsizlik, yolsuzluk, seçim ve devalüasyon gibi ancak bizim kulvardaki ülkelerin çekeceği eziyetlerin yanında bir de ‘çerezlik’ internet krizimiz vardı.
Özetleyecek olursak, dünyadaki başarı öykülerine baktığımda, devlet tarafından öksüz bırakılmış, hatta her fırsatta baltalanmış bir sektör olarak bilişimin Türkiye’de geldiği noktayı asla hafife almamak gerektiğini düşünüyorum.
Özveri ve bireysel girişimin ulaşabileceği daha ileri bir nokta yok.
FSN : Devlet nasıl davranıyor? Partilerin ve Politikacıların internete
yaklaşımları nasıl?
Kuzuloğlu : Devletin bakışı bana çokça ‘Saldım çayıra, mevlam kayıra’ gibi geliyor. Birçok farklı sektörde olduğu gibi bu sektöre döndürmediği korkunç
vergiler alıyor, birçok bileşenini lüks tüketim sayıyor (iletişim bile bu ülkede ‘lüks’ hala).
Türkiye’de bir parti için internetten bilgisayardan önce kadın ve gençlik kollarına iyi adam bağlayabilecek sempatizan bulma, ihale yaratma, koltuklardaki boşlukları doldurma gibi yığınla ‘çok acil’ konu var.
Politikacıların arasında bireysel olarak konuyla ilgilenenler var elbette ancak tüzüklerin bile göstermelik olduğu bir yapıda, bireysel heveslerin ne yapabileceğini bilemiyorum. Belki öncelikle başbakanlarımızın bilgisayarın en azından bir tuşuna basmış kişiler olmasını beklememiz gerekiyor.
Böylelikle belki toplumun internet aracılığıyla tepkisini dile getirdiği
durumlarda “Herkesin interneti yok, biz sokaktaki sessiz çoğunluğu duyuyoruz” gibi şok edici açıklamaları başbakanların ağzından duymayız, kayıtlara geçirmeyiz.
FSN : Türkiye’deki İnternet cemaatlerini sınıflandırmanız mümkün mü?
Kuzuloğlu : İSS‘ler Türkiye için erken davranmış olmakla birlikte bu işlerin ana odağı olan ‘içerik’ işine çok geç uyandıkları için bir arpa boyu yol
katedemediler. İnsanlar uzunca bir süre geri kalmaktan korktuğu için internet erişimi satın aldı. Karşılığında aldıkları konusunda büyük büyük soru işaretleri var.
Kullanıcı‘ların birçoğu internetin gerçek anlamda ne olduğunu ve hayatına
ne katabileceğini bilemedi bile. Hala da çoğunluğun bildiğini zannetmiyorum. Bugün internet cafelerin chat odalarını dolduran fiziki şubelere dönmesinin altındaki sebeplerden birisi de bu. Potansiyel kullanıcıların birçoğu bu küskünlük ve kıtlık içinde küstürüldü. Barıştırmak için ne yapılabilir; çok da belirgin cevaplarım yok.
Devlet‘in durumunu aslında diğer cevaplarımın içine sıkıştırdım ancak sivil toplum kuruluşlarının fiziki yaşamda varlıklarının zayıflığının internette tersine işleyebileceğini zaten düşünmüyorum. İnternet gerçek yaşamın bir yansıması aslında. Sivil toplum kuruluşlarının birçoğu ellerindeki bu silahın farkına varamadı bence. Şimdiyse bu silahı en tehlikeli şekilde SPAM yoluyla kullanıyorlar ki, bunu geri tepmediği durum yok gibidir. Zamanla öğrenecekler.
Akedemisyen ve gazeteciler‘se bu konudaki en bilinçli grup gibi görünüyor şu an. Her iki grup da mecburiyetten birçoklarından daha önce bu alanı keşfetti ve hayatına yerleştirdi. Şu an sanırım en yoğun kullanan iki bölüm bunlar.
FSN : İnternet Cemaatleri olarak adlandırdığımız bu gruplar nasıl hareket
ediyorlar? İnternetin gelişimi açısından görev üstlendikleri ya da kaçtıkları ya da uyuduklarını soyleyebilir miyiz?
Kuzuloğlu : Ben hiçbir kişi ya da kurumun internette yer almak ya da internet
tabanlı bir hizmet vermek gibi bir mecburiyeti olduğunu düşünmüyorum. Bir kişi ya da kurum, hizmet vereceği kişilere karşı sorumludur. İnternet bunun içinde sadece küçük bir parçadır.
Kimsenin ana odak noktası internet olmamalı, çünkü orası bir yaşam alanı değil. Orası sadece yaşamların bir bölümünde zaman geçirilen bir mekan. Bu zaman dilimi içinde kimi bankalar, devletler, şirketler ve kişiler bizim işlerimizi kolaylaş- tırmak için hizmetler sunuyor. Ben internetten hizmet veren banka değil, iyi hizmet veren banka istiyorum. Sadece internette varolmak ve sadece orada başarılı olmak benim için hiçbir şey ifade etmiyor. Aynı şey diğer tüm sektörlerin internet yansımaları için geçerli.
Doğal piyasa koşulları içinde, kamu kuruluşları ve hizmetleri hariç kalmak şartıyla herkes bir şekilde talebe göre arz denge ve şeklini kuracak. Ancak bunların öneminden bahsetmek için öncelikle bu internet denen şeyin bizim ülkemizin kaçta kaçına hizmet ettiğinin incelenmesi gerekir gibime geliyor. Bazı şeylerin paralel ilerlemesi gerekirken ibreyi hep bir tarafa çevirmek gibi tehlikeli bir alışkanlığımız var. İnternette işe yarayacağını sanmıyorum ama.
FSN : Son 1 yıl içinde 2 olay yaşadık. Biri RTÜK Kanunu gelişmeleri diğeri son ÜST Kurul kararı. Bu konularda sivil örgütler nasıl davrandı?
Kuzuloğlu : Bu konuyu devlet de dahil olmak üzere kimsenin ciddiye aldığını
sanmıyorum. Bu çok ‘Türk’ bir durum çünkü. Biz bu filmleri çok gördük. Birisinin başına bir talihsiz iş gelir, anında fırtınalar kopar. Ardından aynı hızla ama hiç umulmayan bir sessizlik ve unutkanlıkla yok olur gider. Başbakanların eşleri hapisane ziyaretlerinde bir küçük kıza acıdı diye binlerce suçlu bir gün serbest bırakılır ve ortalık cehenneme dönebilir bu ülkede.
Sonuçta kimi zaman kimi durumlar, alelacele, sırf adet yerini bulsun diye gündeme gelir. Ben bu sektörün içinde uzun denebilecek bir süredir bulunduğum için yasal düzenlemelerin bile kimler tarafından hangi koşullar ve aşamalarda ortaya çıktığını bildiğim için hiç keyif ve istifimi bozmuyorum. Herkesi de sakin olmaya çağırıyorum.
Bu konuda feveran edenlerin de enerjilerini israf ettiğini düşünüyorum. Boş bir dalgaya karı kullandıkları gücü, dalgadan aldıkları kuvvetle daha ileriye gitmek için kullanmak en iyisi. ‘Rakibin gücünü düşmana karşı kullanmak’. Judo ile ilgilenenler sanırım ne demek istediğimi anlamışlardır.
FSN : Sizce Devlet Bilişim ve İnternet konusunda nasıl davranmalı?
Kuzuloğlu : Devlet bunca senedir yattığı kış uykusundan uyanıp en azından etrafına bakıp neleri kaçırdığını, kendi vatandaşlarını nelerden mahkum bırakıp
nasıl bir karanlığın insafına bıraktığını görmeli. Görmeli diyorum ama aslında biz bireylerin bile çokça ‘dürtük’ meraklısı olduğundan yola çıkarak devletten de aynı süreci bekliyorum. Yani yarın bir gün diyecekler ki (ki dediler bile esasında) “Kardeşim AB’ye katılmak istiyorsan, git kendini bu bilişim standartlarına uydur gel”. Bizimkiler o zaman harıl harıl başlayacaklar çalışmaya, iş bilen adam bulmaya, uydur kaydır, ite kaka işler yapmaya. Bunu diğer tüm alanlarda gördük.
Benim kısa vadede tek ümidim bu. Yoksa devlet gözlüğüyle baktığız zaman internet devenin tüyünün üstündeki bit kadar bile yer işgal etmiyor dertler arasında.
Sizce Sivil Orgutler ne yapmalıydı?
Kuzuloğlu : Bence sivil örgütler (eğer yapmışsa) internet için harcadığı enerjiyi, gerçek hayatta örgütlü toplum yaratabilmek için insanları bilinçlendirmeye çalışmalıydı. Strateji oyunları oynayanlar iyi bilirler, bir teknolojiye ulaşmak için onu oluşturan diğer bileşenlerin hepsine sahip olmanız gerekir. Ya da hile yaparak onları varmış gibi gösterip bir teknolojiye ulaşırsınız ama onlar ne sevindiricidir ki yalnızca oyunlarda oluyor. Bizim hedeflediğimiz internet için daha çok yolumuz var. Ve sürekli gözünü internete dikenler yüzünden de zaman kaybediyoruz gibime geliyor.
FSN : Sizce kullanıcılar neler yapmalılar ?
Kuzuloğlu : Kullanıcıların devletlerinin bu konuda bilinçlenmesi, özel sektör girişimcilerinin kısa vadeli ve salt reel kara yönelik girişimler yerin uzun vadeli ve başarısı kanıtlanmış stratejilere yönelmesi için her gece uyumadan dua etmesinin gerektiğini düşünüyorum. Duanın sonunda da bu kadar sahipsiz ve rotasız ve oradan buradan su alan bir geminin batmadan nasıl da inat ve inançla buraya kadar gelebildiğini hatırlayarak bol bol şükretmeliler.