Yine bu sitede yayınlanan “Devlet Nasıl Küçülür?” başlıklı yazımda devletin gerçek anlamda küçülmesinin ancak, devletin iş süreçlerini gözden geçirip, yeniden tanımlayarak gerçekleşebileceğini belirtmiştim ve bunun ilkelerini aşağıdaki gibi açıklamıştım.
E-Devlet anlayışı hayata geçirilmeli: Bilgi toplumu olma yolunda ilerlerken, şu günlerde gündemde olan eAvrupa+ Eylem Planı kılavuz olarak alınabilir. Burada belirtilen tüm hizmetler ağ üzerine taşınmalı ve devlet elindeki bilgileri yurttaşlarıyla paylaşmalıdır.
İş süreçleri yeniden tanımlanırken bilişim teknolojilerine dayanmalı: İlgili hizmetin en kolay, en ucuz nasıl yapılacağı belirlenmelidir. Bu süreçlerde BT etkin bir biçimde kullanılmalıdır.
Devlet hizmetlerine bütünleşik bir açıdan bakılmalı: Devlet tek bir birim gibi düşünülmelidir.
Böylece mükerrerliklerin önüne geçilebileceği gibi, hizmetin yerine getirilmesindeki maliyetler de büyük oranda azalacak ve hizmetlerde verimlilik ve etkinlik artacak ve nitelik yükselecektir.
Son günlerde iki konuda söylediklerimi daha iyi açıklama olanağı bulacağım gelişmeler yaşandı. Bunlardan birincisi “2000 Yılı Nüfus Sayımı” sonuçları, diğeri ise “Emlak Vergisi Beyannameleri”nin yenilenmesi.
Nüfus Sayımı
Ülkemizde her beş yılda bir yapılan nüfus sayımı uygulamasının, 1990 yılında çıkarılan kanun hükmünde kararname ile 10 yılda bir yapılması hükme bağlanmıştır. Bunun sonucu olarak 1990 yılındaki nüfus sayımından sonraki ilk uygulama 2000 yılında gerçekleştirilmiştir. Nüfus sayımlarının temel amacı, Devlet İstatistik Enstitüsü’nün (DİE) web sitesindeki bilgi notunda, “Sayım günü Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde bulunan, bütün nüfusun (yabancılar dahil) sayısını, sosyal ve ekonomik niteliklerini, ülkemizin idari bölünüşüne göre tam ve doğru olarak belirlemek” diye açıklanmaktadır.
Burada dikkat edilirse, iki temel bilginin derlenmesi söz konusudur. Bunlardan birincisi kişi sayısı, ikincisi ise nüfusun sosyal ve ekonomik niteliği. Bu amaçla tüm ülke olarak bir pazar gününü evde geçiriyoruz. Binlerce anketör ev ev dolaşarak her bir hane halkı hakkında sayfalar dolusu bilgi toplamaya çalışıyor. Sonuçta ortaya çıkan bilgiler de sağlıklı olmuyor. Birkaç gün önce ilgili Devlet Bakanının TV’lere yansıyan açıklamalarından, 2000 yılı sayım sonuçlarında, yapılan inceleme sonucunda yaklaşık 2 milyon kişinin fazla yazıldığının ortaya çıktığını ve nüfus sayımı sonuçlarının buna göre düzeltildiğini, öğrenmiş bulunuyoruz.
Son sayım işinin maliyetini tam olarak bilemiyorum. Türkiye Bilişim Vakfı (TBV) tarafından yayınlanan Ulusal Birey Bilgi Sistemi (UBBS) başlıklı raporda sayımın maliyeti yaklaşık 8 trilyon lira olarak belirtilmiş. Bugün için bu rakamın 10 trilyon liranın üzerinde olduğu söylenebilir. Bu yalnızca devletin bu işi yapmak için harcadığı para. 65 milyon insanın bir gününü evde geçirmekle maddi ve manevi kayıplarını hesaplamak ise oldukça zor.
Sayım yapmak gerekiyor kuşkusuz. Ama acaba başka yöntemlerle yapılamaz mı? Bu sorunun cevabı yazımın girişinde belirttiğim ilkelerde yatıyor. Yukarıda sayım sonucunda iki tür temel bilgi toplandığını belirtmiştim. Bunlardan kişi sayısı ile ilgili bilgileri derlemek için sayım yapmaya gerek yok. Yaklaşık 20 yıldır süren MERNİS projesi tam anlamıyla tamamlandığında, Türkiye’nin nüfusunu gün gün, saat saat hatta dakika dakika bilmek olanaklı. Geriye kalan nüfusun sosyal ve ekonomik nitelikleriyle ilgili bilgiyi toplamak için de 65 milyonun tek tek sayılması ve bu yolla bilgi toplanması gerekmiyor. Örnekleme yoluyla daha küçük bir topluluktan bu yapıya ilişkin veriler elde etmek olanaklı olabilir. Başka yöntemler olabilir.
Bu yöntem yıllardır neden uygulanmadı, diye bir soru akla gelebilir. Bu soruya yanıtlardan birincisi Devlet’in MERNİS projesinin kamu uygulamaları açısından ne kadar stratejik bir uygulama olduğunun bilincine varamamış olması ve bu nedenle bir an önce tamamlanması konusunda ivecen davranmaması gösterilebilir. İkinci neden olarak da kamu uygulamalarına bir bütün olarak bakılmaması ve kamu kurumları arasında işbirliği anlayışının yerleşmemiş olması gösterilebilir.
Emlak Vergisi Beyannameleri
Gelelim Emlak Vergisi Beyannamelerinin yeniden verilmesi olayına. Basının yazdığına göre (Milliyet Gazetesi 23 Ocak 2002, Vergi Dünyası, Mustafa Özyürek) Maliye Bakanlığı’nın 11.12.2001 günlü Resmi Gazete’deki “Emlak Vergisi Dokuzuncu Genel Beyan Dönemi 1 Ocak 2002 tarihinde başlayacak, bina, arsa ve araziler için Mart, Nisan ve Mayıs aylarında belediyelere genel beyanda bulunulacaktır” duyurusu yapılmış. Bu duyuru yapıldıktan sonra 18 milyon emlak sahibinin de huzursuzlukları başlamış. Bu huzursuzlukların temelinde yeni çıkan yasa ile emlak vergilerinin iki katına çıkarılması yanında, belediyelerce sokak sokak yapılan rayiç bedel saptanması sonucunda, ödenecek emlak vergisi bedellerinin çok yükselmiş olması yatıyor. Kuşkusuz bu kriz dönemin ardından böyle yüksek vergi ödemek zorunda kalmak hiç hoş değil. Ancak ben olayın bu tarafını değil, beni çıldırtan başka bir yönünü dikkatinize getirmek istiyorum.
Beni gerçekten çıldırtan yine Sayın Özyürek’in yazısında belirttiği Emlak Vergisi Kanunu’nun genel beyanı zorunlu kılan 23. maddesi. Her dört yılda bir yeniden beyanname vermek neden gerekiyor, bunu anlamış değilim. Maliye Bakanlığı yıllardır bilgisayar kullanıyor. Bilişim konusuna yabancı bir kuruluş değil. TBMM’de bilişim konusuna çok yakın millet vekillerimiz var. Belediyelerimiz emlak vergisi kayıtlarını zaten bilgisayarda tutuyorlar. Bilgiler ellerinde var. Buna rağmen neden hala 18 milyon mükelleften sayfalar dolusu bilgiyi yeniden neden vermelerini istiyorlar? Bu dört yılda beyanname üzerindeki hangi bilgi değişti? Bina kagir iken ahşap mı, oldu? 90 metrekare iken 80 metrekare mi, oldu? Adresi mi, değişti? Beyanname üzerindeki hangi bilgi değişmiş olabilir ki, bizlerden yeniden beyanname vererek bu bilgileri doldurmamız isteniyor? Bu bilgiler değişmiş bile olsa, zaten belediyeden geçen işlemler sonucu değişmiştir. Sahibi binasını yıktırıp yenisini mi, yaptırdı? Zaten bu bilgiler belediyelerde var. Mükellef mülkünü mü, sattı? Bu durumda zaten yeni sahibi beyanname vermek zorunda, diğeri ise vergiden kurtulmak için bunu belediyeye bildirmek durumunda. Hadi bunlar bildirmedi diyelim. Tapu kayıtları ne güne duruyor?
18 milyon mükellefe, gidip beyanname aldırtmak, sayfalarca zaten belediyece bilinen, bilinmesi gereken bilgileri yeniden doldurtmak, bunları kuyruğa girip verdirtmek, işinden gücünden etmek bu zamanda hangi mantık ile açıklanabilir. Kaybedilen zamana mı, iş gücüne mi, çekilen işkenceye mi, yanarsın? Bu işlemlerin kaça mal olacağını hesaplayabiliyor muyuz? Türkiye kıt kaynaklarını hovardaca harcayacak kadar zengin bir ülke değil.
Belediyelerin bu konuya el atmasını, kendilerinin yeni programlar yazarak yeni matrah ve vergi hesabını yapmalarını, yasal olarak gerekiyorsa mükellefin sadece imzasını almalarını öneriyorum. Böyle düşünen belediyelerin de olduğunu sanıyorum, en azından umuyorum. Maliye Bakanlığı ve millet vekillerimizden de yasanın bu maddesini en kısa zamanda değiştirmelerini bekliyorum. Bilgisayarları biz bu işler için kullanmayacak isek, ne amaçla kullanacağız? Onları binlerce dolar verip süs olsunlar diye almıyoruz sanırım. Bir kuruma bilgisayar almak yetmiyor. Onu etkin ve verimli bir biçimde kullanmak gerekiyor.
Devlette İş Süreçlerinin Yeniden Tanımlanmasının Önemi
Yazımın girişinde de belirttiğim gibi, devletin, kendi iş süreçlerini hızla gözden geçirip yeniden tanımlaması gerekiyor. Şu anda kamu yönetiminde yapılan uygulamalar arasında bir eşgüdüm yoktur. Mükerrerlikler vardır. Bunun sonucu olarak maliyetler yüksek, iş akışı yavaştır. İş süreçlerinde bilgisayarlar etkin bir biçimde kullanılmamaktadır. Genel anlayış elle yapıldığı gibi işi yapmaya devam etmek ve bazı adımlarda bilgisayarı da kullanmak şeklindedir. Halbuki iş süreçleri, yeni teknolojik olanaklar göz önüne alınarak, hizmetlerin etkinliği artacak şekilde yeniden tanımlanmalıdır. Bu yapılırken devletin bütün kurumlarını ve uygulamalarını bir bütün olarak görmek ve kurumlardaki mükerrerlikleri önlemek, aralarındaki işbirliğini artırmak gerekmektedir.
Kamu giderlerinde ancak bu yolla tasarruf sağlanabilir. Devletin gerçek anlamda küçülmesi de ancak bu yolla gerçekleşebilir. TBV tarafından yayınlanan ve yukarıda sözü edilen UBBS başlıklı raporda, bu konu geniş bir biçimde ele alınmıştır. Raporda kamu uygulamalarına bütünleşik bir açıdan bakıldığında yapılabilecek tasarruf yılda 10 milyar $ olarak ifade edilmektedir.
Bizim IMF’den beklediğimiz rakam ne kadardı?