Bilmedikleri ne kaldı ki! Yazdığımızı, konuştuğumuzu, paramızı pulumuzu, ne alıp sattığımızı, nerelerde gezdiğimizi, kimlerle bir araya geldiğimizi, sağlığımızı, ailemizi, yakınlarımızı, tapumuzu, ders notlarımızı, sevdiğimiz çiçeği, yemeği, politik eğilimimizi ve daha nicelerini. Kitlesel takip (Mass Surveillance) konusu yıllardır biliniyor, kullanılıyor. İnsanlık tarihi boyunca devleti yönetenler sadece düşmanlarını değil kendi halklarını ve onların kendilerine olan sadakatini de takip etmek istemişler. 5000 yıl önce Mısır firavunları halkı köleleştirmek ve sadakatsiz olanları tespit etmek için halkın arasına ajanlar yerleştirmişler. Roma İmparatorluğunda ajanlar kamusal alanlarda konuşmaları dinleyerek bilgi toplamışlar ve bu bilgiyi daha sonra iç ve dış siyasi operasyonlarda kullanmışlar. Orta Çağ’da, çoğu hükümetten daha güçlü olan, Roma Katolik Kilisesi de yaygın bir gözetim ağına sahipmiş.
Bugüne geldiğimizde ise devletlerin elinde teknolojinin verdiği nimetler var; Yapay zekâ, Nesnelerin interneti (IoT), büyük veri, veri analitiği, mobil teknolojiler, veri merkezleri, hızlı veri ileten transmisyon altyapıları, güçlü işlemciler, kameralar, bilgisayarlar, uydular… Bir de bu teknolojilere veri üretsinler diye önümüze konan sosyal medya platformları, mobil uygulamalar, web portalleri, akıllı cihazlar, giyilebilen cihazlar…
Kitlesel Takip, özellikle 11 Eylül sonrasında güvenlik sorunları öne sürülerek başta Amerika olmak üzere tüm dünyada giderek yaygınlaştı. NSA (Amerikan Ulusal Güvelik Ajansı) eski çalışanı Edward Snowden’ın sızdırdığı belgeler Amerika’nın yıllardır insanları kitlesel olarak nasıl takip ettiğini, bu verilerin nasıl saklandığını ve kullanıldığını ortaya döktü.
Çin, bu gözetlemeyi bir adım daha ileri götürerek insanlara puanlar verdiği “Çin Sosyal Kredi Sistemi” denen uygulamayı 2020 itibariyle devreye soktu. Bu sistem ile tüm vatandaşlarına iyi/kötü (değerlendirme devlete ait) notlar veriyor ve bu notların sonucunda yaptırımlar uyguluyor. Örneğin trafik kurallarına uyan iyi kredili vatandaşlar (sosyal kredi notu yüksek olanlar) avantajlar elde ederken, vergisini zamanında ödemeyen kötü kredili vatandaşlar bu hizmetlerden yararlanamıyorlar. İnsanları iyiye yöneltmeyi amaçladıklarını iddia ettikleri bu sistemin mahremiyet, özgürlük gibi vazgeçilmez insani değerlerle ne derece örtüştüğü ise soru işareti.
Kitlesel takibi sadece Çin ve ABD mi yapıyor derseniz kesinlikle hayır. Dünyada en az 109 ülkede “Yapay Zeka Destekli Kitlesel Takip” sistemi kullanılıyor. Devletler vatandaşlarını izlemek ve gözetlemek için gelişmiş yapay zeka izleme araçları kullanıyorlar. Güvenlik amaçlı kullanıldığı söylenen bu yöntemlerin mahremiyet ve özgürlüklerle olan çelişkisi ise halen yeterli olmayan regülasyonların teknolojinin hızına erişemediğinin bir göstergesi.
Önde gelen uluslararası düşünce kuruluşlarından (think tank) Carnegie Endowment for International Peace) uzmanlarından Steven Feldstein’ın 2019 Eylül ayında yayınlanan makalesinde yapay zekânın küresel olarak dünyanın çoğu ülkesinde kitlesel takip amaçlı nasıl yayıldığı verilerle paylaşılmış. Bu veriler aşağıdaki link’ten güncel olarak da izlenebilir.
https://carnegieendowment.org/publications/interactive/aI-surveillance
Bu çalışmadaki temel bulguları şöyle özetleyebiliriz:
- Yapay zekâ destekli kitlesel takip sistemleri bütün dünyada hızla yaygınlaşıyor. Bu uygulamalar Akıllı/güvenli şehirler, yüz tanıma sistemleri, akıllı polis sistemleri olarak karşımıza çıkıyorlar.
- Çin dünyada bu teknolojileri kullanan lider ülke konumunda. Huawei, Hikvision, Dahua ve ZTE yüz tanıma teknolojisi üreten başlıca Çin’li firmalar. Üretici olarak Çin’den sonra ise ikinci sırada Japon NEC firmasını görüyoruz.
- Çin’li üreticiler teknolojinin diğer ülkelerde de yaygınlaşması için uygun krediler sağlıyorlar, aksi takdirde birçok ülkede bu teknolojilerin yaygınlaşması finansal nedenler yüzünden mümkün olmayabilir. Moğolistan, Uganda, Özbekistan bu ülkelere örnek olarak gösterilebilir.
- Çin’in dışında ABD de bu teknolojiyi üretip diğer ülkelere veren önemli bir üretici. Amerikan şirketleri halen 32 ülkeye bu sistemleri ihraç etmişler. Bunlardan başlıcaları: IBM (11 Ülke), Cisco (6 ülke) , Palantir (9 ülke)
- Yapay zekâ destekli kitlesel takip uygulamalarını kullanan önde gelen ülkeler liberal demokrasiler. Verilere göre liberal demokrasilerin %51’i bu yöntemleri uygularken kapalı otokratik devletlerin %37’si bu teknolojileri benimsemiş. Tam demokrasilerdeki hükümetler de yüz tanıma kameraları ile güvenlik amaçlı olarak bir dizi gözetim teknolojisi kullanıyor.
- Otokratik ve yarı otokratik ülkelerdeki hükümetler liberal demokrasilere göre kitlesel takip sistemlerini kötüye kullanmaya daha yatkınlar. Çin, Rusya, Suudi Arabistan gibi bazı otokratik hükümetler kitlesel takip için yapay zekâ teknolojisini kullanıyorlar. İnsan hakları konusunda karnesi kötü olan hükümetler baskıyı güçlendirmek için yapay zekâdan yararlanıyor.
- Bir ülkenin askeri harcamaları ile yapay zekâ destekli kitlesel takip sistemlerinin kullanması arasında güçlü bir ilişki var. Dünyada en çok askeri harcama yapan ilk 50 ülkesinden 40’ı Yapay zekâ destekli kitlesel takip uygulamasını kullanıyor.
- “Freedom of the Net 2018” raporuna göre, Yapay zekâ destekli kitlesel takip sistemi kullanan 65 ülkeden 18’i Çinli şirketler tarafından geliştirilen sistemleri kullanıyorlarmış. Bu sayı 2019’da 47’ye yükselmiş.
Kitlesel takip sistemleri antidemokratik yönetimlerce kullanıldığında insan hakları, mahremiyet ve özgürlüklerin sınırlarını zorlayabiliyor. Genellikle “güvenlik” şemsiyesinin altına sığınarak ipleri gerdikleri zamanlar ise ya terör olayları ya da bugünlerde gündemimizin ilk başına yerleşen “korona pandemisi” gibi varlığımızın tehdit altında olduğu dönemler. Yine son sözü teknolojiyi iyiye kullanırsak ihya eder kötüye kullanırsak mahveder deyip bitirelim.