Türkiye Uzay Ajansı kurulmasına ve uzaya yönelik faaliyetlerin düzenlenmesine dair kanun tasarısı ile ilgili olarak CHP milletvekilleri olan Tahsin Tarhan, Didem Engin ve İrfan Bakır muhalefet şerhi yayınladılar.
Milletvekilleri ana ilkeleri itibariyle olumlu yaklaştıklarını belirttikleri düzenlemeye, uzay araştırmaları ve havacılık açısından; sağlıklı ve vizyoner bilimsel çalışmalar yapılabilmesi yönünden yetersiz olması nedeniyle, akademik ve idari özerklik açısından; taşıdığı sorunların giderilmesinde barındırdığı eksiklikler ve personele ilişkin getirdiği anayasaya aykırı hükümleri bakımından önergeler getirdiler. Bu önerge ve düşünceleri aşağıda kendi kalemlerinden okuyabilirsiniz.
- Bu kanun tasarısı kapsamında, diğer kurum ve kuruluşlarla ileride çıkabilecek yetki ve görev çakışmaları konusunda Başbakanlığın hızlı karar alması mümkün hale gelecek midir? Tasarıda Başbakanlığın yetki ve görevinin bu derece merkezileşmesi, yeni bir bürokrasi artışını beraberinde getirmeyecek midir? Bu Ajansın bilim insanları başta olmak üzere, daha özerk bir yapıda oluşması, Kurul üyelerinin Başbakan tarafından atanması yerine, kendi içlerinde seçim yoluyla belirlenmesi yolunda bir düzenleme yapılması daha doğru olmaz mıydı? İcra Kurulu üyelerinin daha ziyade Bakanlardan oluşması nedeniyle, Milli Eğitim Bakanının bu kurula dahil edilmesi, okulöncesi eğitimden başlanarak uzay eğitiminin çocuklarımıza verilmesi, bu sayede temel fen bilimlerine daha fazla önem gösterilmesi yönündeki önergemiz neden reddedilmiştir?
- İcra Kurulunda kurulun etkinliği ve önemi sebebiyle Milli Eğitim Bakanının da daimi bir üye olarak yer alması ülkemiz eğitim politikasının uzay ve havacılık politikası ile eşgüdümlü bir şekilde oluşturulup uygulanması adına önemlidir. Uzay ve havacılık çalışmalarında dünya gerisinde kalmış ülkemizin ihtiyaç duyulan sıçramayı gerçekleştirebilmesi için vizyoner, araştıran, sorgulayan, sınırların ardını merak eden nesiller yetiştirecek bir eğitim politikasının varlığı şarttır. Gelecek nesillerin bilimsel merak dürtüsüne çocuk yaştan itibaren sahip olabilmesi gerekirken, üniversite eğitiminin beklenmesi büyük bir yanlışlık olacaktır. Okul öncesi dönemi de kapsayacak şekilde ilk ve orta öğretim sürecinde çocukların uzay ve havacılık alanındaki çalışmalara aşina bir şekilde yetiştirilebilmesi için Milli Eğitim Bakanlığı’na büyük görev düşmektedir. Ancak Milli Eğitim Bakanı’nın İcra Kurulu üyesi olması yönündeki önergemizin AKP oyları ile reddedilmesi büyük bir hatadır. AKP, AR-GE ve inovasyonu eğitimden bağımsız düşünmeye devam ettikçe ülkemizin bilimsel ve teknolojik alanda ihtiyaç duyduğu devrimsel adımların atılması mümkün değildir.
- Türkiye’nin uzay ve havacılık çalışmalarındaki dışa bağımlılığının ihracat ve ithalat kalemlerinin ayrıntılı dökümü nedir; hangi alanlarda daha fazla ithalat yoluna gitmekteyiz? Kısa ve uzun vadede sanayide dışa bağımlılığı azaltmak adına bu Ajansın hangi somut adımları atması öngörülmektedir? 2016 yılında uzay ve havacılık alanında 4 milyar 310 milyon Dolar ithalat, 717 milyon 532 bin Dolar ihracat yapabilen ülkemiz, son 8 yılda toplam 25 milyar Dolar civarında ithalat, 4 milyar Dolar ihracat yapabilmişse, bu tasarı kaç yıl içinde ihracat değerlerimizin artışını, hangi mali, örgütsel, bilimsel projeksiyonlarla öngörmektedir?
- Uzay teknolojilerinin kullanımını yaygınlaştırmak adına, temel eğitimden başlanarak hangi yollar izlenecektir? Nitelikli insan kaynağımızın ülkeye daveti ya da ülke içinden yetiştirilmesi için, tasarıda daha açık hükümler getirilmesi yoluna gidilemez mi? Bu bakımdan, bu personele yapılacak ödemeleri Ajans Başkanının maaşına endekslemek, tasarının hedeflediği nitelikli personelin ülkemize gelmesine ya da ülkemizde kalmasına engel değil midir? Ajans, insanlı/insansız araçla uzaya erişim için kaç yıl içinde bir projeksiyon hedeflemektedir? Ajansın kuruluşundan sonra uzaya dair proje, yatırım, AR-GE desteği, ürün geliştirme gibi başlıklarda kısa ve uzun vadeli hedefler, mali projeksiyonlar nelerdir?
MUHALEFET ŞERHİ
1/823 esas sayılı Türkiye Uzay Ajansı Kurulması ve Uzaya Yönelik Faaliyetlerin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı, küresel uzay ekonomisi ve araştırmaları alanında oldukça geç kalmış bir adım olduğunu ısrarla belirttiğimiz, bununla birlikte önergelerle eksiksiz bir yasa metni olmasına katkı verdiğimiz, ana amaçlarına katıldığımız bir tasarıdır. Komisyon aşamasındaki önergelerimiz, bu ana amaçları güçlendirecek, bilimsel ve idari özerkliği arttıracak yönde gelişmiştir. 15 yıl içinde bilimsel alanda siyasal kadrolaşmayı, yönetim düzeyinde partizan tavrı ülkemizin geleceğinden daha öncelikli gündem saymış, liyakatı ve nitelikli insan kaynağını devlette arka plana itmiş iktidarın, küresel uzay ekonomisi alanında da bu hatalarını tekrar etmemesinin takipçisi olacağız.
AKP Hükümetleri’nin bilim, sanayi, teknoloji, inovasyon ve AR-GE alanlarında yaptığı tüm yasama faaliyetlerinde olduğu gibi bu yasada da ne yazık ki eğitim ayağı ihmal edilmiştir. Oysa eğitim gelecek nesillerin yani beşeri sermayenin şekillenmesi için en etkin icrai faaliyet alanıdır. Eğitim politikalarının belirlenme ve uygulanma sürecinin bilim, teknoloji ve inovasyon politikalarının belirlenme ve uygulanma süreçlerinden uzak düştüğü bir ülkenin kalkınma yarışında hedeflediği öncü noktaya ulaşması mümkün olmayacaktır.
Uluslararası PISA testi sonuçlarına göre, ülkemiz öğrencileri bilim, matematik ve okumada OECD ortalamasının altında kalmış, 72 ülke ve ekonomik bölgede 15 yaşındaki 540 bin öğrencinin katıldığı testte Türkiye 72 ülke arasında 50. sırada yer almıştır. 2 yılda bir yapılan testte ülke performansımızda yaşanan gerileme ve özellikle bilim, matematik ve okuma alanlarında ortalama altında kalmamız üzerinde detaylıca düşünülmesi gereken bir sorun alanıdır.
Türkiye Uzay Ajansı Kurulması ve Uzaya Yönelik Faaliyetlerin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı, ülkemizin rekabet halinde olduğu ülkelere kıyasla uzay araştırmalarına yatırımının düşük seviyede olduğu bir dönemde Meclis’e sunulmuştur. Resmi verilerle 38 ülke, Uzay Ajansı kurumlarını 1931’den 2011 yılına kadar farklı tarihlerde kurmuş ve çalışmalarını sürdürmektedir. Rekabet halinde olduğumuz ülkelerle ve G-20 ülkeleriyle kıyaslandığında, Uzay Ajansı’nın kurulması da oldukça geç atılmış bir adımımız olarak görülebilir.
Rusya Federal Uzay Ajansı’nın 1931, ABD NASA’sının 1958’de, Arjantin Uzay Araştırmaları Ulusal Komisyonu’nun ve Pakistan Uzay ve Üst Atmosfer Araştırma Kurulu’nun 1961’de, Fransa, İşviçre, Almanya, Bulgaristan, Hindistan, Avusturya, İsveç, Azerbaycan, Peru, Bangladeş, İsrail, Kuzey Kore, Güney Kore, Hollanda, İtalya, Kanada Uzay Ajanslarının 1963-1989 yılları arasında kurulmuş olduğunu düşündüğümüzde, küresel uzay ekonomisindeki rekabet alanına ne denli geç bir kurumsal giriş yapmaya çalıştığımız açıkça ortaya çıkacaktır. Bu gecikme, kendisini hem kurumsal düzeye, hem de uzay ekonomisinde dışa bağımlılık olarak yansıtmaktadır. Soğuk Savaş döneminin ardından yakın coğrafyamızın ve küresel ekonominin yeniden şekillendiği hatırlandığında, ülkemizin uzay araştırmaları ve uzay ekonomisi alanında bu tarihi kırılmada da yeterli atılımları gerçekleştiremediği anlaşılmaktadır. Kazakistan Ulusal Ajansı, Tayvan-Çin, Brezilya, Nijerya, Özbekistan, Malezya, Çek Cumhuriyeti, İran, Japonya, Danimarka, Kolombiya, Meksika, İngiltere, Türmenistan ise 1991-2011 arasında kurumsal süreçlerini oturtmuştur.
Saydığımız ülkelerin büyük bölümü, ulusal uydu ajansları yoluyla, uydu fırlatma kabiliyetleri, çoklu uydu gönderme kabiliyeti, dünya dışı operasyon kabiliyetleri bakımından da büyük ölçüde başarı sağlamıştır. Bu tabloda ülkemiz, 2015 yılı EUROCONSULT verileriyle, dünyada yıllık 42.4 milyar Dolara ulaşan sivil uzay programları bütçesinde sadece 58 milyon Dolarlık bir yer sahibidir. Aynı tabloda ABD 19 milyar Doların, Rusya 4.5 milyar Dolara, Çin 2.6 milyar Dolara yakın bir payın, Avrupa Birliği 2.5 milyar Doları üzerinde payın sahibidir. Ülkemiz, gelişmekte olan ülkelerin ve eski Sovyet Bloku devletlerinin birçoğunun bugün gerisinde kalırken, Hindistan bu bütçede 1 milyar Doların üzerine çıkmış, Brezilya 500 Milyon dolar bütçeye yaklaşmış, Arjantin 200 milyon Dolar bütçeye ulaşmıştır.
Dünyada uzay ve havacılık sektörünün, dolayısıyla yüksek teknolojiye yatırım yapan ülkelerin gücü artmakta, bu alana yatırım yapan ülkeler ekonomide 7 çarpan etkisiyle ihracatını genişletmektedir. Dünya uzay sektörü bir önceki yıla göre yüzde 9 büyüme kaydederek 330 milyar Dolar’a ulaşmıştır. Uydu sektörü bu pastanın yüzde 76’sını kapsamakta olup, ülkemiz bu Ajans vasıtasıyla 2023 yılında 530 milyar Dolar’ın üzerine çıkacak küresel uzay sektörü ekonomisi içinde ancak yüzde 1 paya, yani 5 milyar Dolarlık bir dilime sahip olmayı hedeflemektedir.
Küresel uzay ekonomisi bugün yüksek teknolojiye, katma değeri yüksek üretim ve yatırıma değer veren, özel sektörünü, üniversitelerini, araştırma kurumlarını ve sivil uzay çalışmalarını destekleyen devletlerin başarısını çok daha hızlı biçimde göstermektedir. Dünya, özellikle 2013 yılından itibaren 4. Sanayi Devrimi’nin ve devamında 5. Sanayi Devrimi’nin temel dinamikleri üzerinden eğitimi, ekonomiyi, yerli ve nitelikli insan kaynağına yatırımı, yeni otomasyon süreçlerini gündemine almışken, bu yeni gelişmeleri “hız” unsurunu temele alarak, uzay ekonomisi ve teknolojisiyle eklemlerken, ülkemiz eğitimde geriye gidişin, aydınlanmanın temel kazanımlarını heba edecek kısır siyasal tartışmaların içine atılmak istenmektedir. Gerek PISA endeksinde Matematik ve fen dallarında dünya ülkeleri arasında geri sıralara yerleşen durumumuz, gerekse ülkemizde bilimin kadrolaşmaya, yetersiz desteklemelere, KHK’lara, jurnallemeye, hukuksuz soruşturma ve ihraçlara terk edilen yüzü, genç ve katma değer yaratabilecek binlerce gencimizin ülkemiz dışına yerleşmesine yol açan bir tabloyu yaratmaktadır. Kurumsal eksiklerin, siyasal hataların, dünyadaki gelişmeleri geç takip etmenin ve kısır çekişmelerin sonucunda değerlendirilmeyen yetenekler, beyin göçüne yol açmaktadır.
Gazetelerimizin bilim ve teknoloji sayfaları, AR-GE destekleriyle üretilen yüksek teknolojili buluşlardan ve bunların sanayiye, uzay ekonomisine katkısından ziyade, değeri küçük yaşta bilinmeyen, TÜBİTAK projeleri Türkiye’de reddedilmiş gençlerimizin yurtdışında kazandığı ödüllerle doludur. Kurumları geç kuran, ancak içini kısa sürede kadrolaşmayla dolduran anlayışlar, özellikle son 15 yılda ülkemize ekonomi, bilim, sanayi, eğitim ve kültür alanında yol kaybettirmiştir.
Bilim ve gençlik politikamızın, sanayileşme ve teknoloji hedeflerimizin oldukça gerisinde kaldığımız bir gerçekken, bu tasarının küresel ekonomide ülkemiz insanını hak ettiği yere ulaştırmasını arzu ediyoruz. Ne var ki, en iyi yasaların nitelikli insan gücü ve analitik zeka sahibi yönetimlerle başarıya ulaşacağı bir gerçektir. Kurulması öngörülen ajansın öncelikli hedefi, ülkemizi küresel uzay ekonomisindeki dışa bağımlılıktan kurtarmak ve yerli üretime yönelmek olmalı, bunun için de yurtdışındaki nitelikli beyin gücümüzü yeniden ülkemizde çalışmaya yönlendirecek uygun koşullar sağlanmalı, hukuk sistemi, güvenlik anlayışı ve bilim etiği yerleşmiş, özlük hakları güvence altına alınmış bir düzen acilen kurulmalıdır. Aksi halde uzay araştırmaları, uzay ekonomisi, uzay teknolojisi, havacılık ve haberleşme alanında çıkarılacak bu yasanın yatırım kanalları, özel sektör teşvik penceresi dar kalacak, nitelikli ve kalifiye insan gücünü yetiştirmek, yerli üretime dönük bir uzay politikası geliştirmek hayal olarak kalacaktır.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Türkiye’nin yüksek teknolojili ürün ihraç eden, 4. Sanayi Devrimi’ne yerli kaynakları, insan gücü, genç istihdamıyla hazırlanabilmesi, uzay çağında dünya ülkeleri arasında saygın bir yer edinebilmesi için her katkıyı sağlamaya hazır olduğumuzu en başından bugüne savunduk. Uzay Ajansı kurma yönündeki bir siyasi iradenin, böylesi bir atılımdan somut sonuçlara ulaşabilmesi için, öncelikle kamu kaynaklarını verimli, insan kaynağını etkin ve liyakata dayalı kullanabilmiş bir sicilinin olması gerektiğini vurguluyoruz. Ne yazık ki AKP’li yıllar, ülkemizin 15 yılının nitellikli insan kaynağının büyük ölçüde heba edildiği, bilimsel üretimin kadrolaşmakla, cemaatler arasında nüfuz tartışmasına terk edilmekle harcandığı bir dönem olarak tarihe geçecektir.
Ülkemizin orta gelir ve orta teknoloji tuzağından kurtulması, kalkınma anlayışımızın dünyadaki yeni gelişmeleri ve uzay araştırmalarını da hesaba katarak oluşması için, öncelikle bilimsel bağımsızlığa, idari özerkliğe uygun bir ortam yaratan, insan kaynağını liyakat çerçevesinde yöneten, beyin göçünü engelleyecek bir eğitim, güvenlik, adalet hizmeti sunan devlet anlayışına ihtiyacımız vardır. Bugün ülkemiz, 15 yılda aldığı mesafe bakımından, uzay araştırmalarına kendisinden sonra başlamış birçok ülkenin de gerisinden seyretmekte, elindeki insan potansiyelini kaybetmektedir.
Komisyonumuza sunulan bu tasarının yasalaşması halinde ilk takip edilmesi gereken; uzay ve havacılık teknolojisinde nasıl bir vizyon oluşturacağı, dışa bağımlılığın azaltılması için hükümetin nasıl bir politika izleyeceği, uzayda yörünge haklarımızın korunması için nasıl bir yol izleyeceği, uzay ve havacılıkta ilgili sektörlerleri nasıl harekete geçireceği, bu hedef doğrultusunda hangi isimleri değerlendireceği, özel sektörle ve diğer kamu kurumlarıyla, üniversitelerle nasıl bir işbirliğine geçeceği, mühendislik teknolojisine ve endüstriyel teknolojiye nasıl bir ivme kazandıracağı soruları üzerinde yoğunlaşmaktadır. Uzay ve havacılık alanında takip edilecek gelişmeler kadar, hükümetin sektörün aktörleriyle sağlıklı ilişki kurabilmesi için öncelikle kronikleşmiş hatalarından vazgeçmesi gerekmektedir. İktidarın, ülkemize zaman ve itibar kaybettiren, ekonomik kayıp verdiren dış politika, güvenlik politikası anlayışını en baştan değiştirmesi, maceraya ve saldırganlığa değil komşulara saygı, “Yurtta Barış, Dünyada Barış” ülküsüne geri dönmesi gerekmektedir.
Bu çerçevede, komisyon aşamasında da üzerinde durduğumuz sorular ve tasarıyı soyut ilkelerin ötesine geçerek daha somut konulara yakınlaştırmak amacıyla gündemde tuttuğumuz sorular şu şekildedir:
Anayasa referandumu sürecinde tüm Türkiye sandığa kilitlenmişken, Başbakanlık kurumunun kaldırılması AKP’nin ana gündemiyken, Başbakanın yetkisini arttıran bu düzenleme, AKP’nin daha bugünden referandumdan “Hayır” çıkacağını kabul ettiğinin işaretidir. Tasarının referandum sonrasına bırakılması ve sandıktan çıkacak sonuca göre Ajansın örgütlenme şemasının yasalaştırılması yönündeki önerimiz, AKP oyçokluğuyla reddedilmiştir.
Tasarının Ajansa dair örgütlenme şemasının dışında, hukuki örgütlenmesinde de bazı sorunlar yaşanabilecektir. Komisyon aşamasında da uyardığımız üzere, kamu tüzel kişiliğini haiz, birçok kanundan istisna hükümlerle donatılan, hızlı karar alması ve uygulaması öngörülen Ajans, kamu tüzel kişiliğini haiz olduğu gibi, bazı hallerde özel hukuk hükümlerine tabi görünmektedir. Ajansın özel hukuk hükümlerine tabi olacağı başlıklardan yasada açıkça sıralanması, sonrasında yaşanabilecek kimi hukuki tartışmaların önüne baştan geçebilecektir.
Tasarı, Başbakanlık bünyesinde oldukça yetkiyi haiz bir Başbakan ve hükümet modeli üzerinden tasarlanmış, bilimsel ve idari özerkliği arka plana itmiştir. Bu siyasi tercih, hükümetin uzay araştırmaları alanında üzerine aldığı geniş yetkileri siyasal kadrolaşma ve yüksek ücretler uğruna bir kez daha heba edebileceği endişesini uyandırmaktadır. AKP’li yılların bilim serüveni, araştırma ve sonuç alma faaliyetinden ziyade, hangi bilim insanının partiye ne kadar yakın olduğu, bu yakınlık ölçüsünde hangi projeleri aldığı, hangi akademik ve idari yükselişe ulaşacağının özetidir. Başbakanlığa bağlı bir kamu tüzel kişisi kuran bu tasarı, çok önemli bir alan olan uzay araştırmaları konusunda AKP’nin bilim sicili düşünüldüğünde bizi endişeye sevk edebilecek ölçüde siyasal yetkileri bu kurum üzerinde donatmaktadır.
Ajansa tasarının 6 ncı maddesiyle verilen yetkiler, ileride uzay ve havacılık sektöründeki şirketler arasında rekabet eşitliğini ihlal edebilecek niteliktedir. Tasarının 6 ncı maddesinin (9) uncu fıkrasının m) bendinde geçen “Ajans bünyesinde elde edilen tüm fikri ve sınai hakların bedelli veya bedelsiz olarak devredilmesine, lisans izninin verilmesine veya bu hakların konusu ürünlerin üretim ve satışının yapılmasına karar vermek.” ibaresi, ileride belli şirketlere veya kurumlara kamu yatırımları sonucunda oluşmuş fikri ve sınai hakların sınırsız ve bedelsiz devrine kapı aralamaktadır. Ajansın liberal piyasa şartlarındaki aktörler açısından da hazırlandığını vurgulayan iktidar yetkilileri, bendin bu biçimde yazılması yoluyla ileride belli şirketlerin kayırmacılıktan mağdur edilmesine, dolayısıyla haksız rekabete yol açabilecektir. “Bedelsiz” ibaresinin tasarıdan çıkarılmasına dönük önergemiz AKP oyçokluğuyla reddedilmiştir.
Tasarının personel açısından getirdiği düzenlemeler, üç yönden sakıncalıdır. Kanun Tasarısının Geçici 4 üncü maddesinde verdiğimiz önergeyle, görev yapacak ilk Ajans Başkanının görev süresinin de 7 nci maddede anılan 5 yıl olarak kalmasını teklif etmemize karşın, iktidar çoğunluğu ilk Ajans Başkanının görev süresinin 6 yıl olması yönündeki ısrarını korumuştur. Bu maddenin ötesinde, Ajansta çalıştırılacak personelin özlük haklarına dair Anayasaya aykırı bir düzenlemeye gidilmiştir. Personelin Ajanasın kuruluş yasasında sendikal örgütlenme ve toplu pazarlık hakkından yoksun bırakılması, iktidarın en baştan uyardığımız insan kaynağına, nitelikli insan gücüne yaklaşımını ortaya koymuştur. Tasarının 23 üncü maddesi yoluyla, Anayasamızın 51 inci maddesine ve Anayasamızın 90 ıncı maddesine göre imzalanmış Uluslararası Çalışma Örgütünün 87 Sayılı Sözleşmesinin güvenceye aldığı “örgütlenme hakkı” bütün çalışanlara tanınan bir hakken, bu hak Ajansın kurucu yasasında geçersiz sayılmıştır. Yasa tasarısının 23 üncü maddesiyle işçi statüsünde olan kurum çalışanları sendikal örgütlenme ve toplu pazarlık hakkından mahrum bırakılmışlardır. Yasa tasarısına göre bu kurum çalışanlarına 6356 Sayılı Sendikalar ve Toplu Sözleşme Kanunu uygulanmayacağı belirtilmektedir. Bu düzenleme açıkça anayasaya ve uluslararası sözleşmelere aykırıdır. Demokrasinin en önemli unsurlarından birisi de örgütlü toplumdur ve örgütlü toplumda demokrasinin en önemli ayaklarından birisi de sendikalardır. Anayasamız çalışanlara kendi iradeleriyle sendikaya üye olma hakkını tanımıştır. Bir düzenlemeyle, yeni kurulacak kurumda çalışanların sendikalaşmadan yoksun bırakılması, toplu sözleşmenin devredışı sayılması “Ücretinizi tek başımıza biz belirleriz” denmesi, anayasamıza ve kanunlara, tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmelere de aykırıdır. Böyle bir düzenlemenin Genel Kurula taşınması, çalışma ilişkileri tarihine kara bir leke olarak geçecektir.
Komisyon görüşmelerinde Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanının bu konuda tutanaklara yansıyan görüşü ise, sendika ve toplu sözleşme hakkının ihlalden öte inkârının bir örneğidir:
“Özellikle, burada, ihtisasına bağlı olarak çok özel ihtisas sahibi kişilerin çalıştırabileceği, dolayısıyla, bunları, bir kategorize etmenin zorluğunu da dikkate alarak, bir de ajansın özellikle bu tip elemanları, başka kurumlardaki -işte, NASA örneği verildi- elemanları da oradan alıp buraya getireceği düşüncesiyle böyle bir düzenleme yapıldı. Dolayısıyla, toplu sözleşmede bu kadar çok farklı branşın olabileceği veyahut ihtisas alanının olabileceği bir durumda toplu sözleşmenin ruhuna uygun bir toplu sözleşme metninin ortaya konulmasının da zor olacağı düşünüldü. O yüzden böyle bir öngörüyle tasarı hazırlandı.”
Anayasal güvence altında olan sendikal hak ve örgütlenme hakkının bir yasa ile ortadan kaldırılmak istenmesi AKP Hükümeti’nin çalışan örgütlülüğüne ve demokratik hak ve özgürlüklere karşı duruşunun açık bir göstergesidir.
Tasarının 24 üncü maddesiyle, personele ilişkin hususlar düzenlenmektedir. Ayrıca personelin hizmete alınmaları, nitelikleri, görev ve yetkileri, yükümlülükleri, disiplin esasları, sözleşmelerinin fesih halleriyle diğer hususların Ajans tarafından yürürlüğe konulan yönetmelikle düzenlenmesi hüküm altına alınmaktadır. Ancak, personelin işe alımlarında Kamu Personel Seçme Sınavının uygulanmaması ve Kurum tarafından alımların yapılacak olması ile bu alımların nasıl yapılacağının yönetmelikle düzenlenmesi, objektif işe alım kurallarına aykırıdır, liyakati ortadan kaldırabilecektir. Bu nedenle, önergemizle işe alımların objektifliğini sağlayacak bir mekanizma kurulmasını teklif ettik, ancak bu önergemiz iktidar oylarıyla reddedilmiştir.
Ayrıca, tasarıda belirtildiği biçimiyle, işe alınan personelin ücret haklarına ilişkin düzenlemeye göre bu kamu kurumunda çalışan personel diğer kamu kurumlarında çalışan işçi statüsündeki personelden farklı bir muameleye tabi tutulmaktadır.
Anayasaya aykırılık bakımından; Anayasamızın 10 uncu maddesinde belirtilen “kanun önünde eşitlik” ilkesine aykırı olan bu düzenlemeye göre, aynı zamanda burada çalışan personelin 6711 Sayılı Kanuna istinaden verilen ilave tediye ödemelerinden yararlanamaması durumu ortaya çıkacaktır. Yine bu kurumdaki çalışanların harcırah ve diğer sosyal hakları ile sendikalaşmaları halinde toplu sözleşme ile kazanabilecekleri haklara da baştan sınırlama getirilerek özgür toplu pazarlık hakkı bu tasarıyla kısıtlanmış ve anayasaya aykırı bir durum ortaya çıkarılmıştır.
Düzenlemenin usul ve anayasaya aykırılığı gerekçesiyle sunduğumuz önergede, liyakat esasına göre bir işe alım politikası izlenmesini önerdik. Bu önergemiz iktidar partisi tarafından reddedilmiştir.
Önergemizde özetle; “Ajans personelinin işe alımlarında Kurum tarafından iş ilanı yapılması esastır. Bu kapsamdaki işçi alım ilanlarının Türkiye İş Kurumuna bildirilmesi zorunludur. Bu ilanlar Kurum internet sitesinde ve Kurumca uygun görülen iletişim araçları ile kamuoyuna duyurulur. Kurum, işçi alımının adil ve şeffaf bir şekilde yapılmasını sağlayacak diğer tedbirleri de alır.” Ifadesiyle birlikte, “Başkana, Bilgi Teknolojileri ve iletişim Kurumu Başkanına yapılan her türlü
ücret, ikramiye, mali ve sosyal hakların net tutan kadar aylık net ücret ödenir. İkinci Başkana, Başkana yapılan ödemelerin %97’si; Kurul üyelerine ise %95’i oranında aynı usul ve esaslaragöre ödeme yapılır.” ifadesinin eklenmesini önerdik. Devamında, “Ajansta görev yapan diğer personele, atandığı kadronun unvan ve kıdemine göre ödenecek ücretler, yasal haklar saklı kalmak kaydıyla Kurul tarafından belirlenir. Bu fıkranın uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Kurul tarafından belirlenir.” hükmünün getirilmesini önerdik ancak bu önergemiz iktidar tarafından reddedilmiştir.
Ana ilkeleri itibariyle olumlu yaklaştığımız bu düzenlemeye, uzay araştırmaları ve havacılık açısından; sağlıklı ve vizyoner bilimsel çalışmalar yapılabilmesi yönünden yetersiz olması nedeniyle, akademik ve idari özerklik açısından; taşıdığı sorunların giderilmesinde barındırdığı eksiklikler ve personele ilişkin getirdiği anayasaya aykırı hükümleri bakımından önergeler getirmiş bulunuyoruz.