(Fotoğraf: Murat Solakoglu)
Perşembe günü Kadir Has Üniversitesinde başlayan “Yeni Medya Çalışmaları II. Ulusal Kongresi” sırasında bir hayli ilginç oturumlar vardı. Bunlardan birisi de, Akdeniz Üniversitesi öğretim Üyesi Burak Özçetin’in sunumuydu.
Uzun süredir malum “sosyal medya kullanımı”, “troller”, “Fuat Avni” filan tartışıyoruz. Bu sunumda, hemen hemen bunun tamamına yönelik bir tartışma var. Bu nedenle önemli bir sunum olarak değerlendirdik. Önce vakti olmayan turk-internet.com okuyucuları için kısaca özetledik ama devamını okumak isteyenler için, –kendisinden izin alarak– asıl sunumu video ve içerik olarak da ekliyoruz. Çünkü bu konuların tartışılması gerektiğini düşünüyoruz. Özçetin’in sunumunda ilgimizi çeken maddeler şunlar oldu;
- Günümüzün Yurttaşlık tanımı nedir?
- Yeni medya okuryazarlığı ama nasıl?
Özçetin’e göre, “Yeni medya okuryazarlığı” teknik ya da pedagojik olmaktan çok politik bir meseledir. 4 başlık altında okunabilir.
- Yapısöküm Sanatı Olarak yeni Medya okuryazarlığı
- Karşı karşıya kaldığımız metinler, anlamlar hiçbir zaman saydam değildir.
- Bütün metinlerin arkasında mutlaka ve mutlaka toplumsal iktidar ilişkileri ve genellikle de asimetrik ve tahakküme dayalı olan toplumsal ilişkiler vardır
- Savunma Sanatı Olarak yeni Medya okuryazarlığı
- Asıl bizi korumaya çalışanlardan nasıl korunacağız?
- Bilgiyi şifrelemek, şifreyi çözmekten daha kolaydır.
- Taarruz Sanatı Olarak yeni Medya okuryazarlığı
- Aktif izleyici, sadece izlemeyen, yorum katan izleyicilik
- Örgütlenme, eyleme katılma, bir araya gelme, yaratma, kendi medyanı yaratma, kendi içeriklerini oluşturma, kendi katılım kanallarını geliştirme
- Zorunlu “hack kültürü ve ahlak bilgisi” dersi
- Hacklemek, size verilen teknolojileri olduğu haliyle kabul etmek yerine, belki bozmak ama yeniden yapmaktır.
- Özgürleşme Sanatı Olarak yeni Medya okuryazarlığı
- Yeni medya kanallarındaki bilgi ile ilişkiye geçmek, bilfiil pratikteki hallerine odaklanmak ve bu halleri ile bir diyalog geliştirebilmek
- Yapısöküm Sanatı Olarak yeni Medya okuryazarlığı
“Yeni Medya Okuryazarlığı ve Katılımcı Yurttaşlık Sanatı” başlıklı bu sunumu aşağıda tamamıyla ve Özçetin’in kendi kelimeleriyle sunuyoruz;
- Yapısöküm Sanatı Olarak YMO: Karşı karşıya kaldığımız metinler, anlamlar hiçbir zaman saydam değildir.
Ekranın sağ alt köşesinde aziz dostumuz Roland Barthes bize bir şeyler anlatıyor. Barthes’ın anlattığı şu: karşı karşıya kaldığımız metinler, anlamlar bunlar hiçbir zaman saydam değildir. İzlediklerimiz, semboller, simgeler, bunların hiçbiri, hiçbir zaman saydam, nötr, bağımsız, masum, tarafsız şeyler değildir. Bütün göstergelerin arkasında mutlaka ve mutlaka toplumsal iktidar ilişkileri ve genellikle de asimetrik ve tahakküme dayalı olan toplumsal ilişkiler vardır. Yapısöküm sanatı olarak yeni medya okuryazarlığı bu öngörüden hareket eder.
Burada da ilk nokta, yeni medya okuryazarlığının teknik ya da pedagojik bir mesele değil, tamamıyla politik bir mesele olduğuna dair bir vurgu. Az önce de bahsettiğim gibi, gerçekliğin saydam temsilini değil; medya metinlerinin, gerçekliğin toplumsal inşasında etkili birer unsur olarak ele alınması gerektiğine dair bir tutum alma ile ilgilidir.
Yine, Barthes’tan, bütün metinlerin, karşı karşıya kaldığımız bütün medya metinlerinin doğallığını ve bu doğallığın arkasında yatan asimetrik toplumsal iktidar ve tahakküm ilişkilerini sarsmaya yönelik bir okuma ödünç alırız.
İdeoloji ve kültür eleştirisi. Her türlü sistemin hâkim değer ve ideolojinin çözümlenmesi ve medyanın ekonomi politiğini, yani bize bu metinlerin nereden geldiğine dair bir algının bir şekilde yerleştirilmesi. Ki ‘ekonomi politik’ten kastımız, sadece maddi emek süreçleri ya da klasik anlamı ile sahiplik yapıları değil. Günümüzde duygulanımsal emek, bilişsel emek, gayrımaddi emek ve benzeri kavramları da içerecek daha geniş bir perspektifin yerleştirilmesi önerilmektedir.
Ve Foucault’nun çok sevdiğim sorularından biri: ne ile karşılaşır ise karşılaşsın sorduğu, “bu karşılaştığımız şey kimin çıkarına?” sorusu. Karşı karşıya olduğumuz metinler, karşı karşıya olduğumuz medya metinleri bunların kimin çıkarına olduğuna dair bir çerçevenin yerleştirilmesi. Yani katılımcı bir yeni medya okuryazarlığı paradigmasının ilk “öğretmesi” – “öğretme”yi tırnak içine alıyorum çünkü dördüncü maddemiz bununla ilgili olacak- “tartışması” gereken ilk şey, bu yapısöküm sanatı.
- Savunma Sanatı Olarak YMO: Kem Gözlere Şiş
En sevdiğim ikinci sanat ya da zanaat; savunma sanatı olarak yeni medya okuryazarlığı. Alternatif Bilişim Derneği’nin kemgözlereşiş (https://kemgozleresis.org.tr/tr/) –aynı zamanda siteye de girmenizi öneririm—sitesi ya da yine Phorm şirketine karşı http://enphormasyon.org/ sitelerinden alınan görselleri görmektesiniz.
Julian Assange bize “Şifrepunk” (Metis, 2013) kitabında şöyle bir şey söylüyor: “ Elinizdeki en önemli özgürleşme aracı olan internet, totaliterliğin bu güne dek görülmedik düzeyde tehlikeli bir yöntemi haline gelmiştir. İnternet, insanlık için tehlike arz etmektedir.”
Tabii, burada özcü bir önermeden ziyade, tam da savunma sanatından, savunma zanaatından mahrum olan bireylerin, vatandaşların internette karşı karşıya kalacağı gözetim, denetim, fişlenme vb. gibi tehditlere dikkat çekiyor. Ve burada “korunma” sürekli bize söylenen noktalardan birisi. Ne diyorlar? “güvenli internet lâzım, korunmanız lâzım”.
Ama savunma sanatı olarak yeni medya okuryazarlığının buna vereceği yanıt şu: Asıl bizi korumaya çalışanlardan kendimizi nasıl koruyacağımıza dair bir sanat ve zanaat geliştirmeliyiz. Burada 2 olağan şüpheli var. Bunlardan biri DEVLET, diğeri de ŞİRKET.
Sadece devletler değil, şirketler de sizi izliyor; ne yaptığınızı, ne ettiğinizi, nereye gittiğinizi, her an nerede olduğunuzu. Ve aslında bir yandan da biz de çok gönüllü, içten bir şekilde de bu süreçlerin bir parçası oluyoruz; çok seve seve, bile isteye; gittiğimiz her yerde nerede olduğumuzu söyleyerek. İşte, foursquare’ler ile, swarmlar ile, Vine videolarıyla, Facebook’la, Twitter’la, yer bilginizle, her şekilde sürekli devletlere ve şirketlere büyük bir veri sağlıyoruz.
Burada pek çok konu var. Bunları tek tek açıklamak tabii ki burada mümkün değil ama SOPA (Stop Online Piracy Act), PIPA (Protect IP Act), ACTA (Anti-Counterfeiting Trade Agreement), Güvenli İnternet, DPI (Deep Packet Inspection), Phorm, Gezinti, 5651 gibi… internet aynı zamanda bir sansür, denetim, gözetim ve fişleme aracı olarak işlev görüyor. Ve savunma sanatı olarak yeni medya okuryazarlığı tam da yine Assange’ın söylediği şeyi bize sağlıyor: “bilgiyi şifrelemek, şifreyi çözmekten daha kolaydır.”
Yeni medya okuryazarının bu safhasının amacı yurttaşların kendilerini bu tehlikelerden, bu tacizden, bu sürekli gözetim halinden nasıl savunabilecekleri, kem gözlerden nasıl kendilerini sakınabileceklerine dair bir zanaat geliştirmek.
- Taarruz Sanatı Olarak YMO: Bağlanma, Örgütlenme, Harekete Geçme
Bu sanat ile ve diğer meseleler ile çok ilintili olarak bir taarruz sanatı olarak yeni medya okuryazarlığına gelelim. Burada kastedilen “aktif izleyici”, yani kaşı karşıya kaldığı medya mesajlarını basit bir şekilde temellük eden, absorbe eden basit bir izleyici değil; kendi yorumunu katan, o medya mesajlarını muhtelif okumalara tabi tutabilen yaratıcı bir dil. Ve burada bu terimlerle militarist bir vurgum olmadığını belirtmek de isterim. Kastım örgütlenme, eyleme katılma, bir araya gelme, yaratma, kendi medyanı yaratma, kendi içeriklerini oluşturma, kendi katılım kanallarını geliştirme yönünde bir şey. Alternatif Bilişim tarafından yayımlanan muhteşem bir derleme kitap var: “Hack Kültürü ve Hactivizm”. Mutlaka incelenmeli. Yine Alternatif Bilişimin e-mail listesine gelen bir espridir- mümkünse zorunlu din derslerinin kaldırılıp yerine zorunlu “hack kültürü ve ahlak bilgisi” derslerinin konulması yönünde bir öneri.
Burada hackerlıktan ne kastettiğimizi de açalım. TDK’nın; korsan, çalan, çırpan, yaygınlaştıran, izinsiz verileri satan vs gibi çok feci bir hacker tanımı var –çok feci başka tanımların yanında. Burada hackerlığı aslında merak etmek, oynamak, size verilen şeyleri verili haliyle kabul etmemek, bozmak anlamında kullanıyoruz.
Aslında hacker manifestolarında çok güzel anekdotlar vardır: Bir öğrenci yurdundasınız, makarna yapacaksınız, hiçbir şeyiniz yok, kettle kullanıyorsunuz makarna yapmak için. Aslında makarna yapmak eylemi ya da yemek yapmak eylemini hacklemiş oluyorsunuz ya da MIT’nin tarihindeki eşek şakalarından vs.lere kadar uzanan ya da elinize gelen videolar, bilgisayarlar… ne gelirse gelsin içini açıp bakmak. Nasıl çalışıyor bu? Hacking böyle bir şey, hacklemek böyle bir şey. Size verilen teknolojileri olduğu haliyle kabul etmemek. Akgül hocanın söylediği gibi, “tek tuş teknolojisi, kolay kullanım, tek tuş ile erişimler” yerine… “Çok tuş ile iletişim, etrafından dolanarak iletişim, merak ederek, kırarak, bozarak iletişim”.
Genellikle biliyorsunuz bu tür elektronik eşyaların içlerini açma işleminin sonucu bozmaktır, ama hackerlik tam da bu, “bozarak yeniden yapmak”.
Yani, taarruz sanatı olarak YMO’dan bir yandan bir örgütlenme meselesi olarak interneti ele almak ya da alabilmek, bir bağlantılanma meselesi olarak ele alabilmek, bir yandan da bir hacking, bir hackleme meselesi olarak ele alabilmek kastediliyor.
- Özgürleşme Sanatı Olarak YMO: Öğretmek değil, ortak bir yolculuk
Sonuncusu, bir özgürleşme sanatı olarak yeni medya okuryazarlığı. Naçizane- umarım ukalalık olarak addetmezsiniz- hem öğrencilerimiz, hem de eğitim meselesi üzerine düşünmeyi kendine dert edinen herkesin bu aralar başucu kitabı olmaya aday iki kitap var sürekli döne döne okuduğum: Jacques Ranciere’nin “Cahil Hoca” (Metis, 2014) ile “Özgürleşen Seyirci” (Metis, 2013) isimli kitapları. Burada biz yeni medya okuryazarlığını bir özgürleşme sanatı olarak görüyoruz.
Buradaki önerim şu olacak: yeni medya okuryazarlığı öğretilebilecek bir şey değil. Müfredata alınabilecek bir şey değil. Zorunlu ders önerisi yaptık, o ayrı. Ama bilen bir öznenin, bilen bir hocanın bilmeyen kitleleri aydınlatmaya yönelik bir aydınlatma faaliyeti değil.Şu alıntı biraz uzun olmakla birlikte –powerpointlerde çok hoş bir strateji değil böyle uzun alıntılar yapmak ama– çok güzeldir. Bunu bir okumak istiyorum:
“cahil hocanın böyle bir ad almasının sebebi, hiçbir şey bilmemesi değil «cahilin bilmediğini bilme iddiasını» reddetmesi ve bilgisiyle hocalığını birbirinden ayırmasıdır. Öğrencilerine kendi bildiğini öğretmez; onlardan şeyler ve göstergeler ormanında maceraya atılmalarını, gördüklerini ve gördüklerinden ne anladıklarını söylemelerini, bunu teyit etmelerini ve teyit ettirmelerini ister. Cahil hocanın bilmediği, kabul etmediği şey, zekaların eşitsizliğidir. Her mesafe olgusal bir mesafedir ve her entelektüel edim cehalet ile bilgi arasında katedilen bir yoldur –bütün o sınırlarıyla birlikte her türden sabitliği ve konumlar hiyerarşisini hiç durmaksızın kaldıran bir yol. Özgürleşen Seyirci”
Yani tekrar etmek gerekirse, yeni medya okuryazarlığının ancak ve ancak Ranciere’nin “pedagojik bağıntı” dediği öğreten özne, öğrenen pasif özne ikiliğinden ayrı olarak bir özgürleşim siyaseti, bir özgürleşim pratiği olarak öne sürüldükçe başarılı olabileceğini düşünüyorum.Bunun da aslında bir açıdan yine öğreten bir öznenin kitleleri aydınlatması, kitlelere yeni medyayı nasıl kullanacaklarına dair bir çerçeve sunmasından ziyade, yeni medya kanalları, internet, forumlar, siteler, networklar, ve diğer mecralardaki bilgi ile ilişkiye geçerek, zaten halihazırda bu mecralarda nüvelerini bulabileceğimiz yeni medya okuryazarlığının bilfiil pratikteki hallerine odaklanmak ve bu halleri ile bir diyalog geliştirebilmek olduğunu düşünüyorum.
Bu 4 sanat ile birlikte sunumumu kapatıyorum. Çok teşekkür ediyorum sabrınız için.
Kadir Has Üniversitesi’ne, İletişim Fakültesi’ne çok çok teşekkür ediyorum, şahane bir ev sahipliği yaptılar. Ben, Burak Özçetin, Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde öğretim üyesiyim aynı zamanda Alternatif Bilişim Derneği üyesiyim. İki kimliğim ile bugün buradayım. Bugün, yeni medya okuryazarlığı ve katılımcı yurttaşlık üzerine konuşacağım. Yalnız, bildiride de gördüğünüz üzere, programdakinden biraz daha farklı bir ismi var. İçeriği değişmedi ama üzerinde düşündüğüm ve zamanla biraz oturan bir kavram yansıdı metne: “Yeni Medya Okuryazarlığı ve Katılımcı Yurttaşlık Sanatı.”
Hepinizin bildiği üzere bu oturumlar boyunca sürekli üzerinde duracağımız meselelerden birisi, günümüzde yurttaşlığın nasıl bir yeniden anlamlandırma ile karşı karşıya olduğu. Mevcut yurttaşlık paradigmalarının artık günümüz toplumlarında yurttaşların aktif bir şekilde eylemeye, siyasal eyleme katılmaya çok da yeterli araçlar sunamadığı görülür. Ve yeni medya çağında – ismine ne derseniz deyin… dijital çağ, yeni medya çağı- artık yeni bir algıya ve yeni bir anlayışa sahip olmamız gerektiğine dair bir mutabakat var.
Ben bu çerçeveden hareketle, “yeni medya okuryazarlığı, ama nasıl?” gibi bir soru ile başlamak ve bu “nasıl?” sorusuna 4 ayrı sanat ya da zanaat – tam da Richard Sennett’in “Zanaatkâr” (Ayrıntı Yayınları, 2009) isimli kitabında anlattığı şekliyle- bir sanat ve zanaat olarak yeni medya okuryazarlığının nasıl ele alınabileceğine dair bir öneri, politik bir öneri sunmak istiyorum.
Bunlardan birincisi bir yapısöküm sanatı olarak yeni medya okuryazarlığı. Kelimenin tam da bildiğimiz – biraz sonra da açacağımız anlamıyla- bir yapısöküm sanatı olarak yeni medya okuryazarlığı. Bir savunma sanatı, zanaatı olarak yeni medya okuryazarlığı. Taarruz sanatı olarak yeni medya okuryazarlığı ve bir özgürleşme sanatı olarak yeni medya okuryazarlığı.
Az sonra göreceğimiz üzere, bu 4 farklı zanaat ya da sanat aslında vatandaşlık sanatı ya da yeni vatandaşlık zanaatı dediğimiz şeyin iç içe girmiş bir şekilde besleyicilerinden biri olarak ele alabileceğimiz bir vatandaşlık sanatına götürecek bizi.