Juval Harari’nin 3. kitabı olan “21. Yüzyıl için 21 Ders”, Ağustos 2018’te ilk yayınlanmasından bu yana önceki 2 kitabı olan “Sapiens” ve “Homo Deus” gibi büyük ilgi görüyor. Harari bu kitabında, bir tarihçi gözüyle ve tarihin içinden ileriye bakarak yaptığı öngörülerde okuyucuyu teknolojinin yıkıcı bir değişimle ilerlediği günlere götürüyor. Yapay zekâ, artırılmış gerçeklik, nesnelerin interneti, robotlar, büyük veri gibi Endüstri 4.0’la gelen teknolojiler ile günümüz insanı (Sapiens) büyük bir dönüşümün eşiğine hızla ilerliyor. Bu dijital dönüşümün etkilerini hem global hem de bireysel olarak inceliyor. Global etkilerini göçler, terörizm, savaşlar, din, ticaret, siyasi zorluklar üzerinden bireysel etkilerini ise eğitim, meslekler gibi konular ile tartışıyor.
Juval Harari İsrail’de Hebrew Üniversitesi’nde tarih profesörü olarak görev yapıyor. 2002 yılında Oxford Üniversitesi’nde doktora derecesini tamamlayan Harari’nin uzmanlık alanları dünya tarihi, askeri tarih ve ortaçağ tarihi. Harari, “Polonsky Yaratıcılık ve Özgünlük Ödülü”(2 kez) , “Askeri Tarih Derneği Moncado Ödülü”, “Alman Ekonomik Kitap Ödülü” gibi birçok ödülün de sahibi.
Harari ilk kitabı Sapiens’i 2011 yılında yazmış ve 2014 yılında İngilizceye çevrilmesinden kısa bir süre sonra New York Times Best Seller listesinde de en çok okunan kitaplar arasına girmiş. Daha sonra 45 dile çevrilen kitap Obama, Merkel gibi devlet başkanları tarafından da ilgiyle okunmuş hatta Davos’ta Dünya Ekonomik Forum’unda da gündeme gelmiş bir kitap. 13,5 milyar yıl önce Bing Bang ile oluşan evren ile başlıyor ve yaklaşık 2,5 milyon yıl önce ilk insan benzeri yaratıkların ortaya çıkması ile devam ederek tarihi irdeliyor. Geçmişte, Neandertal, Homo Erectus gibi en az 6 çeşit insan türü var olmasına rağmen günümüzde sadece Sapiens olarak adlandırılan insan türü yaşamaya devam ediyor. Sapiens’in geçmişi ise bundan 70.000 yıl öncesine dayanıyor. Sapiens türü Afrika’da ilk ortaya çıktığında herhangi bir hayvandan çok da farklı değilken aklıyla ve büyük sosyal topluluklar kurabilme yeteneğiyle fark yaratarak tüm canlı türlerinden üstün hale geliyor. Diğer toplu halde yaşayabilen canlılardan farkı ise genetik kodlarındaki toplu yaşama yetkinliği değil esnek bir şekilde farklı topluluklar kurabilme yeteneği. Örneğin şempanzeler de toplu halde yaşayabiliyorlar ancak bu 100-200’ü geçmeyen sayıda bir grup ve birbirlerini tanıyan ya da ortak bağları olanlar arasında kurulan küçük topluluklar olarak kalıyorlar. İnsanlar ise binler, milyonlar hatta milyarlarcası bir araya gelerek bir toplum oluşturabilme esnekliğine sahipler.
İnsanlar toplu halde yaşarlarken onları bir arada tutacak para, din, millet gibi Harari’nin hikâye (Story) diye adlandırdığı kurmaca kavramlar üretmişler. Bu kavramların zamanla nesnel dünyanın önüne geçtiği ve insanların tüm ilerleme ve kavgalarının sebeplerinin de aslında bu kurmaca değerler üzerine olduğu görülüyor. Teknoloji de insanlığın ilerlemesinde tek başına bir sebep olmamış ve her dönem insanları bir arada tutacak ve daha iyi yaşamalarına sebep olacak bir araç olmuş. Çağlar boyunca yaşanan tüm endüstriyel devrimler (Endüstri 1.0 – Buharlı makineler, Endüstri 2.0- elektrik, Endüstri 3.0 – Bilişim ve otomasyon) sonrasında bu teknolojik gelişmelerin yaratacağı dönüşümün insan hayatını nasıl daha iyiye doğru götüreceğine dair yeni bir dünya hayali de paylaşılması gerekmiş. Örneğin Lenin’e komünizm nedir diye sorulduğunda “Komünizm, Sovyet gücü + bütün ülkenin elektrifikasyonu” diye cevap veriyor.
Harari 2. Kitabı Homo Deus’ta öncelikle Sapiens diye adlandırılan günümüz insanının diğer insan türlerinden farkını, onlara göre üstünlüklerini ve diğer canlılarla olan ilişkisini anlatıyor. Özellikle geçtiğimiz son 2000 yıl boyunca insanın çevresini nasıl değiştirdiği ve nasıl bir dünya yarattığından bahsediyor. Bu değişimin ekonomik, sosyal ve siyasi sonuçlarını, insan doğasını, tutkularını, merakını ve bunlarını sonuçlarını irdeliyor. İnsanın belki de en büyük hayali olan ölümsüzlük, mutluluk ve ilahilik arayışıyla ilgili senaryolar anlatıyor. Harari’yi diğer tarihçilerden ayıran en büyük özelliği dar ve spesifik olarak belirli bir döneme odaklanmayıp tümünü irdelemesi ve geleceğe dair sorular sorarak cevaplar araması.
Bugün de önemli bir teknolojik devrimin eşiğindeyiz. Yapay zekâ, algoritmalar, bio-teknolojide yaşanan gelişmeler ise direk insan vücudu, beyni ve aklı ile ilgili. Daha önceki endüstriyel devrimlerden farkı, elektrik, mekanik gibi bizim dışımızdaki öğeler ile değil direk insanın kendisiyle ilgili olması. Robotlar insan vücudunu taklit ediyorlar ve bizden daha uzun süre, hatasız, kaliteli çalışabiliyorlar. Yapay zekâ kullanan kimi mekanizmalar bizden daha iyi hesaplamalar işlemler yapabiliyorlar, görüyorlar, kararlar alıyorlar. Üstelik de biz öğretiyoruz ve boynuz kulağı geçiyor. Acaba bu durumda insanoğlu önceki endüstriyel devrimler sonrasında yaptığı gibi dine ve fundamentalist akımlara mı sığınacak yoksa geçmişten öğrenip kendisine güvenebileceği, umut veren bir hikâye (söylem) mi geliştirecek? Teknolojiyi nükleer enerji bulunduğunda yaptığı gibi önce atom bombası atıp kötü sonuçları yaşayıp sonra önlem alıp iyiye mi kullanacak? Canlılarda yaşamın başladığı günden bu yana 4 milyar yıldır ilk kez organik olmayan mekanizmalar hayatımıza giriyorlar. Bu yaşayacağımız büyük dönüşüm, sadece tarihte değil biyolojide de yaşanacak en büyük değişimi işaret ediyor. Bütün bunlar doğal olarak sosyal ve politik olarak da bizi büyük bir dönüşüme zorlayacak. İnsan yerine süper insan(uzun yaşam, süper zekâ, sınırsız bilgi), korkunç farklara sahip süper zengin ve süper fakirler ve hiç bir işe yaramayan bir sürü insan.
Unutmayalım ki insanlar arasında bugüne kadar hiçbir zaman büyük bir biyolojik fark yoktu. Kral da olsanız aynı hastalıklara yakalanabiliyordunuz ve ömrünüz de aşağı yukarı hizmetliniz kadardı. Ama yakın bir zamanda zengin ve fakir arasındaki biyolojik fark ciddi bir şekilde açılacak ve teknolojiye erişimi olanlar daha uzun ve daha kolay yaşayabilecekler. Yeni insan sınıfları yeni teknolojilerle donatılmış, akıllı, sağlıklı, bilgili insanlar olabilirler. Harari’ye göre, yakında “elit insan” sınıfı ve “işe yaramaz sıradan insan” sınıfı diye bir ayrımla karşı karşıya kalabiliriz. 21. yüzyıl teknolojik devrimler anlamında baktığımızda büyük bir eşitsizliğe de sahne olabilir. 2030 yılında yaklaşık mesleklerin %50 ‘si yok olduğunda ve bu işler robotlar ve yapay zekâ tarafından yapıldığında bu insanlar ne yapacaklar? Sürücüsüz araçlar gelirse, şoförler ne yapacak, yapay zekâlı öğretmenler gelirse sınıf öğretmenleri ne yapacak, chatbotlar (sohbotlar) satış yapmaya, müşteriye cevap vermeye başlayınca tele satışçılar ne yapacak? Yeni şartlara uyum sağlayabilen, yeni problemlere yeni çözümler üreten yaratıcı yaklaşımlara ihtiyacımız var.
Tabii ki yeni dünyada yepyeni meslekler oluşacak. Nasıl ki makinalar dokuma tezgâhlarının yerini aldığında, mekanik ustalarının oluştuğu, otomobillerin at arabalarının yerini aldığında at arabası sürücülerinin yerini otomobil sürücülerinin, tır şoförlerinin aldığı gibi, yarın da yapay zekâ eğitmenlerine, büyük veri uzmanlarına ihtiyaç duyacağız. İnternet yokken dijital medya pazarlamacıları mı vardı? SEO (Search Engine Optimization- Arama Motoru Optimizasyonu) uzmanı mı vardı, milyonlar kazanan sosyal medya fenomenleri mi vardı? Bilgisayarlar yokken, veri tabanı yöneticisi, sistem analisti mi vardı? Dünya Ekonomik Forum’unun raporuna göre 2022 yılında 75 milyon iş yok olurken 133 milyon yeni iş açılıyor.(1) Umutsuzluğa kapılmak yerine bir an önce yeni düzene hazırlanmanın yollarını araştırmak gerekiyor.
Bugün yaşadığımız teknolojik devrimin en yıkıcı söylemlerinden biri de ölümsüzlüğü vaat ediyor olması. Teknolojinin yardımıyla hastalıkların çözüleceğini, DNA’da değişiklik yaparak insan yaşamının uzatılabileceğini söylüyorlar. Lenin bile dünyada cenneti vaat etmiş olabilir ama ölümsüzlükten söz etmemişti. Oysa Google, Calico Labs’de ölümsüzlük üzerinde çalışıyor. (2) Bugüne kadar ölümün kader olduğuna inanan insanoğlu şimdi acaba teknoloji buna çare olur mu diye araştırıyor. Bir grup bilim insanı yaratıcının bizi ölümlü olarak tanımladığına değil bunun çözülebilecek bir teknik problem olduğuna inanıyor. Her teknik problemin yeterince zaman ve kaynak ayrıldığında çözülebileceğini kabul ediyorsak, onlara göre bu da çözümü olan bir sorun.
İnsanlık tarihi boyunca sürekli gelişen insan yaşamı avcı-toplayıcılıktan tarım toplumuna geçişte ve daha sonra da endüstri devrimleri ile büyük dönüşümler yaşıyor ve her dönüşüm sonucunda hem yaşam biçimi hem de meslekler önemli değişimlere uğruyor. Teknoloji iyiye de kötüye de kullanılabilecek tarafsız bir araç. Onu nasıl kullanacağımız biz insanlara kalmış bir karar. Üstelik bu sefer kendi üzerimizde de deneyeceğiz.