Bu makalenin ilk bölümünü burayı tıklayarak okuyabilirsiniz.
Kısacası, Türkiye’de bir kanun boşluğu yoktur. Yani denklemin bir tarafındaki değişkenlerden biri “kanun boşluğu” değildir. Kanunun uygulanmasında problem vardır. Bu problemin ilk ayağı yukarıda belirttiğim gibi insan kaynaklarındaki eksikliktir. Bu eksikliği aşağıdaki gibi sınıflandırırsak konu daha iyi anlaşılacaktır:
- Kullanıcılardaki eksiklikler: Türkiye’de kullanıcıların çoğu bilişim teknolojilerindeki temel güvenlik önlemlerinden habersizdir. Bu temel güvenlik önlemleri sadece teknik önlemler değildir. En basit olarak insan ilişkilerinde ortaya çıkan güvenlik önlemleridir. Küçükken annelerimiz babalarımız hep derdi ya, “aman yabancılarla konuşma diye” nedense küçükken bunu uygulayan bizler büyüyünce hiç tanımadığımız kişilerle herşeyimizi paylaşabiliyoruz ve sonra da bir bilişim suçunun kurbanı oluyoruz. Ünlü hacker Kevin Mitnick “Aldatma Sanatı” isimli kitabında insanların bu zaafını vurguluyor ve yaptığı ve başarılı olan saldırılarının başarısındaki en büyük payın insan ilişkilerini kullanmaktaki ustalığı olduğunu söylüyor. Bu sebeple insan kaynakları ayağında ilk sırada kullanıcıların bilgi ve yaşam tecrubesi eksikliğinin geldiğini söylemek mümkün olacaktır.
- Suç işlendikten sonra suçun kovuşturmasını yapacak kolluk kuvvetlerindeki insan kaynakları eksikliği: Bu sorunun temelinde insan kaynaklarının hor kullanılması veya doğru kullanılmaması yatmaktadır. Yalnız son birkaç yıl içinde ortaya çıkan sevindirici bir durum, bilgisayar mühendisliği okumuş veya bilişim teknolojileri konusunda yurtiçinde veya yurtdışında eğitim almış kolluk kuvveti mensuplarının doğru yerlere kanalize edilmiş olmalarıdır. Yani, bir komiser bilişim suçları alanında bir eğitim almışsa o komiser artık trafik polisliğine veya cinayet büroya verilmemekte bilişim suçları ile ilgili kurulan ayrı birimlerde göreve verilmektedir. Bu durumun olumlu etkileri son zamanlarda ardarda yapılan başarılı operasyonlarla da görülmüştür. Uygulamada ortaya çıkan aksaklıklar da zaman içinde giderilecektir.
- Yukarıda kanunların bilişim suçlarının ardından koşmaya nefeslerinin yetmediğini söylemiştim. Evet kanunların nefesleri yetmeyebilir ama önüne gelen olayı doğru algılayan bir savcı ve hakim mevcut yasaları elindeki olaya uyarlamada atik davranarak hukukun bilişim suçları karşısındaki kondisyonunu arttırabilir.
Ama bugün ülkemizde bilişim suçları konusunda hakimlerimizin ve savcılarımızın da düşük kondisyona sahip olduklarını söylemek mümkündür. Bunun haklı gerekçeleri vardır. Özellikle büyük illerimizdeki hakimlerimiz ve savcılarımız belli bir yaş ortalamasının üzerindedir ve yeni gelişen bu teknolojileri çok iyi bilmelerini kendilerinden beklemek objektif olarak mümkün değildir ve aynı zamanda kendilerine haksızlıktır.
Zaten hakimlerin veya savcıların bu teknolojileri iyi bilme gibi bir zorunlulukları da yoktur. Diğer bir etken ise çok çeşitli davalarla uğraşmaları ve müthiş bir iş yükünün altında eziliyor olmalarıdır. Uygulamanın içinde biri olarak belirtmeliyim ki Türk hakimleri dünyadaki en kıvrak zekaya sahip olan ve olaylara bütün olumsuz şarlara rağmen en iyi çözümleri bulan hakimlerdir. Üstelik dünyadaki meslektaşlarına göre çok düşük ücretler aldıkları ve zor koşullarda çalıştıkları halde.
Fakat şu da yine bir uygulamacı olarak gözlemimdir ki yaşı biraz ilerlemiş olan hakim ve savcılarımızın bazıları en azından olayı anlamak için bile çaba sarfetmek istememekte kendilerini adeta kapamaktadır.
Bu sebeple hakim ve savcılarımıza kısa süreli de olsa temel bilişim teknolojileri konusunda eğitim verilmelidir. Bu konuda halihazırda çalışmalar yapıldığı da tarafımdan bilinmektedir. Şu gözden uzak tutulmamalıdır ki değişen sadece teknolojidir. Hukukun genel prensipleri hemen hemen değişmeden kalmaktadır. İyi bir hukuk nosyonuna sahip bir hukukçu önüne gelen en karmaşık olayı bile çözümleyebilecektir. Her ne kadar internetin dünya üzerinde bir paradigma değişimi getirdiği ileri sürülmekteyse de ben bu görüşe katılmıyorum. Evet, internet bilgi – iletişim teknolojilerinde bir devrimdir ama dünyamızı kökten değiştirecek bir paradigma değişimi sunmuş değildir.
- İnsan kaynaklarındaki çok önemli bir eksiklik ise bilişim suçları ile ilgili bilirkişilerin eksikliğidir. Bu eksiklik hem nitelik hem de nicelil yönündendir. Hukukumuzda bilirkişi sistemi geniş bir yer tutmakta ve birçok olayda bilirkişi görüşlerine başvurulmaktadır. Bilişim suçları gibi çok teknik bir alanda da bilirkişilere başvurulmaktadır.
Ama olayla gerçekleştiğinde kimden ne talep edileceği hakimlerimizi bugün çok zorlayan sorunlardandır. Bu boşluk teknik üniversitelerden veya hukuk fakültelerinden akademisyenleri bilirkişi tayin ederek doldurulmaya çalışılmaktadır. Ama bir bilgisayar mühendisliğindeki bir hoca bilişim sistemlerindne delil toplama konusunda tecrübe veya bilgi sahibi olmayabilir. Çünkü bu bambaşka bir sahadır. Bu boşluğun doldurulmasına ilişkin çok önemli bir adım 5651 sayılı yasanın hazırlık çalışmalarında yasa metnine dahil edilmiş olan ama yasanın son halinde yer almayan “Adli Bilişim Uzmanlığı” müessesesidir. Bugün yurtdışında bazı üniversitelerde adli bilişim dersleri verilmekte, devletin yetkilendirdiği kuruluşlar tarafından adli bilişim uzmanları yetkilendirilmektedir. Adli bilişim ayrı bir disiplindir ve ayrı bir bilim dalı olmaya da adaydır. Bu gerçeğin gözönünde tutularak adli bilişim uzmanlığı konusunda bir an önce yasal düzenlemeye gidilmelidir.
Bilişim suçları ile mücadelede yetrsizliğin ikinci ayağı ise araç – gereçlerdeki eksikliktir. Bu eksikliğin en önemli kaynağı ise yeterli maddi imkanların olmayışı, AR-GE faaliyetlerinin yapılmaması veya yeterince desteklenmemesi ve ağır işleyen bürokrasidir. Örneğin emniyet İçişleri Bakanlığı’ndan adli bilişim incelemelerinde kullanılmak üzere bir yazılımın satın alınmasını talep etmektedir. Bu yazılımın alınması için gerekli karar ve ödenek aylar sonra çıkarsa suçla mücadelede zayıf düşülmüş olunacaktır. Çünkü geçen süre zarfında o yazılım ile elde edilebilecek sonuçlar gelişen teknoloji ile birlikte zayıflayacaktır. Bugün hasarlı sabit disk incelemeleri yurtdışındaki laboratuarlarda yaptırılmaktadır. Bu durum ise hem suçla mücadelede gecikmeye sebep olmakta hem de bazı ülke güvenliğini ilgilendiren durumlarda hassas bilgilerin yabancıların eline geçmesine neden olmaktadır. Bu nedenle kolluk kuvvetlerinin bilişim suçları ile mücadelede gerekli olan araç ve gereç ihtiyaçları en iyi şekilde karşılanmalıdır.
Sonuç olarak, bilişim suçları ile mücadelede ana problem kanunlar değil bu kanunların olaylara uygulanmasında yaşanan problemlerdir. Bugün ülkemiz bilişim suçları ile ilgili çeşitli düzenlemeler açısından dünya ülkeleri ile aynı düzeydedir hatta bazı noktalarda ileri dahi gitmiştir. Ama bir kez daha vurgulamakta fayda var, tüm bilişim suçları temelde mağdurların bilgisizliğine ve dikkatsizliğine dayanmaktadır. Bu yüzden öncelikle bilişim dünyasında karşımızdaki muhataplarımızın kim olduğuna, kullandığımız cihazların temel güvenlik önlemlerinin neler olduğuna dikkat edip uyanık olmalıyız. Olay olduktan sonra nerde bu devlet diye yakınmanın çok fazla bir anlamı olmayacaktır.