ABD’de torrent kullanıcılarına yönelik enteresan bir korsan davası açıldı. Geçtiğimiz yıl Oscar kazanan Hurt Locker filminin yapımcıları, anlaştıkları hukuk bürosu aracılığıyla tam 24.583 kişiyi korsan film paylaşımı nedeniyle dava ediyor. Söz konusu filmin yapımcılık firması bu dava sayesinde hem korsan film paylaşımına darbe vurmak istiyor hem de çok ciddi bir gelir elde etmeyi hedefliyor.
Torrent ve P2P dosya paylaşım uygulamaları oldukça uzun süreden beri tartışmalara yol açan bir konu. Film ve müzik endüstrisi söz konusu uygulamalara olanak tanıyan PirateBay gibi pek çok siteyi durmaksızın süren çabalarıyla kapattırmayı başardı. Ancak söz konusu sitelerin birisi kapanırsa yerine yenisi açılıyor, sunucular farklı ülkelere taşınıyor ve yasal açıdan bu işin önünü kesmek imkansız hale geliyor. Yine de film ve müzik endüstrisi temsilcileri yılmıyorlar ve yeni yeni davalar açmaya devam ediyorlar. Bu durumun son örneği de ABD’de bu kez bir torrent sitesine değil 24.583 torrent kullanıcısına açılan dava.
Davayı açan hukuk bürosu Washington merkezli Dunlap, Grubb and Weaver firması. Firma söz konusu davayı aslında geçtiğimiz sene açmıştı ve orijinal davada 5.000 kadar torrent kullanıcısından tazminat talep ediliyordu. Ancak söz konusu filmi torrent uygulaması aracılığıyla indiren kişilerin artmasıyla dava açılan kişi sayısı da arttı ve son sayı 24.583 kişiye ulaştı. Bu sayı ile birlikte söz konusu dava kitlesel davalar için bile rekor düzeyde sanığa karşı açılan bir dava olma özelliğini kazandı.
İşin en enteresan noktalarından birisi ise tüketiciler aleyhine açılan bu tip davaların ABD’de genellikle mahkeme dışında anlaşma yoluyla çözülmesi. Mahkeme dışında anlaşma yönteminde hukuk firması davalı başına 2.000 ila 4.000 Dolar aralığında bir fiyat karşılığında iddiasından vazgeçiyor. Komik olan taraf ise 25.000 davalının %40’ı alt limit olarak görülen 2.000 Dolar karşılığında davayı düşürme yolunu seçse, film firmasının gişe hasılatından (ABD için 17 milyon Dolar) daha fazla gelir elde edecek olması.
Dunlap, Grubb and Weaver firması, söz konusu davalara yabancı bir firma değil. Aynı hukuk bürosu geçtiğimiz ay da Slyvester Stallone’nin son filmi “the Expendables”ı torrent aracılığıyla indiren 23,332 kişi aleyhine dava açmıştı. Geçtiğimiz ay açılan davada mahkeme heyeti, davacı grup olan US Copyright Grubu’nun talebi üzerine İSS’lerden (İnternet Servis Sağlayıcıları) the Expendables’ı indiren kullanıcıların bilgilerini talep etmeye karar vermişti. Söz konusu talebin işleme konulmasıyla birlikte Slyvetser Stallone’nin filmi için açılan davada sanık sayısının daha da artması ve yeni bir rekor kırılması bekleniyor.
Peki ama bu davalar nasıl açılıyor diye soracak olursanız ABD’de yürürlükte olan yasalar özellikle telif haklarıyla ilgili konularda toplu dava açılmasını kolaylaştırır nitelikte. Troll dava denilen bu yöntem hukuk bürolarının ve film/müzik endüstrisinin de işine geliyor zira teker teker 25.000 kişiye dava açmak yerine tek bir dava açıp adli masraflarını azaltabiliyorlar. Süreç ise bir hukuk bürosunun önce bir “yüksek teknoloji firmasıyla” anlaşması sonrasında start alıyor.
Yüksek teknoloji firmalarının bu konudaki işlevleri ise her torrent paylaşımı için gerekli olan “tracker” yani takip dosyalarının benzerlerini yaratmaları. Düşündüğünüzde hukuk bürosunun korsan karşıtı dava açabilmesi için önce bir muhatabı olması gerekli. Bu muhatap önceden PirateBay, Mininova vs… gibi büyük torrent siteleri idi. Ancak film/müzik endüstrisi baktı ki söz konusu siteleri kapatmak bir fayda sağlamıyor bu kez de son kullanıcıyı yani ilgili sanat eserini korsan yollarla bilgisayarına indiren kişileri doğrudan hedef almaya karar verdi. İşte bu noktada yüksek teknoloji firmalarının yazdığı tracker programlar, ilgili dosyaların hangi kullanıcılar tarafından indirildiğini saptamaya yarıyorlar. Hukuk büroları da bu son kullanıcılar aleyhine dava açıyorlar.
Ancak işin bir de püf noktası var. Söz konusu “tracker” dosyaları sadece IP adresi bilgisini alabiliyor. Bu IP adresi bilgilerini gerçek kullanıcılarla ilişkilendirmek ise sadece İSS’lerin yapabileceği bir iş. Dolayısıyla hukuk büroları İSS’lerden ellerindeki IP bilgilerini İSS’in veri tabanındaki kullanıcı bilgisiyle karşılaştırmasını talep etmek zorundalar. İnternet kullanıcılarının servis sağlayıcılar ile yaptığı sözleşmeler ise bu bilginin mahrem olarak kalması gerektiğini ve 3. şahısların (polis ve istihbarat birimleri dahil olmak üzere) ancak mahkeme kararıyla bu bilgiye erişebileceklerini güvence altına almakta.
Son açılan davada IP adresi tespit edilen 10.500 kişinin Comcast, 5.200 kişinin Verizon, 2.700 kişinin Charter ve 1.750 kişinin ise Time Warner firmalarından internet hizmeti aldığı saptanmış. Şimdi hukuk bürosu mahkemeden ilgili İSS’lere bir yazı gönderilmesini ve IP bilgileri ile gerçek kişi bilgilerinin eşleştirilmesini talep etmek zorunda.
ABD’de İSS’ler ellerine böyle bir mahkeme emri ulaştığında da iki farklı uygulamada bulunabiliyorlar. Eğer kendilerinden IP/gerçek kişi eşleştirmesini talep eden güvenlik güçleriyse İSS elindeki bilgileri doğrudan ilgili kuruma veriyor. Ancak söz konusu mahkeme emri tazminat talebiyle toplu açılan davalar nedeniyle ise, İSS’ler önce müşterilerine bir mektup gönderiyorlar. Bu mektupta mahkeme emri ile İSS’ten müşterinin kişisel bilgilerinin istendiği yazılıyor ve bir “resmi itiraz süresi” barındırıyor. Kişi ilgili süre zarfında resmi itirazını yapıp yasal yollardan gerçek kişi bilgilerinin 3. şahsa verilmesini engellemeye çalışabiliyor.
Sonuç olarak bakıldığında ise aslında hukuk büroları gerçek kişi bilgilerine ulaştıklarında davalılar ile mahkeme dışında anlaşma zemini arıyorlar. ABD’de telif hakkı ihlalleri için tipik olarak 2.000 ila 4.000 Dolar aralığında bir anlaşma zemininden bahsedilmekte. Bu noktada kişisel hak ve özgürlükleri savunan gruplar davalı kişilerin kesinlikle yasal bir tavsiye almadan karşı tarafla anlaşma yoluna gitmemesini salık vermekteler. Zira film ve müzik endüstrisinin söz konusu davaları çoğunlukla korkutma amacıyla açtığı ve IP/müşteri eşleştirme işleminin hiçbir şekilde tek başına kanıt teşkil edemeyeceği belirtiliyor.
Her ne olursa olsun telif hakları konusu dünyanın her yerinde sorunlu bir konu. Tüketiciler mevcut fiyatlardan ve dağıtım kanallarından, yapımcılar ise korsandan ve emek hırsızlığından şikayetçiler. ABD’de 25.000 kişiye karşı açılan dava ise bu konuda enteresan bir noktada yer almakta. Ülkemizdeki durumu da konunun uzmanlarına danıştık ve önümüzdeki günlerde Türkiye’deki uygulamalara yer veriyor olacağız.