“Gazetecilik, birilerinin yazılmasını istemediklerini yazıp basmaktır. Geri kalana Halkla İlişkiler denir.” Devletin halkı taraflı TV kanalları ve gazeteler üzerinden kıskaca aldığı Büyük Birader diktatörlüğünü anlatan “1984” romanın yazarı George Orwell bu sözleri yaklaşık 60 yıl önce söylemişti.
Gerçekten de tüm yurtta yankı uyandıran Taksim Gezi Parkı protestosunda Ulusal TV kanallarının ve ana akım gazetelerin tarafsız yayıncılık görevini yerine getiremediğini gördük. Gazeteler ve TV’ler susarken, Twitter ve Facebook üzerinden örgütlenen göstericiler seslerini tüm ülkeye ve dünyaya duyurdular.
Gezi Parkı olaylarının boyutlarını göstermek üzere bazı rakamları aktarabiliriz: Eylemlerin ilk haftasında yaklaşık 2 milyon kişi 15 milyon tweet attı. #DirenGeziParkı etiketi ise 3 milyon tweet ile gündem belirleyen dijital slogan oldu. Mısır’daki Tahrir Meydanı eylemlerinde gönderilen tweet sayısının sadece 1 milyon olduğunu düşündüğümüzde, Gezi Parkı protestolarının günümüzün en geniş çaplı toplumsal hareket olduğunu söyleyebiliriz…
Ve böyle olacağı belliydi: 15 Mayıs 2011 yılında İstanbul, Beyoğlu İstiklal Caddesi’nde düzenlenen İnternetime Dokunma! Dokunma yürüyüşü Gezi Parkı olaylarını 2 yıl önceden haber vermiş, görebilenlere sosyal medya gücünü göstermişti[1].
En güncel ve tarafsız haberler sosyal medyada
Reuters ve BBC gibi uluslararası saygınlığı olan yayın kuruluşları Türkiye’de önceden seçilmiş akil adamlarla röportaj yapmak yerine başka bir yol izlediler: Twitter’a mesaj atarak, güvenilir muhabirler ve Twitter kullanıcıları ile görüşmek istediklerini, olaylar hakkında yerinde ve anında bilgi almayı amaçladıklarını belirttiler.
Eylemciler Twitter’ı sadece mesajlaşmakta kullanmadılar. Aynı zamanda olaylardaki şiddeti gösteren fotoğrafları, Youtube videolarını anında paylaştılar. Akıllı telefon kamerasıyla çekilen bu fotoğrafların, özellikle videoların sahte olması düşük ihtimaldi. Ancak, burada yapılacak eleştiriyi tahmin ediyorum: Sosyal medya denetimsiz haber yayıyor, kontrolsüz tweetler yalan yanlış bilgiler içerebilir.
Bu itirazlara verilecek tek cevap var. O da internette yalan haberinin ömrünün 6 dakika olduğudur. Nitekim Twitter’dan gönderilen mesajların çoğunda eylemciler arkadaşlarını sahte tweetlere karşı uyardılar; “Eski tweetleri atmayın”, “fotoğraflar montaj olabilir”; “internete Youtube videoları yükleyin”, “güncel haber verin”, “halkı kışkırtan mesajlar göndermeyin” şeklindeki mesajlar, sosyal medyanın haber kirliliğini kendi başına temizleyebileceğini gösterdi.
Hatta Twitter Trend Topic manipülasyonu yoluyla, bazı hashtagler (etiketler) popüler Twitter haberleri listesinde anında yükselişe geçtiği zaman, bu durum Twitter kullanıcılarının kullandığı online sosyal medya analiz araçlarıyla anında deşifre edildi. Oysa gazetede yanlış bir haber çıksa, tekzibi ancak ertesi gün yayınlanabilir. Sosyal medyada ise yalan haber kısa sürede düzeltiliyor, sosyal medya haber kirliliğini önlüyor.
Sonuçta doğru, güncel, tarafsız haber yayınlama görevini yerine getirmeyen geleneksel medya kaybetti. Başta Twitter ve Facebook olmak üzere, iletişimde sosyal medya kanallarını kullanan Yeni Medya kazandı. Ben de kendi hesabımdan takip ettiğim paylaşımlarda gösterilere katılmayan birçok kişinin haberleri Twitter’dan okuduğunu gördüm.
PR sektörü sosyal medyayı fütursuzca kullanmamalı
Twitter ile yeni tanışan kullanıcılar, “Sosyal medya ne güzel bir şeymiş? Artık haber kaynağı olarak Twitter ve interneti kullanacağım” diyorlardı. Bu tweetleri okuyunca “Geleneksel medya bitti, Yeni Medya devri başladı” dedim.
Öncelikle apolitik olarak eleştirilen, politikaya karışmayan ve bilgisayar bağımlısı olarak suçlanan gençler, tümüyle partiler üstü bir protesto hareketi gerçekleştirerek seslerini sosyal medya ile duyurmuşlardı. Bu da Türkiye’nin siyasi tarihi için çok önemli bir gelişmeydi.
İkincisi sosyal medya iletişimi, hiçbir partinin bu hareketi üstlenmesine izin vermedi. Hatta gençler yurtta olaylar yatışmadan Taksim’de konser vermek isteyen sanatçıları bile engelleyerek, PR ve reklam ajanslarının Gezi Parkı olaylarından rant elde etmesini önlediler.
Yeni medyanın yükselişi
Geleneksel medya açısından en önemli nokta ise medya satın alma kanallarının bile toplumun tepkisine saygı göstermesi ve bazı kanallara reklam vermeyeceklerini duyurmaları olmuştu. Hatta bu konu Sayın Başbakanın Fatih Altaylı ile yaptığı TV röportajında dile getirildi.
Geleneksel medyanın “medya satın alma” yoluyla gelir sağladığını düşündüğümüzde durum çok çarpıcı. NTV genel merkezi önünde toplanarak eylemlerin haberlerde yer almamasını eleştiren göstericileri hatırladığımızda Yeni Medyanın yükselişi geçtiğini görebiliyoruz: Halk geleneksel haber kanallarına güvenini kaybediyor; güncel haberlere ulaşmak için Twitter, Facebook ve internete yöneliyor.
Markaların Twitter’dan çıkarması gereken dersler
Ancak durum bundan ibaret değil. “Diren Gezi Parkı, Diren Türkiye” hareketi Türkiye’de bir ilki daha gerçekleştirdi ve eylemlere duyarlı olmadığı öne sürülen markaların toplu halde protesto edilmesiyle sonuçlandı. Avrupa Birliğinde bile nadir görülen bu geniş çaplı boykot hareketinden nasibini alan markalardan biri de “Mado” idi.
İnternette yer alan fotoğraflara göre Mado yorulan güvenlik güçlerine çay ikram etmiş; ancak eylemcilere yardım etmemiş ve onlara kapılarını açmamıştı. Sosyal medyada marka iletişimi yapmak isteyen ajansların, “hassas zamanlarda” halkın bu davranışa nasıl tepki gösterdiğine dikkat etmesi gerek: Bağdat Caddesi üzerinde yer alan Caddebostan Mado’nun protesto edildiği akşam işten dönüyordum ve vatandaşın tepkisini gördüm. İnsanlar Mado’ya artık gitmeyeceklerini söylüyorlardı.
Bu konuyu internetten paylaştığım zaman bazı (tam kimliğini bilmediğim) kullanıcılar tweet atarak “Mado bir franchising sistemi, her mağazanın sahibi farklı, Beyoğlu’ndaki dükkanın kapılarını eylemcilere kapaması bizi bağlamaz. İnsanların ekmeği ile oynamayın” dediler. Oysa bu “kafayı kuma gömme hareketi” sosyal medya iletişimi açısından doğru bir yaklaşım değildi ve halkın Mado’ya daha çok tepki göstermesine neden oldu.
Bunun yerine, diğer Mado sahipleri toplu basın açıklaması yaparak, sistemin bir franchising sistemi olduğunu müşterilerine anlatabilirler ve Beyoğlu’ndaki Mado’nun tavrının kendilerini bağlamadığını söyleyebilirlerdi. Bunun için siyasi taraf olmalarına gerek yoktu. Sadece bu noktayı açıklamaları ve müşteriden yana olduklarını göstermeleri insanları yatıştırmak için yeterliydi.
Yani sorundan kaçmak ya da plansız-programsız mesajlar vermek, sosyal medyaya uygun bir yaklaşım değil.
Ayrıca Mado üst markasına bir mesaj yazabilir ve ister güvenlik güçleri olsun ister eylemciler, desteğe ihtiyacı olan herkese yardım edilmesi gerektiğini hatırlatabilirlerdi. Hatta üst markadan bu konuya yönelik en iyi uygulamaları geliştirmesini isteyebilirlerdi (best practices). O zaman tek bir dükkan sahibinin tavrı yüzünden bütün Mado markası zarar görmezdi.
Şimdi Türk bayrakları ve pankartlar asarak durumu toparlamaya çalışıyorlar ama ne kadar başarılı olabilirler soru işareti. Oysa bunu camiler başardı. Toplumsal olaylarda, afetlerde revir ve ilk yardım hastanesi görevini gören camiler; protestolarda yaralanan herkese hiçbir ayrım gözetmeden yardım ederek, “en iyi uygulamalar” sisteminin pratikte işlediğini gösterdiler.
Türkiye dünyaya demokrasi dersi verdi ve Twitter’ın nasıl kullanılacağını gösterdi
2008 yılında Mortgage Krizi olarak adlandırılan ekonomik krizin ardından oluşan tepkiyle birlikte, 2011’de New York’ta düzenlenen Occupy Wall Street gösterilerini hatırlarsınız. Bu gösteriler dünyaya Twitter ve sosyal medya üzerinden düzenlenen en büyük aktivizm hareketleri olarak tanıtıldı.
Ancak ilerleyen zamanlarda Amerikan halkının eylemcilere bir bütün halinde destek vermediğini ve Twitter’ın, eylemi Twitter üzerinden örgütleyen kişilerin kullanıcı bilgilerini FBI’ya açıklamaya vermemeye çalıştığını –hatta mahkeme kararı olduğu zaman bile– gördük[2]. Çünkü Twitter –aynen NTV, Habertürk, Fatih Altaylı’ya gösterilen protesto ve düşünceler gibi– halkın tepkisinden de çekiniyor. Daha doğrusu asıl gücünün kullanıcılarından geldiğini, kullanıcılara ihanet ettiğinde kendi gücünün de kaybolacağını biliyor[3].
Türkiye’de ise protesto gösterileri gittikçe artan sayıda eylemci tarafından desteklendi. Bu sadece gençlerin hareketi değildi. Herkesten önce onlar yol gösterdiler ama Gezi Parkı hareketi kısa sürede bütün toplumun desteğini arkasına aldı.
Örneğin, işletme sahipleri dükkanlarının internet şifresini vererek “sinyal karıştırıcı” (jammer) cihazlarıyla iletişimi kesilen eylemcilerin Twitter’a girmeye devam etmesini sağladılar. Türkiye Barolar Birliği avukat desteği sağladı; hastaneler, doktorlar, camiler ilk yardım desteği verdi. Anne babalar, restoran çalışanları yiyecek ve su taşıdı. Bütün bunlar Twitter üzerinden sağlanan sosyal medya iletişimiyle mümkün oldu. Toplumsal destek o boyuttaydı ki gösterilerde Twitter kullanmakla suçlanarak gözaltına alınan kişilerin büyük kısmı serbest bırakıldı.
Yüzde 100 yerli malı
Taksim Gezi Parkı olaylarında atılan tweetlerin yüzde 90’ı Türkiye’den geliyor ve bunların yüzde 50’sini İstanbul’dan gönderilen mesajlar oluşturuyor. Karşılaştırma açısından, Starbird (2012)[4] araştırmasına göre Arap Baharında atılan tweetlerin yalnızca yüzde 30’u Mısır’dan geliyordu. Ayrıca, Türkiye’den gönderilen Tweetlerin yüzde 88’inin Türkçe olduğunu görüyoruz[5].
Bu da sosyal medyanın Türk vatandaşları tarafından yaygın olarak kullanıldığını gösteriyor. Geri kalan tweetlerin son derece düzgün bir İngilizceyle atılmış olması ise, dünya kamuoyunun ve Avrupa Birliği ülkelerinin yöneticilerinin Türkiye’de olanları Twitter’dan öğrendiğini ortaya koyuyor. Buna en iyi örnek Guardian Witness haber sitesi. Guardian, Gezi Parkı eylemcilerini yaşadıkları olayları resim ve videolarla birlikte internette paylaşmaya davet ediyor[6]. Böyle bir siteyi bir İngiliz gazetesi hazırlıyor ama bizim ana akım medyadan ses yok.
Bu yazının önümüzdeki hafta yayınlanacak olan devamında Yeni Medyanın reklam ve gelir modelini, haber sunma tarzını, kullanım alanlarını anlatacağım. Aynı zamanda sosyal medyaya dayanan yeni siyasetin, “partiler üstü korsan hareketin” Yeni Medya ile olan ilişkisini ele alacağım.
[1] 15 Mayıs İnternetime Dokunma Eylemi İstanbul’da Büyük Bir Katılımla Gerçekleşti
[2] Amerikalı Hakim Occupy Wall Street Eylemcilerinin Tweetlerini İstiyor, Twitter Hala Direniyor
[3] İfade Özgürlüğü Savunuculuğuna Soyunan Twitter Bunun Kendilerini Daha Rekabetçi Yaptığı Görüşünde
[4] Resimler kaynak: Social Media and Political Participation (SMaPP)
[5] 31 Mayıs Akşamı, Gezi Parkı Olayları ile İlgili Olarak 8 Saatte 2 Milyon Tweet Atılmış
[6] Guardian Witness: Turkey demonstrations: share your stories, pictures and videos