Bir yakınımızın ameliyat olması gerektiğini doktordan duyduğumuzda önce şok oluruz, sarsılırız. O an sağlıklı düşünemeyecek hale gelir ve elimiz ayağımıza dolaşır. Bu durumun karşımızdaki doktorun gündelik mesaisinin bir parçası olduğumuzu unutur dünyada ilk kez bu tanı bize konulmuş gibi tepkiler veririz. Böyle zamanlarda soğukkanlı olabilmek zordur.
Pandemi başlayıp herkesin mahallesinden, ailesinden birkaç kişiye korona (+) teşhisleri konulunca benzer tepkiler vermeye başladığımızı gözlemliyorum. Yakınlarımıza uğramadan umursamayız, bize dokunacak gibi olduğunda ise panikleriz. Oysa insanlık tarihinde salgın hastalıklar çok kereler yaşanmıştır. (1)
Hayattaki her şeyi deneyimleme imkanımız yoktur. Aslında burada yapılması gereken çok basit: biraz daha fazla okumak. Romanlar ya da ünlülerin hatıraları aslında bize çok şey katabilir.
Son günlerde okuduğum ve etkilendiğim otobiyografilerden birisi milli mücadele kahramanlarımızdan Kazım Karabekir’ e ait. (2) Günlük tutma alışkanlığını hayatı boyunca bırakmadığı için döneme dair detaylı bilgileri bizlerle çok rahat paylaşabilmiştir.
Kazım Karabekir, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde eğitime başlamış, askeri okullardan mezun olmuş ve yıkılmakta olan bir imparatorluğu ayakta tutabilmek adına hemen cephelerde mücadeleye girişmiş bir jenerasyonun bireyidir. Okuduğu okulları hep birincilikle bitirme başarısı göstermiş örnek bir öğrenci olduğunu yine hatıralarından öğreniyoruz. (Doğum 23 Temmuz 1882, İstanbul – Vefat 26 Ocak 1948, Ankara)
Askeri okul sırasında yazdıklarından tüm ülkenin salgın hastalıklarla boğuştuğunu anlıyoruz. Dönemin padişahının İkinci Abdülhamit olması günümüzle kıyaslama yapmak açısından kitabı daha da cazip kılıyor. İmparatorluğun dört bir yanından gelen öğrenciler sınıflarda bir arada eğitim almaktadır. Tıbbın ve dolayısıyla toplumsal bilincin henüz yeterli seviyelere çıkmamış olması sebebiyle, hastalıklar hızlı bir şekilde yayılıyor ve çok sayıda cana mal oluyor. Durumun vahametini Kazım Karabekir aşağıdaki gibi ifade ediyor:
…Bilhassa veremden çok efendi öldü. Benim samimi arkadaşlarımdan bile. Hem mahalle arkadaşım, hem mektep arkadaşım, üç efendi birbirini takiben evlerinde öldüler. Biri bitişik komşumuzdu.
…Hıfzıssıhha dersini üçüncü sınıfta okuyacaktık. Ölen öldükten, kalan kaldıktan sonra… Vaziyetim müşküldü. Bu hasta arkadaşla yan yana ben de, onun solundaki zavallı efendi de birinci tehlikedeydi. Sınıf da tehlikedeydi. Dikkat ettim, kısa kısa öksürüyor, halsizlik ve terden şikâyet ediyor. Dedim arkadaş, hemen hastaneye git. Bütün hastalığın arazını ve bilhassa takvimine yazdığın satırları doktorlara oku. Böyle yapmazsan hayatını tehlikeye bırakmış olursun.
Bu arkadaş bana teşekkür etti, hemen hastaneye çıktı ve bir daha da sınıfa gelmedi.
Bu satırlardan görüldüğü üzere dönemin insanları kendilerinin hayatta kalmalarını sağlayacak önlemleri almakla da yükümlüydü. Vereme yakalanan sınıf arkadaşını uyarmış ve doktora gitmesini sağlamıştır. Görünen o ki devlet kurumları ve ülkenin yetişmiş insan kaynağı gerekli koruyucu önlemleri alacak seviyede değildi.
Devam edecek olursak sonrasında maalesef kendisi de hastalık furyasından payına düşenleri alacaktı:
…İmtihan arası fürûsiyet (at binme) imtihanında manejdeki havuzun fıskıyesinden pek susayarak su içtim. Birkaç gün sonra müthiş bir baş ağrısı ve üşüme ve kırgınlıktan rahatsızlandım. Hastaneye gitmek şu aralık acı bir şeydi. Birlikte ders çalıştığım arkadaşlarım da bunu istemiyorlardı.
22 ekim 1901 yılında tifo teşhisi konuluyor ve dönemin imkanlarıyla tedavisine başlanıyordu. Yaklaşık bir ay hastanede yatarak tedavi gören Kazım Paşa sağlığına kavuşmaya başlar gibi olunca da taburcu edilip evine yollanıyordu.
Kazım Paşa’ nın hatıratını okuyunca o dönem, bugün için basit sayılabilecek sebeplerle kaybettiğimiz değerlerimize düşünüyoruz.
Hiç şüphe yok ki cumhuriyet dönemi politikalarıyla, aklı ön plana alan yeniden yapılanma çalışmaları meyvelerini fazlasıyla vermiştir. Korona salgınında, ülkemizin iyi organize olmuş sağlık teşkilatının tavsiyeleri ile, sosyal izolasyon adımları hızlı atılmış ve uygulanmıştır. Hatta tarihte örneği görülmemiş bir uygulama olarak ülkemizde ibadethaneler toplu ibadetlere kapatılmıştır. Bilimin ışığında alınan kararların olumlu etkilerini hep birlikte göreceğiz.
Hastalıkla mücadele boyunca yerli üretimin önemi bir kez daha anlaşıldı. Ülke sınırları büyük ölçüde dışa kapatılmak zorunda kalındığında kendi üretebildiğimiz medikal ekipmanlar kadar güçlü olduğumuz daha net bir şekilde görülmüş oldu. (3) (4)
Milli Mücadelemizin Doğu Cephesi Kumandanı Kazım Karabekir’ in anılarını okurken toplum sağlığı odaklı olarak düşündüklerimiz bunlardı.
Mücadelemizin başlangıcı olan 19.05.1919’ un yıl dönümünde olmamız sebebiyle Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını saygı ile anıyorum.
KAYNAKLAR
1. 20 of the worst epidemics and pandemics in history
2. Hayatım, Kazım Karabekir, Yapı Kredi Yayınları
3. Sayıları 600’e Varan Gönüllü, Doktorların Maskelerini Ücretsiz “3D” ile Basıyor
4. İTÜ Arı Teknokent Covid-19 için İnovatif Ürün Çağrısı Yapıyor