Türkiye’yi Internet’e taşımalı mı taşımamalı mı? Bence bu, üzerinde çok önemle durulması gereken bir soru. Yıllardır savunduğum görüş kısaca şöyle özetlenebilir: başta donanım olmak üzere yazılımdaki birkaç başarı örneğini konu dışı bırakırsak, bu sektör genelde salt dışalım yapan temsilci firmaların elinde bulunmaktadır. Durum böyle olunca Ar-Ge’ye dayalı özgün ürünler tasarlayıp, bunları dış ülkelere de satabilen bir sanayiden söz etmemiz olası değildir.
Sonuçta bu sektörde çalışan çok değerli teknik kadrolarımız, kendi potansiyellerinin çok ama çok altında görevlerde çalışmakta. Nedir bu görevler dersek; satış, bakım işletme, bir takım yazılımların yerelleştirilmesi, eğitim verme, büyük ölçüde kendi özgün çalışmalarına dayanmayan kitap vb. yayınlar yapmak diye özetleyebiliriz.
Bu sonuçtan çıkan ikinci bir sonuç ise, beni daha acı gerçeklere götürüyor. Bu kadrolar kimileyin iyi kazançlar elde edip yeteneklerini değerlendirmeyi unutuyorlar ve mutlu oluyorlar, ya da iyi kazanç elde etseler ya da etmeseler mutsuz oluyorlar ve bunu kabulleniyorlar. Seçenekler bununla da kalmıyor. Bu kadroların bir bölümü parasal yoksulluğu göze alıp ülkemizdeki akademik kuruluşlara dönüş yapıyorlar ya da giderek artan bir oranda yurt dışına kaçıyorlar.
Benim algılayabildiğim genel görünüm böyle iken, doğal olarak yıllardır Internet’ten hoşlanmadığımı, bu sektörde çalışan dostlarımla aynı görüşte olmadığımı söyler dururum. Internet’ten hoşlanmamamın tek nedeni bu değil. Onu da bir başka yazımda anlatacağım.
Ekonominin temeli üretime dayanır. Üretim; tarım, hayvancılık akla gelen ve elle tutulan her şey ne ise onun üretilip pazarlanmasıdır. 80’li yıllardan sonra elle tutulmayan yazılım da tek başına bir ürün olarak karşımıza çıkmıştır. Dolayısı ile tek başına birden çok alıcıya pazarlanabilecek yazılım üretimini de ekonominin temel taşlarından biri olarak algılamaktayım. Ama çok sık olarak verilen Hindistan örneğini kabullenemiyorum. Daha açık söylemek gerekirse, ucuz emek nedeniyle büyük bir yazılımın alt parçalarının üretilmesinin ekonomiye ne getirip ne götüreceği tartışma konusudur.
Varsayalım 100 kişinin çalıştığı bir yazılım evinde ortalama kişi başına düşen maliyet ayda 5000 $ olsun. Diyelim ki bu yazılım evi, yılda 12 milyon $’lık yazılım dışsatımını tek bir alıcıya yapıyor. Bir başka deyişle bu yazılım evi; çalışanlarına 6 milyon $ ödeyip, 6 milyon $ da kazanıyor. Sizce bu akılcı bir strateji mi? Bir yıl çalışan bu 100 kişi kendi gereksinimleri olan yazılımı yine dışardan almak zorunda. Belki de bu aldıkları yazılımın kimi modüllerini kendileri üretmiş!
Peki bunun bir çıkış yolu olamaz mı derseniz, ben de çok kolay derim. Yeter ki Ankara olayı bu boyutu ile görebilsin.
Bilişim sektöründeki arkadaşlarımın çoğu devletten destek vs. istemekteler. Oysa Ankara’nın maddi bir desteği olmadan da bu sorun aşılabilir. 12 Eylül dönemini bir düşünelim. Devlet birkaç fetva yayınlayarak elektronik sanayiimize altın çağını yaşatmıştı. Neydi bu fetvalar? Bir kaçına örnek verelim, taksiler taksimetre takacak, yazar kasa kullanılacak, telefondaki yıllar süren bekleme süreleri yok edilecek, her köye bir telefon gidecek……Sonuç şu oldu; dev telekomünikasyon sanayilerimiz, taksimetre ve yazar kasa üreten iriliş ufaklı pek çok sanayiimiz oluştu. Dahası bu sanayiimiz azımsanmayacak boyutta Ar-Ge çalışmaları sonucu yurt dışına da satış yaptı. Bunlar için devletin kasasından kayda değer bir para da çıkmadı. Telefon için bir açıklama getirmek istiyorum. Bugünlerde iddia edildiği gibi PTT’nin telefon yatırımları devletin kasasından değil, kullanıcının cebinden çıkmıştır.
Böyle bir örnek geçmişte yaşanmış ise, biz daha neyi tartışıyoruz? Yeni bir fetvayı belediyelere yollatalım. Belediyelerimiz günümüzdeki en zengin sektördür. Yıllardır kaldırım taşlarını söküp değiştirmeyi biraz azaltsalar ve belli bir takvime kesin uyarak örneğin 5-6 yıl içinde bölgelerindeki tüm ilköğrenim okullarını (özel olanların dışında) ve liseleri her öğrenciye ve öğretmene 1 bilgisayar düşecek biçimde donatıp Internet’e çıkarsalar acaba ne olur?
Bunu 1 – 2 yıl içinde yapmaya kalkışırlarsa ki kalkışırlar, bilgisayar ithalatçıları için bir bayram, ülkemiz için ise bir felaket olur. ANCAK, bu süreç alış garantisi vererek birkaç yıl sonra başlatılırsa, ülkemizde en az 3-5 sanayi doğar derim eğer gerçekten gerzek değilsek..
Sizler ne dersiniz?