Türkiye önce CB ve Milletvekili seçimi ardından da mahalli idare seçime gidecek. Atatürk’ün gençler için söylenmiş birçok özlü sözleri bulunmaktadır. Sadece bunlardan üçünü alıntılayacağım.
“Gençliği yetiştiriniz. Onlara ilim ve irfanın müspet fikirlerini veriniz. Geleceğin aydınlığına onlarla kavuşacaksınız.”
“Bütün ümidim gençliktedir.”
“Ey yükselen yeni nesil! Gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk, onu sonsuza kadar yaşatacak olan sizlersiniz.
Peki bu gençler ne kadar umutla yarınlarına bakıyor.
9 Ekim 2022 tarihinde bir twit atarak belki de muhalefetteki partilerinde dikkatini çekmek üzere şunları yazmıştım.
“Ülkemizde yeni mezun genç istihdamının teşvik edilmesi lazım… Engellilerin çalıştırılması gibi belli kotada yeni mezun istihdam edilmeli … Aşağıda Çin’den bir genelge” .
Genelgenin tercümesi aşağıda.
Genç istihdamını teşvik etmek için yeni önlemler
Güncelleme: 13 Mayıs 2022 16:08 english.www.gov.cn
Danıştay 13 Mayıs’ta yayınladığı bir genelgede, üniversite mezunlarının ve diğer gençlerin istihdamının sağlanması ve girişimciliğin teşvik edilmesi çağrısında bulundu.
Yüksek kaliteli kalkınma teşvik edilirken istihdama öncelik verilmesi gerektiğini belirten genelgede, modern bir ekonomik sistemin inşasının hızlandırılması, imalat sektörünün dönüştürülmesi ve iyileştirilmesi, stratejik yükselen endüstrilerin genişletilmesi ve modern hizmet endüstrilerinin geliştirilmesi yoluyla daha fazla istihdam yaratılabileceği belirtildi.
Sosyal güvenlik, tıbbi bakım, yaşlı bakımı, sosyal hizmet ve adli yardım gibi alanlarda, koordineli bölgesel kalkınma ve kırsal canlandırma stratejilerine dayalı olarak taban düzeyinde istihdam olanaklarından faydalanmak için çaba gösterilmeli ve modernizasyon ihtiyaçlarını karşılanmalıdır.Girişimcilik ve esnek istihdam desteklenmelidir. Genelgeye göre kitlesel girişimcilik ve yenilikçilik politikaları hayata geçirilmeli, üniversitelerde yenilikçilik ve girişimcilik konusunda eğitim reformu derinleştirilmeli, eğitim sistemi ve eğitim mekanizması iyileştirilmelidir.
Üniversite mezunlarına hedefli eğitim sağlamak için yenilikçilik ve girişimcilik için yüksek kaliteli eğitim kaynakları toplanmalıdır. Ayrıca mevzuata uygun olarak mesleki eğitim destekleri sağlanmalıdır.
Devlet daireleri ve kamu kurumlarındaki istihdam sayısı korunmalıdır.
Zorluklarla karşılaşan üniversite mezunlarına en az üç ila beş özel iş hakkında bilgi verilmeli, mesleki eğitim ve staj almalarında öncelik tanınmalıdır. İş aramak ve kendi işini kurmak için bir kerelik sübvansiyon zamanında verilmelidir.
Kamu işe alım platformları ve üniversiteler istihdam bilgilerini paylaşmalıdır; üniversite öğrencileri için kariyer planlama ve mesleki rehberlik sistemi geliştirilmeli; okulu bırakan ve işsiz kalan üniversite mezunlarına yönelik istihdam ve girişimciliği teşvik programı gerçek isim hizmetleri aracılığıyla uygulanmalıdır.
İstihdam hakları ve çıkarları korunmalıdır. Eşit istihdam savunulmalı, cinsiyet, yaş ve eğitim geçmişine göre istihdam ayrımcılığı önlenmeli, sahte işe alma ve ticarete devam etme gibi yasa dışı faaliyetler ve yasadışı iş bulma büroları önlenmelidir.
Genelgede ayrıca istihdam prosedürlerinin basitleştirilmesi ve optimize edilmesi çağrısında bulunuldu.
Üniversite mezunlarının istihdam kayıtları kademeli olarak iptal edilecek, öğrenci özlük dosyaları okullardan işverenlere devredilecek ve mezuniyet sonrası istihdam durumu kayıt altına alınacaktır.
Genelgede, mesleki beceriler geliştirilmeli ve daha fazla staj yeri sağlanmalıdır.”
Yazı başlığımız Seçim, Gençler ve Üniversitelerin durumuydu. Peki ülkemizdeki 15-30 yaş grubunun 2021 yılı dağılımı nasıl;
15-19 yaş arası | 6.331.594 | % 32,8 |
20-24 yaş arası | 6.624.078 | % 34,2 |
25-29 yaş arası | 6.367.311 | % 33,0 |
T O P L A M | 19.322.983 |
Buradan da görüleceği üzere 19.322.983 kişi bu yaş aralığına toplanmıştır. Bunlar büyük umutlar içinde yetişmekte ve gelecekte büyük işler beklenilen topluluktur.
Bu twitin ardından anlatmak istediğimi İş Kanunun 30. Maddesinde düzenlenen kota ile açıklamıştım. Nedir bu kota
“Günümüzde 4857 Sayılıİş Kanunu‘nun 30.maddesinde düzenlenenkotauygulaması; 50 veya daha fazla işçi çalıştıran özel sektör işyerlerinde %3, kamu işyerlerinde ise %4engellive %2 eski hükümlü veya terörle mücadelede yaralananların istihdamının sağlanması zorunluluğu getirmektedir.”
Buna ilave olarak işyerleri yılı içinde yeni mezun olan gençlerden 50 veya daha fazla işçi çalıştıran özel sektör işyerleri en az 1 yıl olmak üzere %4 ü (50 kişide 2 kişi) çalıştırmak mecburidir. Eğer bu kişiler çalışmaya devam ederlerse bu işyeri kotasını doldurmuş olacaktır. 1 yıldan sonra işten çıkartılması durumunda yeni mezun bu kotaya göre almak zorundadır.
“Bundan amacım yeni mezunlar hem tecrübe kazanacaklar, hem iş disiplini, hem de eksiklerini (çok) görecekler… İş yerinde çalışmaya devam için gördükleri açıklarını hızla kapatmaya çalışacaklar… Gençler kendini göstermek için ekstra çalışır ve işyerine + motivasyon getirmektir”
diye yazmıstım.
Ekonomi Prof. Aylin Seçkin GEORGES bu twitim üzerine
“Kesinlikle çünkü artık 3 saatlik dersleri dinleyip takip etme arzuları azaldı. Pek çok sebep sayabilirim ama en önemlisi yaparak, görerek öğrenmek öne çıktı. Staj tam da buna ilaç. Ben 2001 yılında Türkiye’ye döndüğümde Kanada’nın Co-op programını önermiştim ama kabul edilmedi.”
diye yazınca belki de çok kişinin duymadığı çünkü sonuca da ulaşılmayan ve 5 sene üyesi olduğum KUSİ (Kamu Üniversite Sanayi İşbirliği) Eylem planına ilişkin hazırlamış olduğum bir sunumdan alıntılar yapacağım.
Ülkemizde büyük bir övünçle söz edilen üniversite sayısını 202 ye çıkardık söylemi var. Nitelikten çok nicelik ön plana çıkartılmakta. Yeterli ögretim elemanı bulunmayan 3 öğretim üyesiyle bölüm açılan, kervan yolda düzülür mantığıyla hareket ettiğimiz yarınlarımız gençlerimiz yetiştirilecek. 50.000 nüfuslu şehirlerde üniversite ve 3.000-4.000 nüfuslu ilçelerde bile Meslek Yüksek Okulları ve Fakülteler açıldı. Yeterli kadrosu binası olmayan bu yüksek lise bile olmayacak üniversitelerden binlerce kişi mezun edildi ve ediliyor.
Üniversitelerin amacı nedir?
Bir üniversitenin amacı; araştırma yapmak, üst düzeyde eğitim sağlamak, bilgi üretmek ve bu faaliyetlerin çıktılarını yaymak (kamu hizmeti) tır.
Üniversiteler toplumda önemli ve saygın bir yere sahip yükseköğretim kurumlarıdır. Toplumsal gelişimin merkezindedirler. Üniversiteler yöresel, bölgesel ve küresel olarak toplumların sosyal ve ekonomik refahı için yaşamsal bilgiyi yaratır, korur ve yayar.
Avrupa Üniversiteler Birliğinin (EUA) Graz Deklarasyonuna göre üniversitenin rolleri şunlardır:
- Üniversitelerin kamu sorumluluğu olarak kalmasını sağlamak,
- araştırmayı yükseköğretimin ayrılmaz bir parçası olarak görmek,
- sağlam kurumlar oluşturarak akademik kaliteyi yükseltmek,
- hareketliliği ve sosyal boyutu geliştirmek,
- kalite güvencesi içinde bir Avrupa için bir politika çerçevesinin geliştirilmesini desteklemek ve
- üniversiteler olarak reformun merkezinde olmak.
Bugün üniversitenin görevleri;
- eğitim-öğretim,
- bilimsel araştırma,
- toplum hizmetleri
olmak üzere üç grupta toplanmıştır.
Üniversiteler verilen görevlerden birini ağırlıklı olarak yerine getirmek üzere işlevsel olarak örgütlenmişlerdir. Diğer bir deyişle üniversiteler yerine getirdiği göreve göre örgütlenmektedirler.
Üniversiteler yerine getirdikleri göreve göre değerlendirildiğinde
- kitlesel eğitim üniversiteleri ve
- araştırma üniversiteleri
olarak iki gruba ayrılmaktadır.
Üniversitelerimizde eğitim-öğretim ve bilimsel araştırma işlevleri iç içe birbirine girmiş durumdadır. Ülkemizdeki üniversiteler yerine getirdiği işlevlere göre örgütlenmemiş olup, hem eğitim- öğretim, hem bilimsel araştırma hem de topluma hizmet görevlerini aynı anda yerine getirmek istemekte ama gerçek manada gerçekleştirememektedir.
Üniversiteler sanayinin veya piyasanın istediği nitelikli insanları da yetiştirmelidir. Ancak ülkemiz üniversitelerinin çoğunda yoğun teorik dersler sanayiden kopuk öğretim kadrosu, kendi odası ve öğrencileri arasında kalmış öğretim üyelerince eğitim verilmektedir. Batıdan doğuya doğru gidildikçe bu daha vahim hale gelmektedir.
Kamu Üniversite Sanayi İşbirliği Eylem Planına
Üniversite’den mezun gençlerin sanayi için istenen bilgi ve beceriye sahip olmadığı yıllardan beri söylenmekteydi. Bu durum önceki yıllarda Avrupa, Amerika, Uzak Dogu’da da karşılaşılan bir durumdu. Buna yönelik tüm dünyada çalışmalar yapılmış ve amaca da hizmet edecek bilgi ve birikime sahip gençler yetiştirmek için değişim ve dönüşüm yapılmıştır.
Ülkemizde de 27/06/2015 tarih ve 29399 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan ‘Türkiye Kamu-Üniversite-Sanayi İşbirliği (KÜSİ) Stratejisi ve Eylem Planı (2015-2018)’ doğrultusunda her ilde Valilik Kamu Kurumları, Üniversiteler ve Sanayi Odaları ve Sanayicilerin katılımıyla toplantılar yapılmıştır. Sonuç nedir denilirse hiçbir sonucun olmadığı görülecektir. Bu toplantılar her üniversitede birkaç geliştirdiği proje anlatılıp, Ar-Ge merkezi, Patent, İnovasyon merkezlerinin nasıl çalışıldığı ve neler yapıldığının Valilik toplantılarında anlatılması le bitmiştir.
Dünyaya baktığımızda durum nedir ?
1980 lere kadar aynı kategoride olduğumuz G.Kore’de de asker yönetime bizdeki gibi el koymuş ve ülkenin sanayi ve gelişmesi açısından disipline olmasını sağlamıştır. Güney Kore’nin ihracat başarı hikayesine bakıldığında aşağıdaki durum gözlenmiştir.
Dünyadaki Ar-Ge harcamalarına daha detaylı bakarsak, son 5 yılda, yazılım yatırımlarına % 65, servis sektörüne yönelik araştırma faaliyetlerine % 36 ve yeni makine ve araçlar icadına yönelik faaliyetlere de % 21 oranında daha fazla para harcandığını görüyoruz. Yazılım için harcanan para da daha kısa zamanda kâra dönüşüyor.
“Üniversite-sanayi işbirliği olmazsa hiçbir Japon firması 50 yıl sonrasını göremez”
Toshiba’nın Teknolojiden Sorumlu Başkanı Dr. Katsuhiko Yamashita, Sabancı Üniversitesi’nin Uluslararası Danışma Kurulu’na katılmak için 5 Ekim’de Türkiye’deydi. Dr. Yamashita Avustralya’daki Monash Üniversitesi’nden mühendislik yüksek lisans derecesini aldıktan sonra, Japonya’daki Imperial College’de elektrik-elektronik mühendisliği doktora programından mezun oldu.
Çalışma hayatına Toshiba’da sistem mühendisi olarak başlayan Yamashita, Toshiba bünyesinde sistem entegrasyonu, stratejik planlama, iş geliştirme ve stratejik yatırımlar alanlarında çalıştı.
Şu anda Toshiba’nın tüm Ar-Ge, inovasyon, üniversite-sanayi işbirliği ve teknoloji yönetimi stratejilerini belirleyen ve uygulatan kişi olarak dünyanın teknoloji geleceğine de yön veriyor.
Dr. Yamashita ile Japonya ve Toshiba’nın üniversite-sanayi işbirliği stratejileri hakkında konuştuk.
Üniversite – sanayi işbirliğine neden ihtiyaç duyuluyor?
Eğer dünyanın geri kalanı ile bağlantılı bir ülkede faaliyet gösteren bir şirketseniz üniversiteler ile işbirliğine gitmeye mecbursunuz. Bunun dört ana nedeni var. Öncelikli iki neden teknolojinin her alanda, tarihte daha önce hiç olmadığı kadar hızlı gelişmesi ve rekabetin artması.
Eğer aynı alanlarda faaliyet gösteren rakiplerinizden hızlı olmazsanız patentleşebilecek pek çok temel teknolojiyi onlara kaptırabilirsiniz. Buda rekabetçiliğinizin birkaç yıl içinde yok olması anlamına gelir. Böyle bir sonla karşılaşmamak için tüm şirketler üniversitelerin teknoloji üretme potansiyelinden faydalanmak durumundalar.
Üniversite – sanayi işbirliği için diğer önemli bir sebep ise para. Hiçbir şirket artık temel bilimlerde araştırma yapamıyor. Fizik ve kimya gibi bilimlerdeki hızlı gelişme özel alanlar oluşturdu ve bu konularda araştırma yapabilecek insan kaynağı bulmak ve laboratuvarlara yatırım yapmak bir şirket için büyük maliyetler getiriyor.
Son olarak artık öğrenciler üniversitelerden sadece teorik bilgiler edinerek mezun olmak istemiyorlar. İş dünyasına yakınlaşmak, araştırmalarının sonuçlarını daha çabuk almak ve toplumda yarattıklarını değişiklikleri görebilmek istiyorlar.
Üniversite – sanayi işbirliği hangi yöntemlerle sağlanıyor?
Üniversite – sanayi işbirliği 6 temel yöntemle gerçekleşiyor. Bunlar; üniversite ve sanayi temsilcilerinin proje oluşumundan sonuca kadar beraber çalıştıkları ve projede eşit söz hakkı elde ettikleri ‘ortak araştırma projeleri’, projeyi tamamen sanayinin yarattığı ve üniversitelerin uygulayıcı olarak katıldıkları ‘ısmarlama projeler’, sanayinin ileride patentleşebilecek fikirleri olan araştırmacılara kaynak yardımı yapması anlamına gelen ‘Ar-Ge bursları’, sanayi ve üniversitenin ortak yatırımı ile kurulan ‘üniversite içi Ar-Ge laboratuvarları, üniversitenin ürettiği ve kendisinin kullanmasına imkan bulunmayan teknolojilerin lisanslarını satması olarak tanımlanan ‘sanayiye teknoloji lisanslama’ ve sanayi ile üniversitenin ortaklaşa Ar-Ge mühendisi yetiştirmesi için insan kaynağı alanında yapılan işbirlikleri.
Japonya’daki üniversite – sanayi işbirliği geçmişini anlatabilir misiniz?
Geçmişte, Japonya’da bilim ve teknoloji birbirinden çok farklı algılanıyordu. Bilim, doğayı anlamaya ve gizemlerini çözmeye yönelik araştırmalar olarak görülüyordu. Herkes bilimin soylu bir uğraş olduğunu düşünüyor, bu yüzden de bilim insanları el üstünde tutuluyordu. Teknoloji ise toplumun ihtiyaçlarının giderilmesi ile ilgili bir uğraş olarak görülüyor ve teknoloji üreten mühendisler bilim insanlarına göre düşük bir sosyal sınıfa mensup olarak kategorize ediliyordu. Fakat günümüzde bilim ve teknoloji birbirini tamamlayan olgular olarak algılanıyor.
Artık Ar-Ge çalışmalarının içinde hem bilim hem de teknoloji olduğu halk tarafından biliniyor ve bu sayede Ar-Ge mühendisleri de tıpkı eskinin bilim insanları gibi büyük saygı görüyor. Bu değişim üniversite ve sanayi işbirliğinin gelişmesi ile oldu. Dünyanın ilk mühendislik fakültesi 1886’da Tokyo Imperial Üniversitesi’de kuruldu ve sanayi ile işbirliğine başladı. Fakat üniversite – sanayi işbirliğinin istenilen seviyeye gelmesi 1995’ten sonra sağlanabildi.
II. Dünya Savaşı’ndan sonra bile Japonya’daki üniversite – sanayi işbirliğinin durumu hiç de iyi değildi. Genellikle öğrenci ve sanayiye geçmiş eski öğretmen arasında kurulan bağlantı sayesinde işbirlikleri kuruluyordu. Sanayinin üniversite ile işbirliğinden beklentileri yüksek değildi sadece ‘iyi yetişmiş’ mezun istiyordu. 1960 – 1980 arasında sanayi tüm temel bilimlerde araştırma yapabilecek laboratuvarlar kurabiliyor, insan kaynağı bulabiliyordu. Devlet üniversitleri o kadar çok destekleniyordu ki, üniversite öğretim görevlileri hiçbir ek gelire ihtiyaç duymadan yüksek standartlarda yaşayabiliyordu. Bu da onlar için ek iş demek olan sanayi işbirlikleri ile ilgilenmelerine engel teşkil ediyordu. Ayrıca üniversitelerde alınan patentler devletin sayılıyordu bu da araştırmacıların haklarını kendilerine ait olmayacak teknolojiler için çaba harcamasını teşvik etmiyordu.
1995’ten sonra üniversite – sanayi işbirliğinde gelişme olmasının sebebi neydi?
Japonya’da üniversite – sanayi gelişmesine sebep olan en büyük etken şu anda üçüncü adımı uygulanan ‘Japonya Bilim ve Teknoloji Planı’dır.
İlk adımı 1996-2000 arasını kapsayan planla beraber 4 yıl için 149 milyar dolarlık kaynak bilim ve teknoloji araştırmalarına ayrıldı.
İkinci adım 2001-2005 arasında uygulandı ve 4 yıl için 210 milyar dolar kaynak ayrıldı.
Üçüncüsü ile de 2006-2010 arasında uygulanıyor ve 4 yılda 230 milyar dolar tutarında bilim ve teknoloji yatırımı yapılacak.
Fakat sadece bu yatırımlarla istenilene ulaşılamazdı. 1999’da patentleşen araştırmayı yürüten öğretim görevlilerinin patent gelirlerinden pay alması sağlandı, 2002’de geniş kapsamlı fikri mülkiyet hakları düzenlemeleri yapıldı ve 2003’te üniversite – sanayi işbirliğini desteklemek için vergi indirimleri kanunlaştırıldı. İlk adımda 10 bin doktora öğrencisinin araştırması desteklendi, ikinci aşamada Ar-Ge ulusal öncelikle arasında en üst sıraya yerleştirildi ve 50 yıl içinde 30 Nobel ödülü kazanılması hedeflendi, üçüncü aşamada ise yaşlanan nüfus ve Asya’daki yükselen ülkelere karşı bilim ve teknoloji üstünlüğün korunması için gerekli adımların atılmasına karar verildi.
Bu hedefe varmak için hangi adımların atılmasına karar verildi?
Öncelikle toplum tarafından benimsenecek bir bilim ve teknoloji politikası belirlendi. Bu politika 2025’te Japonya’nın yaşamak için en ideal ülke olması amacıyla oluşturuldu. Japonya 2025’te tüm dünyaya açık, farklı kariyerlere sahip, uzun ve sağlıklı yaşayan ve dünyanın problemlerine çözüm üren bir toplum olacak. 2025’e giden yoldaki politikanın 3 ana hedefi ve bu hedeflere ulaşmak için gerçekleştirilmesi gereken 6 bileşeni var.
Ana hedefler; Japonya’nın ulusal potansiyelini en yüksek seviyeye çıkarmak, ulusun güvenliğini sağlamak, halk sağlığını güvence altına almak ve insanlığın bilgelik düzeyine katkıda bulunmak olarak tayin edildi.
Bu hedeflere ulaşmak için gerçekleştirilmesi gerekenler ise sürdürülebilir ekonomik kalkınma için yenilenebilir enerji ve çevreye dost üretim yöntemleri geliştirmek, Japonya’da inovasyon kültürünü yaygınlaştırmak, ulusun sağlığını geliştirmek için gerekli teknolojileri geliştirmek, bilgi üretiminde kuantum sıçraması yapmak, bilim ve teknoloji alanında büyük aşamalar kaydetmek, dünyanın en güvenli ülkesi olmak için gereken araştırma faaliyetlerini sürdürmek olarak belirlendi.
Bu starteji çerçevesinde öncelikli olarak sağlık, bilişim teknolojileri, çevre bilimi, nano-teknoloji ve yeni malzemeler konusundaki araştırmalara öncelik verilmesi kararlaştırıldı.
İkincil öncelik verilen teknoloji alanları ise enerji, alt yapı ve endüstriyel üretim teknolojileri oldu.
Bu stratejide üniversite – sanayi işbirliği ne kadar önemli?
Japonya’nın 2025 hedefine ulaşabilmesi için en önemli konu olduğunu söyleyebiliriz. Japonya hızla yaşlanıyor. Bugün 15-65 yaş aralığındaki çalışabilecek nüfus 83 milyonken bu rakam 35 yıl içinde 45 milyona düşecek. Bu tüm Japonya iş gücünde neredeyse yarı yarıya bir azalma demek. Bu işgücü açığının yol açacağı tehditleri verimli çalışan bir üniversite – sanayi işbirliği ağıyla bertaraf edebiliriz. Aksi takdirde hiçbir Japon firması 50 yıl sonrasını göremez.
Üniversite – sanayi işbirliğinde başarı için önemli olan noktalar neler?
En önemli konulardan biri üniversiteleri ve araştırmacıları iyi anlamak. İş dünyası ile üniversite hayatının birbirinden çok farklı olduğunu kabul etmek gerekiyor. Üniversitedeki araştırmacılar önceden belirlenmiş hedefler için ortak çalışmayı sevmiyorlar, tek başlarına ilgi duydukları konularda özgürce deneyler yapmaktan hoşlanıyorlar. Başka araştırmacıları aynı projede olsa dahi iş ortağı olarak değil bilimsel rakip olarak görüyorlar. Profesörler mentordan ziyade feodal hükümdar gibi görülüyor. Bu yüzden bağlı oldukları profesörden başka birinin yürüttüğü çalışmalarda istekli olmuyorlar. Bu sorunları aşmak kolay olmadı.
Bu sorunlar nasıl aşıldı?
İlk önce fikri mülkiyet haklarında ilerlemeler kaydedildi. Sonra hükümetin üniversitelere verdiği teşvik azaltıldı. Bu sayede üniversiteler sanayi ile işbirliğine yaklaştırıldı. Atılan bu ilk adımdan sonrası çok önemliydi çünkü benim de onlarca defa deneyimlediğim gibi laf olsun diye yapılan Ar-Ge anlaşmalarından hiçbir sonuç çıkmıyor. Sonuca ulaşmak için üniversitelerin herhangi bir ürünün nasıl üretildiğini anlamaları gerekiyordu. Eskiden pek çok araştırmacı patentlerin sahiplerine servet kazandırdığını düşünüyordu. Halbuki sadece bin patentten sadece 3’ü kar ediyor. Üstelik günümüzde en ufak bir teknoloji ürünü için binlerce başka patente ihtiyaç duyuyorsunuz. Yani aldığınız bir tek patent elinizde başka binlerce patent hakkı yoksa ürüne dönüşemiyor. Araştırmacılar sanayinin gerçeklerini anladıktan sonra işbirliğine daha da yakın oldular. Sanayi de ortak araştırma projelerinde liderliği genellikle üniversitedekilere vererek onların daha rahat ve üretken hissetmesini sağladı. Ayrıca devlet eskiden koşulsuz olarak üniversiteye sağladığı kaynağı azaltırken, hedefi belirli olan Ar-Ge projelerine olan desteğini arttırınca son on yılda pek çok başarılı projeye tamamlandı.
Toshiba hangi konularda üniversitelerle Ar-Ge ile işbirliği yapıyor?
Yarı iletkenler, elektro-manyetik malzemeler, hafıza birimleri, mekatronik, robotik, multi-medya, gömülü sistemler, pil, eğitim ve üretim sistemleri konularında üniversitelerle işbirliği içindeyiz.
Üniversitelerle işbirliği konusundaki politikanız nedir?
Sağlıklı bir işbirliği projesi kurgulayabilmek için öncelikle şirketin önem verdiği iş kolları ve bu iş kollarının teknolojik ihtiyaçlarını belirliyoruz. Bu teknolojilerin hangisi daha az araştırılmışsa riskimizi azaltmak ve üniversiteler için işbirliğini cazip kılabilmek için ona yöneliyoruz. Hangi üniversite ve araştırmacı ile işbirliği yapabileceğimize gerçek Ar-Ge potansiyelini belirledikten sonra karar veriyoruz. Asla bir konuda popüler oldukları için en büyük isimlere yönelmiyoruz. Her proje için ayrı bir işbirliği stili seçiyoruz. Projelerde hem şirket içindeki hem de üniversitedeki insan kaynağının kalitesini arttırmaya yönelik çalışıyoruz.
Bu politika Japonya dışındaki üniversiteler için de geçerli mi?
Elbette, hatta son yıllarda Japonya dışındaki üniversitelerle olan işbirliğimize daha fazla önem vermeye başladık. Dünyadaki en iyi üniversitelerle staj programları başlattık. Türkiye’den de Sabancı Üniversitesi ile bir staj programımız var. Amacımız dünyadaki en iyi beyinlerin Toshiba ile yakınlaşmasını sağlamak.
Toshiba’nın Türkiye’deki bir üniversite ile ortaklaşa bir Ar-Ge merkezi açması için hangi koşullar gerekli?
Bizim için tek koşul bizi çağıracak üniversitenin işimize yarayacak teknoloji alanlarından birinde dünyada olmayan bir uzmanlaşma sağlamış olması. Toshiba’nın hiçbir devletten teşvik beklentisi yok. Biz sadece bilginin peşindeyiz. Dolayısı ile tek koşul başka yerde bulamayacağımız bilginin belirli bir coğrafi bölgede üretilmesi. Türkiye’yi ileride özellikle nano-teknoloji alanında daha fazla işbirliği yapabileceğimiz ülkelerden biri olarak görüyorum.
KORE TECRÜBELERİNDEN ÇIKARIMLAR VE HÜKÜMET POLİTİKALARININ ETKİSİ
Güney Kore genelindeki ekonomik ve teknolojik kalkınma planlarında 1990’lı yıllara kadar gerçekleşen hızlı gelişim sürecine üniversitelerin doğrudan katkısı oldukça sınırlı kalmıştır. Çünkü; Akademisyenlerin endüstri ihtiyaçlarına ve sosyal beklentilerine göre ders programlarını değiştirmeleri için bir mekanizma ya da teşvik bulunmamaktaydı.
Üniversitelerin Ar-Ge’ye daha çok kaynak ayırmasını gerektiren bir motivasyon yoktu. Üniversite-sanayi ilişkisini geliştirecek ya da derinleştirecek ara yüz mekanizmaları bulunmamaktaydı.
Koreli akademisyenler, mevcut durumda kendilerine gösterilen saygı ve önceliklerinden hoşnutluk duymakta ve dış taleplere cevap vermekte yavaş davranmaktaydı.
Toplumun, üniversitelerin politik etkilerden uzak kalması gerektiğini düşünmesi ve üniversiteleri demokrasi için politik diktatörlüğe karşı sosyal bir koruyucu olarak görmesi nedeniyle kamu ve ulusal üniversitelerin otonomilerine fazlaca önem verilmekteydi.
Güney Kore Devleti, üniversite-sanayi işbirliği kapsamında aşağıdaki konulara önem vermiştir:
- İnsan kaynakları geliştirme,
- Teknoloji geliştirme,
- Teknoloji transferi,
- Teknoloji desteği,
- Ekipman paylaşımı ve altyapı oluşturma.
Hükümet, üniversitelerin teknoloji geliştirme süreçlerinde daha aktif rol alabilmesi için çerçeve yasalar ve birçok mekanizmayı devreye almıştır.
Ülke genelinde özellikle devlet üniversitelerini değerlendirmeye ve akademisyenlerin performanslarına bağlı ücretlendirme politikasını uygulamaya başlamıştır.
Öncelikle akademisyenlerin performansları öğretim ve akademik araştırma konularında yoğunlaşmış olup giderek araştırma fonları temini, patent sayısı ve sanayi ile ortak projeler öne çıkmaya başlamıştır.
Güney Kore genelinde 1994 yılından bu yana Bilim, Teknoloji ve Eğitim Bakanlığı ile Kore Yüksek Öğrenim Konseyi, üniversite eğitimlerini değişik kategorilerde kapsamlı değerlendirmelere tabi tutmaktadır.
Bu kapsamda; üniversite yönetimi, eğitim kalitesi, eğitimcilerin kapasiteleri, öğrenci destek sistemleri, altyapı ve üniversite-sanayi işbirliği, stratejik uzmanlıklar gibi başlıklar dahilinde yapılan değerlendirmelere bağlı olarak Ar-Ge ve insan kaynaklarını geliştirmeye yönelik mali destek programları oluşturularak kurumların ve araştırmacıların ilgisine sunulmuştur.
Kore’de üniversite-sanayi işbirliğinin geliştirilmesine yönelik olarak yapılan çalışmalar ve bu kapsamdaki temel politikalar ise şu şekilde açıklanabilir:
Teşvik sistemlerinde sağlanan reformla üniversite ve özel şirketler arasında aktif, gönüllülük esasına dayalı ve sürdürülebilir bir bilgi paylaşım sistemi oluşturulmaya çalışılmıştır. İşbirliğini geliştirmek üzere yasal ve finansal düzenlemeler yapılmıştır. Üniversitelerin sanayinin beklentilerine uygun eğitim ve araştırma yetkinliklerinin artırılması hedeflenmiştir.
Yasal çerçeveye dayanarak, vurgulandığı gibi hükümet üniversite-sanayi işbirliğini aktif olarak desteklemeye başlamıştır. Sanayilerin geliştirilmesinde ve rekabetçiliklerinin artırılmasında bu işbirliğinin en önemli faktör olduğuna ikna olan hükümet ilişkiyi geliştirecek adımlar yerine daha kapsamlı projeleri hayata geçirmiştir.
Bu kapsamda ilk olarak teşvik mekanizmaları reformu, işbirliği destek sistemi uygulamaları ve yetkinlik oluşturma programlarının geliştirilmesine yönelik olarak 1994 yılında hükümet, sanayi ve enerji politikalarını geliştirmek üzere bir kanun taslağı hazırlanmıştır.
1990 öncesindeki dönemde hakim olan “kazananları desteklemek” stratejisi yerine “işlerlik kazandırma” politikası benimsenmiş olup bu süreçte üniversitelerin çekirdek bir rol almak üzere transformasyonunun sağlanması hedeflenmiştir.
Bu hususta öncelikle üniversiteler arasında özellikle eğitim ve araştırma konularında rekabeti artırmak üzere değerlendirme sistemi oluşturmaya çalışılmıştır. Örneğin her yıl hükümet, her üniversitenin değerlendirme performansını ve SCI’ da yer alan yayın sayısını deklare etmiştir. Böylelikle üniversitelerin yenilikçilik kapasitesini geliştirilmesi hedeflenmiştir.
Eğitim yanında araştırma amaçlı fon ve programlar da devreye alınmıştır. 1999 yılında başlatılan “Beyin Kore” isimli bir politika kapsamında yılda yaklaşık 290 milyon ABD doları kaynak ayrılmaktadır.
Bu politikanın amacı, öncelikli alanlarda SCI (Bilimsel Atıf Dizini) yayın sıralamasında dünyanın en iyi 10 araştırmacı üniversitesini yaratmaktır. Diğer bir kriter olarak da üniversiteden sanayiye doğru teknoloji transfer faaliyetlerinde en gelişmiş 10 ülke arasında yer almaktır. Tüm bu çalışmaların sonucunda akademik yayın sayısı artmış ve endüstri ile işbirliği gelişmiştir.
Kore hükümeti, işbirliğinde sürdürülebilir bir ortam yaratmak için olabildiğince geniş şemsiye kanunlarla sistemin önünü açmaya çalışmıştır. 2003’de çıkarılan “Endüstriyel Eğitim ve Endüstri- Akademi İşbirliğini Geliştirme Kanunu” üniversite sanayi işbirliğini ve sanayi için mesleki eğitim programlarını geliştirmek üzere çıkarılmış en önemli yasal düzenlemelerden biridir.
Bu kanun temel olarak hükümetin, değişik komisyonların, üniversite-sanayi işbirliği organizasyonlarının rollerini ortaya koymakta ve üniversitelerin teknoloji ile ilgili şirketlerine ve işbirliğini geliştirmek üzere uygun sistemlere olanak sağlayan geniş çerçevede yasal bir zemin yaratmaktadır.
Bu kanunla amaçlananlardan biri de üniversitelerin kurdukları yapılarla teknoloji transfer ve ticarileştirme süreçlerine doğrudan dahil olmasıdır. 2003’de başlanan bu uygulama hızla yayılmış, 2003’de yalnızca 12 üniversitede şirket ya da vakıf şeklinde bu tür yapılanmalar mevcutken 2004’de bu sayı 117 olmuştur.
İlave olarak hükümet, üniversitelerin iş dünyasında yer almalarını sağlamak için de çaba göstermiştir. Bu amaçla yasal altyapı ve uygulamalar oluşturulmuş, 2004-2008 arasında “Bölgesel İnovasyon için Yeni Üniversite” başlıklı program uygulanmıştır. Bu programın amacı yerel üniversitelerin yerel sanayi ihtiyaçlarına göre ihtisaslaşmasını ve bu yönde insan kaynağı yetiştirmesini sağlamaktır.
Bu kapsamda Mart 2008’de çıkarılan “Teknoloji Transferi ve Ticarileşmesinin Teşviki Yasası” ile de Ulusal teknolojik rekabetin güçlendirilmesi yoluyla ulusal ekonominin desteklenmesine yönelik araştırma kurumlarında geliştirilen teknolojilerin özel sektöre transferini ve ticarileşmesini teşvik için ilgili düzenlemelerin yapılması hedeflenmiştir.
Teknoloji Transferi ve Ticarileşmesinin Teşviki Yasası; araştırma kurumlarının, teknoloji ticaret enstitülerinin, ihtisas şirketlerinin ve teknoloji değerlendirme merkezlerinin kurulması, desteklenmesi ve denetlenmesi yanında bu faaliyetlerde görev alacak ihtisas personelinin eğitimi, akreditasyonu ve takibi için çok geniş ve kapsamlı bir çerçeve içermektedir.
Bu yasayla ulusal bir teknoloji transferi ve ticarileştirmesi konseyi ile Kore Teknoloji Transfer Merkezi’nin patronajında araştırma kurumlarınca transfer organizasyonları, ticarileştirme ihtisas şirketleri ve aracıları oluşturulması, desteklenmesi, değerlendirilmesi vb. gibi bir dizi yapı ve sistem amaçlanmıştır.
Kore tecrübeleri şu üç önermeyi doğrular niteliktedir;
Önerme 1: Düşük teknolojiden yüksek teknolojiye direk geçiş mümkün değildir.
Önerme 2: Her zaman iş dünyasının talepleri ile akademisyenlerin beklentileri arasında açıklık olacaktır.
Önerme 3: Proje başarıları uygulamaya, başarılı uygulamalar da izleme ve değerlendirmeye bağlıdır.
Üniversite-sanayi işbirliğini geliştirme yönündeki politikalar kapsamlı olmalıdır. Aksi takdirde politika etkileri kısıtlı kalacaktır.
1. önermede söylenmek istenen politika yaklaşımları, uzun dönemleri içermeli ve stratejiler mevcut koşullardan başlayarak adım adım gelişmeleri öngörecek şekilde ancak geniş bir perspektifte kurgulanmalıdır.
2. önermede anlatılmak istenen; üniversite-sanayi bağını ve işbirliğini geliştirmek için ulusal ekosistem aşamalarına bağlı olarak farklı stratejilerin uygulanması gerekliliğidir. Örneğin Kore’de üniversitelerden çok araştırma enstitülerine daha çok fon sağlanmıştır. Bu üniversite sanayi işbirliğinin önemsiz olmasından değil, bu ilişkinin zor olması ve gelişmesi için farklı stratejik uygulamalar gerekliliğinden olmuştur.
Teknoloji geliştirme ekosistemi içinde üniversite sanayi bağının hala dışsal ve hükümet destekleri olmadan sürdürülebilirliğinin zayıf olduğu bilinmektedir. Bundan dolayı 3. önerme değişimler karşısında da önemini korumaktadır.
Uygulama -hükümet destek kurumlarının kapasiteleri de bu kapsamda ele alınmalıdır- süreçleri önemlidir. Uluslararası işbirliği ve ulusal izleme ve değerlendirme sistemleri başarı için gereklidir.
Her konuda ama özellikle üniversite-sanayi işbirliğinde kendi kendine yeterli bir ekosistem yaratmak zordur. Bu kapsamda hükümetler, temel araştırmalar ve geleceğin teknolojilerine geçiş benzeri konularda uzun dönemli Ar-Ge yatırımları yapmalı ve programlar oluşturmalıdır.
Sistem değişik araç ve kurumları içermelidir ve bunlar da konularında yetkin ve sinerjik etkileşim içinde olmalıdır. Bu noktada yatırım ve işbirliği süreçlerinde gözlenen boşluğu doldurmak için hükümetlerin rolü çok öne çıkmaktadır.
Kore’de özel sektör öncülüğünde gerçekleştirilen ve kendi kendine yeterli bir teknoloji geliştirme eko-sistemi mevcuttur. Ancak bu durum üniversite sanayi iş birliğinin ön görülen düzeyde sağlanması süreçlerinde yeterli değildir.
Küresel ekonomide yeni bir faza girmiş olan Kore’de sistemin özel sektör tarafından sürüklenmesi, uzun dönemde kırılmalar yaratabilmektedir. Bu sebeple Kore, yaratıcı düşünceye sahip, daha çok yenilikçi insana ihtiyaç duymaktadır.
Dolayısıyla üniversiteler, bu ihtiyacın giderilmesinde önemli fonksiyonlar üstlenebilecektir. Buna karşın Kore, üniversitelerin doğrudan inovasyon ve teknoloji geliştirme süreçlerine dahil olduğu bir süreci deneyimlemektedir.
Tüm bu ifadelere karşın işbirliklerinin Kore ekonomisine etkilerinin hala istenen düzeyde olmadığı gözlenmektedir. Gelişmeler doğası gereği ve geçmişten gelen kültürel özellikler nedeniyle de yavaştır. Mevcut durumdaki bu yavaş gelişen işbirliği sisteminin değişmesi için kararlı politik yaklaşımlar olsa da, bu çabaların başarılı olacağını gösteren veriler henüz yoktur.
Ancak Kore, kararlı olarak çabalarını sürdürmektedir. Bu çabaların, kararların ve politikaların sürekliliği başarıyı belirleyecektir. Ve Kore’de bu bilincin yerleştiği görülmektedir.
HİNDİSTAN’DA ÜNİVERSİTE-SANAYİ İŞBİRLİĞİNDE ÖNE ÇIKAN HUSUSLAR
Üniversite-sanayi işbirliği teknik eğitim açısından oldukça önemli olup, bu kapsamda teknik eğitim müfredatı sanayiden verilerle oluşturulmaktadır. Çünkü gelişen hızlı teknolojiye üniversite müfredatları uyum sağlayamamaktadır.
Fakültelerin endüstriyel çalışmalar konusunda kendisini yetiştirmesi öğretim üyelerinin endüstride belirli periyotlarda kısa sürelerle çalışmaları neticesinde sağlanır.
Endüstriden araştırmacıların üniversitede çalışmalarına imkan sağlamak
Üniversite endüstriye yönelik özel lisans, yüksek lisans ve doktora seviyesinde diploma veya sertifika programları düzenleyerek endüstrinin üniversiteyle bütünleşmesine destek sağlar.
Üniversiteler yüksek lisans derecesiyle mezun olmaya imkan sağlayan bütünleştirilmiş ve 5 yıl süren programlar düzenlemekte olup, burada öğrenim gören öğrenciler en az 1 dönemlerini endüstride geçirmek zorundalar (Örn: M.Sc Computer Science, M.Sc. Information Technology)
Fakülteler endüstriyel çalışmalar konusunda kendisini yetiştirir ve bu bilgileri öğrencilerine “örnek çalışma” şeklinde sunarak öğrenmeyi daha ilginç hale getirirler.
Öğrencilerin endüstriyle ortak projeler yürütmesine imkan sağlamak veya staj sürelerinde bir proje yürütmelerini temin etmek
Üniversiteler endüstriyle Ortaklık Programları yürütmektedirler.
Bu programlarda Küçük, Orta ve Büyük ölçekli sanayi kuruluşları ve Ar-Ge Enstitüleri yer almaktadır.
Örneğin Anna Üniversitesi; Üniversite-Endüstri İşbirliği Merkezinin Endüstriden, Mühendislik Fakültesinden ve Ar-Ge Enstitülerinden 150 üyesi bulunmakta olup, üye kuruluşların hedefleri doğrultusunda her yıl farklı interaktif programlar uygulamaktadır.
Endüstriyel Ortaklık Programlarında endüstrinin sağladığı faydalar aşağıdaki şekilde sıralanabilir:
Üyeler üniversite kütüphanesinden istifade edebilir.
Üye kuruluşlara danışmanlıklarda %50 oranında indirim uygulanır.
Üye kuruluşlar düzenlenen konferanslara, kurslara ve üniversite tarafından düzenlenen eğitim programlarından %25 indirimle faydalanabilir.
Üyelere üniversitenin imkanlarından yararlanmada öncelik verilir.
Üniversiteden uzmanların Üye kuruluşların firmalarında teknik konuşma ve seminer taleplerine öncelik verilir.
Merkez bünyesinde oluşan genel ve teknik bilgilere üniversite ve endüstri ortağı kesintisiz ulaşabilir.
Üye kuruluşlarda üniversite öğrencilerine proje yürütme ve staj gibi konularda öncelik tanınır.
Üniversiteler endüstriden farklı kuruluşlarla İşbirliği anlaşmaları imzalamakta ve bu anlaşmalarla;
Öğrencilere kısa ve uzun süreli stajlar ve yerleştirmeler ayarlanmakta,
Öğrencilerin endüstriyel ve profesyonellik yeterliliklerinin ve becerilerinin artırılmasına katkı sağlanmakta,
Örnek-1: Anna Üniversitesi Tata firması ile İşbirliği anlaşması imzalamış olup bu kapsamda;
Öğrenciler için workshop’lar düzenlemekte,
Öğretim üyeleri geliştirme programları ile
Sağlıklı rekabetin sağlanması amacıyla fakültelerde en iyi proje ve öğrenci ödülleri verilmesine başlanmıştır.
Örnek-2: Anna Üniversitesinin Accenture Services Private Ltd firması ile İşbirliği anlaşması olup bu kapsamda;
Accenture firması fakülteye İnovasyon Lab ının kurulması amacıyla 50 adet bilgisayar vermiştir.
Örnek-3: Anna Üniversitesinin IBM ile işbirliği. Bu kapsamda;
IBM, mühendislik ve teknoloji programlarında endüstriye özel müfredata sahip yüksek lisans programları düzenleyerek endüstrinin ihtiyaç duyduğu becerilere sahip öğrenciler yetiştirmesi hedeflenmektedir.
MBA öğrencilerinin Küçük ve Orta ölçekli sanayi kuruluşlarının yönetiminde büyük öneme sahip veri işlemede Sistem Uygulama Ürünü (SAP) konusunda eğitilecekleri ve üniversitenin bu konuda bir merkez açarak öğrencilerin pratik eğitimlerine katkı sağlayacağı,
Öğrencilerin bu programı bitirdiklerinde hem akademik lisans derece hem de SAP sertifikası alacakları,
Örnek-4: General Motors India ve diğer bazı firmalarla (Autodesk; EDS, an HP Company; Hewlett-Packard; Siemens PLM Software; and Sun Microsystems) Sri Jayachamarajendra College of Engineering (SJCE) üniversitesi tarafından otomotiv mühendisliğinde endüstri ile otomotiv sanayisi işbirliğinin geliştirilmesine yönelik yapılan işbirliği anlaşmasıdır. Bu kapsamda;
Öğrencilere en güncel ve teknolojik eğitimin verilmesi ve bu sayede onların endüstri tarafından istenilen becerilere sahip olmasını hedefler.
Öğrencilerin ileri becerilere, pratik deneyimlere modern teknolojik bilgilere sahip olması hedeflenir.
Üniversiteye 75 set NX CAD/CAM, CAE Engineous, LSTC, MSC, ANSYS yazılımı ve 9 adet workstations büyük bir format yazıcı verilmiştir.
Örnek-5: Hindistan’da bir çok IT firması (İşletmeler için kurumsal IT Çözümleri Sunucu, depolama, network sunucuları satışı Kablolama, eğitim danışmanlık hizmetleri Microsoft ürünleri lisanslama ve kiralama) IT destek hizmetleri üniversitelerin mühendislik fakülteleriyle ortaklık yapmaktadır.
Infosys Firması farklı mühendislik fakültelerinde eğitimin endüstrinin ihtiyaçlarını karşılaması amacıyla “Campus Connect” programını başlatmıştır.
Wipro, BITS ile birlikte yeni mezunları yazılım programlama konusunda yetiştirmek ve beceriler kazandırmak üzere “Yazılım Mükemmellik Wipro Akademisi” programını başlatmıştır.
Hindistan Bilim ve Teknoloji Bakanlığının güçlü bir üniversite-sanayi işbirliği için görüşleri aşağıdaki şekildedir (2013):
Üniversiteden akademisyenlerin endüstriye, endüstriden uzmanların üniversiteye hareketliliğine imkan sağlanması.
Hindistan’ın dünya ileri teknoloji ürünleri içerisindeki payı %8 olup, bunun ikiye katlanması hedeflenmektedir
Küçük ve orta ölçekli sanayi kuruluşlarının Ar-Ge faaliyetlerinin arttırılması
Hindistan Bilim ve Teknoloji Bakanlığının üniversite sanayi işbirliği konusunda düşündüğü eksik hususlarsa şunlardır (2013):
Endüstriyel seviyede uygulanabilir Ar-Ge çalışmalarının yürütülmesi
Ar-Ge çalışmalarının ve teknolojinin etkin bir şekilde endüstriye aktarımı (lab’dan pazara)
Üniversitelerde Ar-Ge çalışmalarının daha ziyade yayın hedefli yapılması
Üniversite-sanayi işbirliğinde önemli bir sıçramaya yol açacak endüstriyel Ar-Ge çalışmalarının teşvik edilmesine yönelik bir mekanizmanın olmaması
Hindistan Bilim ve Teknoloji Bakanlığının üniversite sanayi işbirliği konusunda önerileri şunlardır (2013):
Hindistan güçlü bir üniversite-sanayi işbirliği için etkin bir politika oluşturmalıdır.
Seçilmiş bazı üniversitelerde “ortak araştırmalarla” ve “sözleşme bazlı araştırmalarla” etkin ve güçlü bir Endüstri-Üniversite işbirliğinin sağlanmalıdır.
Ortak Araştırmalar: Endüstri araştırmayı destekleyebilir ve araştırmacılarını üniversiteye gönderebilir.
Sözleşme Bazlı Araştırmalar:
- Üniversiteden ve endüstriden firmalardan araştırmacılar üniversitede veya firmada birlikte ortak araştırma yapabilir.
- Üniversite endüstriden proje alabilir.
Bayh Dole Act’in Hindistan modelinin geliştirilmesi: (ABD’de 1980 yılında uygulanmaya başlanmıştır)
ABD’de bu model devlet destekli araştırmalar neticesinde elde edilen sonuçların üniversiteler tarafından patentlenmesi veya lisanslanmasına izin vermektedir.
Benzer bir modelin Hindistan’da uygulanması endüstriyel uygulamaları olan araştırmaları teşvik edecektir.
Benzer bir yasa 1999 yılında Japonya’da kabul edilmiştir (“Industry Revival Law”)
Hindistan’da üniversite-sanayi işbirliğinde öne çıkan iki üniversite bulunmaktadır:
1. Indian Institutes of Technology (IIT)
2. Indian Institute of Science (IISc).
Bu üniversitelerin başarısı özerk hale getirilmesidir.
Özerklik bu üniversitelerin endüstriyle daha fazla işbirliği ve daha fazla araştırma çıktısı elde edilmesini sağlamıştır.
Özerk üniversiteler hem araştırma hemde endüstriyle işbirliği açısından diğer üniversitelere göre daha başarılıdır.
Özel İnovasyon üniversiteleri kurulmaktadır (14 adet). Bu üniversiteler “Özerk” olacak ve UGC’ye (Hindistan’ın YÖK’ü) bağlı olmayacak. Bu üniversiteler gelir elde etme hakkına sahip olacak.