2019 yılında Hootsuit ve We are Social tarafından yapılan “Türkiye’de İnternet ve sosyal medya istatistikleri – Digital 2019 in Turkey” raporuna göre nüfusun %72’si internet, %63’ü Sosyal Medya kullanıyor. Mobil telefon kullanım oranı ise %98. Bu rakamların 2020’de ve özellikle de korona sonrası daha da artmış olması çok muhtemel. Rapor, ortalama 7 saatimizi internette geçirdiğimizi, bunun 2 saat 46 dakikasını sosyal medyada harcadığımızı, günde yaklaşık 3 saat TV seyrettiğimizi söylüyor. 2019 yılında 5,9 milyar dolar e-ticarette alışveriş yapmışız. Eve kapandıktan sonra eğitimi EBA’dan uzaktan eğitim sistemlerinden yapıyoruz. Toplantılar online yapılıyor, ofiste çalışmayla kıyaslandığında evden daha çok çalıştığından şikayet eden de yok değil.
E peki gerçekten dijitalleştik mi, herkes aynı şartlarda mı yaşıyor dijital dünyada? Hepimiz her şeye hâkim miyiz yoksa kimimiz istemeye istemeye belki de zorla ayak uydurmaya mı çalışıyor? Kimileri çabuk öğreniyor, çok daha hızlı mı adapte oluyor? Kimileri zaten internetin, IPTV’lerin, akıllı telefonların sıradan olduğu bir zamandan gelirken kimileri sabit ev telefonunun bile olmadığı, cep telefonunun, internetin icat edilmediği, TV’yi ilk kez komşuda siyah-beyaz görenlerden mi? Hiç de adil şartlarda yaşanmıyor sanki. Bu yeni dijital dünya bizi farklı ölçütlerle sınıyor üstelik aldığımız eğitim bizi bu koşullara değil başka bir dünyaya hazırlamadı mı?
Peki, bu kolayca adapte olabilen dijital dünyaya doğmuş olan dijital yerliler ( Digital Native ) ile 1990’lardan sonra interneti, 1994’ten sonra cep telefonlarını görenler arasında bir ayrımcılık oluyor mu? Teknolojiye, dijital dünyaya dolayısıyla da bilgiye kolayca erişen, kullanabilen ve onunla hayatını zenginleştirenler diğerlerinden ayrılıyor ve dijital ayrımcılığın (Digicirimination- Digital Discrimination) ortaya çıkmasına sebep oluyorlar mı?
Bu ve benzer soruların cevaplarını “Digicrimination” adlı kitabında tartışan Dr. Okan Tanşu ile İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde Bilişim Teknolojisi Direktörü olduğum yıllarda tanışmıştık. Okan Hoca o yıllarda IT (Information Technology) departmanı olarak kullanıma sunduğumuz tüm teknolojik yenilikleri ilk kullananlardandı ve bizleri motive eden geri bildirimler vererek daha fazla çalışıp üretmemizin yolunu açardı. Halen Almanya’da yaşayan çeşitli üniversitelerde öğretim üyeliği yapan Okan Tanşu’nun kitabının hem İngilizce hem de Türkçe versiyonu var. Okan Tanşu’nun sözlüğümüze kattığı Digicrimination (Dijital Ayrımcılık) terimi, “Digital, Discrimination” kelimelerinin birleşmesinden oluşuyor. Bu kitapta yine kendisine ait olan ICTIQ (Information and Communication Technology IQ) , dijital cihazlar ve bilişim teknolojileri ile iletişim kurma seviyesini ölçebilmek için kullanılacak değer, gibi terimlerle de karşılaşıyoruz. Ben kitabı okurken birçok notlar aldım ve sorularımı Okan hocaya yönelttim.
Turk-internet.com: Bilgi çağında yaşarken bilgiye kolayca ulaşabilmek mümkünken hala adapte olmakta zorlanan, bilgiye erişse bile kullanmayan ya da kullanmak istemeyenlerle bundan faydalanıp daha fazla üreten ilerleyen toplumlar ve insanlar nasıl ayrışıyorlar?
Okan Tanşu: Bugünlerde tamamlamak üzere olduğum Digicrimination kitabının devamı niteliğinde olan ve Ekim ayında Peter Lang Oxford tarafından yayınlanacak olan çalışmamda tam da bu soruyu cevaplamaya çalıştım. Dijital olanaklar günlük hayatımıza gireli ve birçok alışkanlığımızı değiştireli 20 seneden fazla oldu. Yine de toplumun bir kesimi türlü sebeplerden bu dijital imkanlara ve uygulamalara dudak büküp, kullanmamayı yeğliyorlardı. Dijital kitap okumamak, e-postasına cevap vermemek, whatsapp kullanmamak, online alışveriş yapmamak bu kesimin dijital dünyaya sırt çevirmesinin en basit örnekleriydi. Neyse ki, dijital dünya, hayat tarzları, bu tavrı tolere edebiliyordu ve tüm bu imkânlardan yararlanmadan yaşamak da mümkündü. Fakat Korona krizi bir anda öyle bir durum yarattı ki, online alışveriş yapmayan ile yapan arasındaki fark çok bariz hale geldi. Eve kapanan kitlelerin kişisel yaşam tarzlarının yansıra, evde çalışmaya inanmayan kurumların da kültürü değişti. Kurumsal olarak sahip olunan dijital altyapı fark yarattı. Kısacası, bu kriz bize şunu söylüyor. Dijital imkanları kullanmayanların sahip olduğu yaşam alanı sona erdi. Bundan böyle hayatın her alanında dijital platformları kullanmak artık bir seçenek değil, bir zorunluluk olacak. Kullanan kazanacak, eskinin kullanmayanı ama yaşamını sürdürebileni, kaybedecek.
Turk-internet.com: Eğitimde dijital dönüşüm yaşanırken, eğitimin içeriği de değişiyor mu?
Okan Tanşu: Bu çok uzun bir tartışmanın sorusu esasında. Geçen yıl Harvard Universitesinin, Eğitimin Geleceği ile ilgili düzenlediği bir sertifika programını bitirdim. Orada da dünyada eğitimin liderleri olarak kabul edilen figürlerinin tartıştığı eğitim, şu an öğrencilere aktarılan eğitimden çok farklı.
Bundan yaklaşık 10 yıl evvel dijital uzaktan eğitim konusunda çalışmaya başladığımda dinamikler elbette çok farklıydı. O tarihten beri master, lisans ve profesyonel seviyede onlarca farklı uzaktan dijital eğitim programının içeriğini hazırlama ve eğitimin verilmesi aşamasında yer aldım. Gözlemim şu ki, bugün gelinen noktada uzaktan eğitim bambaşka şekilde tasarlanması gereken bir süreç iken, dünyanın bir çok ülkesi ve kurumunda, konvansiyonel içeriğin dijital ortama aktarılması olarak düşünülüyor. Bu çok büyük bir yanlış. Bu yanlıştan dönen eğitim sistemleri ve kurumları geleceğin eğitim dünyasına damga vuracaklar. Dijital eğitim, konvansiyonel eğitim gibi verilmeye çalışılırsa çok büyük bir başarısızlık yaşanır. Önce bunu kabullenmek gerekiyor.
Turk-internet.com: Teknolojideki değişim iletişim, pazarlama gibi alanları nasıl etkiliyor, geleneksel pazarlama ve iletişim yöntemleri hala etkili mi? Bu alanda yeni teknolojileri kullanamayanların dezavantajları neler?
Okan Tanşu: Geçen yıl “End of Marketing era- Pazarlama döneminin sonu” başlığıyla yayınlanan polemik makalemde bu konuya değindim. Pazarlama artık bireylere yönelik olarak yapılmaktan çok, özel algoritmaları olan yapay zekalara yönelik olarak yapılmaya başlandı. Dijital markalaşma, Sosyal Medya pazarlamasi gibi alanlar bile çoktan demode oldu, oluyor. Hızlı değişime ayak uydurmak artık bir seçenek değil, yüksek rekabet ortamında bir zorunluluk. Yakın gelecekte, pazarlamanın artık kişilerden çok algoritmalara yönelik yapıldığını daha çok göreceğiz. Buna hazır olanlar, rekabet ortamında avantajlı olacaklar elbette.
Turk-internet.com: Dijital kimliğimizin diğer kimlik tanımımızdan farkı nedir, gerçek kimliğimizle örtüşüyor mu?
Okan Tanşu: Kitabımda bu konudan Dijital Şizofreni şeklinde bahsetmiştim. Sonbaharda yayınlanacak makalemde bu konuyu bir adım daha ileri götüreceğim. Çok daha ilginç bir tanımlama ile bu konuya değinmiş olacağım. Sorunuza istinaden ise, çok kısaca şunu söyleyebilirim; Dijital kimliğimiz biz değiliz, olmak istediğimiz kimlik. Dolayısıyla gerçek kimlik ve sahip olduğumuz dijital kimlik arasında bir gerçeklik farkı var. Bunun ötesi daha da farklı bir tartışmanın konusu ekimdeki makalede.
Turk-internet.com: Entelektüel elitlerin hayal kırıklıklarından bahsediyorsunuz. Bilgi toplumundan beklenen neydi, neden gerçekleşmedi?
Okan Tanşu: Bilgi toplumu esasında, entelektüel elitin hayalinde, Bilgili Toplumdu. Öyle olmadı. Bilgiye erişim yaygınlaşınca, cahil, her şeyi bilebileceğine inandı, eğitimli, bilgi ve fikir sahibi ile kendini aynı seviyede görmeyi normal saydı. Oysa ki, bilgi, birikim, eğitim, deneyim farklı kavramlar. Bilgiye kısıtsız ve çabuk erişmek bunun sadece bir boyutu. Cesur ve fütursuz Cehalet Bilgi Toplumunun nimetlerinden en fazla beslenen unsur haline geldi. Ne büyük tezat. Bilgi Toplumundan, Bilgili bir Toplum uman elitin hayali bu değildi elbet.
Turk-internet.com: ICT IQ (Bilişsel IQ) ile Sosyal zekâ arasındaki bağlantı nasıl açıklanabilir?
Okan Tanşu: Bugün zekanın farklı tanım ve açılımları olduğunu biliyoruz. Zekayı yalnızca IQ ve IQ testler ile tanımlamak bana göre günümüz dünyasında yetersiz kalıyor. Bilişim cihazlarını kullanmakta sıkıntı çeken ama IQ’su yüksek önemli bir kesim var zira bilişim cihazlarını kullanabilir olmak için farklı bir zihin yapısının gerektiği durumlar olabiliyor. Bu durumda sosyalleşme, zeka, uyum gibi geçmiş dönemden devraldığımız kavramların birçoğunun da yeniden tanımlanması gerektiğini düşünüyorum.
Turk-internet.com: Sanal dünyada oluşan gettolarla gerçek dünyadaki gettolar arasındaki farklılıklar nasıl tarif edilebilir?
Okan Tanşu: Esasında temelde ikisi arasında bir fark yok. Alt kimlik ve alt kültüre ait bireylerin istemli ve istemsiz dışlanması ve benzeşlerin bir arada mahalle oluşturmaları, yüzyıllardır yaşanan bir durum. Bu durum şimdi dijital ortamda da yaşanıyor. Her birimizin onlarca whatsapp, facebook grubuna üye olması kendi dijital ghettolarımızda yer almamızdan başka bir şey değil. Her ikisinin de dinamikleri çok benzer. Öteki ve biz… Fiziksel ve dijital ortamda ikisi de aynı. Tek fark dijital ghettonun mekandan bağımsız olması.
Turk-internet.com: “Dijital şizofreni”, dijital ortamda kendimize yakıştırdığımız dijital kimliklerimizle ne kadar ilgili?
Okan Tanşu: Esasında dijital imkanlarla gelen kişilik bölünmesi öyle bir hal aldı ki, aynı kişinin ondan fazla dijital kimliği ve aidiyeti söz konusu artık. Aynı kişi Facebook’da, Instagram’da ve Twitter’da bambaşka bir kişiliğin dışavurumu olabiliyor. Bir noktadan sonra, kendisi de artık hangisinin gerçek kendisi olduğundan emin olamıyor. Yepyeni bir kişilik bozukluğuyla karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz. Psikoloji biliminin daha fazla eğildiği ve hakkında daha fazla araştırmanın yapıldığı bir alan bu. Gerçekte olamadığı, sakladığı kimliğini, benliğini özgürce dijital kimliğiyle dışa vurabilme özgürlüğü, kuşkusuz ki çok cazip.
Turk-internet.com: Ekran bağımlılığı bizi gerçek hayattan ne kadar koparıyor, yoksa gerçek hayatı kaçırıyor ve bunu da isteyerek mi yapıyoruz?
Okan Tanşu: Bir şey kaçırma korkusu ciddi bilimsel çalışmalarla ortaya konulmuş bir ruh hali. (FOMO) Akıllı telefonların sağladığı imkanla her zaman diliminde eş zamanlı iletişim ve haber alabilme olanağı bir noktadan sonra bir alışkanlık ve bir bağımlılık haline geliyor. Hayatın kendisine alternatif daha renkli bir dünya varken insanlar bu harikalar dünyasının büyüsüne kapılıyor elbette. Kimin gerçeği kaçırdığıysa herkesin farklı şekilde cevaplayacağı bir soru. Belki de gerçek hayata artık ekranlardan erişilebiliyor.
Turk-internet.com: İş ararken de teknolojiyi kullanabilenler ile kullanamayanlar arasında ayrımcılık oluşuyor mu?
Okan Tanşu: Tek, kesin, net bir yanıtı var. Evet. Bu ayrımcılık eskiden vardı, şimdi kesinlikle var.
Turk-internet.com: Spor dünyasında yeni teknolojilerin kullanımı nasıl bir dijital ayrımcılığa sebep olabiliyor?
Okan Tanşu: Spor Sanayii toplumunda fizikselliğin ve kimlik aidiyet duygusunun kesiştiği bir alandı. Bilgi Toplumunda ise bir seyir endüstrisi ve kültürel endüstrinin en önemli ayaklarından biri. Oyunun kuralları aynı kaldı belki ama oyunun odağı, para kazanmaya kaydı. Dijital Dünyanın imkanlarını kullanarak para üretmek de haliyle bu yeni spor dünyasının yeni kuralı. Bunu iyi ve doğru yapabilmek çok önemli. Yapabilen çok az, yapılması gerektiğini anlayan ise çok daha az. Çok kısa vadede, spor eski cazibesini, özellikle eğlence için çok daha başka alternatifi olan gençler için kaybedecek görüşündeyim.
Turk-internet.com: Dijital Ayrımcılık (Digicrimination) en çok hangi alanlarda hissedilecek, birkaç örnek verir misiniz?
Okan Tanşu: Alışveriş ve sağlık dijital platformların ayrımcılık yaratacağı başlıca alanlar olacak. Bir hizmet yada ürüne ulaşmak için mutlak surette dijital platformları kullanma zorunluluğu gittikçe artıyor. Buna eş zamanlı kontrol sağlayan sağlık hizmetleri de eklenecek. Bu iki alana iş arama platformlarını ve pazarlamayı da eklemek mümkün. Ama en keskin ayrımcılık bahsettiğim gibi alışveriş ve sağlık alanlarında olacak.
Turk-internet.com: Dijital dünyanın bilgiye ulaşmada kolaylık ve hız sağlaması ile aslında bir anlamda eşitliğe doğru yaklaşmamız beklenirken tam tersine ayrımcılığın artıyor olması bir çelişki değil mi? Dijital dünya ayrımcılığı körüklüyor mu?
Okan Tanşu: İngilizce ve fransızca gibi dillerde bilginin karşılığı olarak farklı kelimeler var. İçselleştirilmiş bilgi için başka bir kelime kullanılıyor. Erişilen bilgi içselleştirilmiş bilgi olmadığı için, internette erişilen bilginin herhangi bir konuda ahkam kesmek için yeterli olduğu düşünülüyor. Üstelik yeni dönemde sağdan soldan okuduğu kitaplardaki, makalelerdeki bilgileri, kendi fikriymiş gibi satan bir kitle de oluştu. Bir video seyreden, bir kitap özeti okuyan o konuya hakim olduğunu ve bilgeleştiğini düşünüyor. Hatta o konuda üniversitelerde eğitim almış hatta eğitim veren kişilerle kendi bilgisini bir tutuyor. Isaac Asimov’un bahsettiği “Cahilin kendi cehaletini, eğitimliyle eşdeğer gördüğü dönem” tam da bugünlere denk geliyor aslında. Bilgiye erişmek ile cehalet arasında bir bağ var ama maalesef bu bağın olumlu olduğunu düşünmüyorum.
Turk-internet.com: Yaşadığımız son korona salgını dönemindeki izolasyonlar dijital ayrımcılık anlamında örnekler yaşanmasına sebep olmuş mudur?
Okan Tanşu: En basit örneğini alışverişte ve eğitimde yaşadık. Daha önceden online alışveriş yapabilenler, Korona krizindeki izolasyonda, mecburi evde kalma döneminde özellikle günlük alışverişlerinde sorun yaşamadılar. Nasıl alışveriş yapacaklarını, hangi ürünü nasıl seçeceklerini antrenmanlı oldukları için bilmelerinde bir sorun olmadı. Keza daha evvel online eğitim platformlarını kullanan eğitimciler ve öğrenciler bu platformların dinamiklerine alışkın oldukları için sorun yaşamadılar. Bu platformlar yıllardır var olmasına rağmen birçok kişi tarafından kullanılmadığından sorun yaşandı. Bu dönemden sonra bu alanda iki kullanım becerisi açısından keskin kopmalar yaşanacağını düşünüyorum.
Turk-internet.com: Hayatımıza daha yoğun girmesini beklediğimiz Artırılmış/Sanal gerçeklilik, 5G, 3 boyutlu yazıcılar, Nesnelerin interneti gibi teknolojiler dijital ayrımcılığı körükler mi, hayatımızı nasıl etkiler?
Okan Tanşu: Zaten bütün ana odağımız artık bu alanlar olacak. Bugüne kadar dudak bükülen dijital dünyanın nimetlerini kullanmayı reddetmek mümkündü. Ama Artırılmış/Sanal gerçeklilik, 5G, 3 boyutlu yazıcılar, Nesnelerin interneti gibi konular yakın gelecekte hayatımıza girdiğinde bunları kullanmamak, es geçmek gibi bir seçenek kalmayacak. Asıl ayrımcılığı, asıl Digicrimination’ı o zaman yaşayacağız.