2 gün önce, “Bilişim sektöründe 2ci Sendika Olayı” başlığıyla Kod-A firmasındaki mobbing iddialarını dile getirmiştik [1]. Haber üzerinde Kod-A üst yöneticileri ve ortakları olan Taşkın kardeşler beni aradılar. Ersin ve Erhan Taşkın’ı 2000’den bu yana tanıyor ve takip ediyorum. İlk şirketleri Otonom hakkında da bilgim var. Bugünkü Kod-A firmasını da yakından tanıyor ve takip ediyorum.
Takip ediyorum derken, o gün aslında sendikal protestoyu takibe İTÜ Ayazağa kampüsüne gitmiştim. Sendika önceki açıklamasında, o gün protesto etkinliğinin nerede olduğunu kaydetmemiş, sadece o kampüste olacağı bilgisi vermişti.
Dolayısıyla ilk olarak İTÜ içindeki Kod-A firmasının merkezinin olduğu yere gittim ama sendikacılar orada yoktu. Daha sonra, bir arkadaşımla birlikte tüm kampüsü dolaştık ve herhangi bir sendikal etkinliğe dair işaret göremedik. Güvenlik görevlisi bir kişiye sorduğumuzda ise, kampüs güvenlikçilerinde bir heyecan dalgasına neden olduğumuzu gördük. Çünkü anında peşimize güvenlikçiler takıldı. Bize sendika ile ilişkimize varıncaya kadar çok sayıda soru sordular.
Öğrendiğimize göre, sendika ilk protestosunda –bazı yayınlarda resmi var– İTÜ içine sokulmamış. Protestolarını İTÜ’nün dış kapısında gerçekleştirebilmişler. Güvenlikçiler o günkü gösteri konusunda bilgilerinin olmadığını söylediler. Biz de sendikacılarla görüşemediğimiz için soramadık. Ama güvenlikçilerin bize gösterdikleri yaklaşıma bakarak, yine onlar yüzünden etkinliğin gerçekleşemediğini düşündük.
Sendikal protestonun yapılamayacağını anlayınca, davet edildiğimiz Kod-A firmasına gittik ve Ersin ile Erhan Taşkın’dan, sendika ile ilgili sorunun yönetim tarafındaki yaklaşımını öğrendik.
Sendikanın “mobbing” iddiaları ile ilgili olarak belirttiği konular arasında, öğlen yemeğinin verilmiyor olması, tuvalete izin verilmemesi, cep telefonları ile görüşmenin yasak olması, bahçeye çıkarılmadıkları, sürgün gibi başka işlere yollandıkları gibi konular vardı. Yöneticilere bu iddiaları sorduk.
Kişisel Verilerin Olduğu Yere Telefon Alınabilir mi?
Genel Müdür Erhan Taşkın bize öncelikle davul-zurna çalınacak eylemler yapılacağını ilan eden ve kendileri ile Toplu-İş görüşmesi başlanması gerektiğini söyleyen sendikanın yetkili olmadığını söyledi:
“Bazı çalışanlarımızdan, sendika adına konuştuğunu söyleyen bazı kişilerin, –sendikaya üye olmazsanız, işveren tazminat vermeden sizi işten çıkarır– gibi doğru olmayan bilgiler verdiğine dair haberler geliyor. Bazı çalışanlarımız, e-devlet şifrelerinin istendiği ve bu şifrelerle insanların üye yapıldığı gibi detaylar veriyorlar. Ancak kendileri yetkili bile değiller. Kanuna göre toplu-iş görüşmesi yapabilmek için sendikanın ilgili iş kolundan olması, iş kolunda en az % 1 üyesi olması, çalışanlarında yarıdan fazlasının üye olması şartları var. Öncelikle bizim sektörümüz e-Dönüşüm ve bu Sendikanın görev alanına girmiyor. Diğer yandan –yetki belgemiz var– diye iddia ediyorlar ama bu sendikanın kendi işkolundaki üye sayısı binde 3,2 yani % 1 oranına ulaşamıyor bile. Bu üye oranıyla toplu-iş görüşme yetkisi alamazlar. Bu nedenle yetki tespiti durmuş durumda. Mahkeme kanalıyla itiraz ettik”.
Taşkın’a, çalışanların neden cep telefonlarını kullanmalarına izin verilmediğini ve cep telefonu kullandığı için işten çıkarılan kişileri sorduk. Ancak aldığımız cevap, kendilerinin haklı olduğunu gösteriyor.
Döküman arşivleme şirketleri, GSM firmalarının ya da belediyelerin bazı önemli veriler içeren dökümanlarının kayıt altına alınması işleri yapıyorlar. Bunun anlamı, bilgilerin herhangi bir şekilde dışarı çıkmasının engellenmesi gerekliliği. Oysa bildiğiniz gibi, cep telefonlarının fotoğraf çekme özellikleri var. Bu da bilgilerin dışarı çıkarılabilmesi anlamına gelir. O nedenle döküman arşivleme firmalarında cep telefonlarının mesai saatinin başında kutulara konulup, mesai bitiminde geri alınması normal bir yaklaşım.
Erhan Taşkın, verilerin korunması kanunun da sıkılaştırdığı koşullar nedeniyle cep telefonunu içeri soktuğunu tespit ettikleri çalışanları işten çıkardıklarını belirtiyor.
Taşkın’a diğer sorumuz, çalışanların bahçeye çıkarılmadıkları, masalarında çay-kahve içemedikleri, tuvalet konusunda sıkıntı yaşadıklarına dair bilgilerdi. Şunları söyledi;
“Çalıştığımız dökümanlar önemli veriler içeriyor. Üzerlerine su, çay dökülmesi kabul edilebilir bir durum değil. Bu nedenle 2 kere mola saatimiz var. Bu saatlerde istedikleri kadar çay-kahve içebilirler. Tuvaletler konusunda takip gibi bir durum nasıl olabilir ki, o kadar çalışanın peşine yöneticileri mi takacağız”
Çalışan Sözleşmelerinde Öğle Yemeği Yok
Öğlen yemeği sorumuza karşı Taşkın sektörün ihalelerle hareket ettiğini ve dolayısıyla marjların çok dar olduğunu söyledikten sonra, çalışanların sözleşme imzaladıklarını ve bu sözleşmelerde öğle yemeğinin olmadığının belirtildiğini söylerken, bir yandan da çalışanların sektör ortalamasının üstünde maaş ve imkanları olduğunu belirtiyor.
Taşkın’a sorduğumuz diğer soru, insanların istemedikleri yerlere görev için gönderildiği iddialarıydı. Buna örnek olarak son yaptıkları “Avcılar’daki bir proje”yi anlattı. İşlerin genellikle kendi yerlerinde yapıldığını ama bazen müşterinin yerinde projeler alınabildiğini belirten Taşkın, buraya yolladıkları elemanların farklı yerlerde çalışma sorunu olmayanlar arasından dikkatle seçildiklerini ve belli bir süre buralarda çalıştığını söyledi. Gösterdiği belgede yer alan çalışanlardan Bağcılar’dan bu göreve giden elemanlar olduğu halde, yine Bağcılar’dan bazı elemanların gitmediğini, daha sonra yapılan görüşmelerde bizzat sendika tarafından yönlendirildiklerini, rapor almalarının teşvik edildiğini gördüklerini belirtiyorlar.
Kod-A tarafında anlatılanlar bunlar. Bize de iletmek düştü.
İş dünyasında sendikaların çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Çalışanların sendika üyesi olmalarının da hakları olduğuna inanıyoruz. Bu nedenle sektörümüze ait sendikal hareketler (IBM, Türk Telekom) turk-internet.com’un öncelikli haberleri arasındadır. Ancak sendikaların da etik yaklaşımlar içinde olması ve bu hikayedeki cep telefonu konusu gibi konuları dikkatle inceleyip açıklamaları daha uygun olur.