Televizyonlarda herkesin kendi kendini tatmin ettiği, acaip anlamsız ve bazen bağırış, çağırış şekline dönüşen ama “ne işe yaradığı bilinmeyen” belki de “gaz alma” işlevi gören tartışma programlarını bırakıp, YouTube kanallarında dolaşmanızı tavsiye ederim.
Çooookk ilginç programlar var. Bazen karşınıza süpriz bir şeyler çıkabiliyor. Aşağıdaki video böyle bir süpriz. Çok sevdim. İlginç ve hayli hüzünlü. Dağda çalışan insanların yaşamlarından kesitler sunuyor. Her birisi ayrı dertli. Hepsi de felsefe yapıyor. Bunların içinde aşağıdaki arkadaşın konuşmasındaki yorum, şehrin göbeğinde yaşayan kaç insanın farkına varabileceği türden?
“Biz ülke olarak, dünya olarak, devletin halkın evi olduğunu bilmiyoruz. Kişinin devlet olduğunu sanıyoruz. Halbuki devlet öyle bir şey değildir. Devlet halkın evidir. Halk birini seçer. Partiler kiracıdır. Evini alır, ona kiralar. Baktın ki o kiracı evine sahip çıkaramıyor, sen onu evden çıkaracaksın”
“Felsefe, siyaset ve halk birbirine yuvarlak şekilde bağlantılı olmalı. Felsefeciler halka bakıp teori üretmeli, siyasetçilere sunmalı, siyasetçiler halka güzel bir hayat olarak kurmalıdır. Bunu bir su olarak düşünelim. Herkes bu sudan içiyor ama bugün siyasetçiler bir üste çıktı. Felsefeciler aynı yerde kaldı. Halk daha aşağıya indi. Politikacılar suyu bulandırıyor, felsefeciler pis su içiyor, halk daha pis su içiyor”
Durdum ve düşündüm. Bu kadar geri bırakılmaya, eğitimsizliğe rağmen bu adam bunu nasıl güzel yorumluyor değil mi? Üstelik tek isteği kedisini, köpeğini besleyebilmek.
Haklı mı? Çok haklı.. Hisar Okullarında yaptığım bir konuşmaya atfen mail atan bir kıymetli okur demiş ki,
“AKP Hükümeti sosyal medyayı kendi çıkarları doğrultusunda düzenlemek isterken, AB’nin farklı nedenlerle benzer bir düzenleme yaptığını elbette biliyorsunuz.
Financial Times gazetesinde bugün yayınlanan Soshana Zuboff’un AB’nin “Digital Services Act” ile ilgili bir yazısını dikkatinize getirmek isterim. Zuboff daha önce “The Age of Surveiiance Capitalism” adlı bir kitap yayınlamıştı.”
Kendisine “Big Tech” olarak adlandırdığımız yapıların geldiği yolu uzun zamandır izlediğimi ve yazdığımı, çünkü son 40 yıldır uçurumu derinleşen gelir eşitsizliklerinin büyümesine Big Tech’in de katkısının önemli olduğunu yazdım. Amin Malouf hangisi olduğunu unuttuğum bir kitabında Mısırlı rastgele bir adamın, ABD Başkanı seçiminden etkilendiğini anlatır. Yukarıdaki insanlar da ve bizler de dünyanın manipüle edilen bu gidişatından etkilenenler arasındayız. Hem maddi, hem manevi koşullar açısından.
Gençler, Gençlerimiz, Ümitsiz Olmalı mı?
Peki çıkış yok mu? Ya da onun bahsettiği felsefeciler nerede?
Tabii ki ülkemizin çok önemli felsefecileri var. Ahmet Arslan, Örsan Öymen aklıma ilk gelenler. Kendilerinin video söyleşilerini ya da yazılarını bulduğumda okumaya çalışıyorum. Ama felsefe sanırım çok gerilere itildi. Ben lisedeyken çok kıymetli bir felsefe hocam vardı. Şimdilerde Marmaris’ta yaşıyor; Fikriye Hanım. İlk felsefe merakımızı ondan almıştık. Renkli bir anlatımı vardı.
Ama doğrusu felsefe konusunda en etkili bilgileri aldığım kişi “Dilozof” oldu. Yaşını bilmiyorum, ilgilenmiyorum da ama genç olması ve kadın olması bende ümit hisleri yaratıyor. Dilozof ifadesi adının D harfi ile başlamasından geliyor. Anlatımı çok sade ve anlaşılır. Zeki bir hanım ki, konuları birbirine bağlamayı, neyin önemli olduğunu, neyin nereden daha iyi anlatılacağını harika biliyor. Bir örnek ve yeni videosunu şuraya koyuverelim;
Onu söylemişken, çok tatlı anlatımı ile “Tarih Obası”nı hatırlayalım. Bazen felsefik, bazen çok merak gıdıklayıcı (Evliya Çelebi’de Dobruca Cadısı gibi), bazen tarihin ta içinden pek çok şey anlatıyor. Misafirleri de eksik değil. O da genç, cıvıl cıvıl ve kadın. Ümitlerimizi neden kaybetmemeliyiz, anlayabiliyor musunuz?
Tarih ve felsefe demişken, “Diamond Tema”yı tavsiye ederim. Her videosunda bu arkadaşın bilgisinin derinliğine şaşırıyorum. Bu nedenle olsa gerek kanalına misafir olan pek çok hoca da görüyorum. Örsan Öymen, Eren Karakoç gibi. Dünya tarihi, Türk tarihi, İslam tarihi ya da Ermeni sorunu gibi pek çok konuyu belgeli olarak izlemek mümkün. Diamond’un bir özelliği de cesur ve her yöne değinen anlatım tarzı.
Son olarak, tüm programlarını çok severek izlediğim FluTV’cileri tavsiye ederim. Dalga geçer tarzı ile önce yadırgatır gibi olsa da, müthiş bilgi dolu bir kanal. O kanalı tek başına Nevzat Kaya, Alper Hasanoğlu, Sinan Büdeyri gibi pek çok konusu ile ayrıca incelemek lazım ama burada sadece “Yazar Burada Ne Demek İstemiş” başlıklı olanı alacağım. İlk karşılaştığınızda sıkıntılı gibi geliyor ama sizi zenginleştireceğini ve düşünmediğiniz farklı bakış açıları sağlayacağını garantilerim.
Bu Kadar mı? Ümit Nerede?
Bu kadar değil ben 3 tane örnekledim ama seyahat yapan ve düzenli notlarını aktaran arkadaşlar var. Onları da belki bir gün anlatırım. Yakutistan’dan, Hindistan’a, İran’a, Türkmenistan’a daha önce görmediğiniz ayrıntıları veren genç arkadaşlar var.
Bu gençler, kendi işlerini yaratırken, bir yandan da topluma birşeyler verenler.