AKP hükümetinin enerji konusunda bir yönetim eksikliği / beceriksizliği olduğu görülüyor. Bunu hem özelleştirdiği firmaları yeterince yönetmeyi beceremediği için (ki 5 ağustostaki elektrik kesintisi buna dairdi), hem Türkiye’nin enerjisi durumunu yönetemedikleri, iletim hatları ve depolamaları ciddiye almadıkları, hem de İran doğalgazının kesilmesi sonrasında, sanayinin elektriğini –ayrım yapmadan– % 40 kesmeleri ile anladık.
Başka deyişle, betona yatırım yapmakla meşgul olan AKP, aşağıdaki uzmanın sözlerinden anladığımız kadarıyla
- Enerji İletim hatlarını (hatta 8 senedir 175 km’lik çok can alıcı bir hattı) tamamlamamış
- Enerji depolama tesislerini tamamlamamış
- Kasım ayında depolaması gerektiği kadar doğal gazı almamış
Bu çok üzücü. Yani tüm Türkiye’nin enerjisi konusunda bir kumar oynanmış ve havalar kötü gidince de o kumar maalesef, ihracatımızı ve günlük hayatlarımızı etkileyecek düzeyde, sanayiinin durmasına neden olmuş.
Bunları düşünmeme sebeb, GazDay Enerji Danışmanlık Genel Müdürü Mehmet Doğan’la yaptığımız söyleşi oldu. Verdiği cevapları aşağıda okuyun ve durumun farkında varın..
Füsun Sarp Nebil: İran doğalgazı kesti, o da Türkiye’nin aşağı yukarı %10 ediyor, enerji ihtiyacının. Bu arızanın uzayacağını düşünüyor musunuz?
Mehmet Doğan: İran’ın yaptığı kesintiler daha çok İran’ın kuzey bölgesinde. Önce bu kesintinin nedenine bakmak lazım. Medyada birkaç spekülasyon çıktı, İran’a gaz parasının ödenmediğiyle ilgili vesaire, bunlar zaten WhatsApp gruplarından yayılan şeyler, bunlar doğru değil. Doğru olsa iki tarafta da yorumlar çıkar bu konuda zaten.
İran dün veya evvelsi gün açıklama yaptı, “biz gazı veriyoruz ama Türk tarafındaki teknik arızalar yüzünden bu gaz alınamıyor” dedi. Bunun da ben doğru olmadığını düşünüyorum. Çünkü kompresör istasyonlarında yedek vardır, bir ünite arıza yaptıysa Türk tarafında öbür üniteyi çalıştırırlar, dolayısıyla, ben buradaki açıklamaları yersiz buluyorum. Bence bu işin her zaman olduğu gibi teknik sebebi bir tane; İran’ın kuzeyinde havaların soğuması. Çünkü İran, biliyorsunuz Dünya’nın ikinci büyük rezervlerine sahip bir ülke olmasına rağmen, kendi üretimi kadar gaz tüketiyor ve bütün ana rezervleri güney bölgede. Oradan da kuzeye yeterince gaz götüremiyor.
Bunun planlamalarını yaptılar daha önce, 110 m3, 130 m3 götüreceğiz kuzeye diye bir boru hattı planladılar, IGAT-9 diye ama bu boru hattını malum ambargolardan dolayı gerçekleştiremediler, yabancı ekipman satın alamadılar, 10 milyar dolara yakın paraya ihtiyaçları var, onu da kimseden bulamıyorlar.
Dolayısıyla bize verdikleri gaz uzun zamandır Türkmenistan’dan aldıkları gaz. Türkmenistan’dan satın alıyorlar, bir kısmını kendileri kullanıyor, geri kalanını bize veriyorlar ama kendilerindeki talep arttığı zaman, kendi kuzey bölgeleri soğuduğu zaman bize maalesef gaz kesintisi ve kısıntısı yapıyorlar. Bu ilk defa karşılaştığımız bir olay değil. Türkiye’de havalar soğuduğu zaman, İran’ın kuzeyi soğuduğu zaman bizim düzenli olarak İran’dan gaz akışımız kesintiye uğruyor. Ben olayı teknik olarak böyle anlatabilirim. Bunun arkasında başka bir neden aramaya bence gerek yok.
Füsun Sarp Nebil: Peki, havalar soğuk giderse Mart ayına kadar tekrarlayabilir mi?
Mehmet Doğan: Tabii, tekrarlayabilir. Aslında şuan için ben önümüzdeki günlere ait, ben hava durumu uzmanı değilim, bunu belirtmem lazım ama hava durumu benim gibi uzmanlar için çok önemli bir bilgi kaynağı. Oradan aldığımız bilgileri değerlendirmek zorundasınız. Ben de uluslararası tanıdığım uzmanlar var bu konuda, Türkiye’de de çok iyi uzmanlar var ama inanın fazla çevrem yok. Sabah 3 değişik uzmanla konuştum, üçü de aynı şeyi söyledi. Daha henüz İran’ın kuzey bölgelerinde bir ısınma işareti gözükmüyor. Önümüzdeki hafta dâhil olmak üzere bu. Dolayısıyla, ben önümüzdeki hafta da İran’ın bu gazı açacağını düşünmüyorum çünkü soğuklar orada devam ettiği sürece fiziki olarak bize gelmesi mümkün olmuyor çünkü onlar aynı borudan o gazı alıyorlar, bize bir şey kalmıyor zaten. Olayın özü bu. Oradan gelen boruya dokunulmadan o gaz bize akmıyor. İranlılar çekiyorlar bize bir şey kalmıyor maalesef. Özet olarak hava durumuyla ilintili, önümüzdeki hafta içinde ve sonrasında aslında ama pek ısınacak gibi gözükmüyor İran’ın kuzeyi.
Füsun Sarp Nebil: Biz neden Türkmenistan’dan almıyoruz da, İran’ın üzerinden alıyoruz? Hatta siz, “akıllıca davranıyorlar, Türkmenistan’ın gazını satıyor, biz bunu beceremiyoruz, Avrupa’ya satamıyoruz” diyorsunuz. Azerbaycan ile olan anlaşma ne oldu? Niye geciktik? Rusya ile nedir durum?
Mehmet Doğan: Daha önce Türkmenistan’dan, Hazar Denizinin altından Azerbaycan’a bu gazın ulaştırılması vesaire projeleri de vardı ama bir türlü hayata geçmedi. Çünkü Hazar Denizi de problemli bir denizdir, biliyorsunuz.
Taraflar uzun zaman anlaşamadılar, kıta sahanlıkları vesaire durumu yüzünden. İran da, “ben Türkmen gazını zaten alıyorum, aldığım gazı size satarım” dedi, biz de bu anlaşmaya tamam dedik. İran Türkmen gazı için koridor olmadı bize.
Bu önemli bir kavram ama biz başka gazlar için koridor oluyoruz. Ülkelerin seçimlerinin meselesi. Yani, o tip kararlar veriyorlar, Türkiye Azerbaycan gazı için ve TürkAkım2 için koridor olma kararı aldı. Bunlar tartışılır, doğrudur yanlıştır, hangisi doğru, hangisi yanlıştır ama tabii gazı kendinizin üzerinden götürmek o ülkenin menfaatine gibi gözüküyor, İran’da bugün bize bunu yapıyor.
İran’ın bunu yaparken güvenilir tedarikçi şapkanızı ve özelliğinizi kaybediyorsunuz, onu da unutmamak lazım. Yani şu anda Türkiye’de İran’a hiç kimse güvenmiyordur, Avrupa’da da zaten hiç kimse güvenmiyor. İran’dan Avrupa’ya gidecek bir boru hattı projesinde de, geçmişte de oldu bu, hiçbir Avrupalı alıcı bir alım sözü vermek istemiyor çünkü İran’a çok fazla güvenmiyorlar. Bunun ters etkileri de var. Bunu yapıp gazı kesebilirsiniz tabii, kendi üzerinizden geçmesini isteyip ama o da sizi biraz güvenilmez bir ülke pozisyonuna sokar.
Füsun Sarp Nebil: Güvenilmez bir tedarikçi haline sokuyor derken, cezasını da biz çekiyoruz. Sanayii kuruluşlarımızın hepsi yüksek sesle bağırıyor. Siz bu konuyu da eleştirdiniz, hepsinin bir anda seçim yapılmadan öncelik ya da güdülmeden hepsinin birden kesilmesinin yanlış olduğunu belirttiniz. Peki, burada rakibim kısıyor mu, yabancı yatırımcılar rahatsız oluyor mu, bir sürü faktörden bahsediliyor. Ne diyorsunuz? Bu strateji doğru muydu? Sanayii kuruluşlarının hepsini birden kesip evlere vermek? Nasıl değerlendiriyorsunuz?
Mehmet Doğan: Şimdi şöyle, burada tabii sağlıklı bir yapı yok açık konuşmak gerekirse. Aslında yapı sağlıklı başlamıştı. Yani 2001de ilk doğalgaz kanunu çıktığı zaman ve onunla beraber çıkan ikinci mevzuata baktığımız zaman 2004 yılında olan mevzuatta bu tip günler, ki “zor gün” diyoruz biz buna, yani arzla talebin kesişmediği zor günlerde bununla ilgili şebeke işleyiş düzenlemelerinde mevzuat vardır.
O mevzuata bakarsanız şöyle diyordu mevzuatta; böyle bir zor günde bir kesinti, kısıntı prosedürü olur, bu prosedür uygulanır. Bu prosedürün yazılması, uygulanması ve duyurulması ve yayınlanması şeffaflık açısından inanılmaz önemli. Çünkü siz “x” bir sanayidesiniz, otomotiv, ilaç, cam, seramik sanayi ve sektörleri olabilir, sizin hangi durumda gazınızın kesileceği, hangi talimat altında, atıyorum, 300 milyon gazınız var girmesi beklenen, bu 270 girerse ne olur, 30 milyon eksik olursa hangi sanayilerin ilk önce gazının kesilmesi lazım, hangi bölgelerden başlayarak değerlendirilmesi lazım.
Çünkü bu biraz da bölgesel analizi içeriyor. Her bölge birbirine aynı durumda olmayacaktır doğal olarak. Çünkü bu kadar iyi bir iletim sistemimiz henüz yok. Biz her noktadaki gaz molekülünü, Ege’deki gaz molekülünü Kayseri’ye, Kayseri’deki gaz molekülünü Ege’ye taşıyamıyoruz, dolayısıyla bu olmadığı sürece sizin buna bölgesel de bakmanız maalesef gerekiyor.
Hem bölgesel, hem sanayii bazlı bakmanız lazım ve bunu yazmanız lazım. Demeniz lazım ki, “Ben bir, şunları, iki bunu, üç bunu keserim.”
Botaş bugünkü mevzuatta 6 bölüme ayırmış durumda. Yani EPDK da 6 tane sıra koymuş durumda. “Önce bu, sonra bu, sonra bu” diye. Fakat hiç bunlara bakılmadan, bir panik havasıyla, birden bire bütün sanayinin %60 gaz kullanabilirsiniz dediler.
Tabii bu da döndü. Öyle demelerine rağmen bu öyle olmadı. Sonra ne yaptılar, Sanayi Bakanlığı toplandı, Enerji Bakanlığı sanayicileri topladı, sanayiciler ağladılar “bizimkiler olmaz şöyle süt üreticileri inek sütünü kesecek mi nasıl olacak” vesaire, ilaççılar, soğutmada benim ilaç müşterilerim de var, soğutma da kullanıyorlar, depoları var nasıl olacak vesaire, dolayısıyla bu yanlış hesap aslında Bağdat’tan da döndü.
Daha önce verilen, tamamını keseriz kararı çok doğru değil. Üstelik, bölgesel bakmak konusunda da yine haklı çıktık. İstemiyoruz tabii haklı çıkmayı ama maalesef çıkıyoruz, çünkü mesela ben başından beri söyledim, en riskli bölgemiz Kayseri-Konya güzergahı çünkü tuz gölündeki depodaki gaz miktarımız yetersiz, mesela Kayseri’de benim aldığım bilgiler, internette gördüğümüz talimatlara baktığımız zaman oradaki kısıntı miktarı %60 değil, çok çok daha fazla. “Sadece sanayiyi mutfakta kullanın, ısınmada kullanın, kesinlikle üretimde doğalgaz kullanmayacaksınız” diyorlar.
Demek ki bu işe bölgesel bakmanın da çok büyük önemi var. En azından şu anda mevcut olan şeyler bunu söylüyor. Bu yabancı yatırımlar açısından da çok faydalı olur. Yabancı yatırımcı hangi sektöre yatırım yaptığı zaman, herhangi bir sektörde, hangi durumda sıranın kendisine geleceğini bilir, ona göre önlemini alır, gider jeneratör, dizel yakıt alır veya alternatif yakıta geçmeye çalışır, o duruma, bu krize hazırlıklı olur. Dolayısıyla sanayi bu krize maalesef hazırlıksız yakalandı ve bu biraz daha devam edecek gibi gözüküyor maalesef.
Füsun Sarp Nebil: Enerji politikamızda ne gibi hatalar var? Kaynak çeşitliliği açısından doğalgaz ağırlıklı bağlanmak, dışa bağımlılık açısından, yenilenebilir enerjileri iyi kullanabiliyor muyuz? Bu sadece rüzgar, güneşte değil, biyogaz, biokütle, diğer alternatifler, yeni bir sürü şey çıkıyor. Bütün bunlar açısından bakıldığında, sonra verimlilik, denetim yapılıyor mu verimli enerji kullanımı konusunda? Toplam olarak Türkiye’nin enerji politikasında yanlışlık yok mu?
Mehmet Doğan: Yanlışlıklar var tabii. Bu sadece Türkiye’ye has değil. Avrupa’da da enerji politikalarında zaman zaman yanlışlıklar yapılıyor çünkü çok büyük bir şeyi yönetiyorsunuz. Yanlışlıklar, hatalar yapmak, her çalışan hata yapar fakat bizdeki durum tabii bir parça daha farklı. Çünkü biz Türkiye kaynak çeşitliliği açısından çok kötü değiliz. Evet, bir sürü ülkeyle bağlantılar yaptık vesaire ama bana göre iletim sistemimizi güçlendirmemiz gerekiyordu.
Bu bugün daha da ortaya çıktı. Depo kapasitelerimizi çok çok daha önceden, eğer bu kadar çok şehirlere gaz götüreceksek, ona göre yapılmalıydı. Size çok küçük bir anekdot anlatayım, Türkiye’ye doğalgazı getiren Nezihi Berkkam çok büyük bir enerji duayeniydi. Biz ondan bu işleri öğrenmeye başladık. Bana hikayesini kendisi anlatmıştır. Şehirlere gaz getirmeyi başlangıçta hiç düşünmemişler bile. BOTAŞ’ın ilk merkezi Güneş Sokaktaydı, orada toplantı yapıyorlarmış ve fakat o zaman içeride sigara içiliyor, biliyorsunuz, eskiden ofislerde sigara içiliyordu. Nezihi Bey de sigaradan çok rahatsız olan bir kişilikti. “Amma çok sigara içtiniz” deyip camı açıyor fakat Ankara’nın havası o kadar kirli ki o zaman, dışarının havası içeriden daha kötü olduğu için, “bu böyle olmayacak en azından Ankara-İstanbul-Eskişehir gibi şehirlere biz gaz getirelim, ben Özal’ı arayacağım” diyor.
Bu anekdotu kendisi anlatmıştır bana. Şöyle söyleyeyim, başlangıçta şehirlerin yaratacağı sıkıntıyı BOTAŞ biliyordu. Yani, esneklik gerekiyor, çünkü şehirlere gaz verdiğimiz zaman, tüketiminiz kışın 2 katına çıkıyor. Dolayısıyla, bu 2 katına çıkan tüketim için hazırlıklı olmanız lazım. Çok fazla depo kapasiteniz olması lazım, çok fazla alternatif giriş noktanız olması lazım ki bu tip krizlerle karşılaşmayın.
Bir de son zamanlarda, bir parantez daha açmak istiyorum, şöyle bazı şeyler söyleniyor, daha önce Türkiye sadece İran ve Rusya’dan gaz alırken, İran veya Rusya gazı kesildiğinde daha büyük krizler olmuyordu diye, evet ama o zaman bebeklik dönemindesiniz. Yani bir tane hattınız var Rusya’dan gelen, o hat Ankara’ya doğru geliyor, bir bakım, arıza olduğu zaman tabii ki hat kesiliyor ama daha pazara yeni giriyorsunuz. Artık Türkiye öyle bir konumda değil, Türkiye nereden baksanız 30 yılı aşkın bu piyasanın içerisinde sürekli kendini büyütüyor, genişliyor, dolayısıyla bu tip önlemleri bir parça daha erken almak lazımdı diye düşünüyorum.
Tuz gölü depolama tesisi ne kadar çok gecikti, Silivri’deki genişleme projesi yine bana göre gecikti. 2021 sonunda, yine bir sene gecikti, muhtemelen 2022’nin sonunda devreye girecek. Kaynak çeşitliliği için çok kötü gitmiyoruz ama biraz bu dediğim konularda, depolama ve iletim şeylerinde biraz daha zayıfız, biraz daha o bölümümüzü güçlendirmemiz lazım.
Alternatif yakıtlar veya yenilenebilir enerji konusunda çok haklısınız. Dünya oraya doğru gidiyor. Güzel işler yaptılar, onu kabul etmek lazım, iyi teşvikler verdiler, rüzgar, güneş enerjisi, Türk yatırımcısı da bunu iyi değerlendirdi. rüzgarda 10.000 MegaWatt’a kadar geldik ama daha yapılacak çok şey var.
Deniz üstü rüzgar santrallarına ağırlık vermemiz lazım çünkü oradaki verimlilik çok çok daha yüksek karaya göre. Karada ne var ne yok her tarafa rüzgar yapmamız lazım, evet belki düzensiz ama ne kadar üretirse o kadar bedavaya üretiyorsunuz, ham madde yok ama asıl önemli konu, biyogaz biyometan hususu çok önemli. Biyogazdan ziyade biyometan çok önemli. Biyogaz dediğimiz yakıt, %60 metan %40 karbondioksit olan, atıktan üretilen bir yakıt ve biz bundan elektrik üretiyoruz.
Halbuki elektriği bir çok şeyden üretme şansına sahibiz. Fakat biz biyogazı biyometana çevirerek kullanmayı tercih etmemiz lazım. Bakın, Avrupa’daki trendlere bakarsanız, bugün Avrupa’da nerdeyse bütün biyogaz tesisleri biyometan tesislerine dönüyor. Biyometan ne demek? Biyometan doğalgaz demek. %97 metan, %3 karbondioksit olan bir hale getiriyorsunuz ve bunu doğalgaz şebekesine basıyorsunuz. Peki, diyeceksiniz ki, bunun ne kadar bir potansiyeli var? Türkiye’nin toplam potansiyeli benim hesaplarıma göre 22 milyar m3 doğalgaz eşiti olarak. Bu ne demek biliyor musunuz? Bu, Rusya MaviAkım ile TANAP’tan aldığımız Azeri altını toplayın, 22, işte o kadar büyüt bir miktara eşit. Dolayısıyla biyometanda çok büyük bir potansiyel var, Türkiye’nin bu potansiyeli değerlendirmesini canı gönülden arzu ediyorum.
Füsun Sarp Nebil: Depolama kapasitemiz neden yeterince gelişemiyor? Tuz gölünde bir depolama tesisi var, o daha henüz bitirilememiş durumda, nedir bu durum?
Mehmet Doğan: Tuz gölü aslında çok eski bir proje. 2003-4’lerde planlanan projeler bunlar. Hatta biz, 1970’lerde Irak’tan ilk gaz almayı planladığımız zaman Mersin’de bile 1975’de mesela Fransız firması orada inceleme yaptı, yani yeni bir konu değil, herkesin zaten bildiği bir konu.
Türkiye’nin enerji konferanslarında, politikalarında sürekli altı çizilen bir konu ama ne hikmetse biz burada geciktik. Dediğim gibi, bunun tarihi 2003’lere kadar, hatta daha eskilerine bile gidebilir ama yeteri kadar hızlı davranamadık diyelim. Belki paramız yoktu, o da bir şey olabilir, yeterli finans kaynağını bulamadık ki o zamanlar Dünya Bankası bildiğim kadarıyla bizim depolama tesislerimize kredi veriyordu ama o oldu, bu oldu, ihaleler iptal edildi, tekrar düzenlendi, vesaire, geciktik.
Neden geciktiğimiz konusunu tartışsak ne olur, tartışmasak ne olur, çünkü gecikmişiz. Bugün itibariyle bu kadar çok şehre yaygın bir şeyi besleyecek bir depolama kapasitesine sahip değiliz ama geliştiriyoruz, bu iyi bir şey. Önümüzdeki sene içerisinde Silivri sanırım 75 milyon m3e çıkacak. Çok önemli, çok değerli bir miktara çıkacak, tuz gölünü de yavaş yavaş, bir processi var, hani ne kadar hızlandırırsanız hızlandırın 9 aylık bir bebeği 10 adam da çalışsa 1 ayda doğuramazsınız, o da gidiyor ama o biraz daha uzun sürecek. 2025’e kadar ağır ağır yeni depolama mağaraları oluşturularak devam edecek.
Benim eleştirim aslında bunun üzerine değil, yani Türkiye’nin depolama kapasitesini niye zamanında yapmadık, evet o eleştirilir ama kriz olduktan sonra bunu konuşmanın çok bir anlamı yok. Yarın, öbür gün bu kapasite nasıl olsa devreye girmeyecek. Benim sene başında, ekim ayında yaptığım itiraz, yani bu krizi yaşamadan önce yaptığım itiraz şuydu; Türkiye her sene düzenli olarak, özellikle Silivri deposundan bahsediyorum çünkü Tuz Gölü ile Silivri deposunun karakteristikleri farklıdır. Tuz Gölü deposu zaten çok fazla gaz alamaz ama zor günlerinizde hemen çok büyük miktarda gazı sisteme verebilir ve hava biraz ısınınca tekrar ona doldurabilirsiniz.
Biz buna çok hızlı reaksiyon gösteren depolar diyoruz çünkü Tuz Gölü’nün altında oluşturulan mağaralar tamamen bomboş. Boş olduğu için gaz çok rahat çıkabiliyor ve çok rahat tekrar enjekte edebiliyorsunuz. Benim itirazım, Kuzey Marmara’daki deponun doldurulmamasınaydı. Çünkü BOTAŞ her sene Kasım ayının sonunda o depoyu full doldururdu. Şimdi, hala o depoda gaz var.
O deponun özelliği nedeniyle, bakın mesela sayın bakan bir açıklama yaptı, Ahmet Hakan’la bir televizyon programı yaptı, ne dedi; “O deponun kapasitesini, çıkış kapasitesini 25 olarak gösterdik, yani günlük 25 milyon m3 verebilir diye gösterdik” Verebilir, bu açıklama doğru ama deponuz tam doluysa verebilir. O deponun özelliği, içerisindeki kum tanecikli yapısı, depodaki miktar azaldığı zaman verebilecek miktarın azalmasına neden oluyor.
Yani, bugün itibariyle biz Kasım ayında o depoyu 3.1 milyar doldurmak yerine, 1.6 milyar doldurabildik. Bakılsın, yani bu benim tezim değil, bu bir gerçek. Zaten sitede yazıyor, Kasım ayına baksınlar şeffaflık platformundan, orada 1.6yı görecekler. Yine baksınlar BOTAŞ’ın sitesinden toplam büyüklüğe ki BOTAŞ açıklama yaptı, bizim 3.1 diye, yarı yarıya doldurmuşsun Kasım sonunda.
Kasım sonunda onun 3.1 olması lazımdı ki, o beklenen 25i alabilesiniz. Biz bugün oradan 14-15 alabiliyoruz. E madem 25 veriyorsunuz, versenize 25. Veremiyorsunuz. Benim itirazım depoda gaz yok değil. Depoyu tam doldurmuş olsaydınız, o zaman daha fazla çıkış kapasitesi kullanabilirdiniz. 10 milyonu yabana atmayın, bugün İran 28 milyon kesildi, 10 milyon 60ı belki 70e çıkartırdı sanayi tüketiminde.
Füsun Sarp Nebil: Peki, bundan sonrası için neler yapılmalı?
Mehmet Doğan: Bu tip arz güvenliği dediğimiz konuda birçok şeye bakılması lazım ve bu arz güvenliğinde bence bakanlığın rol oynaması lazım. Yani TEİAŞ veya BOTAŞ değil, direkt Enerji Bakanlığının bu rolü üstlenmesi lazım, kurumlardan da gerekli bilgi ve doneleri alıp tek bir elden değerlendirmesi lazım.
Çünkü bu senenin başında bildiğimiz başka bir şey daha vardı, bu sene suyumuz yoktu, dolayısıyla doğalgaz santrallarını kestiğiniz zaman onun yerine koyabilecek başka bir hidroelektrik santral gücünüz yok. Bu da mesela çok etkili. Bu BOTAŞ ile ilgili bir konu değil. Bunun Enerji Bakanlığıyla ilgili, onların değerlendirmesi gereken bir konu.
Ama ben gaz sistemiyle ilgili arz güvenliğini soracak olursanız, şunu söyleyebilirim, bütün gelişmiş ülkelerde, mesela diyelim ki 10 giriş noktanız var, 10 giriş noktasından sizin kaç tanesini kaybederseniz size hiçbir şey olmaz çalışmasını yapmanız lazım. Yani kaybedersek ne olur değil, ne kaybedersek hiçbir şey olmaz bu çalışmanın adı ve buna sadece Türkiye genelinde değil, bölgesel anlamda da bakmak lazım.
İran gazı kesildi bir şey olmuyor ama Kayseri’de veya Erzurum’da oluyor. O gözle de bakmak lazım. Hangi bölgede ne olur? Şimdi onu yaptıktan sonra, hiçbir şey olmayacak şekle getirmek lazım. Hiçbir yerde bir şey olmayacak şekilde de iletim şebekesini düzenlemeniz lazım.
Orada da bana bir takım eleştiriler getiriyorlar, bizim iletim şebekemiz çok iyidir diye, hayır değil. Orada planlanmış hatlar var ve çok önemli hatlar. Onlar da biliyorlar çok önemli olduğunu. Mesela, Karaman-Mersin hattı var, çok çok kritik bir hat bana göre çünkü o bölgeyi bir loop yapacak ama yıllardır yapılmıyor. 175 kmlik bir hat. Yapılsa sistemi çok rahatlatır. Bunlara da bakmak lazım.
Bunlar olurken teknik elemanlara karışmamak lazım, teknik elemanlar bu işleri yaparken önünü açmak, rahatlatmak, politikalardan uzak tutmak lazım ki onlar da bu işleri düzgün bir şekilde yapabilsinler.
Arz güvenliğinde iletim şebekesine de bakacaksınız, sonrasında ile eğer 2 kaynağa göre yaptınız, 2 kaynak kesildi, bana hiçbir şey olmuyor, hiçbir bölgeye bir şey olmuyor, tamam, iş bitti. Sonra olursa, olabilir, 3. de kesilir, 4.de kesilebilir.
Hiçbir zaman arz güvenliği sonsuz güvenlik diye bir şey yoktur. Hiç gaz gelmeyebilir ülkeye. Her yerde eş zamanlı bir arıza olur. Siz öyle bir şeyle karşılaşırsanız ne yapmanız gerektiğini baştan düşünmeniz, planlamanız gerekiyor ki, işte böyle panik olmayın. Bunun adı net bir panik.
İran gazı kesti ve havalar o hafta acayip soğudu, tam soğuklara denk geldi ki zaten hep öyle olur, İran gazı kestiyse mutlaka soğuk vardır, onu önceden yazılı dosyadan çıkartacaksınız, hadi arkadaşlar panik olacak bir şey yok, bir numara bu kesilecek, iki numara şu kesilecek diye, sanayi de bunu bilerek, elektrik santralları da bilerek gayet olaylara hazır gireceksiniz. Benim eleştirdiğim noktalardan biri de bu.