IBM Türkiye’nin eski üst yöneticisi Can Özler’in işten çıkarılmasıyla ilgili olarak açtığı manevi tazminat davası 14 şubat 2012’de sonuçlandı ve IBM tazminat ödemeye mahkum oldu.
Can Özler, IBM’de çalışan maaş ve haklarıyla ilgili bazı sorunlar nedeniyle oluşan “sendikalaşma” hareketleri sırasında işten çıkarılmıştı.
IBM Türkiye’de Sendikalaşma Hareketi
2008 ortalarında, Türk Bilişim sektörü açısından son derece ilginç bir durum ortaya çıkmış ve yılların firması olan IBM Türkiye’de, sendikalaşma hareketi başladığı duyulmuştu[1].
O dönem olayın nedenini araştırdığımızda, IBM Türkiye cevap vermekten kaçındığı için[3], sendikalaşma olayına katılanlarla görüşmüştük[2]. Bunun sonucunda, olayın nedeninin IBM Türkiye’de çalışan haklarına getirilmek istenen kısıtlamalar ve azaltmalar olduğu bilgisini almıştık.
IBM’de sendikalaşma 3 ay gibi bir sürede, gayet başarılı bir şekilde yürütülmüşken, 3 sendika temsilcisinin işten atılmaları ve zaman kazanmak amaçlı olduğu düşünülen mahkeme süreçleriyle durum IBM tarafından kontrol altına alındı.
Ancak işten çıkarılmalar 3 sendika temsilcisi ile sınırlı kalmadı. Yanısıra 3 Genel Müdür Yardımcısı da aynı dönemde işten çıkarıldı.
Sendikalaşmaya karşı açılan davanın da zaman kazanma amaçlı olduğu belirtiliyordu. Nitekim öyle oldu.
Ancak bu olayla ilgili olarak işten çıkartılanlar, IBM Türkiye’ye karşı tazminat davaları açtılar. Herbirisi 2 yıl kadar süren bu davaları kazandılar ve IBM kendilerine gerekli ödemeleri yapmak durumunda kaldı[3].
Ancak bu kişiler arasında bir tanesi, yani eski IBM Türkiye Üst Düzey Yöneticisi Can Özler, ayrıca manevi tazminat davası açtı ve 14 Şubat 2012 tarihinde, belki de bir ilk’e imza atarak IBM aleyhine açmış olduğu manevi tazminat davasını da kazandı.
Can Özler Neden Manevi Tazminat Davası Açtı
Can Özler, IBM Türk’ün en önemli yöneticilerinden biriydi. 21 yıldır bu şirket için çalışıyordu. Eski bir çalışma arkadaşı kendisi için şunları belirtiyor:
O, bu sektördeki hemen her genç için başarıları bir efsaneydi. Bu sadece rakamlar düzeyinde çok başarılı olmak değil tüm şirket içerisinde çok az kişiye nasip olabilecek bir şekilde IBM’in rol modeli de olmak demekti. Yani IBM diğer tüm çalışanlarına biz hepinizin Can Özler gibi olmasını istiyoruz diyordu.
İşte Can Özler 21 yıllık böylesine parlak bir kariyerin artık sonuna gelmiş, kendisinin de aday olduğu IBM Türk Genel Müdür’lüğü makamına, şirket dışında da arkadaşı olan Eray Yüksek’in seçilmesi ile birlikte emeklilik hayalleri kurmaya başlamıştı. Can Özler işten çıkarılma hikayesini Yeni Harman dergisinin Nisan, 2009 sayısında anlatmıştı:
“Doğruca Genel Müdür Eray YÜKSEK’in odasına girdik. Garip bir durum olduğu apaçık ortadaydı. Büyük dikdörtgen bomboş bir masa; bir kenarında Eray vardı ve önünde kapalı durumda iki sayfa A4 kâğıt, diğer köşede İnsan Kaynakları Müdürü Gülsün EMÜLER oturuyordu, yüzüme bile bakmıyorlardı…
Ben hala olayı kavramış değildim, ‘Günaydın’ deyip ayakta montumu çıkarmaya yelteniyordum ki Genel Müdür’den hemen oturmam konusunda bir uyarı aldım…
Genel Müdür elindeki A4 sayfasını çevirerek ‘Sayın Ziya Can Özler 01.05.1987 başlangıç tarihli belirsiz iş sözleşmesi ile şirketimiz bünyesinde Genel Sektör Bölüm Müdürü olarak görev yapmaktasınız’ diye başlayan bir mektubu okumaya başladı. ‘21.01.2008 tarihinde şirket müdürleri ve tüm personeli ile yapılan toplantı sırasında şirketimizin ücret politikasını haksız ve ağır bir şekilde eleştirdiğiniz tespit edilmiştir’ diye devam ediyordu…‘Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller nedeniyle haklı nedenlerle iş sözleşmeniz feshedilmiştir’ diyerek mektubu bitirdiğinde içeride derin bir sessizlik oldu.
Genel Müdür bana kâğıdı uzatıp ‘tebellüğ ettim’ yazarak imzalamamı istedi. Bu kelimeyi bilmediğimi söyleyip anlamını sorunca ‘okudum anladım’ anlamında dedi ve kalemi uzattı. ‘Anlayamadım neler oluyor, sen şimdi beni işten mi atıyorsun diye’ sordum. Hiç cevap vermedi. Kâğıdı aldım. Okudum anladım diye yazarak imzaladım.
Ayağa kalkarken gerçekten bir hafta önce şirketin olağan yıllık toplantısında yaptığım üç, dört dakikalık konuşmamın mı buna sebep olduğunu sordum. Başka bir neden var mı diye teyit etmek istiyordum çünkü bu çok saçma bir suçlamaydı. O konuşma gayet sıradan bir konuşmaydı. Ama odada kimseden yanıt gelmedi.
Montumu giyerken IBM’deki yirmi bir yıllık emeğimin bu şekilde komik bir iftiraya kurban gidiyor olmasına inanamıyordum, üstelik bunun mimarlarından birinin ailece çok yakın görüştüğüm eski bir arkadaşım olmasını ve diğerinin de ortaokuldan beri tanıdığım otuz beş yıllık arkadaşım olmasını hazmedemiyordum”…
Ofisime çıkıp özel eşyalarımı almak istediğimi söylediysem de bunun olamayacağını söyleyip, laptop bilgisayarımı da özel bilgilerim için birkaç gün tutup kopyaladıktan sonra iade etmem gerektiğini belirtti. Bu gerçekten şoktu… Güvenlik Müdürü ve güvenlik görevlileri ile birlikte odadan ayrıldım, arka kapıdan bina dışına yönlendirildim. Asansörlerin önünden geçerken birkaç ekip arkadaşımla selamlaştım ve bir şey belli etmeden dışarı çıktım.
Taksiyi ve yanında on beş dakika önce garaja park ettiğim arabamı orada görünce bir şok daha yaşadım. Arabanın içerisinden özel eşyalarımı taksiye naklederken taksimetrenin on küsur lira yazdığını ve uzun süredir orada bekletildiğini anladım”.
Can Özler bu şekilde anlattığı olayda, yaşadığını hissettiği haksızlığa emsal olacak nitelikteki cevabı ise “burası Türkiye, işten çıkarmanın da bir adabı var diyerek” IBM’i manevi tazminat ödemeye mahkum eden Türk mahkemesi vermiş oldu.