Çoktandır “Çobanın oyu” hikayesi sürüyor. Geçtiğimiz pazar yapılan cumhurbaşkanlığı ve milletvekilleri seçimi sonrası daha fazla tartışılacağını biliyorum. Ama bu haksız bir tartışma, çünkü aslında sorun bu değil. Peki sorun nerede derseniz;
- Özellikle son 40 yıldır, dünyanın siyasi sisteminin geldiği noktada sorun var. Başka deyişle “Bizi Yönetmesini İsteyeceğimiz Kişiyi Seçemiyoruz”
- Üstüne üstlük teknolojinin getirdiği çok kritik manipülasyon sorunları var; “18.Yüzyılın Yönetişim Kuralları ile 21.Yüzyılın Teknolojik Dünyasını Yönetmeye Çalışıyoruz”
Gelin anlatayım bunları;
Aysun Kayacı Haklı mıydı?
Bir zamanların ünlü mankenlerinden Aysun Kayacı 10-15 yıl önce katıldığı bir programda “Neden, dağdaki çobanla benim oyum bir?” deyince epeyce eleştiriye uğramıştı. O günler, çok daha medeni olduğumuz ve canımızın bu kadar sıkılmadığı günlerdi. Bir çok kişi, demokrasiye daha fazla inanıyordu ve çobanların küçümsenmesinden rahatsız olunmuştu. Hatırlamak için, aşağıda bunun konuşulduğu bölümü izleyebilirsiniz.
AKP’li döneme girdiğimizde, önümüze bambaşka bir manzara geldi. AKP’nin iktidarda kalmak için, eğitimi daha düşük çevreye yaptığı propoganda tarzı daha çok “Kül Kedisi” masalı gibidir. Yani, bir zamanlar horlanan kişiler, sonra fırsatını bulup en tepeye çıkıyordu. Bu tür masalları dinlerken, filmleri izlerken, insanlar kendilerini özdeşleştirirler. Yapamadıkları şeyleri, yapanları görüp kendileri yapmışcasına heyecanlanırlar. Hele bunlar dünyayı münyayı kıskandıran şeylerse. Bu kıskandıran şeylerin olmaması önemli değil. Çünkü bunların olup, olmadığını ancak işin içinde olanlar, ekonomiden anlayanlar filan bilebilir. Ama diğer yandan bu büyük büyük hikayeler, hayatları “Müslüm şarkısı” gibi olan insanlara adeta kendileri yapmış gibi bir doyum sağlıyor.
Ayrıca dağıtılan bazı kaynaklar gördük (makarna, kömür ile başlayan, çamaşır makinası bile olan). Sonuçta ülkenin geldiği durum makro bir durum acaba mikro ekonomisini anlık kurtarmaya çalışan (aç olan) insanı ne kadar ilgilendirir? O zaten eskiden de sıkıntıdaydı, şimdi de sıkıntıda, hep sıkıntıda. Ona 1 yudum bir şey vermek, günü kurtarmak yeterli.
Ama diğer tarafta, ülkedeki, tarımın, çevrenin, Cumhuriyetin kazanımı olan fabrika ve tesislerin geldiği durumu görenler, demokrasiyi, medeniyeti vs unutup, Aysun Kayacı’yı daha fazla anmaya başladılar ve “Çobanın Oyu” fenomeni günümüzde de çok sık kullanılan bir hale dönüştü.
1. Bizi Yönetmesini İsteyeceğimiz Kişiyi Seçebiliyor muyuz?
Ama kabahat hiç de Çoban’ın oyunda değil. Sonuçta, o çobanın baktığı koyunlar sayesinde besleniyoruz. Dolayısıyla, o çobanın yaşamı, sorunları vs ile ilgilenen milletvekilleri olması, aslında bizim sorunumuz. Yani o koyunlarla besinini sağlayan kişilerin de çobanın oyunu kullanmasını desteklemesi gerekir. Çoban (ya da çöpçü ya da temizlikçi vs) işini iyi yapmak için kendisi ile en çok ilgilenecek milletvekillerini seçebilmeli.
Ama bugünkü dünyada, çoban ve bırakın çobanı, SİZ o milletvekilini seçebilir durumda mısınız? 2 gün evvelki seçimde oyunuzla seçtiğiniz milletvekilinin adı neydi? Biliyor musunuz?
Bilmiyorsunuz. Ben de bilmiyorum. Hepimiz bir şemsiyeye yani bir partiye oy veriyoruz. O nedenle de seçtiğimiz milletvekili bize değil, kendisini o listeye koyan parti başkanına hizmet ediyor. O nedenle aslında bizim açımızdan çok yararlı olmayan kanunların geçtiğini görüveriyoruz.
Bugün tüm dünyada siyasi sistem bozulmuş durumda. Türkiye’de, İngiltere’de ya da ABD’de. Bütün bu ülkelerde siyasal sistem kilitlenmiş ve 2 partili hale geçmiş halde. İnsanlar SEÇEMİYOR ve SEÇİLEMİYOR. Siyaset yapmak isteseniz bile o birbirine geçmiş yapıya girmeniz çok zor. Bu yapıların dışında ise siyaset yapma şansı yok. Çeşitli yollarla orası da kapanmış. Ya barajla, ya finansal güçle ya da başka nedenlerle.
Sağlık, eğitim, güvenlik ve diğer yaşam koşullarımızı daha yukarı çıkarsınlar, sorunlarımızı çözsünler diye seçmeye çalıştığımız milletvekillerinin önceliği bize hizmet değil. Dolayısıyla, bölgemizin milletvekillerini biz tanımıyoruz, onlar da bizi tanımıyor, hatta bazen bambaşka bir yerden konuluyorlar.
2. 18.Yüzyıl Yönetişim Kuralları ile 21.Yüzyıl Yönetilebilir mi?
Gelelim 2ci önemli soruna. Bu yazıyı yazmamın asıl nedeni de burası. Yani teknolojik 21.yüzyıl, sanayi devrimine yeni gimiş olan 18.yüzyılı döver.
25 Nisan 2023’te San Francisco’da düzenlenen, dünyanın en önemli siber güvenlik konferanslarından olan, RSA Konferansında, Harvard Kennedy Okulu’nda kamu politikası öğretim görevlisi Bruce Schneier çok önemli bir açılış konuşması yaptı. Konuşmayı burayı tıklayarak, okuyabilirsiniz.
Schneier’in anlattığı basitçe şu; Krallıkların (monarşilerin) yıkılıp yerine yeni yönetişim sistemlerinin konuşulmaya ve şekillenmeye başladığı zaman, 18.yüzyılın ortalarından itibarendi. Şimdi 21.yüzyıldayız. Bugünün araçları ve teknolojisi, bu yönetişim tarzlarını manipüle ediyor, siyasi sistemler düzgün çalışmıyor. Yani vatandaşın lehine çalışsın diye seçilenler, propoganda araçlarını kullanarak, sanki öyle yapıyormuş gibi gösterip, hatta kendilerini alkışlatırken, aslında kendi menfaatlerine çalışıyorlar.
Bunun nedeni ise haberleşme teknolojilerinin gelişmesi oldu. İnternet bile bu sıralamada en sonda yer alıyor. Radyo, Televizyon, Sinema ve arkasından tabii ki internetle, mobil haberleşme teknolojileri, yapay zeka.. Bunların sayesinde bu manipülasyon yükselmeye başladı. Bir kaç adım örnekleyelim;
Hitler’in Hikaye Anlatıcısı (Filmcisi)
1930’larda Hitler’in yükseliş döneminde Leni Riefenstahl isimli kadın yönetmenin yarattığı şaşalı dünya, politik propogandanın ilk önemli örneğidir. Bu SİNEMA’nın propoganda aracı olarak nasıl kullanılabileceğini gösteren ilk örnekler olarak tanımlanıyor. Alman askerlerinin sayısı, düzeni, hareketlerin dramatize edilmesi ile müthiş etkiler yaratılmış ve bunun Hitler’e katkısı çok olmuştur. Kendisinden sonra gelen politik propogandanın yolunu açtığı düşünülür.
Riefenstahl, savaşa fiili olarak katılmamış olmasına karşın, yarattığı etkiyle bir savaş suçlusu muamelesi görmüş ve sinema dünyasından da dışlanmıştır. Muhteşem bir direktör olmasına rağmen bugün adından çok bahsedilmez. Savaş sonrası sürdürmeye çalıştığı film işini de bu nedenle bırakmak zorunda kalır.
Reklamların 1960’larda başlayan Algı Dönemi
Sanayi çağının başlaması ile hayatımıza giren “REKLAMLAR”, yükselen TV yayıncılığı ve tabii ki alacalı, bulacalı diziler, programlar sayesinde, 1960’lardan itibaren (MadMan dizisinde örneklenir), ürünü anlatma fazından, ürünle ilgili “ALGI” yaratma fazına geçti. Bu dönemde hala kitlesel (mass) reklamcılık yapılıyordu. Sadece tüketici grubu alım güçlerine göre sınıflandırılıyor ve şu diziyi B- grubu seyrediyor diyerek uygun reklam yapılıyordu.
İnternet Dönemi, Cookieler, Sosyal Medya, Cambridge Analytica
Ama internetin gelişi, cookie gibi araçların, arkasından sosyal medyanın meydana çıkışı ile olay, bire-bir markaj yapılır hale geldi. O kişiye illa bir şey satacak, o kişiyle ilgili her bir bilgi kırıntısını takip ediyor.
Bu sadece reklamlarda mı kullanılıyor? Tabii ki hayır. Artık siyaset de bu yöntemleri kullanıyor. Duymadığımız çeşit çeşit yazılım ve teknoloji var. Ama en popüler hikaye Cambridge Analytica idi. Bu şirketin CEO’su Alex Nix katıldığı bir konferansta “benim oğlum büyüdüğünde, kitlesel mesaj vermenin ne olduğunu anlayamayacak” demişti.
Ve…. Daha Kötüsü…. Yapay Zeka Dönemi
Ve, herkesin şu anda çok sevimli bulduğu yapay zekanın asıl canımıza okuyacak şey olduğunu farkında mısınız?
Schneir’in açılış konuşmasını lütfen dikkatle okuyun. Bunu tartışmaya başlamamız ve dünyanın yönetişim tarzlarını ya da bu tür sistemlerin kullanım kurallarını yeniden tanımlamamız gerekiyor. Aksi durumda ne mi mi olur; kısaca ifade edersek “hepimiz çobanın oyunu kullananlar” haline geleceğiz.
Filmlerde Oylarını Almak için Yapılan Manipülasyonlar
Son olarak size, bu makalenin özeti olabilecek 2 film tavsiye edeyim.
- İlki, fazla eğitimli olmayan (başka deyişle göbeğini kaşıyan adam) bir seçmenin oy verme hikayesini anlatır (oyunun 2 başkan adayı tarafından nasıl manipüle edilebileceğini). “Ben Amerika’nın düşmanıyım” sözleriyle başlayan en son sahnesi hayli ilginçtir.
- İkincisi ise gerçek bir hikayedir. Kolombiya seçimlerinde halkın düşüncelerinin nasıl bilinçli olarak yönlendirilebildiğini ve halkın kendi iyiliğine olmayan, hatta kendisine kötü davranan kişiyi seçmeye nasıl itildiğini anlatır. Buradaki Amerikan danışmanlık firmasının yöntemleri izlenmeye değerdir.