Korona Virüs bir yandan e-Ticaret’i büyüttü ama hala aklımızda bir soru var. Büyük veri verimli kullanılıyor mu, ya da geçtiğimiz yıl yayınlanan Avrupa araştırmasında belirtildiği gibi % 89’u hiç analiz edilmeden atılıyor mu? [1]
Bu konuların uzmanı Bilgi Üniversitesi’nden Uğur Özmen hoca ile 2020’de durumu konuştuk. Devamlı okuyucularımız bilir, Uğur Hoca’ya bu konuyu zaman zaman sorarız [2]. Bu yıl Özmen Hoca 7 konuya dikkat çekti. Bunları hemen belirtelim;
- Zoom üzerinden toplantı yapanlar, kendilerini dijitalleşmiş sanıyorlar
- Büyük veri analizi olmadan Endüstri 4.0 ya da Dijital Dönüşüm olamaz.
- Büyük veri sadece pazarlamada değil, mesela üretimde de önemli
- Verinin kaynağında arıtılması gerekir
- Yazılım değil insan önemli. İnsan Kaynağına yatırım lazım.
- KVKK çıktı ama CRM’i Öldürmedi, Aksine..
- Veriyi anlamlandırmak için üründen, sonra gittiği yerden yani en basitlerden başlamak lazım
Şimdi söyleşiyi okuyalım. Video halini de yukarıdan seyredebilirsiniz.
Turk-internet.com: Hocam daha önce de yaptığımız söyleşilerde, sizinle hep veri analitiği konusunda birçok şeyi anlaşılabileceğini konuşmuştuk. Mesela bir keresinde bize; “Perakende müşterisinin, gıda-market alışverişi yapan bir müşterinin fişinden hareketle, doğacak çocuğunun cinsiyetini bile tahmin edebiliriz.” Demiştiniz. Büyük veri analitiği nedir, ne işe yarar?
Uğur Özmen: Önce veri analitiğinin temel kavramının üzerinden geçmek istiyorum. Aslında geleneksel çabalarla, veri madenciliğiyle, raporlamayla bir aşamaya kadar gelmiştir ama analitik bundan sonraki seviyeyi getiriyor.
Yani analitiğin getirdiği aşama nedir? İstatistiksel analizler yaptıktan sonra, bir öngörü özeti üretmek. Bu ilim devam ederse ne olur? Bundan sonra ne olmasını bekliyoruz? Doğruya yavaş yavaş gitmek. Ondan bir sonraki aşamada tahmin modellemesine ulaşmak. Sonra, optimizasyon yapmak, yani bu durumda, bu kadar alternatif varsa, biz ne yaparsak iyiyi daha iyi yaparız. Hatta bir üste kadar çıkıp, analitikle esas yaptığımız şey, bundan sonra biraz kehanet yapmak diyeyim ve o kehanet içinde hayata geçirmeye çaba sarf etmek.
Yani işleri akışına bırakmak yerine olası senaryoları üretmek ve olası senaryoları –ki burada yapay zekâ gitgide daha fazla yer almaya başlıyor- kendimiz için olan en iyisini şimdiden ne yaparsak ortaya çıkartırız ve böylelikle de hayatı çok daha kolaylaştırırız. İşte büyük veri analitiği bunu yapıyor.
Veri analitiği zaten temel kavramı bu. Ama büyük veri olduğu zaman bunu çok daha büyük bir çerçevede, eskisi gibi satırlar ve sütunlarla değil, bunun dışında, videolarla, yapısallaştırılmamış verilerle de bunu yapmaya başlıyoruz. Büyük veri analitiği kısaca, tahmin edip ondan sonra proaktif davranmak için yaptığımız bir işlem.
Turk-internet.com: Hocam bu sadece e-Ticaret/perakende durumu için mi geçerli?
Uğur Özmen: “Biri sorsa da söylesek!” dediğim şeylerden bir tanesi bu.
Her şirket için geçerli. Örnek vermem gerekirse, benim dinlediğim kadarıyla, TÜPRAŞ bir dijital ikiz yapıyor. Dijital ikiz; kendi tüm fabrikalarında ve rafineride herhangi bir gemiden bir tahlil aldıktan hemen sonra, bütün o borularda ne kadar aşınmaya sebep olacak, ne kadarında tuz var, ne kadarında su var, ne kadarında benzin olacak ve o benzin kaça mal olacak gibi bütün süreçleri, bir tek tahlili aldıktan sonra, sanki gerçekten bütün olayı yapmış gibi hazırlayabiliyorsanız, big data kullanıyorsunuz.
Turk-internet.com: Yani biz hep pazarlamayı konuşuyoruz ama aslında üretimde de örnekleri oluyor.
Uğur Özmen: Evet, yani üretimde ve giderek aslında üretime, –hele burada bahsettiğimiz üretim aslında nihai kullanıcının çok daha farkında olmadığı bir üretim ama nihai kullanıcının da olabileceği üretimler–.
Araba konuşursak, hikâye sonunda nihai kullanıcılar da bu işin içinde oluyor ve en sonunda biri arabaya oturacak, kullanacak, onun hayatını da çok kolaylaştırmak için, sadece üretim verilerini değil sosyal verileri de bu işin içine koyup, tasarımın içine koyarak hayatı daha iyi hale getirecek. Yine bu arabaları kullanacak olan ve kullanacak olanın yanında ve arkasında oturacak şekilde hayatı daha kolaylaştırmak için yapılan bir çabalar seti var. Bunların hepsi de, büyük veri analitiği sayesinde yapılıyor.
İyi ki bu soruyu sordunuz, çok büyük bir grup insan için, sanki veri analitiği sadece perakende de, bankalarda, GSM operatörlerinde, süper market zincirlerindeymiş gibi anlaşılıyor, oysa değil. Giderek bir şekilde hayatı öğretmeye, akışı daha dijitalleştirmek isteyen herkesin yegâne noktası bu olacak.
Turk-internet.com: Peki hocam, siz bunu söylediğiniz zaman, biliyorsunuz son dönemin en popüler kavramlarından biri dijital dönüşüm. Herkes dijital dönüşüm yapıyoruz diyor. Endüstri 4.0 diyor. Peki, bu dijital dönüşümün neresinde veri analitiği?
Uğur Özmen: Müsaade ederseniz önce bir geri adım atacağım. Benim de çok eğlendiğim, dalga geçtiğim konulardan bir tanesi.
Geçenlerde Bloomberg kanalında bir sanayiciyi izliyorum. Öbürü de bu değerli sanayiciye “Pandemi sayesinde insanlar evlerinde, evlerindeyken toplantı yapıyorlar ve bazı uygulamalarla, o anda fabrikanın durumun ne olduğu, neyin ne kadar üretildiği ya da bazı onayları cep telefonundaki bir tuşla veriyor.” Sırf bu yaptıklarına bakarak, “yıllardır ayak diriyorduk, bu pandemi sayesinde 10 senede yapacağımız dijitalleşmeyi 1 defada yaptık.” dedi.
Önce bir dakika dur demek lazım. Yani sen birileri evden toplantı yaparken, Zoom veya farklı bir uygulamayla toplantı yapıyorsun, cep telefonunda bir tuşa basarak onay veriyorsun diye, gerçekten dijitalleştiğini zannediyor musun diye birilerinin sorması lazım önce. Yani, o daha “d” ve “i” yapmış, di’mi? Evet di. Ondan daha öteye gitmemiş ama kendisini dijitalleşmiş zanneden bir insan topluluğu var.
Turk-internet.com: Yani, “Dijital Dönüşüm”ün D’sini yapmış oluyor demek istediniz, değil mi?
Uğur Özmen: O daha birinci D’den başlıyor ve ikinciye gelmiş gibi bahsediyor yani. Daha birincinin başında ama “10 senedir biz böyle bir şey peşindeydik ama bir anda yaptık” diyor. Önce bir oraya bakmak lazım. Sonra gelelim, işin ikinci kısmına. Bazı yine dijital dönüşüm büyük ustaları diyorlar ki, “Bir dakika, 4.0’a hemen gitmeyin, öncelikli 2.0-3.0’ı yapın.” Benim burada da çok itiraz ettiğim konulardan bir tanesi. Yani; şu anda Dünya şoförsüz arabaları yaparken siz ilk önce şöyle bir araba yapın, ondan sonra böyle yapın, siz o arabayı yaptığınızda satın alıcısı kalmayacak ama siz önce onu yapıp öğrenin demek, bence teknolojiyi anlamamak demek. Bunun üzerinde özellikle durmak istiyorum.
Siz önce şu aşamayı sonra bu, sonra bu aşamayı geçin diyecekseniz, yapamazsınız. Şu anda siz ülkenizde hiç cep telefonu üretmediniz, ilk önce tuğla gibi cep telefonunu üretin, bakalım, kimseye satamayacaksınız ama öğrenin, bunu söylemek bence aslında sanayiyi boşa çaba sarf ettirmektir.
Şimdi işin veri kısmına gelirsek, biraz önce özellikle vurgulamak istediğim oydu zaten. Sanayi eğer dijital dönüşüm yapacaksa, oradaki dijital kelimesi zaten veriye dayalı düşünmeyi gerektiren bir kavram. Ama bu veriye dayalı düşünme derken; araba örneğinden gidecek olursak, o arabaya oturacak olan insanlar artık bazı modellerinde koltuğu, şoför koltuğunu 3 veya 4 kişiye göre ayarlayabiliyorsunuz. Onu kodluyorsunuz, siz o kodu yazar yazmaz, diyelim ki eşimin boyu benden kısa, o bindiği zaman kendisinin koltuk ayarı ona göre ayarlanıyor, daha koltuk ayarı yükseğe çıkıyor, arkası öne geliyor, ben bindiğim zaman biraz daha aşağı iniyor, geri gidiyor ama her ikimizi de arabayı en iyi kullanacak hale getirmesi, bir sürü veriden bahsediyoruz.
Yine devam edeceğim, akıllı şehirlerden konuşuyoruz, akıllı şehir dediğimiz zaman, bir sürü ama bir sürü evden bahsedeceğiz. Benim okuduklarım, gidip yerinde denemedim ama Boston’da bir itfaiye arabası ya da ambulans yola çıktığında, eğer başka bir ambulanslı bir yerde kesmeleri yoksa hiç kırmızı ışık görmüyor. Bu bakın ne kadar çok verinin eş zamanları işlenmesi diyoruz.
Ya da Santender şehrinin uygulamasında, en yakındaki boş park yerini size uygulama gösteriyor [1], burada ne kadar çok verinin işlendiğini düşünün. Ki Santender şehrinin uygulamasında çok mizah gibi gördüğüm bir şey var, onu da söylemek istiyorum, bilmem ne müzesine öğleden sonra saat 3’te bilet almaya kalktığınız zaman uygulamadan, uygulama;
“Bugün sabah oraya çok fazla bilet alındı ve ağız tadıyla gezemezsin. Git bir kafede otur”
diyor. Ne kadar çok büyük verinin aynı zamanda işlendiğini düşünün ve dikkat ederseniz, bundan sonraki bütün terimler hep veriyle ilgili. Akıllı şehir diyorsak, bir sürü şehir halkının verisi ki sadece trafikten bahsetmiyoruz veri dediğimiz zaman. Gereksiz elektrik tüketiminin sıfırlanmasından, gereksiz su tüketiminin sıfırlanmasından bahsediyoruz. Her şeyin optimizasyona doğru gitmesinden bahsediyoruz. Binlerce, on binlerce, sayılmayacak kadar çok verinin eşzamanlı işlenmesini konuşuyoruz.
Akıllı evler diyorsak, yine dijital dönüşümün bir parçası, yine o zaman bir sürü veriden bahsediyoruz. Çünkü akıllı camlar dışarıdan güneş ışığını hep aynı biçimde alabilecek hale gelebiliyor, perde kullanmanıza gerek yok kendi kendine kararıp aydınlanıyor vesaire.
Bugünkü dünyada dijital dönüşüm ve hatta dijitalizasyon dediğimiz zaman elbette çok fazla veriyi konuşuyoruz. Ondan dolayı da biraz önceki şakayı yaptım. “Evde Zoomdan bağlandık ve toplantı yaptık, hatta toplantılarımız daha verimli olduk yaşasın!” Bence mizahı, yani veriye dayalı düşünme kavramını anlamadan birinin dijital dönüşümü, dijitalleşmeyi gerçekleştirmesi büyük hayal.
Bir şey daha söylemek istiyorum, burada büyük danışmanlık şirketlerinin yayınlarını çok çok geçmeye başlıyor zaten. Artık veriyi eskisi gibi işliyorsanız, eski operasyonel sistemde, çok fazla veriniz olsa bile, yine hala dijital dönüşüm yapamazsınız. O veriyi ayrı bir işleme yöntemi, genellikle ikinci katman dediğimiz, ikinci katman yapar ve o ikinci katmanda daha anlamlandırılmış veri, –burada anlamlandırılmış verinin altını çiziyorum–.
Veriyi anlamlandırmak ile su arıtmak arasında çok büyük benzerlik vardır; Kaynağında suyu arıtmazsanız herkes evine arıtma cihazı takar. Veriyi de kaynağında anlamlandırırsanız kurum otomatik olarak anlamlı veriyi kullanmaya başlar. Kaynağında anlamlandırmaz, herkese bırakırsanız, dijital dönüşümün tam tersine doğru giden büyük olay, silolar oluşur, insanlar kendi kendilerine veri baronlukları yapar.
Turk-internet.com: Siz daha önceki yıllarda eleştiriyordunuz, mesela bir operatörü eleştirdiğinizi hatırlıyorum, anneniz vefat ettiği halde, annenizle birlikte şunu yapın diye mesaj attığını hatırlıyorum. Aradan geçen sürede Türkiye’de büyük veri konusu laf olmaktan çıktı mı? Yani bir sürü konferanslar, bir sürü beyanatları, hepsini gördük ama sonuçta Avrupa’da da böyle bir araştırma okudum. Büyük verinin % 89’unun toplandığını ama hiç değerlendirmediğini yazıyor Avrupa’da [2]. Türkiye’de durum nedir? Biz bunları sadece bu kadar konferans ve konuşmaya rağmen sadece toparlıyor muyuz yoksa bunu değerlendiren firmalar var mı? Siz bu arada danışmanlık da yapıyorsunuz bildiğim kadarıyla. Nasıl bakıyorlar firmalar? Bunun değerlendirilmesini anlamış durumdalar mı Türkiye’de?
Uğur Özmen: İlki evet, Türkiye’de 1-2 kurum biraz daha iyi yapmaya çaba sarf ediyor.
Turk-internet.com: Sektörünü söylemek mümkün mü?
Uğur Özmen: Perakende, ulusal zincirlerden bir tanesi gerçekten bu konuya çok çaba sarf ediyor. 1-2 tane e-ticaret şirketi, göründüğü kadarıyla bu konuda çaba sarf ediyor.
Turk-internet.com: Bunlar yerli mi?
Uğur Özmen: Sadece yerlilerden bahsetmek istiyorum çünkü zaten Türkiye’de ki durumla, yurtdışındaki durum arasında pek bir fark yok. Türkiye’de de biraz önce sizin söylediğinizi destekleyen çok şey söyleyeceğim. Çok güzel bir veri, tam konuşuyorduk, biraz anlıyormuş gibi yapmak üzereydik, dijital dönüşüm geldi, şimdi onu konuşuyoruz. Böyle çok sevdiğim bir karikatür dizisi var, bir yabancının.
Turk-internet.com: Aman hocam, yerlisini sakın paylaşmayın[3].
Uğur Özmen: Yerlisini sakın paylaşmıyoruz. Ona dikkat etmemiz lazım. Yerlilerini paylaşmıyoruz ama neyse ki bazı yabancılar hem günceli çok sıkı takip ediyorlar, özellikle büyük veriyle ilgili çok sevdiğim esprilerden bir tanesi, adam patronuna anlatıyor, “büyük veri vb.” diyor. Patron “yapay zekâ” diyor. Aynı kişi yapay zekâyı anlatmaya başlıyor, sonra “blockchain” diyor. Adam o zaman “size blockchain anlatayım” diyor, yine aynı şeyleri anlatıyor.
Böyle bir dünya olmaya başlayınca, yani, dünün önemli, önde gelen, çok popüler konularından bir tanesi büyük veriydi, hatta buradaki şeyi söylemem lazım. Bir tanesi Telekom operatörünün, bir tanesi Türkiye’nin en meşhur perakende zincirlerinden birinin pazarlama yöneticileri
“artık big data devri kapandı, big question devri başladı”
diye bir laf etmişlerdi. Bir dergide okudum, ben çok ama çok eğleniyorum bu lafı duyunca. Neden çok eğleniyorum, onu da söyleyeyim; zaten “o soru ilk önce sormanız gereken bir şeydi”. Ben 15 yıldır ders veriyorum üniversitede, yaklaşık 20-22 seneden beri veri ambarıyla, veri tabanıyla uğraşıyorum. Derslerdeki ilk konumuz da budur, önce o soruyu sormayı öğreneceksiniz. Yani oturup da “artık big data devri kapanıyor, big question devri başlıyor” diyen arkadaş bana sorarsanız 20 yıl geriden geliyor.
Daha da komiği, bunlardan birinin bir Telekom operatörünün pazarlama ve kurumsal iletişimden sorumlu kişisi olmasaydı. Gerçekten tam bir mizah. Okur okumaz dergide ders konusuna aldım ve arkadaşlara soruyorum, haklı ama ne eksik? Haklı ama eksik olan 22 sene.
Bunu çöpe atıyorlar, aslında çok güzel bir nokta. Şöyle söylemek lazım, “KVKK çıktı, CRM öldü” diyenler, bunu zaten çöpe atanlar.
Niye derseniz, önce heyecan içinde olaya bakıyorlar, ondan sonra kullanamıyorlar. “Neyi kullanacağın”, önemli nokta burası, önce bu soruyu sormak lazım. Kendinize sormanız gereken sorular var. O soruları önce sorup cevaplarını eleğin üzerine koyarsanız, nedir? “Hangi müşterileri kaybetme ihtimalim var”, “ben müşterilerimin yaşam boyu değerini artırmam için ne yapmam lazım?” o soru zaten segmentasyon sorusuna otomatik olarak gidecektir. “Ben müşterilerimi önce segmentasyondan başlayıp daha sonra kişiselleştirmeye kadar giden bir yolcukta teknik yapımı sürdürmem için neler yapmam lazım?” önce bu soruları sorarsanız, o verilerden hangilerini alacağınızı ve nasıl kullanacağınızı bilirsiniz. Ama hiç bu soruyu sormayıp da, “ne kadar çok veri varsa alalım, hay Allah verilerin alınması engellendi” diyenler, aslında önce o soruyu soramayan, o konuyu anlamayanlar.
Kimler derseniz, orada %89 demiş, Türkiye için çok iyimser bir rakam. “Çık çık” demek lazım Türkiye için konuşuyorsak. Bu veriyi daha anlamlı yapmak için gerçekten çaba sarf edelim. Bu soruyu kendisine sorarak başlayan, şu ana kadar toplam 5 tane gördüm, görmedim.
Bunların bir kısmı da muhtemelen benimle başlayan yolculuklarda hiç değilse bu soruyu sormayı öğrendi demem lazım. Bir bankada danışmanlık yaptığım bir dönemde bu soruyu sordurmaya doğru mümkün olduğu kadar itmeye çalışıyorum ama tuzak soru da sordum. “Hangi veri önemlidir?” diye sordum. Perakende pazarlamanın başındaki arkadaş, “Ayakkabı numarasını bile bilsem faydası var” dedi. Ben de dedim ki; “Ya üstat, bir şey soracağım, ayakkabı numarasını bilerek, müşterinin hayatını kolaylaştıracak bir tane senaryo söyle, bu ayki danışmanlık maaşımı sana vereyim” dedim. Önce “bir ayakkabı markasıyla anlaşır yaparım” dedi. “İyi de,” dedim, “43 numaraya yapacaksın da, 44 numaraya yapmayacak mısın böyle bir şey?” Ya da “ayakkabı numarası ne kadar büyükse size o kadar indirim yapacağım” mı diyeceksiniz?
Demeyecekseniz ayakkabı numarasının önemi yok. Dikkat ederseniz, “ayakkabı numarasına gelene kadar” diye sormuyorum bile. Yaratamaz zaten. Çünkü bir de o arkadaşın oturduğu koltukta 10 sene önce 20 sene önce oturmuştum ve hiç değilse doğru soru soruyu sormayı biliyordum diyeyim.
Özetlersek, evet Türkiye’de büyük veriyi iyi kullanan var mı? Bence, belki 1-2 tane var. E-Ticarette bazı kurumlar ciddi olarak analitiğe kafayı takmış vaziyetteler, çok hoşuma gidiyor. Ama ben onlardan daha iyi şeyler bekliyorum. E-ticaretin getirdiği olay var. Türkiye’den dışarıda bir kavram gibi anlatacağım ama, Lamborghini’yi, Ferrari’yi izledikten sonra gidip ucuz araba aldığınız zaman, mesleğinizin ne olduğunu da öğreniriz, cebinizin nereye muktedir olduğunu da öğreniriz ve bu sadece e-ticarette öğrenilen bir şey.
Yoksa, sadece dükkanda gezdiğiniz zaman, insana dükkanda bütün bu hevesleri, beklentileri, neye ellediği gerçekten büyük data ve yapısal olmayan bir sürü datayı da işlemeniz lazım. Ve e-Ticarette zaten otomatikman yasallaştırılmış bir data haline geliyor ve çok büyük fırsat var. Yapan var mı, bazı kurumlar yapmaya çalışıyor yavaş yavaş.
Turk-internet.com: Bir tane örnek verelim, biraz eskimiş, sizin daha önce vermiş olduğunuz bir örnek ama öğrencilerinize verdiğiniz alışveriş fişinin üzerinden o kişinin hamile olup olmadığını veya diğer hastalıklarını veya alışveriş listesi yaparak mı yoksa yapmadan mı çıktığını, hatta çocuğun cinsiyetine kadar söylenebileceğini söylediniz. Örnek verir misiniz? Analitik ile neleri bulabiliriz mesela?
Uğur Özmen: Daha önce sizinle beraber röportajlarda konuştuğumuzun dışında bir örnek vereyim. Yine alışveriş fişine bakarak, arabanın bagajının çok büyük olduğu, çünkü, bakıyor fişe ve bu fişe göre 3 veya 4 market arabasını dolduran şeyi bir defada almış olmanız lazım. Bunu da evin yakında olma ihtimali de yok çünkü adrese de bakıyor ve diyor ki bu kişinin arabasının bagajı minimum şu kadar. Benzin alışverişine bakıyor, bu büyük arabalardan bir tanesi, deposu 60 litresi diyebiliyor ve bagajı büyük diyor. Dikkat ederseniz, hepi topu 3-4 veriden bahsediyoruz. 3-4 veri ile bunu yaptıktan sonra, diğer verilere bakınca, satın aldığı süt, yoğurt vesairenin özelliklerine bakıyor, evde laktozlu, laktoksuz ve benzeri, evde 4 kişi yaşıyor ve birinin, laktoz intöleransı var diyor.
Diyor ki, evin hanımefendisi bir sürü ekmek deniyor, çavdar, tam buğday, kepek vesaire. Buradan, zayıflamaya çalışıyor ama profesyonel bir yardım almıyor diyor. Bu noktaya kadar bilmiyor.
Ama şu soruyu sormamız lazım hepimizin, benim öğrencilerimden biri bu kadar güzel detaylandırıyorken neden büyük kurumlar, GSM operatörleri, bankalar, süper market zincirleri ellerinde daha çok veri varken hiç doğru dürüst bir teklifte bulunamıyor? NBA’da ki bir öğrencim bu kadar detayda, en ince ayrıntısına kadar çözebiliyor. Aslında bunu konuşmamız lazım.
Turk-internet.com: Sizin fikriniz nedir? Şunu da hatırlatayım, insanların en üstün olduğu yaş 18 yaşmış, oradan itibaren geri gider ama arayı tecrübe ile doldururmuş. Sizce neden?
Uğur Özmen: Benim öğrencilerim 30lu yaş civarında. Demek ki öğrencilerimin büyük bir kısmı tecrübeyi çok güzel yerde kullanmışlar. O zaman onlara da bu vesileyle teşekkür edeyim ama bence, parası neyse vereyim modunun olmasından.
Yani, yazılım alacak, bunu bir yazılımla çözmek. Oysa bu yazılım değil, insan işidir. Yani geri anlamlandırma, hala zaman zaman bazı araçlar, yazılım araçları kullanılsa bile, insan işidir diye geçiyor zaten Türkçe ve İngilizce literatüründe.
O insana yatırım yapmak ağır geliyor. Onun yerine, parası neyse verelim, ne kadar, şu yazılımı getir koyalım ile gittikleri için, bu kadar güzel teklif yok, hatta daha önce bahsettiğim şeyi yine söyleyeyim, büyük dataya böyle, şöyle işliyoruz diyen Telekom operatörlerinden biri için sormuştum. Sınıfta 120 kişi vardı;
- “bu operatörden gelen 10 tane pazarlama mesajından en az 1 anlamlıydı diyen var mıdır?” diye sordum, hiç kimse parmak kaldırmadı.
- Sonra devam edip, “20’de 1 anlamlı mıydı?” deyince 1 kişi parmak kaldırdı,
- “50’de 1” deyince 10-15 kişi kaldırdı.
- “100’de 1 anlamlıydı diyen var mı? deyince hala yarıyı geçmemişti.
Bir Telekom operatörü, bir sürü insana, bir sürü yüksek maaşlıya bunu yaptıramıyorsa, sormak lazım o zaman, sen o büyük veriyi ne yaptın? %89 demiyorum, Türkiye için çok iyimser bir rakam, %95’in içinde muhtemelen. Ve Türkiye’nin en çok datasına sahip olan şirketleri bunlar.
Turk-internet.com: Yani o zaman buradan şunu çıkarıyoruz,
Dijital dönüşümün veri analitiği olmadan olmasının anlamsız olduğu,
Kişisel verilerin korunmasının hiç de müşteri hizmetleriyle çatışmadığı.
Uğur Özmen: Hiç çatışmıyor, tam tersi hayatı kolaylaştırıyor diye düşünüyorum.
Turk-internet.com: Peki hocam, ben bültenlerden şöyle bir şey görmeye başladım; “Daha önce hiç e-Ticaretle ilgisi olmayan tabak üretim firmasının, “e-ticaretimiz bu dönemde 5 katı arttı” şeklinde haberler var. E-Ticaret firmalarından ya da Pazar yerlerinden bahsediyorsunuz ama böyle de çok sayıda irili ufaklı firma var. Çünkü başka türlü hayatta kalmanın imkânı yok bu salgın döneminde. Herkesin e-ticarete gireceğini düşünüyoruz. Eşiniz de geçen hafta bir grafikle bize artış olduğunu gösterdi. Ne tavsiye ediyorsunuz bu dönem? Mesela o firmalara ne tavsiye ediyorsunuz? Belki en çok ihtiyacı olanlar şu anda o firmalar.
Uğur Özmen: Şöyle söyleyeyim, ilk önce, her bir teması bir istihbarat noktası olarak almak lazım. İlk önce doğrudan satın alanlardan başlamak gerek. Bu alanlar ne satın aldı? Kaç tane aldı? 6’lı mı 12’li mi set aldı? Tabak için konuşuyorsak, üründen başlayarak veri anlamlandırmaya gitmek. Daha cafcaflı olanı mı aldı, daha sade olanı mı aldı?
Mümkün olduğu kadar önce üründen başlayarak anlamlandırmaya gitmek. Ondan sonra anlamlandırmaya gitmek ve böyle yavaş yavaş, “nereleri gezdi, hangi noktalara baktı, hangisini baktı? Karşılaştırmalar için nereye baktı? Girdikten ne kadar süre sonra satın aldı?” gibi kullanılabilecek her veriyi bir kere önce anlamlandırmaya çalışmak lazım. Ama bu anlamlandıracağınız şey insanın doğası değişkenliğinden ötürü sabit olmayacak zaten. Sık sık da bunu test etmek gerek.
Yıllar önce, Google’dan bir Türk Türkiye’ye geldi ve şöyle söyledi; “Her gün minumum 1000 test yaparız” Google’ın 1000 testi anlaşılmıyor çünkü o çağırdığın zaman 10 tane değil de bazıları 9 tane geliyor, 11 tane geliyor, renk hafif oynuyor anlamıyoruz. Ama onlar bütün bunları test ediyor.
Ama bu kavramı doğru almak lazım. Bu kavram nedir? Mümkün olduğu kadar çok test yapmak. Ben o zaman o verilere bakarak hangilerini satın alıyor, kimler satın alıyor, nerelerden satın alıyor, fatura adresi farklı mı gibi anlam çıkartılacak konu çıkıyor.
E-Ticaret ile uğraşan herkese bunu öneriyorum. Önce üründen, sonra gittiği yerden, en basit bildiklerinizden başlayın. Sonra içeride, sitede gezdiği patikalarla devam edin. Zaten veri sarhoşluğu güzel bir şeydir ve veri anlamlandırmaya başlarsanız bu sizi içine alır. Sonra, bugün benim söylemediğim, aklıma gelmeyen, bir sürü veri anlamlandırma yöntemi çıkar ve onlar da herkesten 2 adım öteye giderler zaten.