Yaşadığımız krizler, işveren ve işgören tarafında farklı kayıplar yarattı. Ancak işler eskisi gibi olmasa da yürüyor, işgörenler de sokakta. Belirsizliklerin ağırlığı altına ezilen umutlar, yoğun endişeye dönen iyimser hava… Çevrimdışında kalan sektör çalışanları soruyor: “Şimdi bize ne olacak?”. Bu bir İK yazısı değildir.
Yoğun tempoda çalışırken, kimse bir gün işsiz kalabileceğini düşünmez. Daha doğrusu her an işsiz kalacağı endişesini taşımaz. Bu aklınıza gelse bile alternatif iş seçeneklerinin gerçekleşeceği varsayımı, muhtemel bir paranoya nöbetinin kolay geçiştirilmesini sağlar. Ancak “o” an ansızın geldiğinde, ne kadar alternatif plan ile hazırlık yapmış olsanız da, Murphy özellikle sizinle ilgilenir.
Son zamanlarda kime e-posta göndersem; geri geliyor. Çünkü o pozisyon artık boş. Karşılaşıp konuştuklarım arasında uç noktada iyimserlerden, ümitsizlere kadar birçok farklı tipoloji var. Karşılaştığım işsiz kalmış beyaz yakalıları ise 3 kategori altında toplayabilirim.
–İş planı yazan ümitliler
–Beklemeye geçenler
–Ümitsizler
Benim en çok ilgimi çeken grup ise “iş planı” yazanlar. Çünkü konuştuğunuzda, işsiz kalma nedenlerini analitik olarak değerlendirip; yeni işlerine yön verirken geçmişten ders çıkartıyorlar. Geçtiğimiz günlerde böyle bir çalışmanın sonrasına denk gelip, dostlarımla sohbet ettim. İzlenimlerim sıklıkla takip ettiğim www.fuckedcompany.com sitesinde, işten çıkartılmış kişilerin yaptıkları açıklamalarla benzerlikler taşıyor.
Bulunduğumuz ortamdaki 5 kişinin (+ben) sohbet log’unun özeti şu oldu.
– | Her kademedeki (alt/orta/üst) şirket çalışanı, belirlenen hedeflere erişmeye çalışırken; yeni fırsatları kaçırabiliyor. Nedeni ise iletişim sorunları. |
---|---|
– | Birçok alt ve orta düzey işgören, iletişimin sağlıklı kurulmadığı şirketlerde bir süre sonra “neden maaş” aldıklarını ve niçin o pozisyonda bulunduklarını unutabiliyor. Şirket içinde her şeyi kişisel algılayabiliyorlar. |
– | Birçok üst düzey yönetici, parlak fikir kaynağı çalışanlarına nispeten esnek davransa da, “beşeri” ilişkilerde diğer çalışanlara karşı zayıflar. Bu zafiyet şirket içinde muhalif ve zararlı “Torpedo” oluşumlara neden oluyor. (“Torpedo” / Silicon Valley Slang) |
– | Şirketlerde genelde ağzı iyi laf yapan orta düzey “Buzzword Specialist” kişiler etkin. Bu kişiler birçok projenin önünde set olabiliyorlar. |
– | Yetki ve sorumluluk dengesinin kurulamadığı pozisyonlarda, işe katkısı olmayan “Milkers” oluşumu gözleniyor. Bunlar daha sonra şirket organigramındaki her birime sirayet edip, Sheeple (ortama uygun evrim geçiren) sürüyü ortaya çıkartıyor. |
– | Sonuçta WOMBAT! (“Waste of Money Brains and Time”) |
Bu bir genelleme değil. Turk-internet.com’da çıkan ilk mizahi IT denemesi de olabilir. Ancak Silikon Vadisi deyimlerinde geçen tipolojilerle örtüşen bir kişi aklınızdan geçmesi muhtemel. Hiç vakti olmayan, sizinle konuşurken başka bir şeyle ilgilenen, yapay bir tebessümü olan, bol akronimli ve sinonimli kelime kullanan, aldığı kararlarda sonuna kadar haklı olduğunu düşünen, her toplantıya geç girip; ilk çıkan, adını şirketin logosu olarak gören biriyle hiç karşılaşmadınız mı? İşsiz kalanların zaman geçtikçe içlerinde hissettikleri bir sızı olduğunu keşfettim. Çünkü bende de oldu.
NZME Sendromu: “Neden Zamanında Müdahale Etmedim?”. (Okunuş önerisi: Nazmi)
Şirketler yatay hiyerarşiye geçmiş olsa bile, bazen çeşitli nedenlerle organizasyonun (yönetici desek daha doğru olacak) yaptığı ve sonuçları birçok kişiyi etkileyecek temel bir stratejik hatada payımız olabilir.
Bunun tek nedeni, şirket içi demokrasi yoksunluğu olamaz.
“Uyum”un, göz kamaştıracak kadar parlak bir yıldız olması daha mümkün…
Türkiye’nin yeni kalifiye işsizlerinin, yeni jenerasyon “farklı” Türk şirketlerinin mimarları olacağına(*) ben de inanıyorum.
(*) Yurtsan Atakan / Hurriyet