20 yılda ne çok şey değişti. O zamanın en büyükleri petrol, enerji, telekom, finans/bankacılık, sağlık/ilaç, bilişim, elektronik firmaları filandı. Bugün en büyükler neyle uğraşırlar, ne üretirler, hangi problemi çözerler, ne yapıyorlar da en büyük oluyorlar? Birçok sıralamada ilk 5’te “Büyük 5’li” diye anılan teknoloji firmalarını yani GAFAM – Google, Apple, Facebook, Amazon, Microsoft’u görüyoruz. Ana uğraşları açısından bakarsak Apple’ı mobil cihaz üreticisi, Amazon’u e-ticaret şirketi, Microsoft’u da işletim sistemi ve yazılım şirketi gibi tanımlayabiliriz. Google ve Facebook diğerlerinden biraz ayrışıyor, biri arama motoru diğeri ise sosyal medya servisi veriyorlar. Öyle bir servis ki hem kazançları hem de kullanıcı sayıları ile liderler. Google’ın kullanıcı sayısı 2 milyarı, Facebook kullanıcı sayısı 2,7 milyarı aşmış. İyi de her iki servis de bedava. Canınız istediği kadar, istediği zaman, her istediği yerden Google’da arama yapabilirsiniz, hiç de para ödemezsiniz. Facebook’ta istediğiniz video’yu resmi paylaşır, buraları depo alanı olarak kullanır, istediğiniz zaman yakınlarınızla yazışırsınız. Bu da bedava. Facebook ayrıca İnstagram, Whatsapp, Messenger ile bize daha farklı paylaşım imkânlarını da bedelsiz sunuyor. Ve dünyanın en büyüklerinden biri oluyor. Nasıl mı? Bizim severek isteyerek paylaştığımız bilgileri işleyip ürün haline getirip satarak. Verinin mal haline geldiği, alınıp satıldığı yeni bir dünya kurulmuş bile.
Bizim çok da önemsemediğimiz, zaten saklayacak bir şey yok, birkaç günlük fotoğraf, birkaç yorum diye küçümsediğimiz bu bilgiler arka tarafta çalışan algortimalar tarafından çok da anlamlı hale gelebiliyorlar. Gülümserken, masa başında dostlarla yemekte, sahilde gezintide, kucağımızda bir hayvanı severken çekilen fotoğraflar neler söylemiyorlar ki. İnsan yüzündeki 40 dan fazla kasın durumundan kişinin duyguları yapay zekâ ile çözümlenebiliyor. Facebook’ta yaptığımız beğenilerden, dostlarımızla, arkadaşlarımızla, ailemizle gezdiğimiz yerlerden, paylaşımlarımızdan, alışveriş alışkanlıklarımızdan bir profil oluşturuyorlar ve gelecekte yapacaklarımız için özellikle de nerelere gidip ne satın alabileceğimiz konusunda öngörüde bulunuyorlar. Bu da çok değerli ve satılabilir bir bilgi.
Kaliforniya Üniversitesi’nden Prof. Paul Ekman 1978’de FACS (Facial Action Coding System) adını verdiği bir modeli yayınlıyor. Bu modele göre 6 temel duygu ( kızma, korkma, üzülme, sevinme, tiksinme ve şaşırma ) yüzdeki 27 kasın bileşkesi olarak tanımlanabiliyor. Ne kadar inkâr edersek edelim davranışlar sözlerden daha güçlü ve gerçekçi tepkiler veriyor. Kızmadım deseniz de kızdığınız, sevdim deseniz de tiksindiğiniz belli oluyor. Üstelik Yapay zekâ destekli yüz tanıma sistemleri anında bu duyguyu yakalıyorlar.
Google’da aradığımız kelimeler, Youtube’da seyrettiğimiz videolar o sıralarda nelerle ilgilendiğimizi gösteriyor. Hemen sonrasında ise algoritmalar bize konuyla ilgili reklamları önümüze çıkarıyor. Biz de çoğu zaman memnun oluyoruz aslında. Tam da aradığımız üründe indirimlerin olduğu bir yerlerin reklamları önümüze çıkıyor. Hızlıca bizi online alışveriş yapacağımız sitelere yönlendiriyor. Hayatımızı kolaylaştırdığı bile düşünülebilir kimi zaman. İşte bize dair bu verilerin satılabilir bir ürüne dönüşmesi bu algoritmaların sonucu ortaya çıkan verinin hedefli reklamlarla eşleşmesiyle oluşuyor. Çok değerli bir bilgi olduğunu da dünyanın en değerli şirketleri haline gelmelerinden anlıyoruz. Demek ki en değerli veri aslında bizim mahrem sandığımız kişisel verimiz.
Duygusal durumumuz satın alma konusundaki eğilimimizi de etkiliyor. SEWA (Sentiment Analysis in the Wild) projesi tam da bu amaçla başlamış. Önce kişinin duygusal ve duyarlılık durumu tespit ediliyor, sonra da en doğru içerikle eşleştiriliyor. Duygusal durumu ve duyarlılığı (Emotion and Sentiment Analysis) tespit edilirken kişinin yüzü, sesi, vücut hareketleri ve biyometrik verileri incelenerek en doğru zamanda kendisine hedefli reklam aracılığıyla bir ürün sunuluyor. Bu sunum tam da doğru zamanda yani kişinin duygu ve duyarlılığının optimum olduğu zamanda yapılıyor. Satış başarısının en yüksek olacağı bu zaman bir tesadüf değil, hesaplanarak, gözetlenerek bulunuyor. İşte gözetim kapitalizminin teknoloji ve kişisel veriyle buluştuğu an. Bu model her gün daha fazla veri ile besleniyor ve ince ayarlar yapılıyor. Her şey daha fazla başarı yani daha fazla satış daha fazla para için.
Akademik ortamda yapılan araştırmalar ve bulunan sonuçlar paraya dönmek üzere hemen pazardaki şirketler tarafından kullanılmaya başlıyor. Bunun en bilinen örnekleri ise hedefli reklam veya kişiselleştirilmiş reklam üzerinde çalışan firmalar olmuş. Millward Brown adlı reklam şirketi 2016 yılında “Duygusal Yapay zeka” (Emotional AI) kullanarak 34 milyon dolarlık yatırım almış ve Fortune 100’deki 32 dev şirket için çalışmaya başlamış.75 ülkeden 4,8 milyon yüzün olduğu videoları kullanmışlar. Artık düşünmeden kabul ettiğimiz çerezler (cookie) duygusal durumumuz hakkında da bilgi topluyorlar. En uygun zamanda da hedefli bir reklam olarak önümüze çıkıyorlar. Biz de satın almadan geçemiyoruz doğrusu. Böylece büyük firmalar daha büyük, zenginler daha zengin oluyorlar.
İnceleme – tahmin
Gözetim kapitalizmin dayandığı 2 temel süreç gözetim (Surveillance/observation) ve tahmin (prediction) olarak önümüze çıkıyor. Gözetim sürecinde kişiye dair tüm veriler toplanıyor. Bu veri arama motorlarından, alışverişlerden, sosyal medyadaki davranışından, mobil cihazındaki işlemlerinden, gün içindeki bulunduğu yerlerden, ilişki içinde olduğu kişlerden, finansal hareketlerinden, sağlık verisinden, yani dijital ortamda erişebildikleri her türlü kişisel veriden oluşuyor. Daha sonra bu veri, veri analizi ve yapay zeka algoritmaları ile işlenerek modeller oluşturuluyor. Bu model ise gelecekteki sürece dair tahminler oluşturuyor.
Harvard’da profesör olan Shoshana Zuboff “The Age of Surveillance Capitalism” (Gözetim Kapitalizmi Çağı) adlı kitabında bu ekonomik modelin detaylarını ve sonuçlarını tartışıyor. Gözetim kapitalizmi için de şöyle bazı tanımlar yapmış:
- İnsan deneyimini gizli ticari çıkar olarak gören ve bunun tahminleme ve satış uygulamaları için bedava ham madde olduğunu iddia eden yeni bir ekonomik düzen;
- Mal ve hizmet üretiminin yeni bir küresel davranış değişikliği mimarisine tabi olduğu asalak bir ekonomik mantık;
- İnsanlık tarihinde eşi görülmemiş zenginlik, bilgi ve iktidar yoğunlaşmasıyla kapitalizmin haydut bir mutasyonu;
- Bir gözetim ekonomisinin temel çerçevesi;
- 19. ve 20. yüzyılda endüstriyel kapitalizm doğaya ne kadar önemli bir tehdit oluşturduysa 21. yüzyılda da insan doğasına öyle bir tehdit oluşuyor;
- Toplum üzerinde egemenlik kuran ve piyasa demokrasisine şaşırtıcı meydan okumalar sunan yeni bir araçsal gücün kökeni;
- Tartışmasız bir kesinliğe dayalı yeni bir kolektif düzen empoze etmeyi amaçlayan bir hareket;
- Tepeden inen bir darbe ile kritik insan haklarının kamulaştırılması, halkın egemenliğinin yıkılması;
Gözetimin Politik Eğilimlere Etkisi
Gözetim mekanizmaları sadece alışveriş eğilimlerimizi etkilemekle kalmıyor aynı zamanda oy kullanırken de manupülasyona açık olmamıza yol açıyorlar. Bunun en bilinen örneği 2016 yılında Amerikan seçimlerinde yaşandı ve belgeleriyle ortaya çıkarıldı. Facebook CEO’su Mark Zuckerberg Amerikan senatosunda sorgulandı.
Cambridge Analytica adındaki firma Facebook’tan aldığı, 87 milyon kullanıcısının yaptığı beğeniler üzerinden kurduğu model ile insanları kategorize etmiş ve 2016 seçimlerinde kişiselleştirilmiş yalan haberlerle Amerikalıların kime oy kullanacaklarını ya da oy kullanıp kullanmamaları konusunda etki yaratmıştı. Bunu yaparken ırkçı söylemler içeren yalan haber içeren kişisel içerikler ile insanları etkileyip oy kullanmamalarına sebep olmuş ve sonuçta karşı taraf çoğunluğu elde etmişti.
Aradan zaman geçti ve bu algoritmalar daha fazla veriyle beslendiler ve iyileştiler. Bu yıl 3 Kasımda yapılacak seçimlerde çok daha etkili olmaları beklenmez mi?
Üstelik bu sadece Amerika’da mı oluyor? Bu bizim önümüze çıkarılan, belgeleriyle sunulan bir vaka idi. Ya bilmediklerimiz, görmediklerimiz. Üstelik biz daha çok Facebook kullanmıyor muyuz? Facebook’ta önümüze çıkan her haber doğru mu? Twitter bir sürü bot hesaplarla dolu. Gerçek zannettiğimiz kişiler haberler paylaşıyorlar, sonra da bunların haberleri yalan çıkmıyor mu? Uyanık olmak lazım ama sadece kişisel çabalarla çözülebilecek bir problem mi bu?
Facebook Çin, İran, Suriye, Kuzey Kore gibi ülkelerde yasak. Bazı ülkeler ise zaman zaman Facebook’a erişimi kapatıyorlar ya da bazı içerikleri sansürlüyorlar.
Sadece Amerikan sosyal medya şirketlerinin bu tarz veri topladığını tabi ki söylemiyoruz. Çin’in en önemli sosyal medya araçlarından Tiktok da Hindistan ve Amerika tarafından yasaklandı. Son olarak 14 Eylül’deki haberlere göre Amerika’daki Tiktok verisi Oracle veri merkezlerinde saklanacak. Bu arada Tiktok’un en çok kullanıldığı ülkeler:
Hindistan – 119.3 milyon kullanıcı
ABD- 39.6 milyon kullanıcı
Türkiye – 28.4 milyon kullanıcı
Rusya – 24.3 milyon kullanıcı
Meksika – 19.7 milyon kullanıcı
Brezilya – 18.4 milyon kullanıcı
Pakistan – 11.8 milyon kullanıcı
Suudi Arabistan – 9.7 milyon kullanıcı
Hareket Ekonomisi – Pokemon Go
Google’ın konum servislerini hepimiz biliyoruz, çok da faydalılar, artık bir adresi bulmak için yolda ona buna sormak gerekmiyor. Bu servisler birçok uygulama tarafından da kullanılabiliyor. Pokemon Go oyunu da esasen Google tarafından geliştirilmiş, Artırılmış Gerçeklik ve Google’ın konum servislerini kullanan bir oyun. Pokemon Go oyununda gerçek ortamlara yerleştirilmiş sanal Pokemon karakterlerini bulup puan toplamak gerekiyor. Sokaklarda size verilen direktifler doğrultusunda yürüyor ve pokemonları bulmaya çalışıyorsunuz.
Bu oyun ilk 2016 yılında lanse edildiğinde gerçekte arkasında Google olduğu söylenmeyip Niantic Labs adı altında bir firma tarafından sahipleniliyor ve Google adı geçmiyor. Bir startup tarafından ortaya sürülen bu oyun aslında gerçek bir gözetim kapitalizmi uygulaması. Nasıl derseniz oyuncuların aradığı pokemon karakterleri reklam veren işletmelerin yakınlarına yerleştiriliyor. Siz de pokemonu ararken kendinizi aniden o işletmenin önünde buluyorsunuz ve hem pokemonunuzu bulup puan alıyor hem de hazır gelmişken bir şeyler satın alıyorsunuz ya da bir kahve içiyorsunuz.
Gerçek dünya ile sanal dünyanın bir araya geldiği içinde ticaret de olan mükemmel bir gözetim kapitalizmi uygulaması. Niantic labs’in bu oyunu sayesinde herkes para kazanmış, Starbucks, Mc Donalds ve diğer tüm reklam veren işletmeler. Gerçek oyunun ne olduğunu Pokemon Go oynayanlar biliyor muymuş acaba?
Sosyal İkilem (Social Dilemma)
Bugünlerde Netflix’te Sosyal İkilem (Social Dilemma) diye bir dokümanter film oynuyor. Bu filmde Silikon Vadisi’ndeki gerçek çalışanların ağzından sosyal medyada yaptığımız her türlü hareketin nasıl gözetlendiğini, kullanıldığını ve hatta düşünme, hareket etme ve yaşama şeklimiz üzerindeki orantısız etkisini dinleyebilirsiniz. Yalan haberlerle yönlendirilmek, duygusal zaaflarımızdan yararlanarak gerçekte yapmak istemediğimiz alışverişlere ya da aksiyonlara teşvik edilmek hepsi gerçek. Yetişkinler üzerinde bile rahatlıkla uygulanan bu yöntemler çocuklar ya da ergenler üzerinde çok daha etkili olmaz mı?
The Social Dilemma | Official Trailer | Netflix
Gözetim Kapitalizminin en büyük oyuncuları Google ve Facebook olmakla beraber farklı işlerle uğraşan ama belki de gerçek işi gibi görünen ama veri toplayan ve aynı amaca hizmet eden pek çok farklı örnek de olabilir. En çok veri toplayabilen ve işleyip kullanabilen bazı firmaları da burada saymadan geçmeyelim:
Netflix: Neler seyrediyoruz, aksiyon filmleri mi, bilimsel, dokümanter filmler mi, eşcinsel ağırlıklı filmler mi, seks içerikleri mi, tekrar tekrar seyrettiklerimiz var mı, saat kaçta seyrediyoruz, günün ne kadarını film seyretmeye ayırıyoruz….
Amazon: Neler satın alıyoruz, ne okuyoruz, hangi konulara meraklıyız, hobilerimiz neler, hediye göndermeyi seviyor muyuz, ne kadar para harcıyoruz, hangi bankalardan ödeme yapıyoruz, ne sıklıkla alışveriş yapıyoruz, bakıp da almadığımız neler var, kime ya da kimlere alıyoruz, kendimize mi ailemize ya da arkadaşlarımıza daha çok alıyoruz…
Apple: Telefonlarda mikrofonun hangi uygulamalar tarafından kullanıldığını takip bile edemiyoruz. Konuşma analizleri yapılıp içinden kelimler seçilip reklamlara taşınıyor. Konum servisleri nerelerde dolaştığımız bilgisini tutuyorlar. Mesajlarımız, yazışmalarımız, e-postalarımız izleniyor. Kimlerle iletişim kurduğumuz neler paylaştığımız, hangi uygulamaları kullandığımız hangi oyunları oynadığımız kısaca telefonla yaptığımız her şey analiz edilip kullanılacak bir veri.
Buraya kadar sadece Amerikan uygulamalarından örnek verdiysek de tüm bu uygulamaların Tiktok, Alibaba, Wechat, Baidu, Huawei gibi Çin örnekleri de var. Aslında sahibi olan ülkeyi aramaya gerek yok veriye hangi ülke ya da şirket sahipse o kullanıyor ve paraya veya güce çeviriyor. Korunmanın tek yolu ise GDPR (General Data Protection Regulation) , KVKK (Kişisel Verileri Koruma Kanunu) gibi regülasyonlar ve bunları uygulayacak kurumlar. Demokrasiye, mahremiyete, hak ve özgürlüklere inanıyor ve istiyorsak ortamı boş bırakmayıp hep birlikte talepkar olmamız şart.