Bu sene 50.yaşını kutlayacak olan Türkiye Bilişim Derneği’nin –kurucularından ve Bilgisayar kelimesi dahil pek çok kelimeyi türetmiş olan Prof.Dr.Aydın Köksal’ın misyonunu da takip ederek– “Bilişim Terimleri”nin Türkçeleşmesi için çalışan “Bilişimde Özenli Türkçe” adlı bir çalışma grubu var. Halen Kanada’da yaşayan Emeritus Profesör Tuncer Ören‘in 2013 yılında yazdığı bir yazı sonrası kurulan grubun, 2017-2021 yılları arasında Türkçe karşılık bulduğu bilişim terimi sayısı 10.500.
Grubun üyelerinden Prof.Ören, İlker Tabak, Koray Özer ve Ahmet Pekel ile bugüne kadar ki gelişmeleri konuştuk. Aşağıda bunu video olarak izleyebilirsiniz.
Ama bir kaç ilginç noktayı önceden buraya not edelim;
İlker Tabak, Aydın Köksal hocanın yıllar önce geliştirdiği ve bugün hepimizin gayet alışmış olarak kullandığımız “Bilgisayar” kelimesindeki “sayar”ın 1-2-3-4 gibi saymaktan gelmediğini, “bilgiye saygı”yı hatırlatmak amaçlı olduğunu söyledi. Bilgisayar kelimesinin yaratılması sırasında, itiraz edenler olduğunu, dünyada herkesin “Computer” dediğini ve dolayısıyla bu kelimenin tutmayacağını iddia edenler olmuş. Bugün Türkiye’de kaç kişi “computer” diyor???
Diğer yandan önceleri “Bilgi Teknolojisi” gibi adlandırılması düşünülen sektörümüzün adını ise ilk söyleyen Yunus Emre ve taa 13cü yüzyılda bunu kullanmış. Prof.Dr.Aydın Köksal da bugün hepimizin “Bilişim Teknolojileri” diye kullandığımız sözcükleri ortaya koymuş.
Benzer şekilde “Yazılım” ve “Donanım” sözcüklerini de ortaya koyan Prof.Dr.Köksal ve bunlar bugün çok benimsediğimiz, yabancısını mı kullansak diye düşünmediğimiz kelimeler. Bilgisayar Mühendisleri Odasının da kurucularından olan İlker Tabak bize bu kelimelerin ve “sistem açığı” için kullanılan “BUG” kelimesinin İngilizcede nasıl kablolar arasında dolaşan böceklerden doğduğunu da anlatıyor.
Kendimiz bulmadığımız teknolojiyi Türkçe adlandıramayız gibi –benim de çok saçma bulduğum– bir teorinin konuşulması karşın İlker Tabak “Uçak” ve “Denizaltı” kelimelerini hatırlatırken, bir çok bilişim teriminin 1971’lerde bile Türkçeleştirilmiş olduğuna işaret ediyor. Gerçekten de bilişim sektörü son yıllardaki “sosyal medya” sözcükleri düşünülmezse epeyce Türkçe konuşmayı başarıyor.
Başka ilginç bir hususu Koray Özer anlatıyor; Türk Cumhuriyetleri ile “Ortak Bilişim Kelimelerini Türkçeleştirme” Çalışmalarındaki konuşulan kelimeleri duymak size de ilginç gelecek bence. Özer bu arada çok ilginç bir konuya işaret ediyor; “Latin Alfabesine geçmek sadece 1920’lerin ve de sadece Türkiye Cumhuriyeti’nin kendi planladığı bir şey miydi?” Türk Cumhuriyetlerinin hepsi ortak bir zemin amacıyla Latin alfabesine geçmeye nasıl çabalamış, bunu bu yazıda görebilirsiniz.
Hikaye demişken belirtelim; grubun sözcük karşılıkları yaratma süreci hayli zorlu. Bunu Ahmet Pekel‘den dinledik. Kelimenin kullanımına sadece İngilizce değil,
Fransızca, İtalyanca, İspanyolca ve hatta Yunanca gibi başka dillerde de bakıyorlar. Bu kelime ile ilgili metinleri inceliyorlar. Örnek olarak “Wizard” kelimesini verdiler. Türkçesi “Sihirbaz” olan kelimenin, Fransızcada “Asistan” anlamında kullanıldığını gördükleri için bu kelimeyi birebir çevirmek yerine, kullanım amacına uygun şekilde “Yardımcı” olarak çevirmişler.
Ahmet Bey, çalışmalarında 1932 yılındaki dil devrimi sırasında yapılan “dilde özleştirme” çalışmasının da kendilerine yol gösterici olduğunu belirtti.
Bu arada not edelim; bu grupla ortak bir çalışma planlıyoruz. Bundan sonra turk-internet.com’un bir köşesinde, haftalık olarak, bu grubun Türkçeleştirdiği bir kelimeyi okuyucularımıza sunacağız. Bu sunumda o kelimenin hikayesi de yer alacak.
Şimdi videoyu seyredelim;
Videonun tam çözümünü de aşağıda okuyabilirsiniz :
turk-internet.com: Bilişim kelimelerinin Türkçe olmasından önce, Tuncer Ören’e sormak istiyorum, neden Türkçe konuşmalıyız? Siz özellikle yurtdışındasınız, bize bunun önemini anlatır mısınız?
Tuncer Ören:Ben yabancı diller arasında Türkçemizi son derecede sevenlerdenim ve Türkçenin gücünü bilenlerden, ona inananlardanım, ayrıca Türkçe’nin öneminin bilincine varmış olanlardanım. O bakımdan kendimi şanslı görüyorum. Çocukluk yaşlarımda hatta gençlik yaşlarımda çeşitli dilleri öğrenme fırsatım olduğu için de çok memnunum.
Evvela genel bir görüşten başlayabiliriz. Dili olmayan hiçbir millet yok. Dolayısıyla, bir milletin devam etmesi diline bağlı ve bu bakımdan epey güzel sözler var, hatta sitelerimizde özlü sözler arasında Türkçe’nin gücü, bilinci konusunda epey düşünürün sözleri de var ama yurtdışında yaşamış olmak buna ayrıca bir anlam veriyor. Şöyle ki; tesadüfen çalışmış olduğum Ottawa üniversitesi kendi açısından ilginç bir üniversite. Çünkü Fransızca ve İngilizce olarak iki dilde eğitim ve araştırma yapan bir üniversite. Dolayısıyla, burada Fransızcanın önemi son derece ciddi bir şekilde vurgulanmakta ve o vurgulanırken de ben her zaman için Türkçe ne için olmasına bağladığım için belki Türkçe bilincim çok daha güncel. Kültür olarak çok eski, köklü bir kültürümüz var ve ben bundan çok memnunum. Hatta 1967-1970 yılları arasında Amerika’da doktora talebesiyken bazen Amerikalı dostlara söylediğim şey; “Amerika’yı Kristof Kolomb 1492 yılında bulduğu zaman Amerika’yı bulmuş bile değildi. Oysaki benim öğrenim yapmış olduğum Galatasaray Lisesi 1481 yılında, yani Amerika’nın Kristof Kolomb tarafından bulunmuş olmasından 11 yıl önce kurulmuş bir köklü lise ve asıl kültürümde öyle derin, köklü bir kültür. O bakımdan ben Türk olduğumdan da, Türkçe konuşabildiğimden de ve Türkçe sevgimden de son derece memnunum.”
Ve gençlere yanlış örnek verilmesi yerine iyi örnekler verilmesinin ne kadar iyi olacağına inananlardanım çünkü milletlerin karakterlerinden bahsedilirken, hatta 1-2 yıl evvel Türkiye de basılmış güzel kitaplardan biri olan “Türkün Aklı Nasıl Çalışır?” adlı kitapta da belirtildiği gibi bizim çok ilginç yönlerimiz var ve iyi örnek olunması muhakkak ki yararlı olur. Tabii gençler yabancı öğrenecekler, birden fazla yabancı dil öğrenecekler, bir kısmını mesleklerinde kullanmak için, bir kısmını sadece zevk için kullanılacak.
Ben İtalyanca öğrenirken bana sormuşlardı, “makine mühendisliği okuyorsun, neden ayrıca İtalyanca öğreniyorsun?” diye, ben de; “şarkılarınız çok hoşuma gidiyor, gayet güzel” diyordum. O bakımdan Türkçemizin önemini gençlerimize vurgulamakta ve Plaza Türkçesi adı altında özenti Türkçe kullanmaya ihtiyaçları olmadığını belirtmekte yarar var. Türkçeyi, bir yabancı dili bilmek kendi anadilinde konuşurken o yabancı dilden çok fazla ve gereksiz bir şekilde yabancı sözcükleri kullanmak yerine, örneğin anadili İngilizce olan birileriyle tartışmaya giriştiklerinde anadili İngilizce olan birinin yanlışını bulup onu göstermek ve doğrusunu bir Türk olarak söyleyebilmek daha bir marifet olduğunu bildikleri zaman, yabancı dilleri de çok daha kuvvetli, derinlemesine öğrenip, bu işin zevklerine varacaklarına eminim.
Ben kendi payıma bu türlü epey şey yaptım. Hatta bana ödül veren bir Amerikalı kuruluşa teşekkür ettikten nasıl olsa bu tür ödülleri verecekler fakat İngilizce kullanımında belli bir yere dikkat etmelerinin çok daha iyi olacağını ve Amerika’daki derneğimize de yakışacağını da belirtmiştim. Onun için ben rahatım ve Türkçeyi çok seviyorum ve gücüne inanıyorum. Gençlerimizin de buna inandıkları zaman çok ilerleyeceklerini ve Türkçemizi daha da kuvvetli, güzel hale getireceklerine inanıyorum.
turk-internet.com: Türkiye Bilişim Derneği ilk yıllardan beri Aydın Köksal hocamın getirdiği gelenekle de bilişim alanında Türkçenin önemini her zaman vurguladı. Peki, sizin bilişimde özenli Türkçe çalışmalarınız nasıl başladı?
Tuncer Ören: Şöyle ki, bilişimle özenli Türkçe çalışmalarımız 2013 yılında, hatta daha evvelde başlamıştı. 1998’de sanırım bir dergimiz bazı kişilerden bir yazı yazmalarını istemişti. Ben de nasıl olsa meslektaşlarım mesleki konularda, profesyonel konularda yazacaklar diye başka bir açıdan yazayım dedim, bilişimde özenli Türkçe’nin önemi konusunda bir yazı yazmıştım ve ondan sonra bu devam etti.
2013 yılında da TBD’de böyle bir çalışma grubu kurduk. Adı daha genel Bilişim Derneği olduğu için adı sadece “Özenli Türkçe Çalışma Grubu”ydu. Daha sonra düşündük ki bu grubu ikiye ayırmakta yarar var, bir tanesi İlker Bey’in başkanlığında “Özenli Türkçe Çalışma Grubu”, ikincisi de benimle beraber “Bilişimde Özenli Türkçe Çalışma Grubu”.
Bu şekilde asıl yapmak istediklerimiz ise; Türkçe’nin gücünü ortaya çıkartmak ve arzu eden bilişimci gençlerimizin doğrusunu bulabilecekleri bir sözlük ortaya çıkartmak –ki daha evvel zaten Aydın Bey’in gayretleriyle de, 1971 yılından önceden başlayarak bu tür sözlükler vardı ve dernek olarak bunlar güncellenmekteydi- bizim yaptığımız hem vakit buldukça eski sözlüğümüzden de terimleri almak ama bu arada özellikle tamamen güncel ve hatta güncel olacak çağdaş terimleri içeren bir sözlük hazırlamak.
Şimdiki halde 10.500 kelimeyi aştı ve epey şekilde devam edecek bu çalışmalarımız ve hata yapmayız diye bir düşüncemiz yok, hatamızı idrak ettiğimiz zaman hemen düzeltecek şekildeyiz. Bunun için de kendi kendimizi tenkit ettiğimiz, kendimizi aştığımız gibi gelen önerileri de değerlendirmekteyiz ve bu şekilde tamamen çağdaş terimleri içeren bir sözlük hazırlamaktayız. Önemli olan, arzu edenler, Türkçe bilincinde olan kişiler rahatlıkla aradıklarını bulsunlar diye.
turk-internet.com: Peki, 10.500 kelimeye nereden ulaşılabilir veya nereden size bir kelime sormak veya önermek için size nasıl ulaşabiliriz?
Tuncer Ören:Bilişimde Özenli Türkçe dendiği zaman çok rahatlıkla sitemizin ana sayfasına erişilebilir ve oradan hem sözlüğümüze erişmek ve hem de tahmin ederim İlker Bey çok rahatlıkla erişilebilecek adresi yazabilir. Dolayısıyla her türlü öneriye açık olduğumuz için gerek önerileri gerek düzeltmeleri memnuniyetle değerlendirir ve onlara yanıt veririz.
turk-internet.com: Çok teşekkür ederim hocam, İlker Bey, siz bize isterseniz bilgisayar kelimesini de anlatır mısınız? Sonra, çevirdiğiniz ilk sözcükler hangileriydi? Bilişimde özenle Türkçe çalışma grubunun çalışma ortamı nedir? Hangi sıkılıkla buluşuyorsunuz? Tekrar sorayım, bu gruba öneride bulunmak isteyen ya da kelimenin Türkçesini bulmak için sizi nasıl bulacağız?
İlker Tabak: Son sorudan başlayayım, Bilişimde.ÖzenliTurkce.org.tr sayfasından ya da Türkiye Bilişim Derneği’nin(TBD.org.tr) ana sayfasındaki bağlantı adreslerimizden de ulaşabilirler. OzenliTurkce.org.tr sayfamız da var. Onun içinden de ayrıca bağlantı verilmiş durumda çalışmalarımıza. Zaten arama motorlarında aratınca büyük bir olasılıkla da karşılarına çıkacaktır.
Özenli Türkçeyi bir araya getiren bir sayfa olarak da mutluyuz. İlk terimlerden söz etmek gerekirse, tabii ben bir yandan da öğrenciliğimden beridir Aydın Köksal ile beraber onunla çalışmaktan, aynı ortamı solumaktan dolayı mutlu olan birisiyim. Öğrenciliğimde olsun, iş yaşantımda olsun 22 yıl Aydın Bey ile çalıştık, görüşüyoruz. Dolayısıyla bu terimlerin, kavramların canlı tarihiyle bir arada olmanın verdiği bir bilgi birikimi de var diye aktarabilirim kendi açımdan.
Yazılım sözcüğü çok ilginç bir sözcüktür gerçekten. 1966 yılında Aydın Bey, “software” karşılığı olan yazılım sözcüğünü ilk defa gündeme getirmiş, kullanmaya başlamıştır. Bizden Dünya’da ilk ülkeyiz bu arada kendi anadilinde software karşılığı yazılım sözcüğünü kullanarak kendi anadilinde karşılık bulan ilk ülkeyiz. 1974 yılında Fransızlar kendi dillerinde karşılık buluyorlar.
Tabii bu bir örnek, bir tane ile kalmıyor, zaten software kelimesi de hardwarenin karşısında bir jargon olarak, bir yandan da uydurma gibi de değil, lehimler yapılıyor o zaman çalışırken bilgisayar dışında elektrik ve elektronik işlerinde ama bu 1960 yılında Türkiye’ye gelen ilk bilgisayar IBM 1650 kabloların takılıp çıkarılmasıyla programlanan bir cihaz ve o kablolar, hatta önceden programlandığında –bunları İlkerTabak.com.tr sayfasında fotoğraf albümleri bölümünde görebilirsiniz- takılıp çıkarıldığı için komutları 96 komutla işinizi göreceksiniz, bellek alanı belli, 4 işlem yeri belli ve program yazılıyor ve yol hesabına kullanılıyor. Kablo çıkarılıp takıldığı için, buna da lehimlenmediğinden dolayı “Hardware” diyelim deniyor.
Hatta bir başka kavram da buradan çıkıyor. Bilgisayarda “bug” var denir, o yazılım kabloları takılı olduğu için onların arasında böcekler geziyor gerçekten ve kısa devre yapıyorlar, yazılım bozuluyor. Gerçekten bakıp yazılımda bug var diyorlar. Bugünlerden “hata” dediğimiz kavram da oradan çıkıyor.
Köksal Hoca software için 1966 yılında ortaya koyuyor ve “yazılım” demeye başlıyoruz kendi dilimizde. 1969 yılında da computer karşılığı olan “bilgisayar” sözcüğü çıkıyor ortaya. Hatta zamanında Aydın Bey’e; “Bütün Dünya computer diyor, biz neden bilgisayar diyelim?” diye itiraz edelim diye karşı çıkıldığında da, 25in üzerinde dilde computer’e ne dendiğinin listesini onlarla paylaşıyor. Böylece herkes ikna oluyor.
“Bilişim” sözcüğü ise çok ilginç bir sözcüktür. 1968 yılında Aydın Bey’in “bilişim teknik bilimini ulusal bir kalkınma aracı olarak kullanılacağı” sözüyle belki de ilk defa kayıtlara geçti. Ancak Yunus Emre kullanıyor bu sözcüğü. Yunus Emre’de 1238-1328 yılları arasında yaşamış halk ozanı. O’nun, “Haktan Gelen Şerbeti İçtik” şiirinde “Beri gel barışalım / Yâd isen bilişelim” diye geçiyor. “Bilişmek” olarak geçiyor.
Aşağı yukarı 750 yıllık geçmişi var bilişim sözcüğünün. “Bilişmek” dediğimiz şey “bilgi ve iletişimin” bir araya gelmesiyle aslında yanlış kullanılıyor. Onu da belirteyim. Bilgi ve iletişimden ziyade “bilginin paylaşılması” anlamı var orada. Sevmek, dövmek tek yönlüdür, dövüşmek çok yönlüdür, bilmek, bilişmek de o bilginin paylaşılması anlamına geliyor.
O yüzden biz bilgi toplumu yerine “bilişim toplumu” diyoruz genellikle çünkü o bilginin paylaşılmasını ifade ediyor. İstanbul’un fethi 1453 yılında diye araştırıp biliyoruz, ne oldu, bildik, bildik diye bilgi toplumu mu olduk? Hayır. Bunun bir ekonomik değeri yok. Ama o bilginin paylaşılmasıyla başka alanlardaki, bu ekonomik değer de katıyorsa, yaşam biçimini değiştiriyorsa, o zaman bilişim toplumunu daha anlamlı kılıyor bu ifade ile.
Tabii çalışmalar bunlarla kalmıyor. Türkiye Bilişim Derneği 1971 yılında kurulan bir dernek ve kurulur kurulmaz aslında yapılan ilk işlerden biri de bu terimlerle ilgili çalışmalar olmuş. Türkiye Bilişim Derneğinin yayın organı Bilişim Dergisi 1972 yılında hayatına başlıyor ve başlamadan önce de meslek örgütlerinden Elektrik Mühendisi Odası 1971 Ağustos-Eylül sayısında, -kendi meslek dergilerinin 176 ve 177. Sayıları bir aradadır- bilişim özel sayısı olarak çıkartıyor dergiyi.
Bu dergide, derginin son bölümünde hep bilişimle ilgili yazılar var ve 840 kadar sözcükten oluşan bir sözlük yayınlanıyor. İçinde ise bugünlerde kullanılan sözcükler var; “Bellenir” diye bir sözcük var, “mesaj” karşılığı “bildiri” olarak geçiyor, “bilgi işlem” var, data processing olarak hala kullanıyoruz. “Bilgi yığını” olarak, database, o zamanlar bilgi yığını diye kullanılmış. Data karşılığı “veri” olarak kullanılmış, index var “dizin” dediğimiz, “çıktı” kavramı output, “girdi” kavramı input olarak var. “İkili sistem” binary sistem olarak geçiyor. “Donanım”ın karşılığı hardware. Bugünlerde çok sık kullanılan block sözcüğünün adı “öbek” olarak geçiyormuş. Element karşılığı “öğe”, automation karşılığı “otomasyon” deniyor, aslında “özdevim”. “Sayı” digit anlamında, “sayısal” digital olarak geçiyor. “Şipşak döküm” diye bir terim var o sözlüğün içinde, snap-shot dump olarak karşılığında. Local yerine “yerel” var, hala kullanılan. Buffer karşılığı “yığıt” tanımlanmış o zamanlar. “Yordam”ın karşılığı routine, sub routine var, “alt yordam” şekline. 840 tane saymakla bitmez. Bu kitapçığın erişim bilgilerine de sayfamızda yer verdik.
Tuncer Ören Hocamızın da belirttiği üzere, 10.500’ün üzerindeki kelime de benzer şekildeki çalışmalarla, yaygınlıklarıyla, literatürleriyle, nerede kullanılmış, onlara da bakarak, üretmeye çalışıyoruz. Her türlü öneriye de açığız. Çalışma yöntemimiz de, bunları yaparken biz her hafta buluşuyoruz. Bugün de yine buluşma günümüzdü. Bu buluşma zamanımızı biz sizinle paylaştığımız için de ayrıca mutluyuz, teşekkür ederiz bize bu fırsatı verdiniz.
Kanada’dan bağlanıyor Tuncer öğretmenimiz, biz Ankara’dan ya da neredeysek uzaktan erişim salgın nedeniyle çok yaygınlaştı ama inanın biz bunu aşağı yukarı 2017 yılının Kasım ayından beridir yapıyoruz. Böyle bir uzak bağlantılı çalışmaya geçerken hiçbir zorluk çekmedik. Bize de bir antrenman oldu. Sayfamızda her hafta güncelleyerek bu kavramların karşılıklarını yayınlıyoruz ve bir yanlış yapıldıysa, eksik kalan bir bölüm varsa bize ulaşabilirler. Buradan bize “doğrusu şudur, böyle söylenir” denildiği andan itibaren biz onları da kaynak göstererek düzeltmelerimizi yapıyoruz.
İlla ki dediklerimiz böyle olacak diye bir iddiamız yok. Grup 4-5 kişilik çekirdek grup şeklinde çalışmalarını sürdürüyor.
Tabii Türkiye Bilişim Derneğinin terim çalışmaları daha eskilere dayanıyor. 1980’lerin başına kadar gidiyor. Terim kolu şeklinde örgütlenmişti. 1996 yılında “Bilişim Terimleri Sözlüğü” çıkarıldı. O zamanki çalışmaların içinde de yer almıştım ben. Yine buradaki arkadaşlarımız da vardı. Orada da belki de Dünya’da ilk defa birbirine rakip olan 3 şirketi o sözlükte ortak kavramlarda buluşturduk. Biri Apple, Bilcom, diğeri IBM ve Microsoft’u o sözlükte biz bir araya getirdik. Kendilerinin yaptıkları programları, uygulamaları da, çevirileri de herkes aynı karşılığı kullansın diye bir birliktelik de sağlanmıştı. 25 yıldır da rakipleri bir araya getirmenin verdiği bir olayı da yaşadık, yaşatıyoruz. Bitmeyecek tabii bu çalışma, herkesin katkısına da ihtiyacımız var.
turk-internet.com: Gerçekten çok güzel çalışmalar, keşke her sektörde böyle çalışmalar olsa. Peki, Koray Bey, sadece Türkçeyi biz kullanmıyoruz, Türk Cumhuriyetlerinde de Türkçe kullanılıyor. Diğer uluslararası alanda çalışmalarınız var mı TBD’nin Bilişimde Özenli Türkçe grubu olarak?
Koray Özer:Tabii. TBD aslında durumdan vazife çıkaran bir dernek. Dolayısıyla böyle bir durumdan da tabii vazife çıkarmamamız mümkün değildi ama bunun kısaca tarihçesinden söz etmek istiyorum ki aslında hangi nehrin devamı olarak bu çalışmalar sürüyor, o zaman daha güzel ortaya çıkmış olur diye düşünüyorum.
1857 yılında Azerbaycan’da Arap alfabesinin Türkçenin fonetiğine uygun olmadığı düşünülüyor ve Arap harflerini yeniden düzenleyip nasıl Türkçe imlasına uydururuz diye uzun uzun düşünülüyor. 1900 yılı başlarında Tatarlar Latin alfabesine geçmeyi düşünüyorlar ve pek çok raporlar hazırlanıyor o sırada. Ekim ihtilalinden sonra Tatarlar ve Başkurtlar bir çalışma yapıyorlar ve Latin harflerine geçiyorlar gerçekten ve o sırada yapılan bir toplantıda da deniyor ki, bütün Türk toplulukları Latin alfabesine geçmeli çünkü ilişkiyi kurmak için. Yine Yakutlar 33 harften bir Latin alfabesine geçme serüvenleri var 1933e kadar. Özbekler zaten bu işten şikâyetçi. Yani kendilerini ifade edemiyorlar. Taşkent konferansında da zaten 1923 yılında Latin alfabesine geçmeyi kararlaştırıyorlar ama uygulayamıyorlar.
Bize, yani Osmanlı’ya gelirsek, Tanzimat döneminde şair Şinasi zaten Arap harflerinin Türk diline uygun olmadığının farkında olduğu için değişik bir tabloyu matbaada kullanıyor basım sırasında. 2 Abdülhamit’in de Arap harflerini yetersiz bulduğu söylenir. Enver Paşa orduda yeni bir yazı şekli geliştiriyor.
Kısaca Latin alfabesine geçmek ve Türk fonetiğini orada sesini, orada Latin alfabesiyle duyurmanın gerekliliğinin bütün Türk toplulukları tarafından altı çiziliyor. Çok önemli bir konferansta Bakü Türkoloji Konferansı 1926 yılında yapılıyor ve bütün Türk toplulukları katılıyor bu konferansta 7 sorun tartışılıyor. 1. Sorun Türk topluluklarının alfabe sorunu. Tabii Türkologlarda var. Yazım, terim, öğretim yöntemi, akraba ve komşu dillerin karşılıklı ilişkileri, edebi dil ve ortak edebi dil sorunları var ve kök dil teorisi var.
Bu arada, bizden de Fuat Köprülü ve Hüseyinzade Ali Bey ile birlikte Atatürk’ün direktifi ile katılıyor. Ve biz 1 Kasım 1928 yılında Latin alfabesine geçiyoruz. Çünkü Latin alfabesi olacak ki, herkes birbiriyle konuşabilsin, aslında Türk topluluklarının temelinde yatan düşünce bu.
Bununla beraber Sovyetler Birliği’nde şöyle bir anlayış var; Öncelikle Latin alfabesine geçsin, sonra biz onları Kiril alfabesine alalım çünkü onlar da istemiyorlar, herkesi toplamak istiyorlar ve şöyle de bir durum oluyor, Türk topluluklarına yeni alfabeler tasarlanırken, bir kısmına başta izin veriliyor, Kiril’e geçirildikten sonra, özellikle 2. Dünya savaşından sonra alfabeleri birbiriyle uyumlu olmayacak şekilde Türk topluluklarına dağıtıyorlar ve Türk toplulukları o yüzden bir araya gelme sorununu çok uzun yıllar ertelemek zorunda kalıyorlar.
Bu arada 1991 yılında Azerbaycan, 1993 yılında Türkmenistan, Özbekistan, Gagavuz Özerk Cumhuriyeti, Kırım Özerk Cumhuriyeti Latin alfabesine geçiyor, daha sonra Tataristan izliyor bunu. Kazakistan bu yıl geçti. Latin harflerine geçişten sonra aslında aradaki köprünün kurulmaması için bir neden kalmıyor.
Demin de söylediğim gibi, durumdan vazife çıkaran dernek olduğumuz için 1999 yılında Türk Cumhuriyetleri Bilişim Teknolojileri çalışma grubu kuruluyor. Kazakistan, Azerbaycan, Türkmenistan, Türkiye, Özbekistan ve Kırgızistan’da bir araya gelerek. Amaç ise, eğitimde, e-ticarette, e-devlet, ortak bilişim terimleri ve yenileşim, yani inovasyon ve teknokentler alanında ortak çalışmalar yapmak.
Yaklaşık 10 tane toplantı yapılıyor, nerelerde yapılıyor; İstanbul ve Bakü’de raporlar sunuluyor, iş birliği forumları yapılıyor, bilgisayar mühendisleri bölüm başkanları toplanıyor ve 2005 yılında bilişim destekli dilbilimi çalıştayı yapılıyor. Sonra da, Haziran 2006 yılında İstanbul’da yapılıyor.
Bundan sonra da Hoca Ahmet Yesevi üniversitesinde yine TBD’nin de desteklediği Türk Dünyası Bilgisayar Destekli Dilbilimi Araştırma Merkezi kuruluyor. Bundan sonra dilbilimi ile işbirliği toplantılarının aynı platformda, aynı ortamda değil, farklılaştırılması gerektiği düşünülüyor ve TBD, Türk Dünyası Ortak Bilişim Terimleri Çalışma Grubu kuruluyor ve bu da 2009 yılında oluyor. Profesör Doktor Şükrü Haluk Akalın, Belgin Tezcan Aksu, Nezih Kuleyin ve ben kurucu üyeler olarak yer aldık çalışma grubunda. Türkiye dışında, Şahruz Akatabay (Türkmenistan), Dr. Shahine İbrahimova (Özbekistan), Doç. Dr. Sonunbubu Karabayeva (Kırgızistan), Prof. Dr. Sherubay Kurmanbayuli (Kazakistan), Dr. İsmayıl Sadıqov (Azerbaycan) ve Doç. Dr. Berdi Sarıyev (Türkmenistan)” vardı.
Neler yapıldı? Bir takım kararlar alındı. O kararlara göre biz belli ilkeler çerçevesinde bilişim terimlerini, özellikle 100 tane bilişim terimi seçilerek, pilot bir şekilde birbirimizle paylaşalım, kimde ne eksik varsa diğerine versin ya da yararlansın ama kimse kimseyi de zorlamasın gibi bir takım 9’a yakın kural koyarak toplantılara başlandı. Ve yaklaşık 4 tane toplantı yapıldı. Astana’da, Bakü’de, İstanbul’da ve Türkmenistan’da Akçaabat’ta toplantılar yapıldı. Buradan paylaşmak istediğim şeyler var tabii o toplantılardan. 3üne de ben katılmıştım. Biz İngilizce, Türkçe, Azerbaycan Türkçesi, Kazak Türkçesi, Kırgız Türkçesi, Özbek Türkçesi ve Türkmen Türkçesiyle beraber bir doküman hazırladık.
Örneğin İngilizce de message, Türkçede biz buna “ileti” diyoruz. Azerbaycan Türkçesinde “malumat” deniyor, Kazak Türkçesinde “haber alma” deniyor, Kırgız’da “bildiri” deniyor, Özbek’te “haber” deniyor, Türkmen Türkçesinde “sargıt” deniyor.
Herkes birbirinin ne dediğini o toplantıda öğrendi ve bir liste hazırladık diyebilirim. Örneğin İngilizcesi Virtual olan kelimeye biz Türkçe’de “sanal” dedik. Genellikle onlar “virtual” diyorlardı, Türkmen Türkçesinde “sanmaca” olarak çıktı. Dropdown’a biz Türkçede “tık açılır” diyoruz, Azerbaycan “aşağı salma” diyor, ilginç olanı ise Türkmen Türkçesinde “basaçar” veya “tıkaçar” var. O arada konu tarayıcıya geldi. İngilizce scanner olan, biz “tarayıcı” diyoruz, Azerbaycan ise “scanner” diyor. Biz de dedik ki, bunu kullanabilirsiniz, dediler ki, “tarayıcıyı kullanamayız çünkü herkes güler, çünkü direkt saç tarama anlaşılır onda.”. Ne yapacağız diye düşünürken Türkmen üye, “o zaman “izalır” deyin” dedi. İzalırı duyunca benim çok hoşuma gitti. Tarayıcıdan önce ben izalırı duysaydım scanner için, tamam derdim.
Buradaki amaç birbirimizi zenginleştirmek üzerineydi, yine örnek olarak internet worm olarak bilinen “internet solucanına”, “internet kurtçuğu” deniyor, “internet virüsü” deniyor gibi. Mesela porta biz “bağlantı noktası” diyoruz. Genellikle “port” diyorlarmış, Türkmen Türkçesinde “girelge” var. Bu da hoş. Pop-up message Türkçede “açılır ileti” gibi alınıyor. Özbek Türkçesinde “haber” deniyor. Semantic web’e biz “anlamsal ağ” diyoruz, Azerbaycan “mana şebekesi” diyor. Genellikte semanticten yola çıkarak isim vermişler. Türkmen Türkçesinde “akıllı ağ”, “üşekli algam tori” diyorlar. Format yerine biz “biçimleme” diyoruz, Kazak Türkçesinde “pişim”, Kırgız Türkçesinde “kalıp”, Türkmen Türkçesinde “kalıplama” diye geçiyor.
Yani sonuç olarak öncelikle birbirimizi duymuş olduk bu çalışmalar sonucunda, ikincisi herkes birbirinin bilişim teriminden haberdar oldu. Bu sözlük çalışmasının devamının gelmesini de çok arzu ediyoruz. Toplantılar belirli bir süre içinde şu anda durmuş durumda ama gelecek zamanda galiba pek çok etken var toplantının durmasıyla ilgili, daha sonra internet ortamında devam edeceğini umuyoruz.
turk-internet.com: Çok heyecan verici, şaşırtıcı kelimeler. Bu arada, Koray Bey, son zamanlarda Azerbaycanlılar savaşla da ilgili televizyona çok fazla çıktılar. Artık Türkçelerini daha fazla anlıyoruz. Galiba birazcık da geçişme mi var televizyon yayınlarıyla gelen?
Koray Özer:O da var ama şöyle bir şey var, ben de örneğin Azerbaycan, Kırgızistan, Kazakistan internet sitelerini takip ediyorum. Sonuçta onlar da bizi takip ediyorlar. Bizde çıkan bir haber hemen onlarda çıkıyor. Bir de bizde eğitim alanlar var. Türkiye’ye çok gidip gelenler var, onların konuşması ve geçişi çok kolay oluyor.
Onun dışında biraz okuduğunuz zaman Azerbaycan Türkçesini çok kısa zaman içerisinde zaten hemen anlıyorsunuz ama diğer Türk Lehçelerinde biraz daha sıkıntı olabiliyor ama birinde bir gün kalırsanız öğrenebiliyorsunuz, diğerinde bir hafta kalırsanız artık daha iyi olabiliyorsunuz gibi. Kırgız Türkçesi biraz daha uzak bize ama o da çok uzak değil. Farsçaya, İngilizceye bakın, bir sürü kelime var. Ki burada ortak pek çok terim var sadece söyleyiş farklılıkları var.
Tabii yine 2012 yılında İstanbul’da yapılan bir toplantıda şöyle bir çıktı, söyleyiş farklılıklarından dolayı; Biz dedik ki; “Biz Türkçeyi 29 harfle ifade edebiliyoruz.” Kimisi, “Ben 35 harfle ifade edebilirim.” Dedi. Kimisi “içinde x olmalı” dedi, “kimisi ch olmalı” dedi çünkü onların fonetiği ses çıkarma biçimleri buna yönelik olarak hatta ortak alfabe nasıl olur diye çok uzun bir toplantı yapıldı. Kaç harfli olur, kaçı çıkar, kaçı girer diye ama o zaman net bir sonuç alınamadı ama sonuçta bu konu üzerinde çalışalım dendi.
Kazakistan’ın da zaten Latin alfabesine geçmesiyle sanıyorum çok büyük yol alınmış oldu. Her şey daha hızlanacak diye düşünüyorum çünkü birbirimizle paylaşacağımız gerçekten pek çok şey var. Çünkü ayrı coğrafyalarda yaşadığımız için dillerde ayrı kültürler büyümüş ve bunlar bize çok tanıdık geliyor duyduğunuz ve karşılaştığınız zaman. Dolayısıyla, anne sözü duymak gibi diyebilirim. O sıcaklığı için herkesin birbirine galiba yaklaşıyor olması herkes için daha iyi.
turk-internet.com: Peki, Ahmet Bey, size sorayım. TBD kapsamında bir “Bilişimde Özenli Türkçe”, bir de “Özenli Türkçe” çalışmaları var. Değil mi? Buralarda, Koray Bey bize enteresan kelimeler aktarıyor. Siz buralarda yapılan sözcükleri Türkçeleştirirken nasıl bir yöntem izliyorsunuz?
Ahmet Pekel: Öncelikle hocamızın söylediği gibi, güncel sözcüklerin bulunmasına çalışıyoruz. Bunları bulduktan, derledikten sonra haftanın belli bir günü bir araya gelip o sözcüklerin üzerinden tek tek gidiyoruz. İlk yapacağımız şey, İngilizce sözcüğün anlamlarına bakmak. Hangi kavrama karşılık geliyor, örneğin sadece sözlüğe bakarsanız sözlükte take sözcüğü için pek çok Türkçe açıklama var, farklı anlamlara geliyor. Bu terim bilişim terimi hangi anlamda kullanılmış, yerine göre makale içerisine girip o paragrafı okuyup anlamaya çalışıyoruz, bu terimin hangi anlamda kullanıldığına. Dolayısıyla gerçek anlamı yakalamaya çalışıyoruz.
Bire bir İngilizceden Türkçeye çeviri yapmıyoruz. Onu öncelikle söylemiş olayım. Bunu yaparken sadece bir sözlüğe bakmıyoruz. Konusunda bilinen, tanınan, güvenilir sözlükleri hem Genelağ’da bulmaya çalışıyoruz hem de basılı olanlarından yararlanıyoruz. Tabii biraz evvel dediğim gibi akla ilk gelen sözcüğü değil, yabancı dildeki yakın anlamlarına da bakıyoruz, o sözcüğün. O karşılıkları da düşünmeye çalışıyoruz. Onun dışında başka yabancı dillere de bakma gereğini de duyuyoruz açıkçası. Sadece İngilizceye bakmıyoruz; çünkü, İngilizcedeki sözcüklerin bir kısmı Latince kökenli, bir kısmı Fransızcadan geçmiş.
Bunların daha da gerisinde, bazen eski Yunancadan gelen sözcükler var. Dolayısıyla birden fazla anlamı yakalamaya, birden fazla dile bakmaya çalışıyoruz. Yerine göre Fransızcaya, yerine göre İtalyancaya baktığımız oluyor. Hocamızın da çok sık verdiği bir örnek var, örneğin “wizard” dediğimiz zaman herkes “sihirbaz” der buna. Oysa Fransızca anlamına baktığımızda “asistan” olarak geçer. Asistan da yardımcıdır. Aslında şöyle bir düşündüğünüz zaman “wizard”ın aslında bize yardımcı olan bir şey olduğunu, sihirbaz olmadığını siz de görüyor olabilirsiniz. Biz dolayısıyla “wizard”a “sihirbaz” demiyoruz, “yardımcı” diyoruz. Bu tabii ki Türkçe sözcükleri kullanacak toplumumuzun takdiridir ama bize yakın gelen sözcük “yardımcı”dır. Biz de bunu önermiş olduk.
Onun dışında, diğer pek çok sözcüğe de baktık ve bunların anlamlarını, sözlükler vasıtasıyla, yardımıyla bulmaya çalıştık. Peki, bazılarının karşılıklarını bulamazsak ne yapacağız? 1932 yılında, dil devrimi sırasında yapılan çalışma var. O bize yol gösterici, “dilde özleştirme” dediğimiz çalışma. Biraz evvel Koray Bey bahsetti, bazı Türk topluluklarında İngilizceden bilişim terimi çevrilirken zaman zaman Arapça, zaman zaman Farsçadan yararlanılmış. Orada tabii Türk Topluluklarının coğrafi dağılımı, kullandıkları sözcükleri etkiliyor, bu bir gerçek.
İletişim içerisinde olunan kültürlerle kullanılan sözcükler de etkileniyor. Bir kısmı doğrudan Türkçe köklü sözcükler üretmiş, onları Koray Bey söylerken duyduk ama bir kısmı da bazı Arapça, bazı Farsça sözcüklerden yararlanmış. İşte biz eğer böyle bir tıkanma noktasına geldiğimizde ilk baktığımız şey dilde özleştirme yapılırken hangi yöntemler kullanıldı, buna bakmak. Burada ne yapılmış? Dilin bilinen kök ve eklerinden yeni sözcükler türetilebiliyor.
Türkçenin en güzel tarafı bu. Türkçe köklerden eklerle, sonuna ek alarak yeni sözcükler türetmek mümkün. Bu bizim için çok önemli, bize yardımcı olan bir yetenek. Onun dışında, ikinci bir yol daha var; var olan Türkçe sözcüklerden birleşik sözcükler yapabiliyoruz. Bunu Almanya da yapmış, iki sözcüğü bir araya getirerek ürettikleri pek çok sözcük var. Ayrıca eski kaynaklardan unutulan bazı sözcüklere baktığımız oluyor. Dil devrimi sırasında da bu yöntem kullanılmış ve bu anlamda pek çok sözcük üretilmiş. Örneğin “erdem” çok eskidir, faziletin karşılığıdır. Öz ve baş sözcükleri de eskidir. Eski yazıtlara kadar gider. Yerine göre bunlara da bakma gereksinimi duyabiliriz.
Türkçede madde başıyla sayarsanız 60 bin kadar sözcük vardır ama diğer dillerde, örneğin İngilizcede 160 bine kadar çıkar bu sayı ama baktığınız zaman, o sözcüklerin de büyük bir kısmı Latince kökenlidir, bir kısmı da eski Yunanca kökenlidir. Dolayısıyla bu sayı çok şey ifade etmez. Türkçenin anlatım gücü vardır. İş sayıya dökülecekse, o zaman Türkçenin değişik lehçelerinden, bölgesel ağızlardan sözcükleri topladığınızda sözcük sayısı 250 bine kadar çıkan bir sözlük oluşturma olanağınız vardır. Ben kısaca böyle özetlemiş olayım.
turk-internet.com: Ahmet Bey, bu kelimeleri üretirken diğer STK ve kurumlarla da iş birliği yapıyor musunuz?
Ahmet Pekel:Tabii ki. Dil Derneği’nin kaynaklarından yararlanıyoruz. Türk Dil Kurumunun kaynaklarından yararlanıyoruz. 2019 yılının sonunda İstanbul’da Gelişim Üniversitenin düzenlediği bir etkinliğe katıldık, bilişim terimlerini nasıl Türkçeleştirebiliriz diye, ben de siber güvenlik masasındaydım, arkadaşlarım diğer masadalardı, sosyal ortamlardaki İngilizcenin Türkçeleştirilmesi konusunda. Bu tip etkinliklere de katılıyoruz.
Onun dışında bizim bu yaptığımız genelağ ortamında belge paylaşarak yaptığımız bu çalışmayı özetleyen bir bildiri de Hacettepe üniversitenin düzenlediği bir etkinlikte İlker Bey tarafından sunulmuştu. Ayrıca şimdi yürüttüğümüz Bilgisayar Mühendisleri Odasında geçen dönemden başlatılmış siber güvenlik sözlük çalışması var; orada belli bir noktaya gelinmiş, biz de bu tarafta belli bir noktaya gelmiştik. Hemen hemen siber güvenlikle ilgili şu anda dünya genelinde kullanılan, üniversitelerde yazılan, çizilen sözcükleri toparlamıştık.
Dolayısıyla onları şu anda birlikte değerlendirme aşamasındayız. Bu şekilde sesimizi daha geniş ortamlarda duyurmaya çalışıyoruz. Onlarla birlikte çalışıyoruz.
Şunu söyleyeyim, özenli Türkçe tarafı var, özenli Türkçe tabii bilişim dışındaki dalları da ilgilendiriyor. Orada özellikle hukuk alanında Türkçeleştirme çalışmasının yapılması lazım. Bugün dahi bazı yasalarda Türkçe olmayan sözcükler var. Duyduğunuzda belki siz de bende anlamayabiliriz o sözcükleri. Bunların bir an önce bizim yaptığımız çalışmaya benzer bir şekilde çözümlenebilme gereksinimi var. Zaten o topluluk da bunun için var; o yönde de ilerliyoruz şu anda.
turk-internet.com: Tuncer Hocama sorayım, biz dijital dönüşüm dönemindeyiz. Herkes bir “dijital dönüşüm”dür konuşup duruyor ama siz “dijital yerine sayısal kullanmalıyız” diyorsunuz, neden?
Tuncer Ören:Şöyle ki, sayısal sözcüğü Türkçedir ve Türkçesi olan sözcük ve terimlerin Türkçelerini doğru ve tutarlı olarak kullanmak hepimize yaraşır diye düşünüyorum. Üstelik Türkçemizi yetersizmiş gibi görmek bize neden yaraşsın? Ahmet Bey’in de biraz evvel bahsettiği gibi bazen birden fazla dilde düşünebilmek, kavramları doğru gösterebilmek açısından çok yararlı olabiliyor.
Bu açıdan, “digital” olarak yazılan sözcüğün, İngilizcede olduğu gibi Fransızca irdelemek yararlı olabilir. Şöyle ki, İngilizcede “dijitıl” olarak okuyoruz ve şu anlamlara geliyor; “El veya ayak parmaklarıyla ilgili, parmakla yapılan, sayısal yöntemle yapılan, sayısal hesap gibi, iki tabanlı sayılarla gösterilen bilgi, sayısal resim, sayısal yayın gibi ölçümlerin sayılarla gösterilmesi, sayısal saat, sayısal voltmetre gibi. Şimdi Fransızcada düşündüğümüz zaman, biz Türkçemizde Fransızcaya özenerek yaptığımız gibi hakikaten dijital olarak seslendirilir ve parmak anlamına gelir. Mesela parmak izi anlamına gelen “empreinte digitale” kullanımında olduğu gibi. Peki, İngilizce-Fransızca bir sözlükte digital sözcüğünü araştırdığımız zaman, iki karşılık var Fransızcada, “parmak anlamında dijital ve sayısal anlamında nümerik” dolayısıyla, Fransızcada dijital sözcüğünün karşılığı, nümerik, yani sayısaldır. Ayrıca “digital computer” teriminin Fransızcası ordinatör nümeriktir ve sayısal bilgisayar anlamına gelir. Ve dijital sözcüğü sayısal bilgisayar terimini de anımsatır.
Dolayısıyla dijital sözcüğü bilgisayarla yapılan –ki bazen çevrimiçi olarak- ya da bilgisayarla desteklenen işlem anlamına gelir. Mesela sayısal demokrasi işlemlerinin ve bu süreçlerin sayısal bilgisayarla desteklenmesi anlamına gelir. Bilişimde özenli Türkçe sözlüğümüzde 1200’den fazla dijital sözü var ve eğer yalnız Türkçesini doğru ve tutarlı olarak kullanmak istersek ve sayısal dediğimiz zaman, 1200 terimi Türkçe olarak karşılamış oluruz. Dolayısıyla, hakikaten bunu yapmamak için hiçbir nedenimiz yok diye düşünüyorum.
Aslında daha başka bilgiler de aktarmak kabil ama bir de şunu düşünmekte yarar var, mesela; “epeydir dijital terimini kullanıyorum şimdi değiştirmem doğru olur mu?” diye düşünenlerin olması çok doğaldır bence. Şöyle ki, 1960larda yönetim ile ilgili yazılarımda, makalelerimde ben de sevk ve idari terimini kullanırdım. Üstelik bu adlı bir dernek bile vardı Türkiye’mizde. Şöyle bir genel ilkeden bahsedebiliriz, ilerleme için önemli olan bir koşul, kendini aşabilmektir. Dolayısıyla ilerlemenin ön koşulunun kendini aşma yeteneği ve azmine bağlı olduğunu anımsatmak isterim. Gerisi kişi ve kuruluşların ne yapmak istediklerine bağlı.
Ben Türkçenin gücüne ve önemine inananlardanım diye düşünenlerin ne yapacakları belli ama herkes özgür olarak isterse cümlesinin içinin yarısını plaza Türkçesi dendiği gibi başka dillerle de olur kullanabilir ve böylece Türkçe konuştuğunu sanır. Oysaki plaza Türkçesi de plaza Türkçesi değildir, özenti Türkçesidir ve çoğumuza özentinin hiç yakışmayacağını ve buna layık olmayan bir sağlam kültür olduğumuza inananlardanım ve umarım pek çok genç de bu türlü düşünür.
turk-internet.com: İlker Bey, Özenli Türkçe çalışma grubu da var dediniz. Şu anda Bilişimde Özenli Türkçeyi konuşuyoruz ama sırası gelmişken, Özenli Türkçe çalışma grubunun amacı nedir? Beklentileriniz nedir? Burada neler yapıyorsunuz? Bulmacadan bahsettiniz, biraz anlatır mısınız bize?
İlker Tabak:Aslında önce özenli Türkçeden bahsedeyim. Biz bilişimde özenli Türkçe grubu olarak çalışırken ortaya koyduğumuz bu çalışma modelinin, yönteminin diğer alanlarla da uygulanabileceğini öngörerek neden olmasın dedik ve altyapımızı bu konuda çalışmak isteyenlere bir yöntem olarak, sonuçta yayınladığımız yer web sitesi, oradan yayınlıyoruz, bunu paylaşalım istedik. Değişik şapkalarımıza, değişik ortamlarda bulunduğumuzda da yapıyoruz. Sadece bilişimde özenli Türkçe diye, genel diye düşünmeyin, Tuncer Hocamın da bahsettiği gibi dijitalde bile 1200 tane karşılık var dedi. Terim salkımlarımız da var. Yani kendi içinde de alt grubumuz var. Artı özenli Türkçe alt grubu olarak sosyal medyada önemli Türkçe bir başlık olabilir.
Sosyal medyada o kadar çok kavram var ki retweet deniyor, Ahmet Bey’in bahsettiği çalıştayda ona karşılık olarak sektirme kavramı çıktı. O iletinin bir başka yere taş sektirir gibi suyun üzerinde gönderilmesinden yola çıkarak öyle bir karşılık bulunmuştu. Ama bunlar ayrı bir grup olabilir. Ayrı bir uzmanlık alanı altında çalışabilir. Tıpta özenli Türkçe konuşuyor olabiliriz. Oradaki kavramların Türkçelerini söylemek, onları kullanmak daha sağlıklı olabilir. Eczacılıkta benzer şekilde. Bu saydıklarımızın aslında her birinin kendi sözlüklerinin, kendi terimlerinin olduğunu da görüyoruz araştırdığımızda –ki sayfalarımızda biz bu sözlüklere de yer verdik, bunların erişim bağlantıları da var- proje yönetiminde özenli Türkçe, bir arkadaşımız, Selda Barbaros proje yönetiminde çalışıyor, bu konuda bir çalışmayı başlattı, önümüzdeki günlerde gelecek geribildirim üzerine o bölümü de açacağız.
Bilgisayar mühendisliği meslek alanları konusunda çalışmalar yaparken yaptığımız tanımların gereği bazı kavramların herkes tarafından aynı şekilde karşılıklarının anlaşılması gerektiği ortaya çıktı. Bilgisayar mühendisliğinde özenli Türkçe gibi bir kavramla karşı karşıyayız. Benzer olarak psikolojide, aşçılıkta özenli Türkçe olabilir. Jimnastikte özenli Türkçe olabilir. Geçmişte kızım ilgilendiği için oradan biliyorum, kavramların ne kadar sıkıntılı tarifler içerdiği, çoğu Rusça kökenli kelimelerdi. Yani, o kadar çok konu var ki, aklınıza gelebilecek her konuda özenli Türkçe başlığı altında çalışma yapmak isteyenler bizimle temas kursunlar, [email protected] elektronik posta adresinden bize ulaşabilirler ve burada yapılacak çalışmalarda biz onlara yöntemi, usulü aktarırız.
Sonuçta uzak bağlantı yoluyla yapılan çalışmalar, kendi zamanlarını ayarlayabilirler ve bunlara göre de içeriklerini biz yine sayfamızda ayrı gruplar şeklinde onlara yer vererek yayınlarız. Böylece bizim özenli Türkçe sayfamız bir yandan da başvuru kaynağı haline gelir.
Bakın, aşağı yukarı 1 yıldır Dünya’nın başına bela olan coronavirüs var. Buradaki kavramlar bile bazı önlemlerin zamanında alınmasına engel oldu bence. “Pandemi” deniyor, millete bu kek gibi geliyor, adı hoşlarına gidiyor gibi. Ama şimdi bakın, buna biz “yaygın salgın” deseydik, bizim insanımız biraz daha dikkatli olabilirdi. Belki birkaç yüz kişinin canına mâl olmazdı. Terim, karşılık deyip geçmeyin. Entübe olmayı doktor biliyor, sağlık çalışanı biliyor, başına gelen biliyor. “Nefes borusuna bir tüp bağlanıyor” doğrudan nefes alıyor. Biraz açıklama gibi de oluyor bazı karşılıklar ama bu kavramın eksikliği insan hayatına bile mâl olabiliyor, onu demek istiyorum. O kadar kritik bunlar.
Bunları daha baştan bunu bakanlarımız düzeyinden, kamuoyuyla bilgi paylaşan herkesin belki de aktarırken bunu doğru aktarması gerekir. Hacettepe üniversitesinin kuruluş yıllarından bilgi aktarayım, o zaman merhum Doğramacı doktorlara demiş ki; “Gidin sahada çalışın ve hastanın ne dediğini öğrenin, anlayın. Onlar sizin bildiğiniz Latince kavramı bilmek zorunda değil.” Karnımda yanma var vs gibi terimleri öğrenip ona göre hastanın derdini öğrenmişler ve çare üretmişler. Şimdi siz bir şekilde dert sahibi, sıkıntı sahibi olan birinin derdini anlayacak şekilde ona bir kavramı aktarmıyorsanız onu anlamazsınız, çözüm de üretemezsiniz.
Belki benzer sorunları ekonomi alanında da yaşıyoruz. Bilmiyorum, o konunun uzmanı değilim, o konuyu da ekonomistler düşünsün. Ekonomide özenli Türkçe diye bir şey yaparlarsa belki de bu sorunlardan, sıkıntılardan bile kolaylıkla kurtulabiliriz. Yani bir yöntemdir bizim yaptığımız şey.
Bu yöntemi de farkındalık yaratmak için yaptığımız çalışmalarla biraz daha toplumumuzu uyandırabilmek için ne yapalım diye düşünürken aklımıza birden bulmaca fikri geldi. Dedik ki, biz Türkiye Bilişim Derneği olarak her türlü etkinliklerimiz, kültürel yayınlarımız da var, bir takım bilimsel içeriklerimiz de var, hazır, elimizde. Çapraz bulmaca gibi bir şey hazırlayalım, bu en azından türettiğimiz, karşılıklarını bulduğumuz terimleri de grup grup, ilkini Aralık ayında yaygın terimler olarak yayınladık. İkincisini Ocak ayı sayısında siber güvenlik terimlerinden oluşan, yaklaşık 30 kadar sözcüklerden bulmaca soralım dedik, meraklısı da çözsün, içine de anahtar sözcükler gizledik, o anahtar sözcüğü bulup, bizim yazışma adresimize gönderen ilk 3 kişiye TBD yayınlarından armağan gönderiyoruz. Şubat sayısı herhalde ayın 15inden sonra yine hazır olur. Her ayın ortalarında hazır olur, onu da sayfaya koyup, -bizi takip etsinler sayfamızda- duyurarak, bunlara elektronik posta ile üyelerimize özellikle duyuruyoruz.
Üye olsunlar TBD’ye. Yolu bilgiden geçen herkesin üyeliğine açık bir derneğiz. Topluma mâl olmuş bir derneğiz bir yandan. Yani bulmaca biraz farkındalık yaratmak amaçlı, önümüzdeki günlerde belki de çözümü için de daha sayısal ortamları kullanarak kolaylıkla çözüm üretebilecek noktaya da taşıyacağız. İstanbul şubemizin bu konuda bir çalışması var, bitince ayrıca duyururuz. Bulmaca konusunda da aktaracaklarım böyle. Artık bunu da bir gelenek hale getirdik, iki tanesini yaptık, 3. Yolda. Bunları da içeriğini hazırlayan arkadaşlarımızın adıyla birlikte sayfalarımızda yer veriyoruz. Kazananları da bir önceki bulmacanın çözümüyle beraber onu kimler kazandıysa orada duyuruyoruz. Bununla ilgili öyküyü de zaten kısa bir öykü şeklinde, bilgi notu şeklinde sayfamızda yazdım, yer alıyor, teşekkür ederim.
turk-internet.com: Gayet güzel bir çalışmaymış, peki, Koray Bey, Türkiye Bilişim Derneğinin bilişim dergisinin bulmacayı yayınladığını da öğrendik ama başka ne şekilde bu terimlere ilişkin çalışmalar yapıyor, yaymak için?
Koray Özer:Tabii ki, ondan önce küçük bir anekdot anlatayım; 2 gün önce Güney Afrikalı bir genç ile konuşuyordum, internet üstünden, dedim ki “biz computera computer demiyoruz” dedim. “Ne diyorsunuz” dedi, “bilgisayar” dedim. Anlamadı gerçi ama hoşuna gitti kelime. Sanıyormuş ki bu bir dünya standardı, computer demek. Biraz önce İlker Bey’in söylediği gibi, Dünya’nın önemli bir kısmı computer’a computer diyor. Biz demeyenlerdeniz, bunun gerçekten de çok önemi olduğunu düşünüyoruz.
turk-internet.com: Bu kelime çok yerleşti değil mi? Hakikaten herkes bilgisayar diyor Türkiye’de, computer kullanılıyor denemez.
Koray Özer:Denemez gerçekten ve Aydın Bey’in 1967’den başlayarak ürettiği diğer kelimelerin zaten çoğu tuttu. Biz bilişimi Türkçe konuşuyoruz aslına bakarsanız. Bunu da TBD kurucularının büyük bir emeği var gerçekten ve bu konuda çalışanların tabii ki. Bilişim dergisi de aslında bu yolla yol almış bir dergi. Küçük bir müjdemiz de olacak aslında. Dergiyle ilgili yeni bir çalışma yapıyoruz, yakında güzel bir haber duyuracağız bu konuda.
turk-internet.com: Ama şimdi merak ettirdiniz, söylemeniz lazım, biz meraktan ölürüz. Nedir? Programın sürprizi olsun.
Koray Özer:Bunu Ahmet Bey söylerse daha seviniriz. O konuda çalışıyoruz. Şöyle, bilişim dergisi de bu amaçla, bilişim kültürünü yayma amacıyla, bilişim kültürünü yayma amacı da bilişim dilini Türkçe konuşma yolundan geçtiği için, bilişim dergisi o anlamda bugüne kadar çıkmış bir dergi ve biz de sonuçta o bayrağı bir süre ben ve arkadaşlarım aldık ve devam ettirmeye çalıştık. Ne yapmaya çalıştık? Yazılarımızda Türkçe terimleri yeğledik. Gelen yazılara özellikle baktık, Türkçesi varsa mutlaka yazarına da ifade ettik bunu. Bütün yazarlarımız da bu konuda hiçbir kapris ya da egoyla karşılaşmadık. Sağ olsun Tuncer Hocam her sayımızda dil, sözcükler veya terimlerle ilgili mutlaka bir yazı yazdı. Her sayımızda sözlükten bölümler yayınladık.
Sonra başka bir şey daha yaptık, –başkanımız “Rahmi Aktepe” ve “Hülya Küçükaras”a selam göndermemiz gerekiyor, onların çok büyük emeği var– “Bilim-kurgu öykü yarışması” yaptık. Bu aslında temelde bir dil hizmetiydi. İnsanları yarıştıralım derdi yoktu orada. Çünkü bir olayın, bir bilimin, bir teknolojinin edebiyat yapmadan tekniğini anlayamazsınız. Dolayısıyla böyle bir alana girdik, burada da Türkçe terimleri kullanmak bir koşuldu. Türkçesi zaten iyi olmayan giremediği gibi Türkçe terimlerin kullanılması yüksek puan sağlıyordu. Böyle de bir çalışma yaptık, bu da devam ediyor.
Sonuçta Türkçe edebiyatının sayısını artırmaya çalıştık. Türkçe bilim-kurgu edebiyatı demek Türkçe terimlerin kullanıldığı öyküler, hikâyeler demek. Sayısı çok oldu, pek çok yazar üretti bu yarışma, kitapları çıktı, bunlardan da memnunuz. Elimizden gelen bunlar. Teşekkür ederim.
turk-internet.com: Gerçekten güzel çalışmalar. Peki, Ahmet Bey, Türkçe ile ilgili doğru bilinen yanlışlar nelerdir? Bu arada, sürprizi unutmuş değiliz, sürprizi de soralım, nedir sürpriz?
Ahmet Pekel:Dergiye yeniden can vereceğiz, öyle arkadaşlarımızla, dostlarla birlikte. Onun müjdesinden bahsetti Koray Bey. Umarım o konuda da güzel bir çalışma yaparız. Sizlerin de beğenisine sunarız. Bu konuda söyleyeceklerim şimdilik bu kadar.
Onun dışında, dilerseniz önyargılar konusuna gelelim. Aslında ben önyargı diyorum doğru bilinen yanlışlara. Biraz önyargılı yaklaşılıyor dile. Bunlardan bir tanesi, en başta geleni diyelim, biraz evvel de söz ettim, sözcük sayısının diğer dillere göre daha az olduğuna ilişkin ve bunun da dilin anlatım gücünün azalttığına ilişkin ortada dolaşan söylemler oluyor.
turk-internet.com: Ahmet Bey, 8 bin kadar kelime diye de duymuşluğum var benim.
Ahmet Pekel:Yok, hayır. Madde başı olarak 60 bin, biraz evvel de bahsettim, tüm lehçeler ve ağızları da topladığımızda bu rakam 250 binlere kadar çıkabiliyor. Tabii bunların içerisinde doğrudan Türkçe karşılığını veremediğimiz sözcükler de olabilir.
Yazı dilimizdeki Türkçe oranını Ömer Asım Aksoy Dil Gerçeği kitabında şöyle açıklamış;
“1862 yılında Türkçe sözcük oranı %33, geri kalanı Arapça, Farsça, Fransızca, İtalyanca, belki Yunancadan gelen sözcükler. 1933 yılında, dil devriminden sonra yapılan özleştirme çalışmalarıyla birlikte oran %40lara doğru yükseliyor. 1975 yılına geldiğimizde, %80-%85e ulaşıyor, 1978 yılında da %90lara ulaşıyor. Yani, özleştirme çalışması ile birlikte dilimizde anlaşılmayan, eski, farklı noktalardan gelen sözcükleri Türkçeye çevirmiş oluyoruz.”
Diğer dillerden sözcükler almışız zamanında ve bunları belli bir noktaya kadar çekmişiz. Biz de diğer milletlere sözcük vermişiz. Örneğin, Çincede 307 tane Türkçe sözcükten bahsediyoruz. Sırp ve Hırvatçada 8742 sözcük var. Almancada bile 166 sözcüğümüz var. İngilizcede de bir araştırmacı 247 ölçmüş, diğer bir araştırmacı da 800 civarında Türkçe sözcük ölçmüş.
Şimdi biz şunu diyoruz; “bu yabancı sözcükleri kendi dilimizde karşılığı varsa kullanmayalım”. Neden? Çünkü bir yabancı sözcüğü bir Türkçe sözcüğün yerine koyduğunuz zaman ve onu kullanmaya başladığınız zaman öbür sözcüğü unutma olasılığınız var.
Bazıları diyorlar ki, birçok sözcüğün Türkçe karşılığı yok, o yüzden aldık diyorlar. “Bakkal”ı düşünmüşüzdür. Bakkalın Türkçe karşılığı yok muymuş? “Kebit” deniyormuş. Şimdi tabii duyduğunuzda çok farklı gelebilir ama birçok sözcük, örneğin Kâşgarlı Mahmud’un Dîvânu Lugâti’t-Türk’ünde “yazutlu” sözcüğü Farsça kökenli “günahkâr” sözcüğünün karşılığıymış.
Aslında o dönemin yazıcıları, ondan sonra gelen yazıcılar eğer diğer dillerden alıp kullanmasalardı yazılarında, bu sözcükler belki bugüne kadar gelebilecekti ki gelebilenler de var tabii ki. Biraz evvel bahsettim, çay sözcüğünü evet çay diye kullanıyoruz ama bugün birçok dilde çay diye geçiyor. Farsçada, Arapçada, Rusçada, Ermenicede, Bulgarcada, Sırpçada bu tip sözcükler de var. Bazı sözcüklerin Türkçe karşılıkları olmadığına yönelik bir de söylem var. Yani, siz söylüyorsunuz, “yok, bu sözcük onu tam yansıtmıyor.” diyorlar.
Bir de Türkçenin bilim ve yazım dili olamayacağı söyleniyor ki bunun için, en başta Aydın Köksal hocamızın Hacettepe’de yapmaya çalıştığı çalışma güzel bir örnektir. Türkçenin hem bilim hem de yazım dili olabileceği özellikle de bilişim alanı gibi yeni bir alanın öğretim alanında sunulması konusunda ne kadar Türkçenin yeterli olduğunu gösterecek bir örnektir, sonuçta. Ve bilişim alanı o gün başladı, bugün de durmuyor.
Ali Püsküllüoğlu’nun şu anlamda bir sözü var. Diyor ki; “Sözcükleri daha gümrükte yakalayalım. Öbür türlü ülkeye girdikten sonra onunla uğraşması çok zor.” Bu doğru. Örneğin bir dönem dışarıdan “harvester” denilen aletler alınıyordu, tarımda kullanılan fakat sözleşmeye yazarken “biçer-döver” yazıyorlar. Bundan daha güzel anlatabilecek bir şey var mı bu yabancı kökenli sözcüğü? Yaptığı işlevi de anlatan bir sözcük.
Dolayısıyla bizim sözcüklere gümrükte diyemeyeceğim; artık gümrük kalmadı, genelağ ortamında sürekli sözcükler, küresel olarak uçuşmakta ve biz bunları yakalamaya çalışıyoruz. Özellikle bilişim, siber güvenlik, yeni teknolojik eğilimler, yapay us, öbek zincir alanında bunlar sürekli gelişiyor, yeni sözcükler çıkıyor. Bunları bizim yaptığımız gibi daha kapıdan girmeden yakalayıp bunlara bir karşılık üretmiş olalım ki insanlar bir yazıyla uğraşırken, bunları çevirmeye çalışırken genelağ ortamında böyle kaynak bulabilsinler ve bundan yararlanabilsinler. Eğer tabii ki akıllarına yatarsa bunu kullansınlar şeklinde bir düşüncemiz var.
Bir de genelde Türkçenin azizliği denir. “Bir şey söyledim, yanlış anlaşıldı, Türkçenin azizliği.” Bu Türkçenin yetersizliği değil, hocamızın her zaman söylediği gibi bu dili kullanmaya çalışanın yeteneksizliğinden kaynaklanır genellikle. Çünkü Türkçede örneğin yüz kökünü farklı şekillerde kullanabilirsiniz. Yüz yerine göre bir sayıdır, yerine göre suratımızın bir diğer anlamıdır, denizde yüzmek olabilir, deri yüzmek gibi olabilir ama bu sözcük siz nasıl kullanırsanız öyle anlam kazanır. Birçok dillerde de böyledir aslında. Burada hata yapınca dilin azizliğine sığınmamak lazım. Türkçe aslında doğru kullandığınızda çok güçlü bir dildir. Bir kesim de Türkçe yazım dili olamaz, bazı sözcükler Türkçede karşılanamaz derler.
Feyza Hepçilingirler’in bir sözü var bu konuda, “eğer Türkçe yetersiz olsaydı bunca yapıt Türkçeye çevrilemezdi” der. Tolstoy’un Savaş ve Barış kitabı Rusçadan çevrildi. Flaubert’in Madame Bovary’si Fransızcadan çevrildi. Charles Dickens’in İki Şehrin Hikâyesi kitabı İngilizceden çevrildi. Çeviride yapılan şey Türkçedeki sözcük zenginliğinden yararlanarak anlamı doğru verebilmek. Bu anlamlar doğru verilebilmiş ki, sözcükler bulunabilmiş ki biz bunları okuyabildik ve bunlardan zevk aldık.
Onun dışında, deniyor ki, İngilizce sözcükleri tek bir sözcükle karşılayamazsın. Böyle bir şey var. “Challenge” dediğimiz zaman “meydan okumak” diyoruz. İki sözcükle karşılayabildim. Hatta biraz daha uğraşsam “zorlu uğraştan çekinmemek” diyebilirim. Üç sözcükle karşılayabildim. Bu Türkçeden diğer dillere çevirirken farklı mı? Değil. “Koşamayabilirdim” diyorum; Türkçede bir sözcük kullanıyorum, içinde her şey var. İngilizceye çevirdiğinizde 8 sözcüğe karşılık geliyor. Dolayısıyla, Türkçeden İngilizceye, İngilizceden Türkçeye çevirirken bazı sözcükleri tek bir sözcükle karşılayamayabilirsiniz.
Bir söylem de şudur, Arapça ve Farsça sözcükleri attığınız zaman zaten ortada dil kalmıyor gibi uzun zamandır söylenen bir söylem vardı. Biz dil devriminden sonra ve şu anda da hala devam eden bir çalışmadır bu özleştirme çalışması, unsurları atmışız, yerine ögeleri koymuşuz. Herhangi bir sıkıntımız olmamış. Eserler yerine yapıtlar, “ahenk” yerine “uyum” diyebiliyoruz. “Şuur” yerine “bilinç” diyoruz. Dolayısıyla, yabancı kökenli kelimelerin bir şekilde çaresini de Türkçede bulabiliyoruz.
Harf ve dil devrimiyle birlikte bazı yazın insanlarının söylediği şey önceki kuşaklarla bağların koptuğuna yönelik. Bir örnek vermek isterim: “bir müsellesin mesaha-i sathiyesi, kaidesiyle irtifaının hâsıl-ı darbının nısfına müsavidir.” dediğimde inanın ben anlamadığınızı düşünüyorum. Eğer Arapça, Farsça ve Eski Türkçe bilginiz yoksa bunu anlamanız çok zor. Burada söylenen şey ise; “bir üçgenin alanı, tabanı ile yüksekliğinin çarpımının yarısına eşittir.” Bugün bunu çok rahat anlıyoruz, sözcük kökenleri tamamen Türkçe. Anlamamızın nedeni bu.
Bunun dışında, zaten üçgen dediğimiz zaman Mustafa Kemal Atatürk tarafından yazılan, geometri kitabında yer alan, geometri terimlerinin hemen hemen hepsinin kendisi tarafından çevrildiğini biliyoruz. Örneğin, boyut, uzay, yüzey, düzey, çap, yarıçap, yay, çember, üçgen, dörtgen gibi sözcüklerin dilimize bu kazandırıldığını, bunların kökenlerin bizim Türkçemizde zaten var olduğunu biliyoruz. Ayrıca Atatürk sadece geometri sözcüklerini değil; er, subay, teğmen, yarbay, albay, tugay gibi sözcükleri de dilimize kazandırmış.
Bu çalışmayı sadece biz yapmadık. Bizim dışımızda diğer ülkeler de yaptı; dillerinde özleştirme çalışmasını. Özellikle Fransa 16. Yüzyılda Latince olarak bütün yapıtları Fransızcaya çevirmeye çalıştı. Yani dilinde özleştirme yaptı. Ayrıca Fransızlar gibi, Çekler, Finliler, Ruslar, Macarlar ve Almanlar da benzer şekilde bu çalışmaları yaptılar.
Biraz evvel Yunus Emre dedik, Yunus Emre 13. Yüzyılın bir ozanı. “Beri gel barışalım, yâd isen bilişelim” demiş. “Yâd”, yabancı demek, bilişmek karşılıklı olarak birbirini tanımak, bilmek anlamına geliyor.
Bir de şöyle bir söylem var, yanlış bilinen. İnceltme işaretleri vardır; “şapka” denir. Dil devriminden sonra “bu şapka(im) meselesi çok sorun oldu, nerede kullanılacak bunu bilemiyoruz” diyenler oluyor ama bu imle ilgili ne dil devriminde ne de sonrasında herhangi bir sorun ya da yasaklama söz konusu değil. Orada “hala” ve “hâlâ”nın ayrılması lazım.
Şöyle bir durum var, eğer siz yabancı kökenli sözcükleri kullanmaya devam ederseniz böyle sıkıntılar yaşama olasılığınız her zaman olacaktır. Neden? Çünkü uzun ünlü içeren sözcükler genellikle Türkiye Türkçesinde olmayan sözcükler. Hâlâ, kâinat, âlem gibi. Dolayısıyla burada da bir karışıklık var.
Kısaca özetlemeye çalıştım. Sonuçta Türkçenin yetenekleri, sözcük varsıllığı pek çok sorunu aşmaya yeterli. Sadece bilişim terimlerini karşılamak da değil. Dilimizde bugünde zaman zaman kullanılan ama zaman zaman da karşıdaki tarafından anlaşılmayan sözcüklerin de karşılıklarının Türkçe olarak verilmesi her zaman mümkün.
turk-internet.com: Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Ahmet Pekel:“Yapanlar adını koyar” deniyor; güzel bir tanımlama ama şöyle: Örneğin bir Türk bir hastalığı bulduysa, o hastalığın ismi “Behçet” ise, “Behçet” hastalığına tutup da İngiltere’de bunun tanımını İngilizceye çevirmek gibi bir şey yok, çevrilmesi mantıklı olmaz. Aynı şey bizde de geçerli ama burada, bilişimde o kadar çok terim var ki ve isim değil, her birinin bir anlamı var. Biz o anlamı yansıtmaya çalışıyoruz. Aradaki fark budur.
Tuncer Ören:Şöyle diyebiliriz, insanların bir özelliği öğrenebilme. Bilmekten daha önemli öğrenebilme yeteneği ve bazen bilmediğimizi yokmuş zannedebiliyoruz bu büyük bir zaaf. Kanada’da ki çalışma odamda 200den fazla Türkçe sözlüğüm var ve aslında 1000 kadar Türkçe sözlük olduğunu web sitemizde listeledik ve orada var. Dolayısıyla Türkçemiz gerçekten çok zengin, çok varsıl ama bilmediğimizi yokmuş zannetmek, çok büyük bir gaflet ve kültürümüze, kendimize karşı bir gaflet ve aslında biz hakikaten çok köklü bir kültürü ve dili olan bir milletiz ve bunun zevkine, bilincine varmakta yarar var.
Bir de, çok söylenen teknolojiyi yapanlar o terimleri üretir sözü aslında yanıltıcı bir söz. Şöyle ki, bir şeyi, birilerini yanıltmak isterseniz evvela doğruymuş gibi olan yönlerini söylersiniz, sonra da asıl söylemek istediğinizi söylersiniz. Bu çok mantıkta bilinen bir yöntem. Eğer teknolojiyi yapanlar sadece sözcükleri de seçmiş olsaydı biz “uçak” sözünü kullanamazdık, “denizaltı”nı da kullanamazdık. Bunun gibi başka sözcükleri de kullanamazdık ve aslında halkımızın dildeki gücünü kabul etmemiz lazım. Mesela biz cep telefonu terimini çıkartmışız ve “cepten ben seni ararım” dediğimiz zaman cebimizi karıştırmayacağımız çok rahat anlaşılıyor ve bunun gibi daha çok güzel terimlerimiz var ve umarım gençlerimiz bu bilinçle yaklaşırlar ve çok daha iyi yollara, yönlere doğru yöneliriz. Çok teşekkür ederim, sağ olun.
Koray Özer:Ben bir şey eklemek isterim, bir dili temiz konuşmak gerekiyor. Nasıl dişlerimizi fırçalıyorsak, aslında dilimizi de temizlememiz gerekiyor diğer etkilerden çünkü hep derler ya, “ne yediğini biliyor musun?” diye, ne konuştuğunu da biliyor musun?
Bir örnek vermek istiyorum, şimdi spam terimini biz gereksiz, istenmeyen e-posta olarak biz bunu karşılıyoruz. Bir zaman çok spam kullanıldı. Spam nereden gelmiş diye baktığımızda şunu görüyoruz, 1937 yılında Hormel diye bir kasap şirketi var, domuz eti kesiyorlar, satıyorlar. Fakat satılmayan domuz etleri bozulmasın diye baharat atıyorlar üstüne, karıştırıyorlar, bunu kavanozluyorlar vs. ve onlar şöyle demişler, spicenin spsini almışlar, domuzun “am” harflerini almışlar ve spam oluşturmuşlar. Yani demek isteniyor ki, 2. Kalite domuz eti. Bu spam 1979 yılında bizim konuşma terimi olarak nasıl girmiş? Usnet yöneticisi olan Richard Depphew diye bir bay, aynı mesajı yanlışlıkla 200 kere konuşma grubuna göndermiş. Birisi de, spam gönderiyorsun demiş. Şimdi spam dediğimiz zaman, aslında bir hikayesi var. Nerede var? Bu Amerikan kültüründeki bir hikayesi. Oradan geliyor 2. Kalite. Bir terim üretirken siz bütün o terimin geçmişinde nereden geldiğini zaten alma şansınız yok ama önemli olan onun fonksiyonunu anlatmanız. Spam dediğiniz zaman başka bir hikaye anlatıyorsunuz siz aslında ama farkında değilsiniz. Yani, kısaca ne söylediğinizi bilmiyorsunuz. Ama istenmeyen e-posta dediğiniz zaman, amaç, maksat ne ise orada gerçeğe ulaşmış oluyor. O yüzden biz computeri yapamadık hocamın dediği gibi ama bilgisayarı yaptık.
İlker Tabak:Koray Bey bilgisayar dedi bıraktı, ben devam edeyim bir bilgisayar mühendisi olarak. Ben küçüklerimi severim, büyüklerimi sayarım. Büyüklerini sayanların “1 dede, 2 dede, 3 baba, 4 baba” gibi saydığını sanmıyorum. Bilgisayar sözcüğünün de içindeki sayma sözcüğü saygıdan geliyor. Tıpkı büyükleri saydığımız gibi, bilgiye, bilime olan saygıyı ifade eden bir sözcük. Belki bilinçaltında bu saygı ifadesi bizim toplumumuzda çok yaygın olduğu için bu sözcük de çok çabuk tutuldu ve yaygınlaştı. Bize bu fırsatı verdiğiniz için çok teşekkür ediyoruz, sağ olun, var olun. Bilgileri saymaya devam edeceğiz.