Daha önce bir yazımda, 60’lı veya 70’li yıllarda bilgisayarla suç işlenecek deselerdi kimse inanmazdı demiştim. Ama daha 70’li yılların ortalarından itibaren bu tip suçlar ortaya çıkmaya başladı. 2001 yılında yazdığım “İnternet ve Hukuk” isimli kitabımda ise şu an var olan, bilinen bilişim suçlarının çok kısa zamanlar içinde çeşitleneceğini ve daha önce öngöremediğimiz birçok suç tipinin ortaya çıkacağını belirtmiştim.
Örneğin 2000’lerin başlarında ICQ UIN’lerini fake maillerle (bugünlerde phishing denilen yöntemle) çalmak yaygındı. O zaman bu eylem sadece birilerinin UIN numarasını çalmaktan ibaretti. Ama bu teknik bir süre sonra bugün ciddi bir ekonomik suç haline gelen internet bankacılığı dolandırıcılığı tekniklerine doğru evrildi hem de çok kısa bir süre içinde.
Çok kısa bir süre içinde diyorum çünkü tarihin hiçbir döneminde bu denli hızlı bir şekilde yeni suç tiplerinin ortaya çıktığına insanlık şahit olmamıştır. Dolayısıyla bilişim suçlarından bahsederken ilk dikkat etmemiz gereken nokta budur: hızlı gelişim, hızlı evrim…
Bilişim suçlarının bu hızlı evrimi ile hukukun ağır işleyen yapısı, problemlerin ortaya çıktığı noktada çatışmaktadır. Hukukun nefesi bilişim suçlarının hızına yetişmeye yetmemektedir.
Bir yasanın hazırlanıp yürürlüğe girmesi uzun prosedürleri gerektirmektedir. Yayınlanıp yürürlüğe girdikten sonra da uygulamasının yerleşmesi, aksaklıkların ve eksikliklerin giderilmesi de ayrıca zaman almaktadır. Oysa bilişim teknolojileri neredeyse yıllık döngülerle gelişip değişmektedir. Dolayısıyla kanunda tanımlanan suç tipi yeni gelişen teknolojinin imkanlarından faydalanarak işlenen suçlarda yerini bulamamaktadır.
Demek ki bilişim suçları ile mücadelede denklemin bir tarafında yer alan değişkenlerden biri “hız”dır.
Bu suçlarla mücadelede etkili olunamamasına bir diğer gerekçe olarak ise “kanunlarımızda boşlukların olması” gösterilmektedir.
Amerikan filmlerinin etkisi altında geliştiğine inandığım bu “kanun boşluğu” meselesinin biraz aydınlığa kavuşturulması gerekmektedir. Amerikan filmlerinde zeki bir avukat baktığı davaya birdenbire müthiş bir çözüm bulur, çünkü bir kanunun bir yerinde daha önce kimsenin görmediği bir hüküm bulmuştur ve bunu kullanarak müvekkilini kurtarır. Böylece “kanundaki boşluğu” yakalayan avukat kahraman oluverir.
Gerçek hukuk dünyasında ise böyle birşey yoktur. Hele ki günümüzün teknoloji dünyasında bilinmeyen bir hükmün bulunması veya bir hükmün hiç akla hayale gelemeyecek şekilde olaya uygulanması diye birşey yoktur. Kanunları tüm hukukçular bilir, olayların nasıl uygulandığı da bellidir.
Bu meslekte olağanüstü yapılan hiçbirşey yoktur aslında. Hukukçular arasında “hukuktan Einstein” çıkmaz diye bir söz vardır. Evet doğrudur. Ama hukukta disiplinli, dikkatli, titiz, muhakeme yeteneği güçlü olan ve araştırmaya – öğrenmeye açık, başarılı hukukçular vardır.
Aslında bir hukukçunun yaptığı bir mühendisin yaptığından çok farklı değildir. O da binanın projesini hazırlar, statik hesaplarını yapar ve bu binanın en iyi şekilde nasıl ayakta kalacağını elinde bulunan veriler ve ulaşılan medeniyet düzeyinin ona verdiği araçlarla belirlemeye çalışır.
Teknik anlamda “kanun boşluğu” birkaç farklı durumda ortaya çıkar. Örtülü boşluk durumunda yasada bir hüküm vardır ama bu hükmün uygulanması –tüm yorum kurallarının uygulanmasına rağmen- olayın özelliklerine uymaz, adalet hissini yaralayan bir sonuca yol açar. Açık boşluk durumunda ise – yine tüm yorum kuralları uygulanmasına rağmen- olaya uygulanacak bir hüküm bulunamaz. Bu tür boşlukların varlığı durumunda yasalarımız hakime boşlukları doldurma yetkisi vermiştir.
Bu nedenle günlük hayatta kullanılan ve bilişim suçlarında mücadelenin yetersizliğinin sebeplerinden biri olarak gösterilen “kanun boşluğu” konusunda dikkatli davranmak ve ilk etapta hemen kanunlarımızı suçlamamak gerekmektedir.
Bilişim suçları ile mücadelede yetersizliğin diğer ve en çok gözardı edilen sebeplerinden biri ise uygulamadaki eksikliklerdir. Uygulamadaki eksiklikler de kendi arasında insan kaynaklarındaki eksiklikler ve araç – gereç konusundaki eksiklikler olarak ayrılmaktadır.
Hukuk dışından kimselerle bilişim suçları konusunda sohbet ederken hep kanunlarımızdaki boşluklardan bana sözedilir. Ben ise sorunun kaynağının kanunlarda değil uygulamada olduğunu söylediğimde çok şaşırırlar. Ama bunda şaşıracak bir şey yok. Niçin?
Hukukumuzda, bilişim suçları için çok erken sayılabilecek bir tarih olan 1991 yılından beri bilişim suçları yer almaktadır. Eski Türk Ceza Kanunu’na ilave edilen bir bab ile bilişim suçları hukukumuza girmiştir. Dünyanın da o tarihlerde yeni yeni bu suçları yasalarının kapsamına almaya başladığını belirtmek isterim. Yani Türkiye bilişim suçlarını düzenleme açısından treni kaçırmamıştır. Yeni Ceza Kanunu ile de içeriği biraz değiştirilmiş olsa da bilişim suçları korunmuş, Ceza Muhakemesi Kanunu’na bilgisayarlardan delil elde etme ile ilgili hükümler konulmuş ve son olarak da 5651 sayılı yasa ile internet yayınlarına düzenleme getirilmiştir.
Bu makalenin devamını burayı tıklayarak okuyabilirsiniz.