Prof.Dr.Mustafa Ergen’in (Deva Partisi) 23 nisan konuşmasını aynen yayınlıyoruz;
İyi günler, değerli basın mensuplarımızı sevgi ve saygıyla selamlıyorum. DEVA Partisi Eğitimden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı olarak söz alıyorum. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda çocuklarımızın ve bizim geleceğimizi belirleyen eğitim sistemine değinmek istiyorum.
Bugün Türkiye iktisadi büyüme trendinde orta gelir tuzağına takılmış, düşük gelire doğru ilerliyor. Bunun sebebi Dünya’nın teknoloji ve girişimcilik temelli bir süreç ile yeni bir ekonomik ve sosyo-kültürel evreye hızla ilerlemesi, ülkemizin bu gelişmelerden uzak kalmasıdır. Maalesef bizim, değişen şartlara hazırlanmamış olmamız, dünya pazarından aldığımız payı küçültüyor.
Böyle bir sürecin bir benzeri ile 100 yıl öncede karşılaştık. 250 yıl önce sanayii devriminin başlangıcı ile ilerleyen ülkeler 100 yıl önce bu sürece ayak uyduramayan Osmanlı Devleti’nin parçalanmasına neden oldu.
Buna karşı koyamadık ama son bir refleks ile Kurtuluş Savaşını başlattık ve Türkiye Cumhuriyeti’ni kurduk. Savaşın kazanılması yetmeyecek, savaş sonrasında sanayii devriminin bir parçası olmak için atılım yapmak gerekecekti.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Kurtuluş savaşının en zor zamanlarında, düşman kuvvetlerinin kesin sonuca ulaşmak hayaliyle, baskılarını arttırdıkları zamanda Ankara’da Maarif Kongresini toplayarak eğitimin gelecek yüzyıla bizi hazırlayacak yegâne araç olacağını göstermiştir.
Cephedeki şartların ağırlığına rağmen, bu Kongrenin ertelemesine razı olmamış, hatta Kongrenin açılış konuşmasını kendisi yapmıştır.
Bu kongre daha sonra gerçekleştirilen Heyet‐İlmiye toplantılarının ve akabindeki Milli Eğitim Şuralarının bir anlamda temelini oluşturmuştur.
Eğitim, Atatürk için ilk tercihti.
Bugün yeni dünyanın kurulmasının neredeyse başındayız. Her ülke gibi bu sürece adapte olmaya çalışıyoruz. Bizi bu yeni dünyaya, yeni anlayışla tasarlanmış eğitim sistemimiz hazırlayacaktır.
Teknoloji ve girişimcilik temelli ekonomi ve beraberinde getirdiği sosyo-kültürel toplum, sanayii toplumunda olduğu gibi tek tip değil daha çeşitli, daha özgür düşünen, başladığı işi bitiren, paydaşları ile iş bölümü yapabilen, kendi kendine öğrenen, daha dünya ile entegre, risk almaya yatkın bir eğitim yapısı ihtiyacını ortaya koyuyor.
Dijital dünyanın nimetlerinden faydalanan ama odak yeteneğini kaybetmemiş öğrenciler ilk hedefimiz olmalı.
Bu süreç, son bir senedir küresel pandemi ile teste uğradı ve pandemi sonrasında ‘Yeni Normal’ olarak hızlanacak.
Bugün görüyoruz ki eğitim noktasında ne pandemi öncesinde hazırdık veya hazırlanma ihtiyacındaydık ne de pandemi sürecinde eğitimi öne çıkaran bir tutum sergileyebildik.
Eğitim ilk tercihimiz olmalıydı.
Pandemide okullar İLK açılmalı SON kapatılmalıydı.
Aşılanmada ilk tercih OKUL olmalıydı. Okullar merkez alınmalı çember çember temas riski olanlara aşılama genişletilmeliydi.
Fatih projesi gibi tam bu zamanda ihtiyacımız olacak, her çocuğa bir bilgisayar projesi neden başarısız oldu irdelenmeli ve hızla daha iyi bir çözüm ortaya konulmalıydı.
Neden internet alt yapımız herkesten geride kaldı konuşmalıydık.
Neden dijital içerik oluşturamadık, tartışmalıydık.
Bugün eğitim sistemimizi düşünürken hem geleceğe bakmalı hem de günümüzde olan sorunları çözmeliyiz.
Amacımız 3 yaşından itibaren hayat boyu süren bir eğitim süreci olmalıdır.
Eğitim sistemi işsizliği geciktirmek için kulanılmamalı, geleceğin mesleklerine göre kendini adapte edebilen bir yapı ile işe giren ve iş kurabilen bir mezun kitlesini hedeflemelidir.
Bu sürecin mimarları olan öğretmenlerimizin meslek kanunu hızla düzenlenmeli, tayin hakkı, özlük hakkı gibi sorunlar giderilmelidir. Hibrit eğitim anlayışı içinde yeniden tasarlanacak öğretmen kavramı ile havuz genişletilmeli, atanan, atanamayan, Piktes, emekli öğretmenler gibi kadrolar bu havuzun parçası olmalıdır.
Ayrıca günün ihtiyaçlarına göre üniversite kontenjan planlaması yeni kurulacak Akademik Planlama ve Akademik Ölçme merkezleri ile yapılmalıdır.
Yeni dünya, her yerde üniversite kavramını yeniden tartışmaya açıyor.
Bizler belki geriden geldiğimiz için sanayi devrinde beklenen üniversite ve endüstri sinerjisini yakalayamadık. İkisi de kendi döngüsü içinde ilerledi.
https://gazeteoksijen.com/yazarlar/1-milyar-dolar-versek-turkiyede-spacex-yapan-cikar-miydi/
Ama yeni girişimci ekonomi için üniversitelerimizin yeniden tasarlanması elzemdir.
Üniversiteler kendi oluşturacakları Mütevelli Heyetleri ile kendilerini yöneten kendi mali kaynaklarını daha çok öğrenci alarak veya daha çok araştırma yaparak oluşturan bir serbestlikte ilerlemelidir.
Üniversiteler Mütevelli Heyetleri ile kendi rektörlerini seçebilmeli, sistemde denge unsuru olarak rektörün görevden alınması ve Mütevelli Heyetin feshedilmesi mekanizmaları olmalıdır.
Bu minvalde geçtiğimiz Mart ayında 10 madde ile yeni üniversite modelini tartışmaya açtık.
Üniversite tasarımızın devamı olarak artık liselerin de üniversiteler ile yükseköğrenimin parçası olması gerektiğini düşünüyoruz.
İlk olarak Tarım Lisesi modelini açıkladık. Geleceğin teknoloji ve girişimcilik dalgasının tarımda olacağını düşünüyoruz.
Geniş tarım arazilerimizin genç nüfusumuzla birleştirecek süreci tarım liselerinden başlatmamız gerektiği inancındayız.
Pandemi, gıdaya, tarıma, hayvancılığa olan ihtiyacı perçinledi.
Bunların ötesinde çocukların nitelikli ve kaliteli eğitime erişim için eşit fırsatlara sahip olması gerekir.
Fırsat eşitliği Cumhuriyetin ürünüdür.
Eğitimin finansmanı önemlidir. Finansman ihtiyacı duyan öğrencilerimizi desteklemek için Eğitim Destek Banka Kartını geliştirdik.
Verilerin yapay zekâ destekli işlenmesi ile ihtiyacı olan aileler tespit edilecek, ihtiyaç kalemleri her öğrencini kartına TL olarak yüklenecek şekilde planladık.
Böylece sosyal yardımda adalet ve hakkaniyet sağlamak yanında çocuklarımızın eğitim döngüsünden kolayca çıkmasını engelleyeceğiz.
Aynı şekilde devlet üniversiteyi direk mali olarak desteklemeyecek, üniversiteyi kazanan öğrencinin kartına üniversitenin maliyeti yüklenecek, öğrenci isterse devlet üniversitesinde isterse de üstünü tamamlayarak vakıf üniversitesinde bunu kullanabilecek.
Sözlerimi birkaç temel hususun altını çizerek tamamlamak istiyorum.
Eğitim sisteminin amacı iyi insan yetiştirmektir, ayrıca işinde iyi olacak insanı da yetiştirmektir.
Bundan dolayı her öğrenci, karakteri, sorumluluğu, yetenekleri, azmi gibi özellikleri ile dikkate alınmalı, kişisel müfredatlarla içindeki cevher çıkarılmalıdır.
Eğitimde geride bırakılacak tek fert yoktur.
Bu zamana kadar maliyet noktasında böyle bir sistem imkansızdı ama dijital dünyanın az maliyet çok fayda denkleminde mümkün gözükmektedir.
Bunu herkesten önce içselleştirmeli ve yarıştan geri kalmamak için başarmalıyız.
Atatürk benim ümidim gençliktedir demişti bende sözü Gençlik Politikaları Başkanımıza bırakmak istiyorum.