I-Uluslararası Düzeyde İnternet
İnternet açısından uluslararası düzeyde en önemli gelişme, 23 Kasım 2001 tarihinde Avrupa Konseyi Siber Suç Sözleşmesi’nin imzaya açılmasıdır. Sözleşme bugüne kadar Avrupa Konseyi’ne üye 26 Devlet dışında ABD,Japonya,Kanada ve Güney Afrika tarafından imzalanmıştır. Bu devletler Sözleşme’yi imzalamakla 30 Haziran 2003 tarihine kadar kendi iç hukuklarında gerekli yasal düzenlemeleri yapma taahhüdü altına girmiş durumdadırlar. Ülkemiz henüz bu Sözleşme’yi imzalamamış olmakla birlikte internetin, bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de giderek daha yoğun bir şekilde kullanılması ve uluslararası özelliği nedeni ile yakın bir gelecekte imzalaması ve kendi iç hukukunu bu Sözleşme’de kabul edilen evrensel değerlere uydurması, bu alanda yasal düzenlemeler yapması kaçınılmazdır.
II-Ulusal Düzeyde İnternet
Bu alanı iki ayrı bölümde incelemek yararlı olacaktır. İlk bölümde 4676 sayılı Yasa ile Basın Kanunu’na eklenen bir madde ile interneti Basın Kanunu hükümlerine tabi kılma girişiminden bahsedilecek, ikinci bölümde ise Türk Ceza Kanunu Tasarısı’nın internetle ilgili olabilecek bazı maddelerinden söz edilecektir.
A-4676 Sayılı Yasa:
Bilindiği gibi 4676 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun, Basın Kanunu, Gelir Vergisi Kanunu ile Kurumlar Vergisi Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun 7.6.2001 tarihinde Büyük Millet Meclisi’nce kabul edilerek sayın Cumhurbaşkanı’na onay için gönderilmiş, sayın Cumhurbaşkanı onaltı başlık altında toplanabilecek gayet haklı gerekçelerle bu Yasayı onaylamayarak bir daha görüşülmesi için 18.6.2001 tarihinde Meclis’e iade etmiştir.
Kamuoyundan, sivil toplum kuruluşlarından ve özellikle internetle ilgili kurum ve kişilerden gelen yoğun tepkiler sonucunda bir daha Meclis gündemine getirilemeyen 4676 sayılı Yasanın 26 ncı maddesi ile 5680 sayılı Yasaya eklenen Ek Madde 9’la; internet ortamında yayınlanan her türlü yazı, resim, işaret, sesli veya sessiz görüntü ve benzerleri ile yalan haber yapılması, hakaret ve benzeri fiillerin işlenmesi durumunda 5680 sayılı Yasa hükümlerinin uygulanacağı belirtilmektedir. 5680 sayılı Yasa hükümlerine uygun olarak gazete, dergi, kitap şeklinde yayınlanan basılı eserlerin aynen internet ortamına aktarılması durumunda Ek Madde 9’daki düzenlemeye ihtiyaç olmadan hem hukuk ve hem de ceza davalarında 5680 sayılı Yasanın uygulanması mümkündür. Çünkü 5680 sayılı Yasanın 3 üncü maddesinin 2 nci fıkrasına göre “Basılmış eserlerin herkesin görebileceği veya girebileceği yerlerde gösterilmesi veya asılması veya dağıtılması veya dinletilmesi veya satışa arzı (neşir) sayılır. Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Büyük Lügat’e göre neşir kelimesinin manası; neşretmek, yaymak, bir haberi faşetmek, herkese duyurmak, şayi kılmak, izhar etmek’tir. İnternetin yaptığı işlerden biri de budur, diğer bir deyişle internet, neşir(yayma) vasıtalarından biridir.
Basın Kanunu,2 nci maddesinde ifade edildiği üzere,”yazılar ve resimler” hakkında uygulanabilir, halbuki Ek Madde 9’da bunların dışında “…işaret,sesli veya sessiz görüntü ve benzerleri”nden de bahsedilmektedir. Bunlar hakkında Basın Kanunu’nun uygulanması mümkün olmadığı için Ek Madde 9’un Basın Kanunu’nun 17 nci maddesine ve dolayısı ile aynı Yasanın sorumluları belirleyen 16 ncı maddesine yaptığı göndermenin,”işaret, sesli veya sessiz görüntü ve benzerleri” açısından hiçbir kıymeti yoktur. Zira internet ortamında “işaret, sesli veya sessiz görüntü veya benzerleri” ile yapılan haksız fiillerin sahipleri hakkında Basın Kanunu’nun genel sistematiği içerisinde sorumluları belirlemek ve haklarında uygulama yapmak imkansızdır. İnternete mahsus,bu yayının tekniğine ve şartlarına uygun ayrı bir düzenleme yapmak şarttır.
Mevkute, kitap ve benzeri basılı eserlerin internet ortamında aynen yayınlanması halinde bunları vücuda getiren yazar, sorumlu müdür ve yayınlatan(naşir) gibi sıfatları taşıyan kişiler hakkında günümüz şartlarında da ceza ve hukuk davaları açılabilir. Bunları internet ortamına aktaran, bir anlamda teknik bir görev ifa eden insanların, içeriklerine vakıf olmadıkları, denetleme ve engelleme gibi yetki ve görevleri de bulunmayan bu yayınlardan dolayı sorumlu tutulmaları mümkün görülmemektedir. Bu kişiler bir anlamda Basın Kanunu’nun sorumluları belirleyen 16 ncı maddesinde zikredilen matbaacılar gibidir, ilk etapta hiçbir sorumlulukları yoktur,mevkute tanımına girmeyen basılı eserin sahibinin, yayınlatanının belli olmaması veya bu kimseler belli olup da aleyhlerine Türk Mahkemelerinde dava açılamaması durumlarında sorumlulukları gündeme gelebilir.
Günümüzde medyada tekelleşme ya da kartelleşme olarak ifade edilen rahatsız edici durumun ve ayrıca ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik krizin sonucu olarak bir çok basın mensubunun çalıştıkları yayın kuruluşlarından ayrılmak zorunda kaldıkları, bunlardan bir kısmının alternatif medya olarak da adlandırılan internet gazeteciliği yaptıkları bilinen bir vakıadır. İnternet gazeteciliği alanında da 5680 sayılı Yasa’da olduğu gibi kendilerine cezai ve hukuki sorumluluklar yüklenebilecek yazar, mevkute sahibi, sorumlu müdür, naşir gibi süjeler tayin edilmeli, bunların sorumluluk alanları belirlenmelidir.
B-Türk Ceza Kanunu Tasarısı:
Sözlüklerde “Duygu,düşünce veya bilgilerin telefon, telgraf, televizyon, radyo gibi akla gelebilecek her türlü yolla başkalarına aktarılması, bildirişim, haberleşme, komünikasyon” olarak tarif edilen iletişim faaliyetinin önemli araçlarından biri olan internetin Türk Ceza Kanunu Tasarısı’nın “Tanımlar” başlıklı 4 üncü maddesinin 11 inci bendinde “Basın ve yayın yolu ile” kavramı içerisinde ayrıca zikredilmemesi tatbikatta güçlükler yaratacaktır. Çünkü, Tasarı’nın 170/5-6, 178/son, 188/3, 190/2, 357/3, 377/2, 471/2nci maddelerinde açık olarak “suçun basın ve yayın yoluyla işlenmesi” ağırlaştırıcı sebep olarak kabul edilmişken, 291/2 nci madde ile buraya atıf yapan 292 nci maddenin son fıkrasında “her türlü kitle iletişim araçları,ses kayıt bantları, sesli veya sözle yayın araçları, internet, plak, elle çoğaltılarak yayınlanan veya dağıtılan yazılar, genel yerlerde levha ve ilan asma” faaliyetleri ağırlaştırıcı sebep kabul edilmiş, 358/2 nci maddede “basın ve görsel veya işitsel yayın” tabirinin kullanılması tercih edilmiş, 426/4ncı madde ile 4304 uncu maddelerde ise “basın veya görsel veya işitsel yayın yoluyla veya internet marifetiyle” suçun işlenmesi ağırlaştırıcı sebep olarak madde metni içerisine yerleştirilmiştir. Bu durumda sanki internet, 4 üncü maddenin 11 numaralı bendinde tanımı yapılan basın ve yayın araçları dışında bir araçmış gibi bir sonuç ortaya çıkmıştır.
Bu sakıncayı gidermek için Tasarı’nın 4/11.bendindeki “basın ve yayın yolu ile” tabiri yerine “iletişim araçları ile” tabirinin kullanılması, teknolojinin devamlı gelişme gösterdiği, yeni iletişim araçlarının önümüzdeki yıllarda çıkabileceği görüşünden hareketle, iletişim faaliyetinin bir ucu açık olacak şekilde ileriye yönelik güzel bir tarifinin yapılması,günümüzde mevcut olan iletişim araçlarının interneti de kapsayacak şekilde tek tek sayılması, iletişim araçları ile suçun işlenmesi halinde cezaların ağırlaştırılması düşünülen maddelerde bu araçları her defasında tek tek saymak yerine sadece bu tabirin kulllanılmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
Bence,Tasarı’nın, internet yayını yapanlar açısından çok önemli olan bir maddesi halen yürürlükte olan Türk Ceza Kanunu’nun muadili olarak getirilen “Kanunun cürüm saydığı yayının nakli” başlıklı 293 üncü maddesidir. Bu maddedeki düzenleme,Alman Teleservisler Yasası’nın “Sorumluluk” başlıklı 5 inci maddesinin 2 nci bendindeki düzenleme ile paralellik arzetmektedir. Şöyle ki; 293 üncü maddenin ilk fıkrasına göre “Kanunun cürüm saydığı bir yayını,herhangi bir iletişim aracı ile nakleden, asıl yayını yapan gibi cezalandırılır. 5 inci maddenin 2 numaralı bendine göre ise”Servis sağlayıcılar, kullanıma hazır tuttukları yabancı içeriklerden dolayı, ancak bu içeriğin bilgisine sahip oldukları ve bu içeriklerin kullanımının önlenmesi teknik olarak mümkün ve kendilerinden beklenebilir olduğu durumda sorumludurlar.
”Her iki halde de nakledilen yayının içeriğine katılıp katılmamak önemli olmadığı gibi, yayında ileri sürülen fikirlere iştirak edilmediğine dair kayıt ilave edilse bile sorumluluk mevcuttur.Burada önemli olan içeriğine vakıf olarak bir yayını nakletmektir.
İnternetle işlenen suçlarda yetkili mahkemeyi tayin bakımından da önem arzeden “Yer bakımından uygulama” başlıklı Tasarı’nın 6 ncı maddesinin ilk fıkrasının 2 nci cümlesinden bir nebze bahsetmek gerekir.Bu cümleye göre “Eylemin kısmen veya tamamen Türkiye’de yapılması veya neticenin Türkiye’de gerçekleşmesi halinde suç;Türkiye’de işlenmiş sayılır.”
Bu düzenlemeye göre aşağıdaki üç halde de suç Türkiye’de işlenmiş sayılacaktır:
1-İnternete girişin ve neticenin Türkiye’de gerçekleşmesi,
2-İnternete girişin Türkiye’de olması,neticenin yabancı bir ülkede gerçekleşmesi,
3-İnternete girişin yabancı bir ülkeden olması,neticenin Türkiye’de tahakkuku.
İlk halde fiil ve netice Türkiye’de gerçekleştiği,dolayısı ile fail ve mağdur Türkiye’de oldukları için yetki bakımından herhangi bir sorun çıkması düşünülemez.İkinci halde fail Türkiye’de,mağdur yabancı ülkede,üçüncü halde ise fail yabancı ülkede,mağdur ise Türkiye’de bulunduğu için bu son iki halde uluslararası düzeyde yetki ihtilaflarının çıkması kaçınılmazdır.Dolayısı ile son iki hal için bu alanda mutlaka uluslararası sözleşmeler yapılması gerekir.
Bu cümle,Türkiye’nin yetki alanını ülke çapında düzenler gibi görünmekte ise de,Türkiye’de milli sınırlar içerisinde internet suçları bakımından hangi adli merciin yetkili olacağı konusunu halletmekten uzaktır.Yasal bir düzenleme yapılıncaya kadar ceza mevzuatında genel olarak (Yetki) konusunu düzenleyen CMUK.nun 8 inci maddesindeki düzenlemeden de istifade edilerek tatbikatta şu şekilde hareket edilmesi uygun gözükmektedir:
1-Failin ve internete giriş yerinin belli olduğu,servis sağlayıcı şirket çalışanlarının herhangi bir şekilde suç faili olmadığı durumlarda internete giriş yeri adli mercii,
2-Servis sağlayıcı şirket çalışanlarının suç faili olduğu durumlarda şirket merkezinin bulunduğu yer adli mercii,
3-Takibi şikayete bağlı hakaret ve sövme cürümlerinin internet vasıtasıyla işlenmesi durumunda suç mağdurunun ihtiyarına göre;
a-Mağdurun ikamet ettiği ya da sakin olduğu yer adli mercii(istisnai yetki),
b-Olayın özelliğine göre yukarıda iki şık halinde yazılı olan yerlerdeki adli mercilerden herhangi biri.
Bu bölümde Yargıtay 4.Hukuk Dairesi’nin 8.2.2001 tarih,2001/755-1157 sayılı önemli bir kararından bahsetmek yerinde olacaktır:İnternetteki yayınla kişilik haklarının saldırıya uğradığından bahisle manevi tazminat ve internetteki yayının durdurulması taleplerini kabul eden mahalli mahkemenin kararı Yargıtay tarafından tazminat yönünden kabul görmüş,internetteki yayının durdurulması talebinin kabulüne ilişkin bölüm ise bozulmuştur.Yargıtay buna gerekçe olarak;internetteki yayınlar nedeniyle yapılacak işlem konusunda henüz yasal bir düzenleme olmaması nedeni ile verilen kararın uygulama kabiliyetinin bulunmamasını göstermiştir.
Bu yazının, III-İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Bürosu Düzeyinde İnternet bölümünü 2001 Yılının İstanbul İnternet Davaları sayfasından okuyabilirsiniz. 2.bölümde Açılan Kamu Davaları ve Sonuçları ile Takipsizlik Kararları verilen gerçek olaylardan örnekler bulacaksınız.
I-Uluslararası Düzeyde İnternet
İnternet açısından uluslararası düzeyde en önemli gelişme, 23 Kasım 2001 tarihinde Avrupa Konseyi Siber Suç Sözleşmesi’nin imzaya açılmasıdır. Sözleşme bugüne kadar Avrupa Konseyi’ne üye 26 Devlet dışında ABD,Japonya,Kanada ve Güney Afrika tarafından imzalanmıştır. Bu devletler Sözleşme’yi imzalamakla 30 Haziran 2003 tarihine kadar kendi iç hukuklarında gerekli yasal düzenlemeleri yapma taahhüdü altına girmiş durumdadırlar. Ülkemiz henüz bu Sözleşme’yi imzalamamış olmakla birlikte internetin, bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de giderek daha yoğun bir şekilde kullanılması ve uluslararası özelliği nedeni ile yakın bir gelecekte imzalaması ve kendi iç hukukunu bu Sözleşme’de kabul edilen evrensel değerlere uydurması, bu alanda yasal düzenlemeler yapması kaçınılmazdır.
II-Ulusal Düzeyde İnternet
Bu alanı iki ayrı bölümde incelemek yararlı olacaktır. İlk bölümde 4676 sayılı Yasa ile Basın Kanunu’na eklenen bir madde ile interneti Basın Kanunu hükümlerine tabi kılma girişiminden bahsedilecek, ikinci bölümde ise Türk Ceza Kanunu Tasarısı’nın internetle ilgili olabilecek bazı maddelerinden söz edilecektir.
A-4676 Sayılı Yasa:
Bilindiği gibi 4676 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun, Basın Kanunu, Gelir Vergisi Kanunu ile Kurumlar Vergisi Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun 7.6.2001 tarihinde Büyük Millet Meclisi’nce kabul edilerek sayın Cumhurbaşkanı’na onay için gönderilmiş, sayın Cumhurbaşkanı onaltı başlık altında toplanabilecek gayet haklı gerekçelerle bu Yasayı onaylamayarak bir daha görüşülmesi için 18.6.2001 tarihinde Meclis’e iade etmiştir.
Kamuoyundan, sivil toplum kuruluşlarından ve özellikle internetle ilgili kurum ve kişilerden gelen yoğun tepkiler sonucunda bir daha Meclis gündemine getirilemeyen 4676 sayılı Yasanın 26 ncı maddesi ile 5680 sayılı Yasaya eklenen Ek Madde 9’la; internet ortamında yayınlanan her türlü yazı, resim, işaret, sesli veya sessiz görüntü ve benzerleri ile yalan haber yapılması, hakaret ve benzeri fiillerin işlenmesi durumunda 5680 sayılı Yasa hükümlerinin uygulanacağı belirtilmektedir. 5680 sayılı Yasa hükümlerine uygun olarak gazete, dergi, kitap şeklinde yayınlanan basılı eserlerin aynen internet ortamına aktarılması durumunda Ek Madde 9’daki düzenlemeye ihtiyaç olmadan hem hukuk ve hem de ceza davalarında 5680 sayılı Yasanın uygulanması mümkündür. Çünkü 5680 sayılı Yasanın 3 üncü maddesinin 2 nci fıkrasına göre “Basılmış eserlerin herkesin görebileceği veya girebileceği yerlerde gösterilmesi veya asılması veya dağıtılması veya dinletilmesi veya satışa arzı (neşir) sayılır. Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Büyük Lügat’e göre neşir kelimesinin manası; neşretmek, yaymak, bir haberi faşetmek, herkese duyurmak, şayi kılmak, izhar etmek’tir. İnternetin yaptığı işlerden biri de budur, diğer bir deyişle internet, neşir(yayma) vasıtalarından biridir.
Basın Kanunu,2 nci maddesinde ifade edildiği üzere,”yazılar ve resimler” hakkında uygulanabilir, halbuki Ek Madde 9’da bunların dışında “…işaret,sesli veya sessiz görüntü ve benzerleri”nden de bahsedilmektedir. Bunlar hakkında Basın Kanunu’nun uygulanması mümkün olmadığı için Ek Madde 9’un Basın Kanunu’nun 17 nci maddesine ve dolayısı ile aynı Yasanın sorumluları belirleyen 16 ncı maddesine yaptığı göndermenin,”işaret, sesli veya sessiz görüntü ve benzerleri” açısından hiçbir kıymeti yoktur. Zira internet ortamında “işaret, sesli veya sessiz görüntü veya benzerleri” ile yapılan haksız fiillerin sahipleri hakkında Basın Kanunu’nun genel sistematiği içerisinde sorumluları belirlemek ve haklarında uygulama yapmak imkansızdır. İnternete mahsus,bu yayının tekniğine ve şartlarına uygun ayrı bir düzenleme yapmak şarttır.
Mevkute, kitap ve benzeri basılı eserlerin internet ortamında aynen yayınlanması halinde bunları vücuda getiren yazar, sorumlu müdür ve yayınlatan(naşir) gibi sıfatları taşıyan kişiler hakkında günümüz şartlarında da ceza ve hukuk davaları açılabilir. Bunları internet ortamına aktaran, bir anlamda teknik bir görev ifa eden insanların, içeriklerine vakıf olmadıkları, denetleme ve engelleme gibi yetki ve görevleri de bulunmayan bu yayınlardan dolayı sorumlu tutulmaları mümkün görülmemektedir. Bu kişiler bir anlamda Basın Kanunu’nun sorumluları belirleyen 16 ncı maddesinde zikredilen matbaacılar gibidir, ilk etapta hiçbir sorumlulukları yoktur,mevkute tanımına girmeyen basılı eserin sahibinin, yayınlatanının belli olmaması veya bu kimseler belli olup da aleyhlerine Türk Mahkemelerinde dava açılamaması durumlarında sorumlulukları gündeme gelebilir.
Günümüzde medyada tekelleşme ya da kartelleşme olarak ifade edilen rahatsız edici durumun ve ayrıca ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik krizin sonucu olarak bir çok basın mensubunun çalıştıkları yayın kuruluşlarından ayrılmak zorunda kaldıkları, bunlardan bir kısmının alternatif medya olarak da adlandırılan internet gazeteciliği yaptıkları bilinen bir vakıadır. İnternet gazeteciliği alanında da 5680 sayılı Yasa’da olduğu gibi kendilerine cezai ve hukuki sorumluluklar yüklenebilecek yazar, mevkute sahibi, sorumlu müdür, naşir gibi süjeler tayin edilmeli, bunların sorumluluk alanları belirlenmelidir.
B-Türk Ceza Kanunu Tasarısı:
Sözlüklerde “Duygu,düşünce veya bilgilerin telefon, telgraf, televizyon, radyo gibi akla gelebilecek her türlü yolla başkalarına aktarılması, bildirişim, haberleşme, komünikasyon” olarak tarif edilen iletişim faaliyetinin önemli araçlarından biri olan internetin Türk Ceza Kanunu Tasarısı’nın “Tanımlar” başlıklı 4 üncü maddesinin 11 inci bendinde “Basın ve yayın yolu ile” kavramı içerisinde ayrıca zikredilmemesi tatbikatta güçlükler yaratacaktır. Çünkü, Tasarı’nın 170/5-6, 178/son, 188/3, 190/2, 357/3, 377/2, 471/2nci maddelerinde açık olarak “suçun basın ve yayın yoluyla işlenmesi” ağırlaştırıcı sebep olarak kabul edilmişken, 291/2 nci madde ile buraya atıf yapan 292 nci maddenin son fıkrasında “her türlü kitle iletişim araçları,ses kayıt bantları, sesli veya sözle yayın araçları, internet, plak, elle çoğaltılarak yayınlanan veya dağıtılan yazılar, genel yerlerde levha ve ilan asma” faaliyetleri ağırlaştırıcı sebep kabul edilmiş, 358/2 nci maddede “basın ve görsel veya işitsel yayın” tabirinin kullanılması tercih edilmiş, 426/4ncı madde ile 4304 uncu maddelerde ise “basın veya görsel veya işitsel yayın yoluyla veya internet marifetiyle” suçun işlenmesi ağırlaştırıcı sebep olarak madde metni içerisine yerleştirilmiştir. Bu durumda sanki internet, 4 üncü maddenin 11 numaralı bendinde tanımı yapılan basın ve yayın araçları dışında bir araçmış gibi bir sonuç ortaya çıkmıştır.
Bu sakıncayı gidermek için Tasarı’nın 4/11.bendindeki “basın ve yayın yolu ile” tabiri yerine “iletişim araçları ile” tabirinin kullanılması, teknolojinin devamlı gelişme gösterdiği, yeni iletişim araçlarının önümüzdeki yıllarda çıkabileceği görüşünden hareketle, iletişim faaliyetinin bir ucu açık olacak şekilde ileriye yönelik güzel bir tarifinin yapılması,günümüzde mevcut olan iletişim araçlarının interneti de kapsayacak şekilde tek tek sayılması, iletişim araçları ile suçun işlenmesi halinde cezaların ağırlaştırılması düşünülen maddelerde bu araçları her defasında tek tek saymak yerine sadece bu tabirin kulllanılmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
Bence,Tasarı’nın, internet yayını yapanlar açısından çok önemli olan bir maddesi halen yürürlükte olan Türk Ceza Kanunu’nun muadili olarak getirilen “Kanunun cürüm saydığı yayının nakli” başlıklı 293 üncü maddesidir. Bu maddedeki düzenleme,Alman Teleservisler Yasası’nın “Sorumluluk” başlıklı 5 inci maddesinin 2 nci bendindeki düzenleme ile paralellik arzetmektedir. Şöyle ki; 293 üncü maddenin ilk fıkrasına göre “Kanunun cürüm saydığı bir yayını,herhangi bir iletişim aracı ile nakleden, asıl yayını yapan gibi cezalandırılır. 5 inci maddenin 2 numaralı bendine göre ise”Servis sağlayıcılar, kullanıma hazır tuttukları yabancı içeriklerden dolayı, ancak bu içeriğin bilgisine sahip oldukları ve bu içeriklerin kullanımının önlenmesi teknik olarak mümkün ve kendilerinden beklenebilir olduğu durumda sorumludurlar.
”Her iki halde de nakledilen yayının içeriğine katılıp katılmamak önemli olmadığı gibi, yayında ileri sürülen fikirlere iştirak edilmediğine dair kayıt ilave edilse bile sorumluluk mevcuttur.Burada önemli olan içeriğine vakıf olarak bir yayını nakletmektir.
İnternetle işlenen suçlarda yetkili mahkemeyi tayin bakımından da önem arzeden “Yer bakımından uygulama” başlıklı Tasarı’nın 6 ncı maddesinin ilk fıkrasının 2 nci cümlesinden bir nebze bahsetmek gerekir.Bu cümleye göre “Eylemin kısmen veya tamamen Türkiye’de yapılması veya neticenin Türkiye’de gerçekleşmesi halinde suç;Türkiye’de işlenmiş sayılır.”
Bu düzenlemeye göre aşağıdaki üç halde de suç Türkiye’de işlenmiş sayılacaktır:
1-İnternete girişin ve neticenin Türkiye’de gerçekleşmesi,
2-İnternete girişin Türkiye’de olması,neticenin yabancı bir ülkede gerçekleşmesi,
3-İnternete girişin yabancı bir ülkeden olması,neticenin Türkiye’de tahakkuku.
İlk halde fiil ve netice Türkiye’de gerçekleştiği,dolayısı ile fail ve mağdur Türkiye’de oldukları için yetki bakımından herhangi bir sorun çıkması düşünülemez.İkinci halde fail Türkiye’de,mağdur yabancı ülkede,üçüncü halde ise fail yabancı ülkede,mağdur ise Türkiye’de bulunduğu için bu son iki halde uluslararası düzeyde yetki ihtilaflarının çıkması kaçınılmazdır.Dolayısı ile son iki hal için bu alanda mutlaka uluslararası sözleşmeler yapılması gerekir.
Bu cümle,Türkiye’nin yetki alanını ülke çapında düzenler gibi görünmekte ise de,Türkiye’de milli sınırlar içerisinde internet suçları bakımından hangi adli merciin yetkili olacağı konusunu halletmekten uzaktır.Yasal bir düzenleme yapılıncaya kadar ceza mevzuatında genel olarak (Yetki) konusunu düzenleyen CMUK.nun 8 inci maddesindeki düzenlemeden de istifade edilerek tatbikatta şu şekilde hareket edilmesi uygun gözükmektedir:
1-Failin ve internete giriş yerinin belli olduğu,servis sağlayıcı şirket çalışanlarının herhangi bir şekilde suç faili olmadığı durumlarda internete giriş yeri adli mercii,
2-Servis sağlayıcı şirket çalışanlarının suç faili olduğu durumlarda şirket merkezinin bulunduğu yer adli mercii,
3-Takibi şikayete bağlı hakaret ve sövme cürümlerinin internet vasıtasıyla işlenmesi durumunda suç mağdurunun ihtiyarına göre;
a-Mağdurun ikamet ettiği ya da sakin olduğu yer adli mercii(istisnai yetki),
b-Olayın özelliğine göre yukarıda iki şık halinde yazılı olan yerlerdeki adli mercilerden herhangi biri.
Bu bölümde Yargıtay 4.Hukuk Dairesi’nin 8.2.2001 tarih,2001/755-1157 sayılı önemli bir kararından bahsetmek yerinde olacaktır:İnternetteki yayınla kişilik haklarının saldırıya uğradığından bahisle manevi tazminat ve internetteki yayının durdurulması taleplerini kabul eden mahalli mahkemenin kararı Yargıtay tarafından tazminat yönünden kabul görmüş,internetteki yayının durdurulması talebinin kabulüne ilişkin bölüm ise bozulmuştur.Yargıtay buna gerekçe olarak;internetteki yayınlar nedeniyle yapılacak işlem konusunda henüz yasal bir düzenleme olmaması nedeni ile verilen kararın uygulama kabiliyetinin bulunmamasını göstermiştir.
Bu yazının, III-İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Bürosu Düzeyinde İnternet bölümünü 2001 Yılının İstanbul İnternet Davaları sayfasından okuyabilirsiniz. 2.bölümde Açılan Kamu Davaları ve Sonuçları ile Takipsizlik Kararları verilen gerçek olaylardan örnekler bulacaksınız.