Elektrik tüketimine bağımlıyız. Türkiye’ de 80 li yılları yaşadık ve iyi hatırlıyoruz. Elektrik kesintilerinin sık yaşandığı dönemde akşamları el yordamıyla evdeki en yakın mumu bulup yakabilme becerisine sahip olarak yetiştirildik. Artık şarjı biten cep telefonumuzun yarım saat bile kapalı kalmasına katlanamıyoruz.
Artan nüfus ve buna bağlı olarak artan tüketim ihtiyaçları sonucu elbette ki enerji arzının da ucuzlaması ve bollaşması beklenmektedir. Fosil yakıtlardan enerji üretimine alternatif oluşturması beklenen güneş ve rüzgar enerjileri ile hedeflenen verimlilik seviyelerine ulaşıldı mı; emin değilim.
“Avrupa ülkeleri nükleer enerjiyi tamamen bırakıyor. Yakında Avrupa’da bir tane bile aktif nükleer reaktör kalmayacak. Tüm enerjilerini güneş ve rüzgardan üretecekler.” İşte bu tezi son dönemde tartışmalarda sıklıkla işitmeye başlamıştık. Elbette ki analitik bir bilgiye dayanmıyordu ama oluşan genel algı bu yöndeydi.
Durumu biraz olsun bilgiye dayalı olarak ifade etmeye çalışırsak Makina Mühendisleri Odası 2018 enerji görünümü raporuna göre:
“Elektrik üretiminin %75’ini nükleer enerjiden sağlayan ve bu elektriği Avrupa’ya ihraç ederek önemli kazançlar elde eden Fransa ise 2030 yılında nükleer enerjiden üreteceği elektriği %50 ile sınırlama kararı almıştır.” (1)
Geçtiğimiz günlerde karşımıza çıkan bir haber ise Fransa’ nın farklı bir karar almaya hazırlandığını bizlere söylüyor. Buna göre Fransa Hükümeti 15 yıl içerisinde 6 adet yeni nükleer reaktörün yapılması için hazırlıklara başlanması talimatını vermiş. (2)
Şaşırtıcı değil mi? Üstelik Türkiye’ye nükleer santral kurmasın baskısı yapılırken. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu.
Yakın gelecekte tüm otomobillerin bile elektrikli olması hedeflenirken enerji arzı konusu daha çok mücadelelere gebedir.
Kaynaklar