20 Ekim 1998’de, sabahın dördünde bulunan bir fikirle başladı itiraf.com macerası. O dönemde NTV’de habercilik yapıyordum. Günlerim, gündüzleri memleketin derin meselelerini kamuya aktarmakla, geceleri de Türk İnternetçilerin özel hayatlarını okumakla geçiyordu. 2001 Ocak’ında ideefixe.com’u yapan EBİ’nin ortaklık teklifiyle (risk sermayedarlığıyla demek daha doğru sanırım) profesyonel İnternet adamı oluverdim. Anlayacağınız, geçen yılı benden iyi değerlendirecek kimse yok 🙂
Meslekteki ilk yılım. 7 yıllık gazete, dergi, televizyon deneyiminden sonra, bu kez aynı kitleye monitörden ulaşmaya çalışıyorum. Ulaştık da. Bu satırların yazıldığı günü itiraf.com (24’ü 25’e bağlayan Ocak gecesi) 39.181 farklı ziyaretçiyle kapadı. 51.427 oturum açılmış, 215.021 de sayfa gösterilmiş. Vay ki vay! Bir editör ile dahi yürütülebilecek, ziyaretçilerine her gün topu topu 12 yeni sayfa sunan bir sitenin gücüne bakın.
Kulağa çok hoş geliyor değil mi? Büyük sermaye sitelerinin dahi ağızlarının suyunu akıtacak rakamlar. Yoook. Hiç boşuna kıskanmasınlar. Bizim için hepsi “hikaye” artık. Sabahları bu rakamlara baktıktan sonra, “Dün gece yine 40 bini zorlamışız, haftaya geçeriz herhalde” deyip poğaçamızdan bir ısırık alıyoruz. Çünkü emeğin karşılığı alınmıyor, çünkü sitenin sabit masrafları trafikle beraber artıyor, çünkü reklam görüşmeleri gayet iyi geçiyor ancak ne hikmetse sonuçsuz kalıyor, çünkü başlarda duyulan heyecan yerini giderek umutsuzluğa bırakıyor.
Meslekte henüz 1 yılını doldurmuş ancak bu kısa sürede koşullar itelediği için mecburen sürü sepet tecrübe edinmiş birinin sektöre dair gözlemlerini dinlemek ister misiniz? Peki. Anlatayım o zaman. Bir İnternet indy’sinin tuşlarından… Savulun büyük sermaye ve reklamveren ağbi. Çok doluyum çok.
Kriz tabii ki Türk ekonomisinde milyarlarca tuğla gerektirecek bir delik açtı, bunun aksini söylemek abes, ama bana kalırsa sektörün (aslında sektör lafı bile yanlış, “net esnafı” demek daha doğru, sektör olacak kadar büyümedi ki Türk İnternet’i) asıl sorunu, reklamverenin İnternet’ten bihaber olması, ciddiye almaması, ciddiye almasını gerektirecek kadar “zorlanmıyor” olması, medya planlarında İnternet bütçesi en diplere konduğundan bu köprüyü (zorlamayı) kurması beklenen reklam ajansları için net’te telaffuz edilen rakamların “güdük” kalması, ajans komisyonu açısından değer ifade etmemesi, vesaire vesaire.
Böyle bir kısır döngü. Billboard bütçelerini bile henüz dövemeyecek kadar zayıf olan bir “sektör”den bahsediyoruz. Hadi birbirimizi alnından öpelim. Bu tablodan anlaşılan o ki, Don Kişotlarız hepimiz. Konvansiyonel medyanın yel değirmenlerden gelen rüzgarla savrula savrula bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Ayda 10 bin satan dergileri baştan aşağı boyayan reklamveren bizim esamemizi okumuyor. Yasadışı örgüt gibiyiz yahu. Legalleşmek için nereye saldıracağımızı şaşırdık.
Büyük sermaye İnternet’ten elini ayağını çekmeye çalışıyor. Kızgın sobaya dokunmuş gibi oldular. Yanlış stratejik kararlar sonucunda, milyon dolarlar yatırdıkları sitelerden, ISS’lerden ellerinin derisi kavrulunca üzerlerine kalan müşteriyi başkalarına devretmek için gruplarının prestijini dahi ayaklar altına aldılar.
Türkçe içerik yerlerde sürünüyor. Koyun muyuz, keçi miyiz, Abdurrahman Çelebi mi, onu bile anlamamız mümkün değil. Rakip yok ki. İnternet’i meslek olarak seçen şanssız kitle de boyunun ölçüsünü alınca eski işine, eğitimini gördüğü alana tornistan yaptı. İnternet profesyonelleri yetişmiyor. Bu gidişle yetiş(e)meyecek de.
Eee? 2002’yi değerlendirirken ne yazacağız biz? Körler ve sağırlar olarak kalmak üzereyiz. Bu gidişle turk-internet.com’da, eskiden TRT’de Kurtuluş Savaşı gazilerinin ölümü duyurulduğu gibi, “Falanca da dün sektörden ayrıldı” haberleri okuyacağız muhtemelen.
İçeriğin gelişmesi, net esnafının palazlanması için paraya ihtiyaç var. Para da iki kişinin cebinde. Reklamveren ve büyük sermaye. Bende olsa İnternet sizin. Bu adamları ikna etmek için ne yapmalı? Liseli kızlar köprüden atlayınca ortaya dökülenlerden dahi İnternet’in artık ülkede ciddi bir fenomen, yeni bir yaşam tarzı, bambaşka bir dünya olduğunu anlayamıyorlarsa, itiraf.com’da yayınlanan yüzlerce 40-50 yaş arasının yaptığı itirafa rağmen, “Genç işi bu yaa, bizim aklımız ermez” diyorlarsa, “Gazete-dergi-televizyon olsun, bildik olsun, bizim olsun” muhafazakarlığını sürdürüyorlarsa, yediden yetmişe, el yordamıyla da olsa onlayn bir hayata geçmeye çalışan toplumu görmezden geliyorlarsa… Ehhh, daha ne diyelim o zaman?
Aslında uzatmak anlamsız. Yeterince umutsuz bir resim çizdim sanırım. Çöp adamlarla da olsa derdimi anlatabildim. Sözün kısası, 2001 Türk İnternet’i ve de şahsım için iyi bir yıl değildi. Ne portallar, ne içerik siteleri, sayıları beş parmak dağlarını geçmeyen reklamverenden, ne de e-com siteleri, hala ısrarla, “Ayyy, kredi kartımı vericem ama güvenemiyom kiii” diyen kullanıcıdan umduğunu buldu.
Peki ne yapacağız? Sizi bilmem ama ben hala inadına, tuhaf bir şekilde romantikim.
Sen yanmasan, ben yanmasam….