Yazının ilk bölümünü Üniversite Özerkliği Nedir? – 1 başlığı altında okuyabilirsiniz.
Üniversite Nedir?
Ülkemizde son yıllarda üniversitelere biçilen rol normal okullardan farklı olmadığı için üniversiteyi tanımayan veya başka bir üniversite ortamının havasını solumadığı için, çoğu kişiler üniversite kavramının büyüklüğünü hayal dünyası ile süsleyememektedir. Üniversitelerde artı değerin ne olduğu, bu kurumlarda nelerin öğretildiği, bu kurumlara kimlerin öğrenci olarak kabul edilebileceği, kimlerin hoca olabileceği veya hocalarının niteliğinin nasıl olması gerektiği şeklindeki soruların cevapları tam anlaşılmamaktadır.
Üniversiteler; adı üstünde evrensel kurumlar olarak; felsefi tartışma ortamında akıl sürecini duygusal sürecin önüne alarak kişilerin olayları görerek ve tartışarak farkına varılabilirliğini sağlayan ortamlardır.
Bu anlamda üniversite tanım olarak bir kaç şekilde ifade edilebilir, fakat en yaygın ifade ile; kamu yararı için bilgi üreten, bilgiyi ileten ve yayan özerk bir öğretim ve araştırma kurumudur.
Latince’de, universitas kelimesinin karşılığı olan loncanın anlamı “bağımsız ve tüzel kişiliğe sahip ve ortak çıkarları olan kişiler topluluğu” ile başlayan ve insanların bir araya gelerek konuştukları (beyin fırtınası yaptıkları) alanların sistematik olarak bilginin düzenlenmesini ve düşüncenin serbestçe açıklandığı alanlardırlar.
Üniversitelerin sorunları evrensel boyutta olduğu için sınırlarının alanları dünyanın da sınırlarının ötesine taşınan yapıdadır. Avrupa’da ilk şekillenen üniversite tarihine bakıldığında genelde düşünsel anlamda çağının ilerisinde olan hocalar genellikle aykırı ve radikal kişiler olarak tanımlanırlar.
Genelde bilgiye önem veren ülkeler söz konusu radikalleri bünyelerine aldıkları için o gün çağının ileri merkezleri durumuna gelmişlerdir. Oxford, Cambridge, Orleans ve Bologna üniversitelerinin başarısının temeli biraz da beyin fırtınasına sahip insanlara yer vermesine bağlıdır. Bu ortamlarda her türlü düşünce otoriteye, tabulara ve kişilere bağlı olmaksızın tartışılmaktadır. Yani hayata dair her şeyi sorgulayan, nereden geldik nereye gidiyoruz, bu dünyada bulunma sebebimiz nedir?, Bu dünya ne zaman kuruldu?, yer yüzeyindeki bütün oluşumlar kendiliğinden mi oluştu yoksa bunların bir sahibi var mı?. Kimya, fizik ve biyoloji arasındaki yasalar nelerdir, uyum veya uyumsuzluğun kaynağı nedir gibi arkası gelmez sorular üniversitelilerin kafalarındaki sorulardır.
Bu soruların sorulması ve cevaplandırılması insanlığa pahalıya mal olmuştur. Ancak aklın yani sağduyunun geldiği nokta bu soruların Oktay Sinanoğlunun deyişi ile üniversite yani evren kentlerde bağımsız olarak işlenmesi şeklinde olmuştur. Binlerce sayfalık Bilim Tarihi belgelerinin çoğunluğu bilimin özgürleşmesi için yapılan felsefi tartışmalar ile ilgilidir. Batı toplumları bu çatışmadan yararlanmasını bilmiş ve 11. ve 12. yüzyıllarda kurulan resmi üniversitelerinde bilimi özgür ortamda yürütmek için kendisine üniversal (evrensellik) anlamına gelen üniversite ismini almıştır. Böylece bulundukları merkezi otoritenin müdahalesinden kendilerini kurtarmaya çalışmışlardır. Bu çatışma doğu toplumlarından farklı olarak batı toplumlarında daha derin ve sistematik olarak devam etmiştir. Günümüzde Çin, Hindistan, Mısır, Arap yarımadası ve Mezopotamya’da sorulan bu soruların kurumsallaşmayan yapısı batıda kurumlaşmış ve bugünkü özerk üniversitelerin yapısını oluşturmuştur. Batıda kurulan bütün üniversitelerde kilisenin ve devletin kendi varlıklarını haklı çıkarma taleplerinden arınmak için özerkliği birinci koşul olarak ortaya koymuşlardır. Çünkü bu toplumlar Emmanuel Kant’ında belirttiği gibi aydınlanmış bilinç her türlü otorite karşısında kendisini bağımsız hisseder düşüncesinin ne anlama geldiğini bilmişlerdir. Evet aydınlanmış bilinç dünya sorunlarına eleştirel bakmayı başaran bilinçtir. Aydınlanmış bilinci hiç kimsenin, ideolojilerin kilisenin, kralın etkisine girmez. Ancak kilise ve krallar yer yüzeyini yönetme gücünü tanrı tarafından kendilerine verildiğini iddia ederek başka bir gücün oluşmasını kabullenmemişler ve her seferinde bilgiyi kontrollerinde tutmayı istemişlerdir.
Bu durum, bütün dünyada kayıtlı ve kayıtsız üniversite tarihlerine baktığımıza bilginin, bir gücün kontrol altında tutulması hep resmi otorite (ki en ilerici devlet veya yönetici bu bağlamda statükocu) ile dinamik güçler arasında geçmiştir. O dönemin kralları bilgiyi kendi amaçları için kullanmak istemiş fakat bilim buna pek sıcak bakmamıştır. Dönemin kıralı, Arşimet’ten düşman gemilerini denizde batırmak için bir sistem geliştirmesini istediği fakat bilginin bunu istemeyerek yaptığı söylenir. Bu çatışmanın diyalektiği gereği karşılıklı savlar gelişmiş ve bu tartışma ortamları bilimin özgürlüğünün önemini ortaya çıkarmıştır. Bilimin özgür olarak yapılması ve resmi otoritenin etkisinden kurtulması için verilen üniversiteleşme süreci bilim lehine kazanılmış görünse de yine resmi otorite bilimi bir şekilde kontrol etmeyi elden bırakmamıştır.
Yazının ilk bölümünü Üniversite Özerkliği Nedir? – 3 başlığı altında okuyabilirsiniz.