Ülkemizde neredeyse son 10-15 yıldır “Telefon dolandırıcılığı” denilen olay yaşanıyor. Dolandırılan insanlar arasında eğitimli ve akıllı olanlar zaman zaman “o da mı?” şeklinde haberlerle şaşkınlıkla aktarılıyor. Aralarında profesör olanlar var. Üstelik konu da bayat; “polisten arıyoruz, terör örgütüne falan filan olmuşsunuz”. Yani yeni bir hikaye bile yok. Peki nasıl oluyor da, insanlar ikna oluyorlar?
Olayın temelinde “Kişisel Veriler” var. Yani internet üzerinde paylaştığınız yerden ya da belki danışmaya, hastaneye vs kimlik kartı verdiğinizde, üzerindeki bilgilerin alınması ve bunların size karşı kullanılması söz konusu. Bunu ustalıkla kullandıkları için de, “polisten aramadıkları” ve “terör merör şeysi olmadığı” anlaşılamıyor. Ustalıkları, size “düşünme süresi” bırakmamaları ve “başkasının bilmediği kadar özel verileri biliyor olmalarında. İnsanlar kendileri hakkında bu kadar çok şey bilenlerin söylediklerine, düşünmeden ikna oluveriyor.
Çünkü bu “Kişisel Veriler” sihirli. İnsanlara “haaa bu kadar bilgileri bildiklerine göre, diğer söyledikleri de doğrudur” izlenimi yaratıyor.
Kişisel Veriler Nedir?
Kişisel veri dediğimiz şey, sizi ve hareketlerinizi tanımlayan her türlü veridir. Adınız, soyadınız, doğum tarihi, TC kimlik vs gibi tanımlardan başlar, fiziksel konumunuz (nerelerde dolaştığınız), Meta verileriniz ve IP adresiniz (online ortamda, hangi saatte nerelerde dolaştığınız) gibi hareket verileriniz, hangi hastalıklarınız olduğu gibi sağlık verileriniz, meraklarınız, varsa kötü alışkanlıklarınız, mailleriniz, internette kiminle iletişimde olduğunuz vsvs sizinle ilgili bilgi verecek şekilde, aklınıza ne gelirse onlar “Kişisel Veri”dir.
“İnsanları Meta Verilerine Bakarak Öldürüyoruz”
Kişisel verilerin önemi için, 2014 yılında Johns Hopkins Üniversitesi’nde düzenlenen bir sempozyumda, hem CIA hem de NSA’nın eski direktörü olan General Michael Hayden söylediği cümleye bakalım[2];
“İnsanları meta verilerine bakarak öldürüyoruz.”
“Meta veri” nedir derseniz, kişisel verilerin bir alt kümesi. Dijital öncesi bir benzetme kullanmak gerekirse, meta veriler bir zarfın dışında yazılanlara eşdeğerdir – gönderenin ve alıcının adları ve adresleri ve postanın nereye ve ne zaman gönderildiğini yansıtan posta damgası – “içerik” ise zarfın içine mühürlenmiş mektupta ne yazdığıdır. Özetle internet ya da telefon iletişiminize dair detaylar meta veridir.
Hayden tabii ki Irak, Suriye, Afganistan vs gibi yerlerdeki kullanıcıların verilerinden bahsediyor.
Yani kişisel veri derken sadece ad-soyad gibi içerik olabilecek verilerden bile bahsetmiyoruz. Bilgi ve istihbarat alanlarındakiler, bu bilgilerin ne kadar önemli olabileceğini anlıyorlar.
Kişisel Verilere Reklamcılar ve Hükümetler Meraklı
Yani bu verileri sadece bu “basit” sınıfındaki dolandırıcılar almıyor. Aslında verilerinize en düşkün olan grup 2 tane, birisi reklam işiyle uğraşanlar (ki Google, Facebook’dan bahsediyoruz), diğeri ise şaşırtıcı; Edward Snowden 2013 yılında, Guardian gazetesine dökümanları sızdırana kadar, farkında değildik. Sonra bir baktık ki, kişisel verileri asıl almaya uğraşanlar hükümetlermiş.
Burada ince nokta, hükümetin suçluları yakalamak için bu tür takipleri yapabilmesinde. Ancak bunun için “belli bir kişi hakkında makul şüphe” ve “mahkemeden alınmış izin” gerekli. Oysa hükümetler belli bir kişiyi değil, herkesi izliyor ve gözetliyor. Bunun için mahkeme izni yerine, hukuk ve etik dışı kendi gücünü kullanıyor.
Neden?
Çünkü bazı ülkelerde hükümranlıklarını her koşulda sürdürmeye çalışanlar var. Teknoloji sayesinde kişisel verileri kolaylıkla toplayabiliyorlar. Aldıkları verilerin beğenmedikleri tarafında kalanları yönlendirmenin yolunu buluyorlar. Bu, eğilimi anlayıp ona göre yön vermek ya da özel hayatla ilgili bazı bilgileri şantaj şeklinde kullanmak gibi olabilir. Başka şeyler de olabilir.
AKP Ne Yapıyor?
Bütün bunları anlattıktan sonra, AKP’nin ne yaptığına bakalım; aslında kendisini korumaya ve iktidarda kalmaya uğraşıyor. Önceki yıllarda verilen yüksek faize yurtdışından gelen paraların bolluğunda, ekonomi insanların yaşayabilmesine, iyi-kötü izin veriyordu. Ana akım medya dediğimiz basılı ve görüntülü (TV) medyayı ele geçiren AKP, insanların ilgisini bu konulardan uzak tutup, “yerli uçağımızı yapıyoruz” türünden haberlerle kendisinde tutabiliyordu.
Ama bu durum artık yaşanamaz hale geldi. Eve temizlik için gelen hanım geçen yıl “abla eve et alamıyoruz” diyordu. Bu sene “artık sebze alamıyoruz, patates bizim için lüks haline geldi” diyor.
Şimdi bu durumdaki insanları hala AKP’ye doğru yönlendirmek mümkün mü? Tabii ki değil. O nedenle daha büyük bir dezenformasyona ihtiyaç var. Böylece “dış güçler ülkemizi bu hale getirdi” gibi masallar anlatmak mümkün hale gelecek ama bir yandan da bu masallara karşı çıkacak, insanların kafalarını bulandıracak olanları susturmak lazım. İşte dezenformasyon kanunu da bu nedenle çıkarılıyor.
Bir yandan da muhalif insanların hareket etmesini engellemek için haklarında bilgi toplanıyor. Boğaziçi Üniversitesinde gördüğümüz son gelişmeler ve CHP milletvekili Onursal Adıgüzel’in verdiği “abone deseni” başlıklı soru önergesi ve “Cumhuriyet tarihinin en büyük fişlemesi” dediği olay da bu.
Oysa bu ülkede 2016 yılında yürülüğe giren “Kişisel Verilerin Korunması Kanunu” var. Bu kanuna göre, bu tür verilerin habersiz toplanması suç teşkil eder.
Buna karşın ne yapılabilir. Önümüzdeki dönemde AKP’nin daha çok sertleşeceğini göreceğiz. Ama AKP seçimi kazanacak mı? Kazanamaz, kazanmasının tek yolu ekonomiyi düzeltmesi. O da bu saatten sonra çok zor.