Bu yazının ilk bölümü için 2002’den 2001’e Bakmak – I başlığı altına bakınız.
Ekim ayının son günlerinde, Ekonomi vergi oranlarını ve KDV konusunu tartışıyor, Ekonomistler Platformu’nda günlerce tartışılan bu konuda bir çok alternatif öneriler çıkıyor. Bu tartışmalar sırasında 30 Ekim 2001 tarihinde üyelerimizden Burak Ustay:
“Türkiye, kısa vadeciliğinin yarattığı sanal mutluluğun, sonunda bitmesi ile, gerçek problemlerle karşı karşıya kalmıştır.” Sözünü sarfediyordu.
Bu tartışmaların sonunda şu paragraf genel anlamda platform üyelerinin düşüncelerini yansıtıyordu:
“Hükümet vergi konusunda geniş kapsamlı çalışmalar yapıyor. Bu çalışmalar da Ekonomistler Platformu olarak görüşlerimiz bulunmaktadır. Platform uzmanları ile yapılan çalışmalar sonucunda ortaya çıkan net tablo: KDV oranları dansöze çevirmek yerine toptan bir vergi reformu gerçekleştirme gerekliliğinin olduğudur. Bu nokta da ne yaparsanız yapın, karsınıza aylardır her platformda bağırdığımız kelime çıkacaktır: Güven… Türk halkına bu güveni sağlamakta birinci koşul; uygulanacak vergi sisteminin adil olacağına ve şeffaf kullanılacağına inandırabilmektir. KDV’de indirim; verginin tabana yayılması çalışmalarının da paralel yürütülmesi nezdinde vergi denetiminden kuşku duymayacağımız koşullar altında çok yerinde bir karardır.”(30 Ekim 2001)
Kasım Ayında Derviş yönetimi tekrar gündeme geliyor ve Ekonomistler Platformu olarak konuyu tekrar tartışıyorduk:
“Bu tartışma ile ortaya çıkan yegane sonuç: önümüzdeki dönemlerde sivil toplum örgütlerinin üzerine düşen sorumlulukların artacağı ve Sayın Kemal Derviş’in rasyonel, katılımcı ve paylaşımcı yaklaşımının, radikal değişimleri gerektiriyor dahi olsa Ekonomistler Platformu tarafından destek bulmaya devam edeceğidir.” (07.11.2001)
Yine 9 Kasım tarihinde, Özelleştirme Yasası gündeme geliyor ve Ekonomistler Platformu, NTV’nin de destekleri ile, özelleştirme önerilerini, bu inadın hemen sona erdirilerek akılcı bir özelleştirme yasasına ihtiyacımız var çağrısı ile kamuoyuna açıklıyordu. (11.11.2001)
Bu çağrımız sonuçsuz kalmıyor ve hemen ertesi gün (12.11.2001) “Özelleştirme Görüşlerimiz” ve özelleştirme yasa taslağı konusunda hükümete çağrımız tüm mecralarda konuşuluyordu. Bir anda altı boş sloganlar ile değil “başarılı raporlarımız ve önerilerimiz” ile Ekonomistler Platformu’nu Ankara gündeminde hak ettiği yere oturtuyor ve tüm siyasi partilerden, kamu kuruluşlarından ve sivil toplum örgütlerinden övgü dolu tepkiler alıyorduk.
Üretim
2001 yılında en çok üretmemekten şikayet ettik. Bu durumda 2001 yılının en önemli verisi sanayii üretimi verileri oldu.
Aylık sanayii üretimi verilerini 1997=100 kabul ettiğimizde, Ocak 2001 yılına karşılık gelen değer: 91,4, Kasım 2001 yılına eşdeğer rakama baktığımızda 98,7 yani DİE’ye göre, Ocak ayından bu yana üretimimizi, göreceli olarak, yaklaşık %8 arttırmış olduğumuzu görüyoruz.
Yine DİE’nin bu indeksi hesaplarken sektörlere verdiği ağırlıklara göre alt sektörleri inceleyecek olursak,
En fazla ağırlığa sahip olan “petrol ürünleri” kalemini geçtiğimiz yılın Ocak ayından bu güne kadar, %31 oranında üretimini arttırdığını görüyoruz. Aynı gelişmeyi “tekstil sektöründe de” (%30 artış) görmekteyiz. Endeks içinde ağırlık sıralamasında üçüncü sırada olan “gıda, içecek” kalemine baktığımızda üretim artışının %11 olduğunu görüyoruz. “Motorlu kara taşıtları” ve “kimyasal maddeler” üretim kalemlerinde ‘yi aşan üretim artışı yanısıra büyük kalemlerden sadece ”ana metal sanayii” üretimi kaleminin %13 ile üretim daralması yaşadığını gözlemlemekteyiz.
Yine DİE’nin açıkladığı (16.01.2002 Bülteni) İmalat sanayinde kapasite kullanım oranlarındaki durumda sanayii üretimi verileri ile örtüşüyor. Anlaşılan şu ki imalat sanayii, 2001 yılı boyunca yatırımlara yönelmek yerine kapasite kullanımını arttırarak, bu üretimi gerçekleştirdi.
Ne zaman DİE’nin sanayii üretimi verileri yorumlasam en orijinal bilgilerin bulunduğu, pek de incelenmeyen, “seçilmiş sanayii maddeleri” kalemine bakarım. 2001 yılı boyunca, kredi faizlerine karşı yüksek elastikiyete sahip beyaz eşya ürünlerinin neredeyse tümünde ve otomotiv ürünlerinde ciddi bir daralma var. Yıl boyunca defalarca üzerinde durduğumuz gibi “alkollü içkiler” ürünlerinde artış sürerken, “doğalgaz” 2000 yılında 571 milyon m3 kullanılırken bu rakam %57,2 gerileyerek 244 milyon m3’e düşmüş. Buna karşılık “taşkömürü” üretiminde 2001 yılı artışı %10 olarak gerçekleşiyor. Aradaki fark acaba “linyit kömürü” üretimi ile mi ikame edildi diye baktığımızda bu kalemde üretim bir yana, %6’lık daralma olduğunu gözlemliyoruz.
Yine aynı bültende açıklanan DİE’nin tam kapasite ile çalışamama nedenleri anketinde çok ilginç bir konu gözümüze çarpıyor. Aralık 2000 tarihinde tam kapasite ile çalışamama nedenleri arasında %3,6 olarak değinilen “ithal mallarda hammadde yetersizliği” Aralık 2001 tarihinde %1,1’e gerilemiş. Döviz kurundaki gelişmeler göz önüne alındığında bu gelişmenin mantıklı açıklaması gerçekten zor.
Kapasite kullanımı verilerine sektörel bazda baktığımızda, kamunun kapasite kullanımının %83,3 olduğuna gözlemlerken, özel sektör kapasite kullanımının %67,6 olduğunu hatırlatırsak, kapasite kullanım verilerini kamunun taşıdığını söyleyebiliriz. Fakat özel sektör kapasite kullanımının da geçen yıl sonundaki değerinin %65 olduğuna bakarsak, her açıdan kapasite kullanımının 2001 yılında arttığını söyleyebiliriz.
Kapasite kullanımında 2001 yılı verilerinde şüphesiz en ilginç dört kalem:
a)tekstil ürünleri imalatı kalemi (Devlet): Bir yılda kapasite kullanımını %21’den %61’e yükseltti.
b)giyim eşyası imalatı kalemi (Devlet): Bir yılda kapasite kullanımını %24’ten %69’a yükseltti.
c)tıbbi optik, hassa. Ürünler imalatı: Devlet geçen yıl üretim yapmıyordu bu sene söz konusu sektöre ait kapasitesinin %60’ını kullanıyor.
d)Ağaç ve mantar ürünleri imalatı kalemi: Devlet geçen yıl üretim yapmıyordu bu sene söz konusu sektöre ait kapasitesinin %46’sını kullanıyor.
Uzun sözün kısası 2001 yılı bize göre bir yığın tutarsızlıkla dolu, DİE’ye göre günlük gülüstanlık, bir yıl olarak geçmiş oluyor.
Aktörler
TUSİAD: Krizin temel nedenlerinden birisi olduğu gibi krizden bir türlü kurtulamamamızın da temel nedenlerinden birisi, kaynaklarımızı yanlış ya da verimsiz kullanmamızdır. Her ne kadar uzun süredir bunu Kamu kurumlarına yüklesek de, reel sektöründe aynı dertten müzdarip olduğunu ve onları temsil ettiği iddiasıyla faaliyetlerini sürdüren TUSIAD’ın ise reel sektörün rekabet gücüne değinmesi gerekirken yeterli eforu sarfetmediğine şahit oluyoruz. Bu konuda yeterince polemik yaratıldı bir de ben bir polemik eklemek istemiyorum, fakat tek demek istediğim, reel sektörün elinde bulundurduğu zaten kısıtlı olan kaynaklarını çok verimli kullanması gerektiğini bir kez daha ifade etmektir. Elbette bu davranış değişikliğinin TUSIAD’tan başlaması reel sektöre doğru bir örnek teşkil edecektir.
TOBB: başkanının hükümet dışında tek bir kişiyi bile temsil ettiğini düşünmüyorum ve TOBB, tek kişilik temsil gücüyle, 2001 yılı boyunca Türkiye’de en büyük sivil inisiyatifim diye naralar attı. Bizim için gerçekten yorumsuz.
ANAP: Tek temsil özelliği aynen TOBB’taki gibi, sadece Mesut Yılmaz’ı temsil eden bir siyasi parti. Mesut Yılmaz’da hafif tabiriyle Koltuk – mücahiti … Misyonu: Yeni girişleri önlemek. En Temel Yöntemi: Kavramların içini boşaltmak. (örn: Ulusal güvenlik tartışması, AB, Yeni Türkiye, devletin küçültülmesi)
Süleyman Demirel: Hani bir şey diyorum çünkü örneği yok doğada… Elini neye atarsa hani iyi / düzgün / doğru hiçbir şeyin olamayacağı bir güç. İşte bu cümlenin dünya siyasetindeki tek kelimelik karşılığı: Demirel’dir. Siyasete hazırlanıyormuş. Şu gerçek biline: Türk milleti artık enayi yerine konmaktan bıktı ve bu sefer sandıkta herkesin cezasını kesecek.
…
Neyse bu karanlık tablonun ardından söylenebilecek tek söz:
Şimdi önümüzde yepyeni bir yıl var. Daha fazla çalışmamız gereken, “değişime” daha fazla inanmamız gereken bir 2002 yılı…
Artık yaşanmışları bir kenara bırakarak tüm şizofrenik davranışlarımızdan vazgeçip, geleceği düşünmeli ve bugüne gelecekten bakmalıyız…
Saygılarımla
T.Beklevic
Ekonomistler Platformu Genel Koordinatörü
[email protected]