Ülkemizin en karlı telekom şirketi, vergi rekortmeni, elli binin üstünde çalışanı ile Türk Telekom A.Ş. nin çoğunluk hisseleri yapılan ihalenin ardından 6,5 milyar $ a satılmıştır. Bu sürecin hemen ardından bir başka göz bebeği şirketimiz Telsim ise 4,5 milyar $’a yeni alıcısına teslim edilmiştir. Tüm bu satış bedellerinin piyasa koşulları gözetildiğinde yüksek olduğu bile iddia edilmiştir. Ancak; dünyanın bir başka noktasında bir küçük programcıktan ibaret olan Skype, 2,5 milyar $ ın üzerinde bir fiyata alıcı bulabilmiştir. Bir başka deyişle; bir küçük yazılım, on binlerce çalışanı, onlarca bina, altyapı ve ekipman sahibi yılların şirketleri ile ekonomik anlamda yarışabilmektedir. Öte yandan yine bir başka yazılımdan ibaret Google’ ın değeri ise, telekomünikasyon sektörümüzün toplam değerine yaklaşmıştır. Bu durumda, yaratıcılığın ve yazılımın öneminin gittikçe arttığı, katma değerli hizmetlerin yükselen değer haline geldiği bu işlerden pek de anlamayan bir hukukçu tarafından bile gözlemlenebilmektedir.
İşte tam bu noktada siz okuyuculara sorulacak bir soru ile problemin ve yazımızın amacının daha iyi anlaşılacağını düşünmekteyim. Sorum şudur?
Acaba Skype, Luksemburg’daki bir yazılımcı tarafından değil de, bir Türk yazılım şirketinin ürünü olarak ortaya çıksaydı ve bu hizmet ilk olarak ülkemizde verilmeye başlansaydı nasıl bir gelişme yaşanırdı?
Aslında sorunun cevabı da bellidir.
Ürünü geliştiren yazılım şirketi, bu ürünü ülke içinde satmaya ya da hizmet vermeye başladığı an, Telekomünikasyon Kurumu ve T. Telekom tarafından lisanssız telekomünikasyon hizmeti verildiği gerekçesi ile derhal engellenir, şirket yöneticileri ve yazılımcılar ise savcı önünde hesap vermek zorunda kalırdı.
Öte yandan telekomünikasyon sektöründe faaliyet gösteren, Telekomünikasyon Kurumu tarafından çıkarılan tüm genel izin ve ruhsatlardan birer tane edinmiş ve bu sebeple bugüne kadar düzenleyici kuruma trilyonlarca lira yetkilendirme bedeli ödemiş onlarca şirketimizin hiçbiri bugün bile bu basit yazılımın benzeri ile ya da geliştirip daha farklı bir hizmeti verme imkanına sahip değildir. Çünkü;
Telekomünikasyon Kurumu’ nca verilen ondan fazla lisansın hepsine ayrı ayrı sahip olunsa dahi, bir küçük programcık yazılarak benzer bir hizmet verilmesine “ hizmetin tanımının yönetmelikte yapılmadığı ” gerekçesi ile izin verilmeyecektir.
Bir başka deyişle; bugünkü lisanslama anlayışı ile Türk yazılımcısına ya da mühendisine kendi ürününü geliştirip hizmet sunma imkanı tanınmamaktadır.
Düzenleyici kurumca benimsenen usul, hizmetin önce kurum tarafından icat edilmesi ! ya da yurt dışında geliştirilip kullanılmaya başlanan teknolojinin yurt içinde sunulmak istenmesi halinde yönetmeliğinin hazırlanarak lisansının verilmesi yolundadır. Kısaca ; sınıflandırılmış hizmetlere değil, teknolojiye lisans verilmesi yolu benimsenmiştir. Bu durumda her yeni teknoloji için yeni bir lisans türü gerekmektedir ki, sırf bu düşünce bile gelişimin, teknolojik farklılaşmanın oluşmasına engeldir.
Söylediklerimizi bir başka soru ile biraz daha somutlaştıralım…
Telekomünikasyon Kurumu tarafından yetkilendirilen bir internet servis sağlayıcıya verilen iznin kapsamı hangi hizmetleri içermektedir?
Bugün için onlarca internet servis sağlayıcı şirketin görevi, binlerce müşterisini Skype ya da benzeri şirketlerin sayfalarına ulaştırmakla bitmektedir. Vatandaşlarımızın küçük programcıkları bilgisayarlarına indirilmesine internet servis sağlayıcısı şirketlerimiz aracılık etmekte, ancak daha ötesine geçmelerine izin verilmemektedir. Bu iş yapılırken yüz binlerce $ değerinde cihaz yurt dışından ithal edilmekte ve T. Telekomun alt yapısı kullanılarak vatandaşlarımız Skype nin kollarına teslim edilmektedir. İşletmecinin bu noktadan daha ileri gitmeye ve en önemlisi Skype ın yaptığı şekilde ses hizmeti vermeye hakkı bulunmamaktadır. Bu ülkenin insanına reva görülen;
TC vatandaşlarının kredi kart numaralarını vererek Skype ın kasasını doldurmaktan, şirketin değerine değer katmaktan başka bir şey değildir. Binlerce vatandaşın cebinden çıkan yüzbinlerce ve belki de milyonlarca $, bu ülke insanı için ilave bir katma değer ya da yeni bir istihdam anlamına gelmeden yurt dışına transfer edilmektedir. İşin acı tarafı, kendi işletmecisinden % 60 lara varan oranlarda vergi alan Maliye Bakanlığı dahi bu işe seyirci kalmaya devam etmekte, kendi girişimcilerimiz neden benzer hizmet verememekte diye sormamaktadır.
Sonuç olarak; Telekomünikasyon Kurumu’nun lisans bedellerini ve lisans politikasını bir an önce değiştirmesi bir zorunluluktur. İşletmecilerden toplanan lisans ve katkı paylarının kurum için bir hedef olmaması halinde piyasada serbestçe faaliyet gösterme imkanı bulabilecek Skype benzeri pek çok işletmeci pazara giriş yapabilecektir. Bu işletmelerin yaratacağı katma değer ve istihdamın, toplanan katkı payları ve lisans bedellerinden çok daha önemli olduğu açıktır. Yapılması gereken, lisans çeşitliliğinin bir an önce, hatta yeni yasa dahi beklenmeden azaltılmasıdır. Kaynak kullanımını gerektirmeyen tüm hizmetler üç ya da dört tür yetkilendirme ile sınıflandırılmalı, sektöre giriş yapmak isteyen işletmecilerin önündeki engeller bir an önce kaldırılarak, pazara yeni girişler özendirilmeli ve özellikle katma değerli hizmetler teşvik edilmelidir.