Ülkemizin hala gelişmekte olan ülkeler safında yer almasının en önemli nedenlerinden bir tanesi “Risk Sermayesi” kavramının işleyemeyişi. Gelişmiş ülkelere baktığınızda, “sermaye sahibi olmayan” kişilerce geliştirilen projelerin “sermaye sahiplerince” finanse edildiği, bu yolla da gelişmenin sürdürüldüğü görülüyor.
Ülkemizde ise “Risk Sermayesi” sistem çalışmıyor. Çünkü öncelikle mevzuatın işlevsiz. Daha sonra sermaye çevrelerinin dar oluşu, mevcut sermaye sahiplerinin finanse edecekleri projelerde risk amlaktan kaçınmaları, çoklu ortaklık ya da sermaye sahibi-fikir sahibi modellerinin çok yaygın olmayışı gibi çeşitli faktörler sayabiliriz.
Geçtiğimiz hafta TOBB Bilişim Sektör Kurulu’nun gündemindeki maddelerden bir tanesi “Risk Sermayesinin Türkiye’deki Durumu” idi. Bu konudaki haberi ve neler konuşulduğunu size yarın anlatacağız. Ancak bu görüşmeler sırasında ilginç bir fikir ortaya atıldı. Bu fikri bağımsız bir konu olarak dikkatinize sunmak istiyoruz.
Aşağıdaki satırlar “Fikrin sahibi” PMB Yönetim Kurulu Başkanı Şevki Can’ın kendi kaleminden “Böyle Bir Sistem Nasıl Olabilir”i veriyor;
Risk sermayesi ve Türkiye’deki durumu ile ilgili öneri ve görüşlerim aşağıdadır. Fikirlerin kristalleşmesi ve gerçek hayatta elle tutulur hale gelmesi için, emeğin rahatça çalışabileceği, olası sabit kıymey yatırımlarının yapılabilmesi için Nakti sermayeye ihtiyaç vardır. Her ne kadar, entellektüel sermaye paradan da daha değerli dense dahi, para olmadan iş kurmak son derece riskli ve stresli bir çalışma ortamı ortaya çıkarmaktadır. Hepsi benim olsun, küçük olsun düşüncesini; paylaşalım, ben başladım şimdi bana el verin, şirketi fonlayalım ve kaynak aktaralım işi geliştirelim haline getirmek gerekir. Bu aşamada, yeni başlayan şirketler için, eş dost akraba kanalıyla para veya kredi bulmak mümkün olsa da, işin hakkı Risk sermayesi yatırım ortaklığı ile gerçekleşmelidir. İşin başlangıç seviyesinde olması nedeniyle, Riski vardır. Ancak Risk de planlanabilir ve sermaye de bu risk oranında gelir beklentisi içinde olacaktır. Sermaye piyasalarının Türkiye’de oturduğunu, artık hisse senedi alıp satmanın genel kabul görmüş bir uygulama olduğunu hepimiz biliyoruz. Ancak, sermaye piyasaları sadece 300-400 civarında Borsa şirketine, yani oturmuş şirketlere; sermaye artışı yolu ile kaynak aktarabilmektedir. Yeni başlayanlar veya henüz Borsaya çıkmamış şirketler için buradan kaynak yaratmak mümkün değildir. İşte, ortak almak, sermaye artışı yapmak ve şirkete kaynak yaratmak açısından; yurtdışında olduğu gibi, Türkiye’de de Risk Sermayesi yatırım Ortaklığı şirketleri kurulmalıdır.Bilinen bir tabiri tekrar edelim; yumurtalarımı aynı sepete koymak istemiyorum, ama yumurta yemeyi de seviyorum. yani param var, risk alabilirim, ama paramı azar azar değişik şirketlere hisse olarak yatırmak istiyorum diye düşünen bir kişi; peki ben ilerde bu hisselerimi nasıl satarım veya kime satarım sorusuna cevap bulamaz. Bu nedenle, riskli ve karlı, yeni yatırımlara para koymak isteyen kişiler, kendi adlarına bu paraları yönlendirecek FON Yönetici şirketler ararlar. Türkiye’de sadece 2 adet; İş Risk Sermayesi yatırım Ortaklığı ve Vakıf Risk Sermayesi Yatırım ortaklığı şirketleri vardır. Bu şirketlerden İş Yatırım Ortaklığının elinde TTGV tarafından da desteklenmiş, yaklaşık $35M civarında fon vardır. Vakıf risk sermayesi şirketi ise aktivitelerini geliştirmeyi şu an için düşünmemektedir. Gayrimenkul yatırım ortaklığı gibi, Risk Sermayesi yatırım ortaklığı şirketleri de kurulmalıdır. Bu şirketlerin, minimum $25M sermaye ile kurulması, kuruluş anında hisselerinin 1:2 oranında küçük yatırımcılara emisyon primli olarak satılması, hiç bir kişi veya kuruluşun %5’den fazla hissesi olmaması ve toplanan fonun %25 oranında SPK’da işlem gören şirketlere, Bu sayede, çok kısa bir sürede $100-$200M civarında FON toplanabileceğini ve bunun da özellikle Bilişim alanında çalışan, yüksek teknoloji şirketlerine aktarılmasını öneriyorum. Türkiye’de yatırıma yönlendirilmeyi bekleyen sermaye vardır. Yukarıdaki gibi para yönlendirilmelidir. |
İşte fikir böyle. 2001 Ekim ayında Cenevre’de Türkiye adına katıldığım “Birleşmiş Milletler Dünya 1.Kadın Girişimciler Forumu”nda benzer bir yaklaşımı Doğu Bloku Ülkelerinin vatandaşları arasında organize edilmeye başlandığını gördüm. Örneğin Kırgizistan Ekibinde bu tür bir Genel Müdür kadın girişimci vardı. Bana 103 küçüklü büyüklü girişimcinin para koyarak, ziraat projelerine kredi vermek üzere başında olduğu Kredi Kurumunu oluşturduğunu anlattı ve kredi verdikleri projelerden birisi “Arıcılık” olarak örnekledi. Gördüğünüz gibi her zaman devletten beklemek gerekmiyor. Özel sektörün kendi dinamiklerini biran önce yaratması gerekiyor.
Konuyla ilgili olarak TBD Başkanı Rahmi Aktepe’nin görüşleri için TOBB Bilişim Sektör Kurulu Ne İşlevler Yüklenecek? yazısına bakınız.